NATO
2026 zirvesi İstanbul’da düzenlenecekmiş. Gelen haberlere göre TKP
yöneticileri, şimdiden piknik yeri bakmaya başlamışlar. Piknik yerinin, TİP’in İleride açıklayacağı yere göre belirleneceği konuşuluyor.
TİP’se
et yenilecek pikniğe vegan birini sorumlu atayacakmış. Bu sayede sosyal medyada
öne çıkmayı hesaplıyor.
Alınteri
ve Devrimci Proletarya’nın kendilerine ölçü aldıkları, haset ettikleri TİP de
bu TKP de bu. Artık ortada ecdadı Mustafa Suphi değil, Ermeni devrimcileri olan
bir örgüt var.[1] Programlarında bunu bağıra çağıra beyan ettiler. Bu beyanın
sebep ve sonuçları sorgulanmalı.
Alınteri,
Ermeni soykütüğüne 1983’te Ekmekçiyan idam edilirken bağlanmıyor. Veya Hrant
Dink öldürüldüğünde de bu tür laflar etmiyor. Bugün ortada Ermeni iradesi, öznesi ve
kavgası yokken konuşuyor.
Ortada
politik anlamda bir Ermeni devrimciliğinin bulunmadığı koşullarda, Ermeni
malları ve kapitalist ilerleme arasında kurulan bağ üzerinden Ermeni
sosyalistlerini ecdat olarak belirliyorlar. Alınteri, o mallara ve ilerlemeye
dair bir imge ve mecaz olarak “Ermeni”ye bağlanıyor. Bu da şeflerin Avrupa’daki
varlığı ile ilişkili bir mesele. Yeni siyasette ve programda konuşan, bu bağın
kendisi. Bu tür örgütler için “Ermeni”, burjuva devrimine, burjuva ilerlemesine
ve Batı sömürgeciliğine dair bir imgeden başka bir şey değil.
Geçmişte
TDKP’ye verdikleri cevap bile “emperyalizmin üretici güçleri geliştirip
geliştirmediği” sorusu etrafında dönüyor. Hep ileride olan solcular, en geriye
mecburen bağlanıyorlar. Önce emperyalizmin ilericiliği tartıştırılıyor, sonra
da bu ilericiliğe teslim olunuyor. Sosyalizm de mücadele de bu teslimiyet
üzerinden tanımlanıyor.
Buranın
solcusu, Rum, Ermeni ve Yahudi’yle dolaylı veya doğrudan ilişki kurarak
Batılılaşacağına, solculuğunun buradan anlam kazanacağına inanıyor.
Sömürgecilik, bu kanaldan ilerliyor. Burada zemin buluyor. Geride, geri kalmış
ülkede, geri koşullarda nasıl devrimcilik yapılacağını öğrenmek için Lenin’e
bakmak gerek. Lenin’e bakmak da bugün gerici bulunuyor.
Lenin’in
sözünü ettiği “Ekonomizm” ve “Terörizm” de esasen bu Batılılıkla bağlantılı
meseleler.[2] Lenin’in salladığı kılıç, tek başına kendiliğindencilikle
ilişkilendirilir, kimse “Ekonomist” veya “Terörist” yaftasını üzerine almaz,
çünkü herkes Neyapmalıcı, herkes Lenincidir. Ama önce Lenin, Batı ajanı, Batı
uşağı ve Batı’nın memuru kılınmalıdır. Lenin, ilerletilmeden sahiplenilemez.
“Ekonomist”
veya “terörist” olmak isteyen, Lenin’i tasfiye etmeye mecburdur. Tasfiyenin en
gizli, dolayısıyla, en aleni ve en etkili biçimi, bugünde Lenin olmaktır.
Bu oluş dâhilinde Lenin, bazen Batı’nın bazen de buranın efendileri adına
yumuşatılır, çapaklarından arındırılır, belirli bir kıvama getirilir.
Böylelikle, şu cümlelerin hiçbir ağırlığı ve anlamı kalmaz:
“Ekonomistler ve
teröristler, yalnızca kendiliğindenliğin farklı kutuplarına boyun
eğmektedirler; ekonomistler, ‘saf ve basit emek hareketi’ne ait
kendiliğindenliğe; teröristlerse, işçi sınıfı hareketi ile devrimci mücadeleyi
bütünsel manada birleştirme becerisinden veya imkânından mahrum olan aydınların
tutkulu öfkesine ait kendiliğindenliğe boyun eğmektedirler.”[3]
Lenin,
yaklaşık yirmi yıl sonra da bu iki akıma değinir. “Partimizdeki Sendikalist ve
Anarşist Sapma Üzerine”[4] başlıklı metinde, “Bu halk kitlesinde kaçınılmaz
olarak ortaya çıkacak küçük burjuva tereddütlere, proletarya içerisinde dar
meslekî çıkar temelli sendikacılığın veya meslek kuruluşlarındaki önyargıların
kaçınılmaz olarak yol açtığı sapmalara, bir tek komünist parti karşı koyabilir”
der.
Burada
ESP, SDP ve Alınteri gibi yapıları tanımlayansa komünist parti olmak değil,
“tereddüttür”, “dar meslekî çıkar temelli sendikacılık”tır, “meslek
kuruluşlarındaki önyargılar”dır. Ekonomizm ve terörizm arasındaki salınımın
kimseye bir hayrı olamaz. Bu salınım, küçük burjuvanın her şeyin başı sonu olma
ve herkesi kendisine mecbur etme çabasının bir sonucudur.
ESP
EMEP’in; Alınteri TİP’in popülerliğine hasetle yaklaşır. İki kendiliğindencilik
biçimi, legal alandaki farklı, aslında özü aynı olan reformist siyasetle haset
üzerinden ilişki kurar. EMEP ve TİP gibi yapılarla emperyalizmin mi yoksa
kapitalizmin mi ilerici olduğuna, hangisine destek olunacağına dair tartışma
damga vurur.
ESP’nin
kendi yoldaşlarını kurşunlamış ülkücü faşisti savcılığa şikâyet etmiş olması,
devrimci hareketin reformist hareket üzerinden yaşadığı sıkışmanın somut
tezahürüdür.[5] Devlet ve hukukundan medet uman bir siyaset, devrimcilikten
düşmüştür. Reformizm alanının yaydığı ışığa aldananlar, zaten kördür. Savcılığa
başvuru, kendisini mağdur gösterip sevdirmeye gayret eden reformizmin emridir.
“Bütün siyasetini
mağduriyet edebiyatı üzerine kuranların seslendikleri kitle, ne yazık ki küçük
burjuva hümanistler ve liberallerdir. Böylesi bir kitlenin devrim
gerçekleştirip, karşı devrimci güruhu mağdur etmesi ise imkânsızdır, zira
devrim, ‘hümanist’ duygularla gerçekleştirilecek bir olgu değildir.”[6]
Dile
getirdiği örnekler, yaptığı vurgular ve aldığı kerteriz üzerinden bakıldığında, Alınteri’nin
“Devrimci Bir Odak İhtiyacı”[7] başlıklı yazısı da reformizmin sıkıştırmasıyla
yazılmıştır. Reformizm, içe sızmıştır. Devrimcilikle, odak olmakla veya
devrimci hareketin kolektif ihtiyacıyla bir alakası yoktur. Alınteri, her küçük
burjuva gibi herkesi kendisine muhtaç ve mecbur kılma çabasıyla düşünüp hareket
etmektedir. Bu hareket, çıkışsızdır. Bireyleri bir süre memnun ve tatmin etmek
dışında hiçbir sonuç vermez.
Görünen
o ki Alınteri, devletin ve sermayenin salladığı TİP zokasını yutmuştur.
Doksanlarda ÖDP ve EMEP zokasını yutanların başına ne geldiyse bugünkü
devrimcilerin ve sosyalistlerin akıbeti aynı olacaktır. Mesele, bu tür zokaları
eleştirecek, etkisizleştirecek, anlamsız kılacak politik teorik faaliyeti
yürütüyor olmaktır.
TKP’nin
ve TİP’in çarşaf üzerindeki ağır gülle misali varlığı, herkesi bir yere
sıkıştırmaktadır. Onların teorisi, programı tam da sol içine yönelik siyaset
yapmak ve alan tutmak üzerine kuruludur. Bu gelenek, düşmanı bilmez, tanımaz.
Buna gerek de duymaz. Onlar, sol içerisine yönelik hamlelerin ve harekâtın
parçasıdır.
Bu
örgütlerin reformist ağırlığı karşısında kolay olan, Kürd’ün halesine teslim
olmaktır. Kürd’ün halesine kapılan, bir yandan da Kürd’ün yaptığını yapmamak
için bu haleye teslim olmaktadır. “Gerici, ilkel, Doğulu ve yaban” bulunan
Kürd’ün sadece yetiştirdiği bağdan istifade edenlerin bir sonuç üretmesi mümkün
değildir.[8] Vekillikle kimlerin nelere ısındırıldığı görülmelidir.
Cumhuriyetçi
haleye karşı demokrasici haleye kapılmak, anlamsızdır. DİSK Başkanı, bugün
fakirin soyulduğundan, işçilere ait olanın patronlara aktarıldığından bahseder,
ardından da “Cumhuriyetin yüz yıllık birikimi tasfiye ediliyor, sahip
çıkmalıyız” der. Oysa o yüz yıllık birikim, sömürü ve zulüm üzerine kuruludur.
Bugün laiklik mücadelesi, yüz yıldır laik burjuvanın laik midelerine ve laik
kasalarına akanı gizlemek için yürütülmektedir. Kuraldır: işçi sömürüsü ile
“cumhuriyetin yüz yıllık birikimi” arasındaki bağı göremeyenler, DİSK başkanı,
sonra da CHP vekili yapılırlar.
İşçiden
çalınan terle, ezilenden dökülen kanla yoğrulmuştur o birikimin hamuru. Demek
ki DİSK başkanını oraya oturtanla, konuşturanla, onu önder belleyenle de
dövüşmek gerekir. Ekonomizm ve sendikalizm üzerinden Çerkesoğlu’nun güdümüne
girmek, ona göre siyaset belirlemek, komünistlik değildir.
Düşmanı
da başdüşmanı da göreceğimiz, tespit edeceğimiz yer, masa başı çıkar hesapları değil, kolektif
devrimci mücadeledir. “Başdüşman Tayyip” diyenler, sömürü ve zulüm düzenine
uşaklık ediyorlardır. O nedenle, dün “yıkılsın” dedikleri Çin üzerinden veya
başka kanallardan fon almalarına izin verilir. Zira bu tabir, sömürü ve zulmün
üzerini örter, sermayeye ve devlete hizmet eder. Tabirin sahibi, dün Amerikan
darbesine Fethullahçılardan daha fazla sahip çıkmış, ama bir yandan da Çin
hattına bağlanabilmiştir. Bu ideolojik tutumla Çin’in Amerikan tahvillerine
sahip oluşu arasında illaki bir bağ vardır!
Kolektif
sınıf ve halk dinamiklerinin kolektif-tarihsel çıkarlarına göre hareket eden,
mücadelesini o ölçü üzerinden yürüten tek bir özne bile yoktur. Bugün Rojava
ve HDP “proje”lerinin değersizleştiğini görenler, boşalttıkları,
tasfiye ettikleri Batı’ya geri dönmenin hesabındadırlar. Dün “iki işçiye
bildiri dağıtmanın anlamı yok, buraya gelin özgürleşin!” diyenler, hesap
vermeden, bugün yeniden “en iyi bildiriyi ben yazarım” yarışı içine
girmişlerdir. Buradaki ölçü ise TİP reformizmidir. Kitle, öncelikle reformizme,
tenceredeki kurbağa misali, ısındırılmalıdır.
Mesele,
Lenin’in sözünü ettiği “terörizm”le “ekonomizm” arasında salınan sarkaç
olmaktadır. Mesele, Kürt’le ve İşçi Sınıfı’yla kurulan ilişkinin içeriğinin ve
biçiminin sorgulanmaması, onlara tepeden bakan o bir çift gözün kör
edilememesidir.
Alınteri
“Devrimci Odak İhtiyacı” yazısında TİP’i paranteze, korumaya alıyor, kazığı
oraya çakıyor, sonra da okurlarını “bakın bunlar, onca kitleyle ne
yapacaklarını bilemezler. Ah o dükkânı bize verseler, piyasayı nasıl ele
geçiririz!” diyerek kandırıyor. “En başta TİP buna cüret edemedi”[9] derken de
kitlesine örtük olarak “o cüret bizde var, neticede Erkan Baş’taki bıyık bizde
de var!” demiş oluyor. Ama böylece o kitle, şimdiden, tenceredeki kurbağa
misali, reformizme ısındırılıyor. Bir süre “en cüretli biziz” yalanıyla
oyalanıyor. Öcalan’a nasıl bakılıyorsa sanki işçi sınıfının önderi Erkan
Baş’mış gibi o da aynı zaviyeden ele alınıyor. Ama bu küçük burjuva bakış
açısı, hiç sorgulanmıyor.
Ölçüsü,
kendi küçük burjuva çıkarları olanların ne sınıfa ne de devrime hayrı olabilir,
bu görülmüyor. Sınıf da devrim de bu sınıfın çıkarlarını tanımıyor.
Eren Balkır
12 Temmuz 2024
Dipnotlar:
[1] Eren Balkır, “Çan”, 12 Aralık 2020, İştiraki.
[2]
V. I. Lenin, Collected Works, Moskova-1977, Cilt 5, s. 417-22. Türkçesi:
İştiraki.
[3]
A.g.e.
[4]
V. I. Lenin, “Preliminary Draft Resolution of the Tenth Congress of the RCP on
the Syndicalist and Anarchist Deviation in Our Party”, Collected Works 32
içinde, Progress Publishers Moskova 1973, s. 246.
[5]
“ESP’den Ülkücü Faşist Doğukan Çep Hakkında Suç Duyurusu”, 9 Temmuz 2024, Sendika.
[6]
Barış Keskin, “Devrim Mağdurların Değil, Muzaffer Olanlarındır”, 1 Mart 2017, İştiraki.
[7]
“Devrimci Bir Odak İhtiyacı”, 24 Şubat 2024, Alınteri.
[8]
Eren Balkır, “Talebe, İşçi ve Yoldaş”, 9 Aralık 2022, İştiraki.
[9] “Devrimci Bir Odak İhtiyacı”.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder