AKP karşıtı muhalefete küçük burjuvazi yön veriyor. Devlet ve sermaye, muhalefet işinin başına geçirdiği küçük burjuvaziyi fikir ve eylem düzleminde destekliyor. Küçük burjuvazi, burjuvaziye haset, proletaryadan nefret edendir. Bu anlamda, burjuvaziye hasedini ve proletaryaya nefretini AKP’ye yansıtıyor. Daha doğrusu, devlet bu yansıtma ve gaz alma işlemi için AKP’yi kullanıyor. Özellikle CHP kavşağında bu haset ve nefret birleşiyor.
Esasen AKP’ye karşı mücadele, bu
hasetle ve nefretle tanımlı. Bu anlamda, proleter bir siyaset ve mücadele yol
bulsun isteniyorsa, küçük burjuva denilen veya onun varlığıyla kurulan fikri ve
maddi bağ kesilmeli.
CHP özelinde burjuvaziye yönelik haset, AKP’ye yansıtılıyor. Bu açıdan, liyakat ve liyakatsiz kişilere verilen maaşlar gündeme getiriliyor.
CHP
uzantılarının ağzındaki “holdingçiler” ifadesi (ki doğrusu holdingciler!)
esasen burjuvaziye hasedin bir yansıması. Burada kapitalizm eleştirisi yok, CHP’cilik
var. Bu eleştiri, Dev-Yol’un ve CHP’lilerin şirketlerini kesinlikle kapsamıyor.
Sol
da CHP gibi bu hasedi kendisine örgütlemek istiyor. “Holdingçiler hırsızlar,
bizim olanı bizden çaldılar” diyerek, işçi sınıfını küçük burjuvazinin büyük
burjuvaziye yönelik hasedine örgütlemek için uğraşıyorlar. Ama öte yandan, yan
derneklerinde çıkan yazılarda “işçileşme” aşağılanma belirtisi olarak
görülüyor, aşağılık, tiksinç bir şeymiş gibi takdim ediliyor. “Komünizmin
gençlerle geleceği” üzerinde duruluyor. İşçilik aşağılık bir oluş,
insanaltı seviye olarak kabul ediliyor.
* * *
Görülüyor
ki CHP tabanı, partisinin AKP, liderinin Erdoğan olmasını istiyormuş. İmamoğlu
şahsında şişirilen imaj, bu gerçeği ortaya koyuyor. İmamoğlu, ANAP ve sonrası
oluşan sağ liberal çizgiye CHP kitlesini ve sosyalistleri örgütlüyor. Bu tuzağı
akarlar kesilmesin diye kimse görmek istemiyor.
AKP
muhalefetinin bir boyutu da proletaryaya yönelik nefretle ilgili. Müslüman ve Müslümana
dair her şey, yoksullukla, aşağılık halka ait olmakla ilişkilendiriliyor. O nedenle, “avamın kokusu”ndan ve “ayak kokusu”ndan bahsediliyor. Zenginliği fikren ve
yaşam tarzı olarak Müslümanlığının önüne geçmiş kişiyi tercih ediyorlar
şimdilerde. Çektikleri dizilerde Müslümanı Afrikalı kabile gibi anlatıyorlar. Meseleye
“medenileştirme misyonu” dairesinde yaklaşıyorlar. “Ülkenin imajını bozuyor bu
Müslümanlık” diyorlar.
* * *
Seksenlerdeki
Yarın dergisi pratiğini yazanlar, “büyük bir merak ve ilgiyle okurduk
İlhan Selçuk’un yazılarını” diyor. Oysa Selçuk, solculukla en fazla
kalkınmacılık ve sanayileşme düzleminde ilişki kurabilmiş bir isim. Yarın
dergisinde çıkan röportaj ve yazılarında, “siz mühendissiniz, biz ülkeyi kalkındıracağız,
sizin değerinizi bilmiyorlar, biz bileceğiz, bizim iktidarımızda çok fazla maaş
alacaksınız”dan başka bir şey söylemiyor. O öğrenciler, o nedenle Selçuk’u
heyecanla okuyorlar.[1]
Bu
çok para kazanmak, Batı’nın servetiyle ilişki kurmak için solcu olanlar, bugün
sosyalist hareketi yönetiyor. CHP’yle bağ, bu yaklaşım üzerinden kuruluyor.
CHP, küçük burjuvanın sırtını sıvazlamak, gazını almak, pohpohlamak için var.
Aydemir Güler, bir kırk katır devrinin geride kaldığından, kırk satır devrine geçildiğinden söz ediyor. Partinin cephesine karşı cephenin partisi adına konuşuyor. CHP’yi cephe olarak gören TKP, cephesindeki sağcılaşmanın sarsıntılarına tampon olmaya, krizleri savuşturmaya çalışıyor. O sağcılaşmanın CHP’ye zarar vermemesini sağlamak için uğraşıyor. TKP, CHP’ye kol kanat germek için var. Seçim sonrası geliştirdiği CHP eleştirisi yalan. Küçük burjuva şefler, içeriyi tutmaya çalışıyorlar.
TKP, bugün küçük burjuvanın sırtını sıvazlamak için semtevlerinde aşı günleri düzenliyor.
Doktorlar şahsında küçük burjuvanın yaşadığı imaj kaybına mani olmak için,
devlet ve sermaye adına çalışma yürütüyor. Pandemi döneminde devletin
emirlerini yerine getirmekle, sermayenin aşısının reklâmını yapmakla övünüyor. Ama
sonra yoksul halktan uzaklaştığını, zenginlerin maskesiz partilerine
yaklaştığını, görevini layıkıyla yerine getiremediğini görünce, iş işten
geçtikten sonra “biz bu yasakları tanımıyoruz” diyor.[2] Bu yasakları savunan
İlker Belek ve Akif Akalın gibi doktorlar, partiden istifa ediyorlar. Bu isimler, halk düşmanı olmalarıyla hâlen daha övünebiliyorlar.
* * *
Bir
TKP’li, seçim sonrası çıkıp “CHP’ye akıl hocalığı yapmak, danışman önermek, bir
sosyaliste yakışmaz” diyor. Buradan anlıyoruz ki SoL’un yazarları, kendi
sitelerini okumuyorlar. Çünkü o sitenin yazarı, İBB adayı Orhan Gökdemir, bir
yazısında CHP’ye danışman olarak Korkut Boratav’ı öneriyordu.
Aynı
partinin üyesi “Togg diye bir şey yok, araba üretilmiyor, hepsi yalan!”
diyordu. Orhan Aydın, demek ki başkanı Kemal Okuyan’ı da okumuyordu. Okuyan bir
yazısında, “Biz Togg’a değil, sömürücü asalak bir sınıfa düşmanız” diyor,
ülkesinin sanayi altyapısıyla övünülmesi gerektiğini söylüyordu.[3] Çünkü bunlar,
Sovyetler’le ancak ticaret anlaşması ve kalkınma planı düzeyinde ilişki kurup
solcu olabilmiş isimler.
Bir vakitler SoL’da bir yazar, “Yeni ateistler bizden mi?”[4] diye soruyor, soruya “hayır” cevabı veriyordu, ama partisinin üyeleri, her fırsatta yeni ateistlerden daha pespaye bir İslam düşmanlığı yapıyorlardı. Bu düşmanlık, proletaryaya yönelik tiksinti ve nefretin eğretilemesi, mecazı idi. Christopher Hitchens’ın İslam düşmanı olduğu, son açıklamasında “ben aslında kültürel Hristiyanım” demesinden belliydi. Bu düşmanlık, yoksul Doğulu halklarla ilgiliydi.
SoL sitesinde bir yazar, İslam, Cezayir halkı ve yoksul düşmanı
Charlie Hebdo’ya sahip çıkıyor, o “bizdendir” diyordu.[5] Çünkü kendisi, o Cezayirli
Müslümanları terörize ve kriminalize etmek, kontrol altına almak için
geliştirilmiş, doksanlarda uygulamaya konulmuş Laiklik Gözlemevi denilen devlet
projesini Türkiye’ye uyarlayan bir partinin üyesiydi. “Laikliğe karşı işlenen
suçlar” diyen TKP engizisyon mahkemesi, esasında Fransa’daki devlet pratiğinin
ithal edilmiş hâliydi.
Aynı
TKP’li yazar, son günlerde İran’daki başörtüsü “plan”ı haberi ile İran’a
saldırıyor.[6] NATO’nun Ukrayna üzerinden Rusya’ya saldırdığı günlerde Rusya’yı
eleştiren, Donbas’taki sosyalistlerin kurduğu cumhuriyete “sözde” diyen TKP,
NATO merkezlerine bağlı devletine gerekli mesajı yine iletiyor. İsrail’e
saldırıldığı günlerde İran’a saldırma gereği duyuyor. Çünkü bu yazar, TKP
isminin alındığı günlerde sermayenin kanalı Habertürk’e çıkıp “Suphiler ölmek
için geldiler, biz ölmek istemiyoruz” diyor, niyetini belli ediyor, gerekli
yerlere mesaj iletiyordu. Neticede, SoL gibi kanallarda yansıyan, şeflere ait
yazılar, bir yandan efendilere, bir yandan da içte kadrolara yönelik gizli
mesajlar içeriyor.
İran’ın İsrail’e saldırısı, TKP’de ve SDP’de yankılanıyor. Bu örgütler, hemen İran karşıtı cepheye örgütleniyor, İsrail’in yanında hizalanıyorlar. SDP yayınları, nedense Filistin’e kör bakıyorlar.
TKP yazarı “bize Siyonist diyorlar” diye
ağlıyor. Oysa İsrail’in varlığını savunan, ona güzellemeler yapan herkes, bugün
Siyonist. Bu işi de TKP içerisinde Engin Solakoğlu’na vermişler.[7]
* * *
Aydemir
Güler CHP’den bahsederken, nedense kapitalizmden veya emperyalizmden söz
etmiyor, her fırsatta “neoliberalizm” denilen bir ucubeden ve öcüden dem
vuruyor. CHP’nin ak, temiz, solcu bir tarafı olduğunu düşünüyor. Zaten bir
yerde sosyal demokrasinin işçi sınıfının bağrından, “biz”deki sosyal
demokrasininse burjuva devrimlerinin içinden çıktığını söylüyor. Bu
güzellemedir, meşrulaştırma çabasıdır. Bu çaba, CHP ve burjuva iktidarının
üzerinin üzerine Batılı bir ambalaj geçirip satmakla ilgilidir.
Partinin
cephesi CHP olanla, Cephenin partisi CHP olanlar arasındaki ürolojik yarışın
ezilen-sömürülenler açısından bir anlamı bulunmuyor. CHP’yi sınıfsal, devrimci
anlamda eleştiriye tabi tutmayanlar, tel tel dökülüp, bir bir teslim oluyorlar.
Aynı
maya, AKP TRT’sinin belgesel kanalında da karşımıza çıkıyor. Bugün tekeller ne
dayatıyorsa, neyi söylettiriyorsa bu kanalda işitmek mümkün. Vegan Zülâl
ağzından “yoksullar et yemesin” diyen, TKP ağzından “insanlar böcek yesin”
diyen sol, bu belgesel kanalını hasetle izliyor olmalı. Çünkü aynı yalanlar
üzerinden aynı şeyleri söylüyorlar. Sol, Vegan Zülâl ağzıyla konuşurken, her
yerde vegan dernekleri açarken, “büyükbaş hayvancılık bitti” veya “yoksul, kıyma
alamıyor” türü yalan haberlerin ardına saklanıyor. Hiç utanmıyor. Sol,
utanmazlık imkânı olarak örgütleniyor, küçük burjuvayı bu imajla avlamayı
düşünüyor.
* * *
Solda
hâkim olan, küçük burjuva tarihyazımıdır. Özünde Kemalizm de nesnel bağları ve
bağlamı içerisinde değerlendirilemiyor. Onunla öznel ilişki kuruluyor. Öznellik
oradan tanımlanıyor, ezilenin-sömürülenin kavgasıyla tanımlı bir öznelliğe asla
izin verilmiyor.
CHP
ve Kemalizmle kurulan ilişki, her daim Sovyetler ve onunla devlet düzeyinde
kurulan ticari-diplomatik ilişkiler üzerinden tanımlanıyor. Böylelikle, geriye
doğru idealist bir tarihyazımına kul-köle olunuyor. Kurtuluş savaşı ve öncesi, “CHP
ve Mustafa Kemal” denilen, tarih-toplum dışı, yüce öznenin macerasına göre
anlamlandırılıyor. Oradan bakıldığında başka şeyler görülüyor.
Bu
solculuk, yıllar önce çekilen bir dizide karşılık buluyor. Elveda Rumeli
isimli dizide bir İttihatçı toplantısına yer veriliyor. 1908 öncesine tarihli bu
toplantıda, masanın bir köşesinde Mustafa Kemal, haritaya bir şeyler çiziyor. Arkadaşı
“Ne çiziyorsun?” diye soruyor. “Gelecekteki Türkiye haritasını” diyor. Sonra
aynı solculuk, “bu ülkenin tapusu ona ait” diyerek dış düşmanlara parmak
sallıyor. Sosyalist hareket, bu mitolojiye örgütleniyor. Gerçekten ve hayattan
uzaklaşıyor. O nedenle, Saraçhane’deki ihaneti ve o ihanetin nelere yol
açacağını görmüyor. Kendisine verilen boncukları ipe dizmekle ömür tüketiyor.
Eren Balkır
10
Mayıs 2024
Dipnotlar:
[1] Eren Balkır, “Çünkü”, 15 Temmuz 2020, İştiraki.
[2]
Eren Balkır, “Liberal ve Faşit TKP”, 27 Şubat 2021, İştiraki.
[3]
Kemal Okuyan, “TOGG’a Hayran Kalmak”, 8 Eylül 2023, Sol.
[4]
Efe Peker, “Richard Dawkins ‘Bizden’ mi?”, 13 Mart 2015, Sol.
[5]
Yiğit Günay, “Hiçbir Şey Bağışlanmadı”, 14 Ocak 2015, Sol.
[6]
Yiğit Günay, “İffetli Solculuk”, 23 Nisan 2024, Sol.
[7] Eren Balkır, “Siyonist Monşer”, 22 Aralık 2022, İştiraki.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder