Denildiğine
göre, Suriye’deki operasyonların bir merkezi Erbil’de, diğeri Adana’da.
Dolayısıyla bugün, “ABD, Erdoğan’a Kürd kıyımı yapması konusunda izin verdi”
yaygarası kopartmanın âlemi yok. Herkes aynı masada, herkes hesap peşinde ve bu
hesapta Suriye halkları zerre kıymete sahip değil.
Herkes,
kendisini bir yere göre kuruyor. Örneğin “sosyolog” Veli Saçılık, son
açıklamasında “kardeş Kürt halkı” diyor, ama kendisini “sosyalist” olarak tarif
ediyor.[1] Kürtler, sosyalistlerin kardeş halkı değil, olamaz. Sosyalistler bir
millet değil ki! O vakit sosyalist Kürt’ün kardeş halkı kim peki? “Sosyolog”umuz,
nereden, ne olarak konuştuğunun farkında değil. İşine geldiği yerde Kürt, işine
geldiği yerde sosyalist, işine geldiği yerde Türk oluveriyor. Sol, şu aşağıdaki
tweet’te görüldüğü üzere, ne olarak konuştuğuna bile karar veremiyor. Halk
adına konuşmaktan ar ediyor, ama pazarın emri doğrultusunda konuşurmuş gibi
yapma gereği illaki duyuyor. İşi bu, mecbur!
Sonuçta
Kürt, siyasi ve lafzi salvolar için bir tür bahane, gerekçe olarak
kullanılıyor. Asıl tartışma, burayla ilgili. Yani Pirzin Minbej imzalı, yukarıdaki
tweet’i geçen sene atanla, “Türkiye NATO bombalarını üzerimize yağdırdığında”
diye ağıt yakan Fehim Işık, aynı kavme mensup olamaz, aynı Kürt’ten bahsediyor
olamaz. Öyle ya, NATO-Körfez Bloku’na liderlik edenle, bugün “bizi kesecekler!”
diye feveran eden aynı kişi nasıl olabilir? Tahran’a yürüyecek orduların azap
askeri olacağından haberi var mı Kürd’ün?
Bu
tür manevraların, sahadaki dönüşümlerin aniden geliştiğini ummak saflık olur.
Çekilme kararını sahadaki herkes, aylar öncesinden biliyordur. Bunun için kitle
bilincine şekil verecek halkla ilişkiler kadroları sahaya sürülür. Yazılar
yazılır, kampanyalar başlatılır. Hele ki savaş gerçekliğinde hesapsızlık,
ölümdür!
Daha
dün Foreign Policy’den feyz alanların, bugün “Kürdler, Sam Amca’ya
iyilik veya lütuf olsun diye IŞİD’le mücadele etmediler. Kendi çıkarlarına
olduğu için bu mücadeleyi yürüttüler. Uluslararası siyasetin acımasız dünyasına
hoş geldiniz: Çıkarları örtüştüğünde uluslar ve devletler işbirliğine giderler
ama söz konusu çıkarlar uyuşmadıklarında, bu işbirliği çoğunlukla sona
erer.”[2] diyenlere tek laf edememesinin sebebi de burada. Çıkarlar nasıl
örtüştü, bir çıkar ve irade var mı, asıl sorular bunlar. Apê Sam, bugüne dek kimi kurtarmış ki bugün bir halkın kurtarıcısı olsun?
Ve
burada soru yöneltilen kişiler, neden işlerine geldiği noktada, saf, bakir,
masum, yüce, mazlum ve arı-duru bir “Kürt” tasarımına sığınıveriyorlar hemen?
Böyle bir Kürt olamadıkları için olabilir mi? Çıkarları belirleyenlerin, her
hamleyi yapanların zihinlerindeki Kürt’le, gerçekteki Kürt aynı olabilir mi?
Onca
liberalizmi, kapitalizmi, emperyalizmi içeri alan bünyeler, “emperyalizmi
defterden sildik”[3] diyenler, neden bugün Kürt’ün arkasına sığınıyorlar?
Tayyip Erdoğan herkese küfrediyor, kendisine bir şey söylendiğinde, “Ben,
Türkiye Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanıyım, bana laf söyleyemezsiniz” diyor.
Benzer bir dil ve üslup burada da işliyor. Her şeyi yapıyorlar, her şeyi
söylüyorlar, kendilerine eleştiri yöneltildiğinde, birden “Kürt” oluveriyorlar.
Kürt, zırh veya kılıftan mı ibaret? Başka bir değeri ve anlamı yok mu?
Dolayısıyla
Veysi Sarısözen yanılmıyor, yanıltıyor, görevi bu: Rojava’yı işgal izni veren
yok! Daha dün küfredilen Esad’a bugün sevgi gösterileri yapmanın da bir anlamı
yok. Sarısözen’in işi bu, yapmak zorunda.
Çözüm
sürecinin Suriye iç savaşı ile alakasını kuran var mı peki? Bugün Diriliş
Ertuğrul’a küfredenler, dün o Ertuğrul’un babasının mezarını taşıyanlara
niye bir laf etmezler?
Medyada,
sahnede gösterildiği gibi değil hiçbir şey. Adana’da ve Erbil’de kurulu operasyon masasında
Kürt halkı veya Türk halkı yok, kimilerinin çıkarları var ve herkes birbirinden
haberdar. Son günlerde “Kürtler ve anti-emperyalizm” başlığı üzerinden süren
tartışmanın anlamı da yok. “Teorik” gevezelik. Bir tarafta “Kürt”, diğer
tarafta “anti-emperyalizm” yok. Tartışma, askerî taktik gereği, “smoke screen”,
sis perdesi işlevi görüyor. Çünkü bir taraf, “Türkiye Ortadoğu’yu yönetecek
güçtedir” diyor, diğeri “Ortadoğu devriminin önderi biziz”. Ortadoğu ise iki cümleden
de sahiplerinden de bihaber.
Geçmişte
aylarca Kürt adına konuşup, “bizim Rakka’da ne işimiz var?” diye yazılar
döşeyenler, ortamı hazırladılar ve gençler Rakka’ya gönderildi. Ardından “bizim
Deyrezor’da ne işimiz var?” diye yazılar yazıldı, gençler bu sefer Deyrezor’a
sevkedildi. Bu yazılar, ortamı yoklamaya yönelikti, itiraz var mı, o
araştırıldı. Bazı sosyalistler gaza gelip, “ne Rakka’sı, Şam’a gidelim!” bile
dediler.
Ama
kimse, “petrol boru hatlarının Kürtlükle ne alakası var?” diye sormadı. Gece
kurulan petrol pazarında kimin hangi armayı taşıdığının bir önemi yoktu. İsrail yoluna akan petrolü de kimse sorgulamadı.
Suudi
Arabistan’dan gelen paraları sorgulamayınca bugün sanki aniden alınmış karardan
dram çıkartmanın da bir anlamı kalmıyor. Ağlayarak bir yere varılmıyor.
Geçmişte “NATO Türkiye’ye müdahale etsin” diyenlerin, NATO kapısında mektup
vermek için bekleyenlerin bugün feveran etmeleri yersiz kaçıyor.
Kayıkçı
dövüşüne de gerek yok. Adı geçen isimlerin solculukla, anti-emperyalistlikle
bir alakaları bulunmuyor. Kürt’e vurarak prim yapmaya çalışıyorlar. Kimilerinin
Müslüman’a vurup prim yapmaya çalışması gibi.
Aylan
Kürdi ölüyor, solcuların sahip çıktıkları Charlie Hebdo dergisi, çocuğu
alaya alan karikatür çiziyor, Kürt yayın organları, çocuğa değil, dergiye sahip
çıkıyorlar[4] ve bugün Fransa alıyor Rojava’da ABD’nin yerini. Mesele, Hebdo’nun
devletin bileşeni olduğunu görmekte. Mesele, devletlerle dans ettiğini
zannetmekte.
Bugün
NATO-Körfez Bloku’na liderlik yapanlar, yaptıklarının hesabını Kürd’e verdiler
mi ki Kürd’ü yardıma çağırıyorlar? Efrin’i iki dakikada terk edip özeleştiri
verme gereği duymayanlar, bugün kırımdan, kıyımdan söz ediyorlar. Zarfa değil,
mazrufa bakmak gerekiyor. Asıl o mazrufta akıyor Kürd’ün kanı.
Eren Balkır
24
Aralık 2018
Dipnotlar:
[1] “AKP-MHP Korosuna Katıldılar”, 24 Aralık 2018, Yeni Yaşam.
[2]
Stephen M. Walt, “Amerika’nın Suriye Siyaseti”, 21 Aralık 2018, İştirakî.
[3]
Eren Balkır, “Viyan Nedir?”, 14 Eylül 2016, İştirakî.
[4]
Eren Balkır, “Kepenek”, 22 Ekim 2015, İştirakî.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder