Samsun
Solcuların
gündemine kaybolduktan günler sonra gelebildi. Bu arada bir emir iletildiği
belli. Hemen ilericilik sopası sallanmaya, gerici ordulara saldırılmaya
başlandı. Yirmilerde eksik bırakılan “feodalizmle mücadele”, öncüsüyle birlikte
sürdürülmeliydi. Solu dirhem dirhem tüketen, bu arkaizm ve temaşacılıktı.
Bugün
solcuların Kur’an kursundan gelirken kaybolan, günler sonra cesedine ulaşılan
kız çocuğuna üzüldüklerine, bu olayı dert edindiklerine kimse inanmasın. “Dini
siyasete alet ediyorlar” diye bağıranlar, vicdani her konuyu siyasete alet
ediyorlar, kendi politik çıkarları için sömürüyorlar. Bu yalana kanılmasın. Solun Narin ile ilişkisi şu kuaför kadardır.
Sol,
gerekli GBT’yi yapmadan, gerekli istihbarata ulaşmadan, gerekli emirleri
almadan hareket edemez. O kız çocuğu gibi binlercesinin Filistin’de
katledildiği koşullarda, kimse bu kadar ses çıkartmadı. Zaten bugünkü eylemler,
“dostlar alışverişte görsün” diye. Zevahiri kurtarmak için.
Çünkü
sol ancak, yüz yıldır Avrupa emperyalizmine atfedilen “medenileştirme misyonu”
içerisinde nefes alabiliyor. Bunu biliyor. Emperyalizmin her türden işgal
pratiğine ait akıncı birliğine gönüllü yazılmaya mecbur. Tavşantepe’de siyasi
ve ekonomik rant görmemiş olsa, bu kadar yaygara kopartmaz. O duvağa bu kadar
takılmaz.
Duvağa,
feodaliteye, erkeğe ve aileye saldırı düzenleyen solcular, bu saldırı üzerinden
nereden ve ne için fon aldıklarını da ortaya koymuş, ele vermiş oluyorlar. Olayın yağını
çıkartıp pazarlarında satıyorlar. İlericilik, ilerlemecilik, sosyal medyada
takipçi getiriyor, ama politik olarak sadece burjuvaziye mevzi kazandırıyor.
Sol,
aynı GBT’yi Ayşenur Eygi için de yaptı. Genç bir kadın, Filistinli
yerleşimcilere destek eyleminde katledildi. Bir gün boyunca kimsenin sesi
çıkmadı. Hiçbir yorum yapılmadı. Sol, muhtemelen Ayşenur’un soyadından rahatsız
olmuştu. Sonra gerekli istihbarat geldi, Ayşenur’un solcu olduğu öğrenildi, bu
bilgi sivriltilip, hemen “İslamcılar”a saplandı. Oraya daha önce savaşmaya
gidenler, görülmedi.
Ayşenur’un
Amerika’daki yoldaşları, onu “mücadele içerisinde toprağa düşmüş bir şehit”[1]
olarak gördüklerini söylüyorlar. Bizdeki sol ise en az otuz yıldır “Şehit”
kavramını lügatten silmek, gerici ilân edip çöpe atmakla meşgul.
Çünkü
bu sol, 11 Eylül’ün solu. 11 Eylül sonrası Doğu’ya ve Müslüman halka savaş
açan, işgal harekâtı başlatan emperyalizm, solu samsun misali cepheye sürdü.
Samsun, savaşlarda kullanılan köpeklere verilen addı. Herkes, bu göreve razı
geldi.
O
sürüler, emperyalist işgalin çilesini çeken kadınları ve gençleri kandırmak
için uğraştılar. Onların feminizminin en somut hâli, Ebu Gureyb’de Iraklılara
işkence eden kadın subaydı.
Emperyalizm,
11 Eylül sonrası başlattığı harekât dâhilinde tüm sosyalistleri liberalizme
örgütledi. Bugün kimi sosyalistlerin “liberal” denilince sadece Besim Tibuk’a
bakmalarının bir anlamı bulunmuyor. O sosyalistler liberal arıyorlarsa, siyaseti
ve ideolojiyi gericilik-ilericilik kavgasına indirgeyen kendi örgütlerinin
şeflerine bakmalılar.
İşgal
ve İstila
Bir
Devrimci Yolcu, CHP’li belediyede işe girmeden önce şunu söylüyordu: “Biz, o
gecekonduları öküz köylüler biraz medenileşsin, şehirli olsun diye inşa ettik.”
Demek ki 1974 affında kimi isimler, bu emri yerine getirsin, gecekondunun
öfkesini toprağa akıtsın, “gecekondulardan gelen halk” muktedirlere zarar
vermesin diye çıkartılmıştı.
Ecevit,
fabrika sahiplerine ucuz işçi deposu olarak hizmet edecek gecekondu
mahallelerine tapuyu ve izni verendi. Onca oyu bu sayede almıştı. O
gecekonduları temel alan solculuk, 12 Eylül’de ilericilik gördü. Kenan Paşa’nın
“ilerici ve Kemalist” olduğuna güvenip darbeye ses çıkartmadı. “İşçi sınıfııı!”
diyenler, alttan alta sermayedeki gelişimi ellerini ovuşturarak, sevinçle
izlediler.
Seksen
öncesi harekete öncülük eden Devyol ve TKP, kütle hâlinde darbeye teslim oldu.
Bugün solu hâlen daha o teslimiyet yönetiyor. Bu teslimiyet, sermayenin ve
devletin sola bahşettiği ilericilik kimliğiyle ve ilerlemecilikle ilgili bir
mesele.
Ülke
ilerledi, Özal’a alkış tutuldu, gecekondu solculuğu, medenileşti, kentlileşti,
bazıları Avrupalılaştı, kentin nimetlerine ortak edildi. Sustu, susturdu,
susturuldu. Yaban ve barbar olan, ehlileştirildi, evcilleştirildi. Burada en
çok da Avrupa kaynaklı ideolojik saldırı iş gördü. O gecekondu solculuğunun
yerini, mahalle statüsü verilmiş özel köylere inşa edilen gettoların, sitelerin
solculuğu aldı.
Gecekondular,
devrimin karargâhları hâline getirilemedi. Devrim de sosyalizm de burjuvaziye
ve devlete teslim edildi. Sol, bireyliğini devlet veya sermaye olarak görmeyi,
o şekilde yaşamayı öğrendi. “Yoksuluz açız devrime muhtacız” diyen emekçi halka
körleşti.
12
Eylül solu, gecekondular üzerinden işleyen işgal ve istila pratiğini anlamadı.
Medenileştirme misyonu ve ilericilikle düşünen sol, kendisine teslim edilmiş
olan kum havuzlarında solculuk oynadı. Hiçbir yaraya merhem olmadı. Aynı
ilerlemecilik, 11 Eylül sonrası saldırıyı da anlamak istemedi. O saldırıya ortak
oldu. Dünyanın gecekondularına yönelik saldırı, solun bilincini şekillendirdi.
12
Eylül solculuğu, teslimiyetçiliğiyle, devrime ve sosyalizme dair tüm imkânları
tüketti. Devlet ve sermayenin güdümünde ilerleyen sol, kavgayı düzen içi
sularda boğdu.
Kemal’in
Dervişi
2001’de
birçok yasa çıkartıldı. Madencilik, ormancılık, tarım ve ekonomi gibi alanları
doğrudan ilgilendiren adımlar atıldı. Bir devlet projesi olarak AKP, bu
adımlara uygun hareket etti. Kemal Derviş programının ana bileşeni olarak
faaliyet yürüttü. AKP şahsında, içeride Kemal Derviş, dışarıda İsmail Cem
konuştu. Derviş ve Cem, sermayenin yeni yönelimi, devletin yeni yönelime
adaptasyonu ile ilgili birer koddan ve mecazdan başka bir şey değildi. AKP, bu
savaşın başka araçlarla sürdürülmesiydi.
O
Kemal Derviş’in partisinin çanağını yalamayı solculuk zannedenler, bugün
madenler, ormanlar, tarım ve ekonomi konusunda yaşanan olumsuzluklarla ilgili
eylemler yapıyorlar. Asıl dönüşümü kimin gerçekleştirdiğine bakmıyorlar. Sebebi
anlamıyorlar, sadece “bu gericiler yönetemiyooor, bize layık deeğil!” diyorlar.
CHP’nin pazarlık siyasetine figüran oluyorlar. Her olayda devrimi
örgütlemiyorlar. Mevkilere baktıkları için mevzileri görmüyorlar. Nesnel ve
kolektifi, egemenlerin öznelliği ve biricikliği adına tasfiye ediyorlar.
Gerçekte olana bitene körleşiyorlar.
Yıllarca
Halk TV’de aktarılan ekonomi modeli, Altılı Masa ve CHP’nin ekonomi programı,
bugün Mehmet Şimşek eliyle yürütülüyor. Faizler artırıldı, merkez bankası
serbest kılındı, İngiltere’den para getirildi vs. Bunlar, CHP’nin önerileriydi.
Hayri Kozanoğlu’nun “yoksul dostu” deyip övdüğü IMF’in emriydi. Gazetesinin “İmamoğlu’nun
iyi geldiğini” söylediği Dolar’ın talimatıydı.
Bugün
o CHP’ye oy ve destek sunan sosyalist hareketin Şimşek programına itirazı,
içeriksiz ve yalandır. “MHP’yi alma beni al” üzerinden yürütülen pazarlık
siyasetinin ve bu siyaset uyarınca belirli gasteciler üzerinden yapılan
ifşalar, anlamsızdır.
Horoz
Muhtemelen
Kemal Derviş’in ve ardındaki emperyalist güçlerin emriyle başlatılmış olan
süreç uyarınca şehir merkezlerine bağlı köylere mahalle statüsü verildi. Galiba
Narin’in katledildiği yer de köy statüsünden çıkartılmış bir mahalle.
2012’de
gündeme gelen bu konu, hiçbir solcunun itirazıyla karşılaşmadı. Şimdi
zenginleşen solcular, ranttan pay alan sosyalistler, şehre bağlı, mahalleye
dönüştürülmüş köylerde organik ve temiz bir hayat yaşıyorlar. Tüm politikaları
ve ideolojileri, o mahalleleri arındırmakla ilgili.
Bir
habere göre bu orta sınıf, artık horoz sesinden, ineğin kokusundan rahatsız
oluyormuş. Hemen gidip zabıtaya şikâyet ediyormuş. Bu şikâyet, işgal ve istila
harekâtının parçası. Sol, genelde orta sınıf, bu harekâta ortak edildi. Yağma
sürecinin ideolojik araçlarını üretti. Feminizm, lubunizm, veganizm, o özel
mahallelerin ideolojisi olarak namluya sürüldü. Avamı, halkı, yabanı ve barbarı
kovup oraları arındırmak için kullanıldı. Bugün sosyal medyada sadece bu
ideolojilerin sesi işitiliyor. Egemenler adına hayat ve mahalle arındırılıyor.
Narin cinayeti, bu ideolojiler için istismar ediliyor. Herkes, kendi görmek
istediğini, kendisine “gör” denileni görüyor.
Mikro
düzeyde işleyen arazi işgali, küresel düzeyde de işliyor. Bu işgalin,
sermayenin krizi ve kâr oranlarındaki düşüşle bir alakası var. Bugün Latin
Amerika’da, Afrika’da ve Asya’da özel bölgeler işaretleniyor, buradaki
köylülerin arazilerine çökülüyor. Devletler, bu işgal pratiğine aracılık ve
bekçilik ediyorlar.
Bu koşullarda, Pakistan’da bir sabah köylüler tarlalarına gidiyorlar. Dünya Bankası programı uyarınca dikilmiş fidanlarla karşılaşıyorlar. Bu fidan ekimi, toprak işgalinde kullanılan bir yöntem. Sonra ellerinde siyah bayraklarla eylem yapan köylüler, o fidanları kırıyorlar. Sol, hemen sosyal medyasında “gericiler ağaca düşman! Bireye düşman! İnsana düşman! Kötü bunlaar! Biz iyiyiz, ilericiyiiiz!” yaygarası kopartıyor. Eylemin ve saldırının ekonomik ve sınıfsal içeriğini sorgulamıyor. Sadece ilericilik-gericilik kavgasına baktıkları için kendilerinin işine yarayacak olana kilitleniyor. Çünkü sol, “ilericiyiz biz, kapitalizmin de, sermayenin de, devletinin de ilerici olduğunu kabul ediyoruz, bize mevki verin” diye efendilerin sırtlarını sıvazlamasını bekliyor.
Tavşantepe
Gazze’yi
arındırmak isteyenlerle bugün Narin’in tabutunun başına takılan duvağa
öfkelenenler, aynı kişiler.
İsrail
denilen terör örgütünün kurucuları, Avrupalı efendilerine “barbar ve yabani
Asya’ya karşı sizi koruyacak olan duvar biziz” demişlerdi. Aynı laf,
Zelenski’nin ağzından da döküldü. Aynı laf, bugün Amed sokaklarında da
dolaşıyor. “Kürtler çok ürüyor!” diyenlerin ekmeğine yağ sürülüyor.
Vicdani
meseleleri politik-ekonomik çıkarlarına alet edenler, bu meseleleri sömürenler,
Narin’in tabutu üzerinde tepinerek, özellikle Doğu’da gelinlik çağından önce
vefat eden kız çocuğunun tabutu başına konulan duvağa saldırma gereği
duyuyorlar.
Filistin’deki
kız çocukları için eylem yapmayanların bugün yaptıkları eylemler, birilerine
edilmiş işmar, bir yerlere verilmiş mesaj, başka bir anlamı yok.
Bu
koşullarda yeni mahalleler, orta sınıf ve çıkarları üzerinden belirli bir
içeriğe kavuşuyor. 1974’ün gecekondusunun şekillendirdiği solun yerini bu özel
mahallelerin solu alıyor. Bu sol, ne Narin’e ne de Ayşenur’a yoldaş olur. O,
medenileştirme misyonu uyarınca efendilerine hizmet etmeye yazgılıdır.
Eren Balkır
9
Eylül 2024
Dipnotlar:
[1] Uluslararası Dayanışma Hareketi, “Ayşenur Eygi”, 6 Eylül 2024, İştiraki.
[2]
Eren Balkır, “Davos Limanı”, 15 Ağustos 2020, İştiraki.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder