17
Şubat 1987’de, Lübnan İç Savaşı’nın (1975-1990) en kanlı günlerinden birinde
gazeteci, edebiyat eleştirmeni, aydın ve eylemci Hüseyin Mürüvvet, Batı
Beyrut’un Ramletü’l Bayda mahallesindeki evinde katledildi.
Mürüvvet,
on dört yaşında Lübnan’dan ayrılıp Necef ilim havzasında dinî eğitim almak
üzere Irak’a gitti. Amacı, saygın bir âlim ve din adamı olan babasının
adımlarını izlemekti. Gelgelelim, onlarca yılı kapsayan, birçok ülkeyi içeren o
çok yönlü düşünsel yolculuğu sonrası Mürüvvet, ünlü bir Marksist felsefeci ve
Lübnan Komünist Partisi’nin üst düzey yöneticilerinden biri hâline geldi. Bir
zamanlar İslam’ın kültürel mirasını öven Kızıl Müçtehit, sosyal adalet, politik
özgürlük ve emperyalist hâkimiyetten kurtulmayı esas alan davaya komünist
çizgide örgütlendi.[1]
Üretken
bir yazar olarak Mürüvvet, “yazmasaydım, yaşamaya tahammül edemezdim” diyen bir
isimdi.[2] Ömrü boyunca çok sayıda kitap, yüzlerce makale kaleme aldı.
Bazı
alıntılar dışında, bu önemli ve özel külliyatın içindeki hiçbir eserin
İngilizceye çevrilmemiş olması gerçekten üzücüdür. Bu sebeple, eserlerine
sadece Arapça konuşanlar ve Arap akademisyenler erişebilmektedir. Dolayısıyla
Mürüvvet, Arap dünyası dışında pek bilinen bir isim değildir.
Bu
makalede amaç, Hüseyin Mürüvvet’i takdim etmek, onun eserlerine ve hikâyesine
ilgi gösterilmesini sağlamaktır. Makalenin yazarı, detayları aşağıdaki okuma
listesinde bulunabilecek, Mürüvvet ile alakalı çalışmaları yazmış İngilizce
konuşup yazan akademisyenlere çok şey borçludur.
Yolun
Başı: “Bir Şeyh Olarak Doğmak”
Hüseyin
Mürüvvet, Güney Lübnan’daki Nebatiye kentinin Bint Cbeil bölgesinde yer alan
Haddatha köyünde dünyaya geldi.[3] Doğum tarihinin 1908 mi yoksa 1910 mu olduğu
belli değil. Cebel Amil olarak bilinen bölge, Müslüman dünyadaki en eski Şii
topluluklarından birine ev sahipliği yapmaktadır.
Ailesi,
din âlimi geleneğine mensuptu ve Hüseyin’i babası Ali’nin yerini alsın diye
yetiştirmişti. Mürüvvet’in ifadesiyle, Ali “önde gelen, kıymetli bir dinî
liderdir.”[4] Şeyh Olarak Doğdum Çocuk Olarak Öleceğim isimli
otobiyografisinde aktardığı kadarıyla[5] çocukluğunu neredeyse hiç
yaşamamıştır, sekiz yaşından itibaren akranlarının kendisiyle alay etmesine
sebep olan, Şii din âlimlerine has siyah cübbe ve türban giymek zorunda
kalmıştır.
Kendisine
uygulanan baskıdan söz eden Mürüvvet, bir yandan da hayalinin babası gibi
seçkin bir şeyh olmak olduğundan söz eder ve şunu söyler: “Aslında üzüldüğüm
bir durum değildi, bu, babamın, annemin, ailemin, tüm Cebel Amil’in hayaliydi.”[6]
Yüzlerce
yıldır Cebel Amilli erkekler, dinî eğitim için Necef’e gitmekteydi. 1880’lerden
sonra bu bağ, Irak’tan gelen din adamlarının dinî kurumları yenilemesi, köy ve
kasabalarda yeni okullar açılması ile daha da yoğunlaştı.[7] Mürüvvet’in de
alnında Necef’te eğitim görmek yazılıydı. Ancak babası saygı gören bir isim
olmasına rağmen, ailenin mali durumu bu eğitimin maddi yükünü karşılamak için
kâfi değildi. Hatta 1912’de Hüseyin’in ağabeyi Hasan, binlerce Lübnanlı gibi
ülkeyi terk edip daha iyi gelecek umuduyla Güney Amerika’ya göç etmişti.
1920’de Hüseyin Mürüvvet’in babası aniden vefat edince ailenin mali durumu daha
da kötüleşti, dolayısıyla dinî eğitim alma imkânı da riske girdi. Nihayetinde
1924 yılında, Şeyh Abdul Hüseyin Şerafeddin’in müdahalesiyle para toplandı ve
Mürüvvet Irak’a gönderildi.
Necef’te
kısa bir süre içerisinde genç Hüseyin, kendisini farklı düşünsel etkilerin
hüküm sürdüğü bir ortamda buldu. Bunların çoğu, hocaların rıza göstermediği,
hatta yasakladığı düşüncelerdi. Kentteki kitapçılarda Mürüvvet, modern edebiyat
ve şiirle tanıştı. Bu tanışma imkânını sunansa Usur, Takafa ve Hilâl
gibi kültür ve siyaset dergileriydi.
Hüseyin’i
en fazla etkileyen isimse Mısırlı yazar Taha Hüseyin’di. Nahda hareketinin
diğer üyeleri yanında Muhammed Abduh ve Cemaleddin Afgani’den de etkilendi.
Kendisine ateizm ve Darwinizm anlayışlarını anlatansa Şibli Şümeyyil idi.
Mürüvvet,
Marksizmle de bu dönemde tanıştı. Bu tanışmanın zeminini sunansa Ferah Antun’un
bir romanıydı. Bunca farklı düşüncelerin etkisi altında Hüseyin Mürüvvet,
Necef’te sunulan geleneksel dinî eğitime şüpheyle yaklaşmaya, kendi geleceğini
sorgulamaya başladı.
Bu
konuda Mürüvvet yalnız da değildi. 1925’te kendisi gibi düşünen öğrencilerle
birlikte Necefli-Amilli Gençlik adında bir örgüt kurdu. Örgütün
üyelerinden Muhsin Şarara, Necef ulemasını modernist Şii dergisi İrfan’da
sert bir dille eleştirmekteydi. Şarara’nın eleştirisi ciddi bir saldırıya yol
açtı, ama bu saldırı karşısında cesaretle duran Mürüvvet, aynı dergide
arkadaşının yazısını savunan bir makale kaleme aldı: “Bugün dini korumak
isteyen insanları yoldaşlarının, çağdaşlarının kültürüne mensup kişilerin doğru
sözlü olduklarına ikna etmek gerekmektedir.”[8] Bu yazı üzerine Hüseyin
Mürüvvet hocalarınca ve öğrencilerce sansüre uğradı.
Bu
dönemde yaşanan manevi ve düşünsel karışıklık, Mürüvvet üzerinde olumsuz bir
sonuca yol açtı. Sinir krizi geçiren Mürüvvet, Lübnan’a döndü. Kendi ülkesinde
kaldığı bu kısa süre zarfında eşi Fatima Bazzi ile tanıştı. Ardından Suriye’ye
gidip Şam Üniversitesi’nde, Arjantin’deki bir akrabasının mali yardımıyla,
hukuk ve edebiyat eğitimi gördü.[9] Okulu bitirdikten sonra Beyrut’ta, Amara ve
Bağdat’ta yaşadı. 1934’te Necef’e dönen Mürüvvet, dinî eğitimini tamamladı ve
1938 yılında müçtehit oldu.[10]
Irak’ta
Yürüttüğü Politik Faaliyetler
Sonrasında
Mürüvvet, Güney Irak’taki Nasıriye kentinde bulunan bir ortaokulda Arapça ve
Arap Edebiyatı öğretmeni olarak çalışmaya başladı. Oğlu Ahmed’in aktardığı
kadarıyla Mürüvvet, dinî kıyafetini bu dönemde çıkarttı. Öğretmenlik yapmaya ve
yazılar yazmaya devam edeceği Bağdat’a 1941 yılında taşındığında bu işi
bıraktı. Bağdat’ta Marksist kitaplarla doğrudan tanışma imkânı buldu. Irak
Komünist Partisi üyeleriyle, bilhassa parti kurucularından (Necef havzasında
dinî eğitim almış olan) Hüseyin Muhammed Şabibi ile ilişki kurdu. Şabibi,
kendisine Komünist Manifesto’nun ve Lenin’in Devlet ve Devrim’inin
birer nüshasını verdi.[11] Her ne kadar komünist ideallere yakın dursa da
Mürüvvet, o dönemde henüz kendisini komünist olarak tanımlamamaktaydı. IKP’ye
katılma yönünde adım atmayı pek düşünmeyen Hüseyin Mürüvvet, o dönemde
Arapların birliği fikrine bağlı Hizbü’l İstiklal’i (Bağımsızlık
Partisi’ni) tercih etti. Britanya’nın ülkeyi yeniden işgal ettiği II. Dünya
Savaşı sonrası dönemde yaşanan politik ve ekonomik gelişmeler Mürüvvet’i daha
da politikleştirdi.
Mürüvvet’in
Irak politikasıyla ilişkisi Ocak 1948’de iyice yoğunlaştı. Bu dönemde Mürüvvet,
Vesbe [Uyanış/Sıçrama] olarak bilinen, Portsmouth Anlaşması’nı protesto
etmek için yapılan kitlesel eylemlere katıldı. Irak’ın egemenliğini Britanya’ya
teslim eden bir dizi maddeyi içeren anlaşmayla ilgili olarak Rayü’l Amm gazetesinde
makaleler yazdı. Irak Komünist Partisi’nin önemli bir rol üstlendiği
ayaklanmanın bastırılması esnasında devlet, Mürüvvet’in de bizzat tanıdığı
parti üyelerini katletti. Bu katliamdan epey etkilenen Mürüvvet, yüzünü
komünist harekete çevirdi.[12] Ayrıca aynı dönemde Filistin’e Nekbe olarak
bilinen olaylar da Mürüvvet’i politik açıdan bilinçlendirdi ve ömrü boyunca
Filistin davasına bağlı kalmasını sağlayacak bağların örülmesini sağladı.
İlginç
olan şu ki kırkların sonlarında Mürüvvet, Bağdat’ta bir Yahudi lisesinde
öğretmenlik yapmaktaydı ve çok sayıda Iraklı Yahudi üzerinde olumlu bir izlenim
yaratmayı bilmişti. Bu öğrencilerden biri de Albert Habbaza idi. Habbaza,
Hüseyin Mürüvvet’i “etnik ayrımcılıkla hiç işi olmayan ilerici bir beyefendi ve
Britanya’nın Irak’taki nüfuzundan nefret eden bir milliyetçi” olarak
anımsıyor.[13]
Vesbe olayları
ardından uzun süredir İngilizlere hizmet etmekte olan başbakan Nuri Said
ayrıldığı göreve geri döndü. Ardından devlet IKP’ye saldırdı, Şabibi gibi
birçok lideri Şubat 1949’da idam edildi. Şabibi’nin naaşı halka teşhir edildi.
Bu olaya bizzat şahit olan Mürüvvet, Said hükümeti tarafından ailesiyle
birlikte Irak vatandaşlığından çıkartıldı ve ülkeden kovuldu.
Lübnan’a
Dönüş, Moskova’ya Seyahatler
Irak’tan
kovulması ardından Hüseyin Mürüvvet Lübnan’a döndü ve Beyrut’a yerleşti.
Irak’taki deneyimlerinin de etkisiyle 1951’de Lübnan Komünist Partisi’ne
girdi.[14] Bu dönemde LKP, on iki bin üyesi ve elli bin sempatizanıyla
Ortadoğu’daki en büyük komünist partiydi.[15] Mürüvvet, Hayat dergisine
yazılar yazmaya başladı. LKP üyeleri bu yazılarla kendisini tanıma imkânı
buldular. Ertesi yıl Muhammed Dakrub ve Ferecullah Hilw ile birlikte Tekafayü’l
Vataniyye isimli bir kültür gazetesi çıkarttı. Mürüvvet, aynı zamanda Tarik
için de yazmaya devam etti.
Aralık
1954’te Hüseyin Mürüvvet, Arap Yazarlar Derneği’nin Lübnan şubesinin temsilcisi
olarak Moskova’da düzenlenen İkinci Sovyet Yazarları Kongresi’ne katıldı. İlk
kez gerçekleştirdiği bu Moskova ziyareti kendisini epey etkiledi. Mürüvvet’in
tespitiyle, “Moskova’da halkla edebiyat arasında kurulmuş olan ilişki insanlık
tarihinde eşi benzeri olmayan, özel bir ilişki” idi.[16] Onu asıl etkileyen,
Sovyet yazarların “halka ait olmaları”, dolayısıyla gerçekçiliği esas tarz
olarak benimsemeleriydi. Bu ilişki üzerinden Mürüvvet, sosyalist gerçekçilikle
uzun soluklu bir bağ kurdu. Sosyalist gerçekçiliğe ait unsurları Arap
edebiyatına dair yazılarına tatbik etti. Hem Tekafayü’l Vataniyye’de hem
de Tarik’te Mürüvvet ve arkadaşları, “fikrî otoritenin kaynaklarını
yeniden tarif eden ve edebi eleştiriye amaca dair yeni bir anlayış katan
“edebiyat savaşları”na (ma’arik edebiyye) girdi.[17]
Aynı
dönemde, Lübnan’da ve tüm Ortadoğu’da gerginliği giderek artan politik iklimin
bir karşılığı olarak Mürüvvet, bir yandan da gerçek bir savaşın hazırlıklarını
yürütmekteydi. Askerî eğitim alan Mürüvvet, 1958’de Irak’ta yaşanan devrimin
ardından Beyrut’a çıkartma yapmış olan ABD Deniz Kuvvetleri’ne ve CIA destekli Kamil
Şamun hükümetine karşı Beyrut’ta LKP eliyle atılan devriyelere katıldı.
Ağustos
1968’de Mürüvvet, doktora tezini yazmak için Moskova’ya gitti. Tezi onlarca
yıllık çalışma üzerinden bir araya getirilmiş, Arap-İslam mirasına dair
tarihsel materyalist yorumları içermekteydi. Mayıs 1970’te Lübnan’a döndü, 1971
yılında tekrar Moskova’ya gitti, ardından eşi Fatima da geldi. Eşiyle birlikte
1974 yılının ortalarına kadar Moskova’da kaldı ve bu süre zarfında tezini
bitirdi. Mürüvvet’in oğlu Ahmed’in aktardığı kadarıyla babası Beyrut’a
dönüşünde çocuklarına Marksist şair ve oyun yazarı Vladimir Mayakovski’nin
büstünü hediye etmişti.
Rusya’da
yazılan tez bir süre sonra Mürüvvet’in başyapıtı ve en fazla bilinen kitabı
olan Arap-İslam Felsefesinde Materyalist Eğilimler isimli çalışmaya
evrildi. 1978’deki ilk baskısından itibaren birçok kez yayınlanan kitap, birçok
kitap çalışmasında yorumlara ve eleştirilere konu oldu. Bu iki ciltlik muazzam
eser, Mürüvvet’in 1954’te “ömrümün projesi” dediği şeyin, İslam tarihini Marksist
açıdan okuma ve kurgulama çalışmasının eksiksiz bir ifadesiydi.[18] İlgili
mirası Marksist açıdan inceleyen Mürüvvet’in niyeti, kendi ifadesiyle, “Arap
kurtuluş hareketini kendisine ait kültürel bağlam içine oturtmak amacıyla
radikalizmin/devrimciliğin yerli kaynaklarının üzerindeki örtüyü kaldırmak”tı.
Arap-İslam
kültür geleneğini tarihsel materyalizm ışığında anlamak, Arap-İslam düşünce
geleneğinin derinliğini ve dinamizmini açığa çıkartacaktır. ‘Dinamizm’ derken
değişip gelişme gücünü kastediyorum. Mirası bu şekilde kavramak, bizim o
mirasın toplumsal kökenini anlamamızı, böylelikle tarihimizdeki düşünsel ve
maddi üretici güçleri tanımlayıp onların sömürücü sınıflarla yürüttükleri
mücadeleleri anlamamızı mümkün kılacaktır.”[19]
Kitap,
Mürüvvet’in gelenek ve miras konusunda derin bilgiye sahip olduğunun yanında,
ilk dönem İslam tarihine yönelik çalışmalara Sovyet oryantalistlerinin
yaptıkları katkılara da aşina olduğunu ortaya koyan, insanın başını döndürecek
ölçüde yoğun bilgi ve analizi içermektedir. Faslı komünist örgüt Tevacu’l
Kaidi 2014’te Mürüvvet’in 27. ölüm yıldönümünde kaleme aldığı bir
başmakalede bu eseri “her türden gerici ideolojinin yüzüne doğrultulmuş bir
silâh” olarak tarif eder.
Lübnan
İç Savaşı
1975’te
Lübnan İç Savaşı başladı. Lübnan Komünist Partisi, Kemal Canpolat liderliğinde
hareket edilen Lübnan Ulusal Hareketi’ne katıldı, partinin milis gücü Halk
Muhafızları ilk çatışmalarda yer aldı. Parti, Filistin direnişine destek verdi.
Ayrıca
partinin kanaatine göre Lübnan, “sosyalizme geçiş için gerekli zeminin
hazırlanması amacıyla” demokratik bir temelin atılmasına ihtiyaç duyan
kapitalist bir ülkeydi.[20] Mürüvvet, Lübnan’daki krizin sınıf mücadelesiyle
ilgili bir kriz olduğuna inanıyordu. Tespitine göre ülke, görünüşte bağımsız
olsa da küresel emperyalizm çerçevesinde hâkim olan genel ekonomi kanunları
değişmediğinden, bir tür emperyalizme tabi olmaya devam etmekteydi.[21]
Birçok
LKP’li aydın gibi Mürüvvet de iç savaş boyunca Beyrut’ta kalmayı seçti.
1982’deki İsrail işgali ve Beyrut’un kuşatılması sonrası Mürüvvet, kuşatma
altındaki insanlara yardım dağıtma çalışmalarına katıldı ve LKP’nin gazetesi Nida’da
her gün o zor koşullarda insanların direncine dair yazılar yazdı.
Lübnanlı
şair ve oyun yazarı İssam Mahfuz’un ifadesiyle, Mürüvvet bu dönemde İsrail
kuşatması altında bulunan Beyrut’un sumudunun (azminin ve direnişinin)
sembolü hâline geldi.[22] Mary Nassif Debs’e göre Mürüvvet, ayrıca 1982 yılında
Lübnan Ulusal Direniş Cephesi’nin (LUDC) kuruluş sürecinde de yer almıştı.
Örgütler koalisyonu olarak LUDC, Hizbullah’ın seksenlerin sonunda direnişin
tekelini eline geçirmesine dek İsrail’in Lübnan’daki faaliyetlerine karşı koyan
ana silâhlı direniş örgütlerinden birisiydi.
Mürüvvet
Suikastı
Seksenlerin
ortalarında, iç savaşın yirminci yılına girdiği dönemde LKP, Suriye destekli
Emel örgütüyle kanlı bir çatışma içerisine girdi. Bu bağlamda, 17 Şubat
1987’de, ellerinde susturuculu tabanca bulunan iki adam, Mürüvvet’in
Beyrut’taki evinin kapısını çaldı. Eşi Fatima kapıya baktı ve adamlara
Mürüvvet’in hasta olduğunu, yataktan çıkamadığını söyledi. Buna rağmen
adamlardan biri Mürüvvet’in odasına girip onu vurdu. Parkinson hastası olan
Mürüvvet, o dönemde LKP’nin merkez komitesi üyesi, aynı zamanda Tarik dergisinin
yayın yönetmeniydi. Ayrıca Materyalist Eğilimler isimli eserinin üçüncü
cildi üzerine çalışmaktaydı. Bu kitap hiç tamamlanamadı.[23]
Mürüvvet
cinayeti, kesinlikle münferit bir olay değildi. Bu saldırı, Beyrut kuşatması ve
FKÖ’nün kentten 1982’de zorla çıkartılmasından sonra gerçekleşmişti. Bu dönemde
Lübnan’daki gerici güçler solculara, bilhassa LKP üyelerine yönelik sistematik
saldırılar düzenlemeye başladılar. LKP’ye göre, Mürüvvet’in öldürülmesini takip
eden on gün içerisinde kırktan fazla parti üyesi öldürüldü.
Üç
ay sonra, 18 Mayıs 1987’de gerçek ismi Hasan Abdullah Hamdan olan, Mürüvvet’in
yakın arkadaşlarından, LKP’nin üst düzey isimlerinden ve fikir adamlarından, Vicay
Praşad’ın “Arap Gramsci” olarak adlandırdığı Mehdi
Amil katledildi. Lübnan solu bu dönemde bir daha hiç telafi edemeyeceği
kayıplar yaşadı. LKP, saldırı konusunda Emel’i suçlasa da Lübnan iç savaşında
yaşanan birçok olayda görüldüğü üzere, fail hiçbir zaman belirlenemedi, katiller
adalet önüne çıkartılamadı.
Mürüvvet
suikastı ve bu dönemde tanık olunan şiddet, hem ailede hem de dostlarında yoğun
bir acıya sebep oldu. Torunları Rabih ve Yasir, bu yaşanan acıyı ürettikleri
sanat eserlerinde dile getirdi. Yasir, Beyrut’ta dedesinin öldürüldüğü günde
bir keskin nişancı tarafından vuruldu, saldırı sonucu Yasir’in kolunda kalıcı
sakatlık meydana geldi.
Mürüvvet’in
Mirası
Mürüvvet’in
Şiilikten komünizme doğru seyreden yolculuğunun büyük bir ilgiye mazhar
olmasında şaşılacak bir yan yok. 2015’te Mürüvvet’in 1948’de Komünist
Manifesto’yu okumasıyla başlayan (sakalını kesip dinî kıyafetlerini
çıkarmasıyla başlayan) “dönüşüm” dair basit ve yanlışlarla dolu bir
değerlendirme yayınlandı.[24] Bu çalışmadan çok önce, 2001 yılında Silvia Naef
şu soruyu sormuştu: “Dindar ailelere mensup kişiler nasıl oluyor da eski
geleneklerinden kopup bu gelenekle çelişki içerisinde olan veya öyle görünen
bir düşünce hattına bağlanabiliyorlar?”[25]
Oysa
insanların eski geleneklerinden koptuklarına, “işte buldum!” ânı yaşadıklarına
dair fikir ne kadar cazip olursa olsun, Mürüvvet’in hayatının çok daha karmaşık
bir nitelik arz ettiğini söylemek lazım. Nihayetinde Mürüvvet, tüm düşünsel
yolculuğu boyunca “farklı dinî, kültürel ve ideolojik yaklaşımları sömürgecilik
sonrası döneme has bir düşünsel projenin içinde bir araya getirmek” için
uğraştı. Bu projenin temel taşı ise “modern zamanlarda yaşanan kopuşun içinde
gerçekleştirilen kültürel özgünlük arayışıdır.”[26]
Di-Capua’nın
tespitiyle Mürüvvet, esasen sadece “dinden dönen” biri, sadece sekülerizmi veya
komünizmi benimsemiş biri değildi. “Onun hayatı, bu türden kategorileri tümüyle
hükümsüz kılıyor”du.[27] Aslında Mürüvvet, hem bir Şii müçtehit, hem
Sovyetler’de eğitim görmüş sosyalist gerçekçi bir edebiyat eleştirmeni, hem de
davasına bağlı bir komünist devrimciydi. Onun karşısında tek boyutlu
kategoriler hızla anlamsızlaşıyor.
Mürüvvet’in
katli herkesi şoke etti. Arap dünyası ve Lübnan yasa büründü. Ertesi gün Safir
gazetesi, zaten acı çeken Beyrutluların acıların en büyüğüne tanıklık
ettiklerini yazdı.
LKP,
kaleme aldığı bildiride, “Mürüvvet’in fikirlerinin ve kitaplarının katillerinin
başlarının üzerinde sallanan birer kılıç olarak varlığını sürdüreceklerini”
söyledi. Dokunaklı ve etkileyici yazısında dostu ve yoldaşı Mehdi Amil ise,
Hüseyin Mürüvvet’in “zulmün güçleriyle özgürlük güçleri, akılla cehalet
arasındaki çatışmanın bir sembolü olduğunu” yazdı.
Mürüvvet’e
saygısını sunduğu yazısında aslen Lübnanlı olan Amerikalı yazar Clovis Maksud,
onun elli yılı aşkın bir süredir özgürlük, birlik ve eşitlik adına inatla
dövüşmüş bir insan olduğundan söz etti.[28] Suikastten aylar sonra, kendisi de
Şubat 2013’te gericilerce katledilen ve Mürüvvet’le aynı kaderi paylaşan
Tunuslu Marksist Şükrü Belayid, yoldaşı için bir şiir kaleme aldı. Belayid’in
şiirini Neriman Yusuf İngilizceye çevirdi, şiirden bir bölüm ilk kez
paylaşılıyor:
Tarikatları
yıkan
Kalleş sakalları yolup atan
Yolculuğumuzun yazarı,
Sen ölmedin.
Yalan
denilen günah
Hayata kör gözler
Kuşattı tüm afakı.
Hey
Karmati,
Bir dua dökülsün dilinden
Petrolün ve maskelerin ümmeti için.
Ayağa kalk
Bayrağımdaki Hüseyin.
Madem dizlerimizde takat yok
Madem toprağın külüyüz,
Ruhun da izniyle,
Bedenimizi son yolculuğuna uğurla.
Bırak
da karanlık keyfini sürsün.
[Not:
Mürüvvet’le ilgili olarak kaleme alınmış çalışmalar, onun hayatındaki önemli
olaylar konusunda çelişkili kimi iddialarda bulunmaktadırlar. Ahmed Mürüvvet’in
ve Gassan Nasır’ın nazik yardımları ile ben, burada doğru bir değerlendirme
sunmaya çalıştım, yine de varsa makaledeki tüm yanlışlar bana aittir.]
Louis Allday
16 Şubat 2017
Kaynak
Ayrıca bkz.:
İki Komünistin Hikâyesi
Hüseyin Mürüvvet
Dipnotlar:
[1] Di-Capua (2013) s. 37.
[2]
Husayn Muruwwah, “Husayn Muruwwah ‘an ayyam al-harb wa-l-hisar: lam ‘ustati’
al-hayat dun ‘an aktub” al-Nida’, 7 Kasım 1982. Aktaran: Miriam Younes,
“A Tale of Two Communists: The Revolutionary Projects of the Lebanese
Communists Husayn Muruwwa and Mahdi ‘Amil” Arab Studies Journal Cilt. 14
Sayı. 1 (Bahar 2016) s. 100.
[3]
Kayıtlarda doğum tarihi 1910 olarak geçiyor ama babası doğum tarihinin 1908
olduğunu söylemiş. Husayn Muruwwah, Wulidtu shaykhan wa-amūtu ṭiflan: sīrah dhātīyah fī ḥadīth ajrāhu maʿahu (Beyrut:
Dār al-Farābī, 1990) s. 21.
[4]
Husayn Muruwwa, “Min al-Najaf dakhala hayātī Marx”, al-Majlis al-Thaqāfī
li-Lubnān al-Janūbī, Ḥusayn
Murūwah: fī masīratihi al-niḍālīyah
fikran wa-mumārasah içinde (Beyrut: Dār al-Fārābī, 1997) s. 89.
[5]
Burada kelimelerle bilinçli olarak oynanıyor ama bu durum İngilizcede tam
olarak verilemiyor. Arapçada şeyh sözcüğü din adamını ifade edeceği gibi yaşlı
anlamına da geliyor.
[6]
al-Majlis al-Thaqāfī li-Lubnān al-Janūbī (1997) s. 90.
[7]
Sabrina Mervin, “The Clerics of Jabal ‘Amil and the Reform of Religious
Teaching in Najaf Since the Beginning of the 20th Century”, Yayına Hz.: Brunner,
Rainer & Ende, Werner, The Twelver Shia in Modern Times içinde
(Brill, 2001) s. 79-86.
[8]
al-Irfan (Kasım 1928), aktaran: Di Capua (2013) s. 31.
[9]
Di-Capua, bu kişinin Mürüvvet’in ağabeyi olduğu iddiasında bulunuyor oysa
Mürüvvet’in oğlu Ahmed paranın kimden geldiğinin bilinmediğini, söz konusu
dönemde Arjantin’den dönmediği için bu kişinin ağabey olamayacağını söylüyor
(Ahmed’le eposta yazışması, Ocak 2017).
[10]
Di-Capua (2013) s. 32.
[11]
Muruwwa (1990) s. 95-96.
[12]
Di-Capua (2013) s. 36.
[13]
Albert Khabbaza, The Last Tango in Baghdad (Bloomington, IN:
Authorhouse, 2010): s. 102-105.
[14]
Muruwwah (1990) s. 108, 112.
[15]
The National Archives, Cabinet Office, CAB132/3: ac (o) (50) 18: report (annex
by JIC `Communist Influence in the Middle East`, 21 Nisan 1950.)
[16]
Husayn Muruwwah, Qaḍāyā
Adabiyyah (Kahire: Dār al-Fikr, 1956) s. 73-74.
[17]
Di-Capua (2013) s. 24.
[18]
Husayn Muruwwah, Qaḍāyā
Adabiyyah (Kahire: Dār al-Fikr, 1956) s. 48.
[19]
Tamari (1995) s. 123.
[20]
Younes (2016) s. 106.
[21]
Younes (2016) s. 105.
[22]
Barakat (2012) s. 110.
[23]
Muruwwah (1990) s. 126.
[24]
Laura U. Marks, Hanan al-Cinema: Affections for the Moving Image (MIT
Press, 2015) s.121.
[25]
Naef (2001) s. 255.
[26]
Di-Capua (2013) s. 24.
[27]
Di-Capua (2013) s. 52.
[28]
Barakat’in çalışması (2012) Mürüvvet’in ölümü sonrası kaleme alınan anma
yazılarından ve bildirilerinden oluşan bir seçkiyi içeriyor (s. 103-140).
Kaynakça:
Abisaab, Rula Jurdi “Deconstructing the Modular and the Authentic: Husayn
Muroeh`s Early Islamic History” Critique: Critical Middle Eastern Studies,
17:3 (2008) s. 239-259.
Abisaab,
Rula Jurdi & Abissab, Malek, The Shi’ites of Lebanon: Modernism,
Communism and Hizbullah’s Islamists (New York: Syracuse University Press,
2014).
al-Majlis
al-Thaqafi li-Lubnan al-Janubi, Husayn Muruwah: fi masiratihi al-nidalyhah
fikran wa-mumarasah (Beyrut: Dar al-Farabi, 1997).
Barakāt
Qāsim, Husayn Muruwah, kalimat hayyah (Beyrut: Dar al-Farabi, 2012).
Barhūmah,
Mūsá al-Turāth al-ʻArabī wa-al-ʻaql
al-māddī: dirāsah fī fikr Ḥusayn
Murūwah (Beyrut: al-Muʾassasah
al-ʻArabīyah
lil-Dirāsāt wa-al-Nashr, 2004).
Di-Capua,
Yoav “Homeward Bound: Husayn Muruwwah’s Integrative Quest for Authenticity” Journal
of Arabic Literature Sayı 44 (2013) s. 21-51.
Gran,
Peter “Islamic Marxism in Comparative History: The Case of Lebanon, Reflections
on the Recent Book of Husayn Muruwah” Stowasser, Barbara Freyer, The Islamic
Impulse içinde (Londra: Croom Helm, 1989) s. 106-120.
Mervin,
Sabrina “The Clerics of Jabal ‘Amil and the Reform of Religious Teaching in
Najaf Since the Beginning of the 20th Century”, Yayına Hz.: Brunner, Rainer
& Ende, Werner, The Twelver Shia in Modern Times içinde (Brill,
2001) s. 79-86
Naef,
Silvia “Shi’i-Shuyu’i or: How to Become a Communist in a Holy City”, Yayına Hz.:
Brunner, Rainer & Ende, Werner, The Twelver Shia in Modern Times içinde
(Brill, 2001) s. 255-267.
Staif,
A. N. “The Soviet Impact on Modern Arabic Literary Criticism: Husayn Muruwwa`s
Concept of the ‘New Realism’” Bulletin (British Society for Middle Eastern
Studies) Cilt. 11, Sayı. 2 (1984), s. 156-171.
Tamari,
Steve “Reclaiming the Islamic Heritage: Marxism and Islam in the Thought of
Husayn Muruwah” Arab Studies Journal Cilt. 3. Sayı. 1 (Bahar 1995) s.
121-129.
Yāghī,
ʿAbd al-Raḥmān al-Duktūr Ḥusayn
Murūwah, adīban nāqidan (ʿAmman: Dār al-Bashīr, 1998.
Younes,
Miriam “A Tale of Two Communists: The Revolutionary Projects of the Lebanese
Communists Husayn Muruwwa and Mahdi ‘Amil” Arab Studies Journal Cilt. 14
Sayı. 1 (Bahar 2016) s. 98-116.
Hüseyin
Mürüvvet’in Kitapları:
Ma’a
al-Qāfilah (Beyrut: Dār Bayrūt, 1952)
Qaḍāyā Adabiyyah (Kahire-Qahira:
Dār al-Fikr, 1956)
al-Thawrah
al-‘Irāqiyyah (1958)
Dirāsāt
naqīyah fi ḍaw`
al-manhaj al-wāqiʻī (1965)
al-Nazaʿāt
al-māddīyah fī al-falsafah al-ʿArabīyah
al-Islāmīyah (Beyrut: Dār al-Farābī, 1978)
Dirāsāt
fī al-islām (Beyrut: Dār al-Fārābī, 1980)
Fī
al-turāth wa-al-sharīʿah (Aden:
Dār al-Hamdānī, 1984)
Turāthunā,
kayfa naʿrifuh (Beyrut:
Muʾassasat
al-Abḥāth al-ʿArabīyah,
1985)
Wulidtu
shaykhan wa-amūtu ṭiflan:
sīrah dhātīyah fī ḥadīth
ajrāhu maʿahu (Beyrut:
Dār al-Farābī, 1990)
Dirāsāt
fī al-fikr wa-al-adab (Beyrut: Dār al-Fārābī, 1993).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder