Pages

10 Mayıs 2024

Sözün Közü

AKP karşıtı muhalefete küçük burjuvazi yön veriyor. Devlet ve sermaye, muhalefet işinin başına geçirdiği küçük burjuvaziyi fikir ve eylem düzleminde destekliyor. Küçük burjuvazi, burjuvaziye haset, proletaryadan nefret edendir. Bu anlamda, burjuvaziye hasedini ve proletaryaya nefretini AKP’ye yansıtıyor. Daha doğrusu, devlet bu yansıtma ve gaz alma işlemi için AKP’yi kullanıyor. Özellikle CHP kavşağında bu haset ve nefret birleşiyor. 

Esasen AKP’ye karşı mücadele, bu hasetle ve nefretle tanımlı. Bu anlamda, proleter bir siyaset ve mücadele yol bulsun isteniyorsa, küçük burjuva denilen veya onun varlığıyla kurulan fikri ve maddi bağ kesilmeli.

CHP özelinde burjuvaziye yönelik haset, AKP’ye yansıtılıyor. Bu açıdan, liyakat ve liyakatsiz kişilere verilen maaşlar gündeme getiriliyor.

CHP uzantılarının ağzındaki “holdingçiler” ifadesi (ki doğrusu holdingciler!) esasen burjuvaziye hasedin bir yansıması. Burada kapitalizm eleştirisi yok, CHP’cilik var. Bu eleştiri, Dev-Yol’un ve CHP’lilerin şirketlerini kesinlikle kapsamıyor.

Sol da CHP gibi bu hasedi kendisine örgütlemek istiyor. “Holdingçiler hırsızlar, bizim olanı bizden çaldılar” diyerek, işçi sınıfını küçük burjuvazinin büyük burjuvaziye yönelik hasedine örgütlemek için uğraşıyorlar. Ama öte yandan, yan derneklerinde çıkan yazılarda “işçileşme” aşağılanma belirtisi olarak görülüyor, aşağılık, tiksinç bir şeymiş gibi takdim ediliyor. “Komünizmin gençlerle geleceği” üzerinde duruluyor. İşçilik aşağılık bir oluş, insanaltı seviye olarak kabul ediliyor. 

* * *

Görülüyor ki CHP tabanı, partisinin AKP, liderinin Erdoğan olmasını istiyormuş. İmamoğlu şahsında şişirilen imaj, bu gerçeği ortaya koyuyor. İmamoğlu, ANAP ve sonrası oluşan sağ liberal çizgiye CHP kitlesini ve sosyalistleri örgütlüyor. Bu tuzağı akarlar kesilmesin diye kimse görmek istemiyor.

AKP muhalefetinin bir boyutu da proletaryaya yönelik nefretle ilgili. Müslüman ve Müslümana dair her şey, yoksullukla, aşağılık halka ait olmakla ilişkilendiriliyor. O nedenle, “avamın kokusu”ndan ve “ayak kokusu”ndan bahsediliyor. Zenginliği fikren ve yaşam tarzı olarak Müslümanlığının önüne geçmiş kişiyi tercih ediyorlar şimdilerde. Çektikleri dizilerde Müslümanı Afrikalı kabile gibi anlatıyorlar. Meseleye “medenileştirme misyonu” dairesinde yaklaşıyorlar. “Ülkenin imajını bozuyor bu Müslümanlık” diyorlar.

* * *

Seksenlerdeki Yarın dergisi pratiğini yazanlar, “büyük bir merak ve ilgiyle okurduk İlhan Selçuk’un yazılarını” diyor. Oysa Selçuk, solculukla en fazla kalkınmacılık ve sanayileşme düzleminde ilişki kurabilmiş bir isim. Yarın dergisinde çıkan röportaj ve yazılarında, “siz mühendissiniz, biz ülkeyi kalkındıracağız, sizin değerinizi bilmiyorlar, biz bileceğiz, bizim iktidarımızda çok fazla maaş alacaksınız”dan başka bir şey söylemiyor. O öğrenciler, o nedenle Selçuk’u heyecanla okuyorlar.[1]

Bu çok para kazanmak, Batı’nın servetiyle ilişki kurmak için solcu olanlar, bugün sosyalist hareketi yönetiyor. CHP’yle bağ, bu yaklaşım üzerinden kuruluyor. CHP, küçük burjuvanın sırtını sıvazlamak, gazını almak, pohpohlamak için var.

Aydemir Güler, bir kırk katır devrinin geride kaldığından, kırk satır devrine geçildiğinden söz ediyor. Partinin cephesine karşı cephenin partisi adına konuşuyor. CHP’yi cephe olarak gören TKP, cephesindeki sağcılaşmanın sarsıntılarına tampon olmaya, krizleri savuşturmaya çalışıyor. O sağcılaşmanın CHP’ye zarar vermemesini sağlamak için uğraşıyor. TKP, CHP’ye kol kanat germek için var. Seçim sonrası geliştirdiği CHP eleştirisi yalan. Küçük burjuva şefler, içeriyi tutmaya çalışıyorlar.

TKP, bugün küçük burjuvanın sırtını sıvazlamak için semtevlerinde aşı günleri düzenliyor. Doktorlar şahsında küçük burjuvanın yaşadığı imaj kaybına mani olmak için, devlet ve sermaye adına çalışma yürütüyor. Pandemi döneminde devletin emirlerini yerine getirmekle, sermayenin aşısının reklâmını yapmakla övünüyor. Ama sonra yoksul halktan uzaklaştığını, zenginlerin maskesiz partilerine yaklaştığını, görevini layıkıyla yerine getiremediğini görünce, iş işten geçtikten sonra “biz bu yasakları tanımıyoruz” diyor.[2] Bu yasakları savunan İlker Belek ve Akif Akalın gibi doktorlar, partiden istifa ediyorlar. Bu isimler, halk düşmanı olmalarıyla hâlen daha övünebiliyorlar.

* * *

Bir TKP’li, seçim sonrası çıkıp “CHP’ye akıl hocalığı yapmak, danışman önermek, bir sosyaliste yakışmaz” diyor. Buradan anlıyoruz ki SoL’un yazarları, kendi sitelerini okumuyorlar. Çünkü o sitenin yazarı, İBB adayı Orhan Gökdemir, bir yazısında CHP’ye danışman olarak Korkut Boratav’ı öneriyordu.

Aynı partinin üyesi “Togg diye bir şey yok, araba üretilmiyor, hepsi yalan!” diyordu. Orhan Aydın, demek ki başkanı Kemal Okuyan’ı da okumuyordu. Okuyan bir yazısında, “Biz Togg’a değil, sömürücü asalak bir sınıfa düşmanız” diyor, ülkesinin sanayi altyapısıyla övünülmesi gerektiğini söylüyordu.[3] Çünkü bunlar, Sovyetler’le ancak ticaret anlaşması ve kalkınma planı düzeyinde ilişki kurup solcu olabilmiş isimler.

Bir vakitler SoL’da bir yazar, “Yeni ateistler bizden mi?”[4] diye soruyor, soruya “hayır” cevabı veriyordu, ama partisinin üyeleri, her fırsatta yeni ateistlerden daha pespaye bir İslam düşmanlığı yapıyorlardı. Bu düşmanlık, proletaryaya yönelik tiksinti ve nefretin eğretilemesi, mecazı idi. Christopher Hitchens’ın İslam düşmanı olduğu, son açıklamasında “ben aslında kültürel Hristiyanım” demesinden belliydi. Bu düşmanlık, yoksul Doğulu halklarla ilgiliydi. 

SoL sitesinde bir yazar, İslam, Cezayir halkı ve yoksul düşmanı Charlie Hebdo’ya sahip çıkıyor, o “bizdendir” diyordu.[5] Çünkü kendisi, o Cezayirli Müslümanları terörize ve kriminalize etmek, kontrol altına almak için geliştirilmiş, doksanlarda uygulamaya konulmuş Laiklik Gözlemevi denilen devlet projesini Türkiye’ye uyarlayan bir partinin üyesiydi. “Laikliğe karşı işlenen suçlar” diyen TKP engizisyon mahkemesi, esasında Fransa’daki devlet pratiğinin ithal edilmiş hâliydi.

Aynı TKP’li yazar, son günlerde İran’daki başörtüsü “plan”ı haberi ile İran’a saldırıyor.[6] NATO’nun Ukrayna üzerinden Rusya’ya saldırdığı günlerde Rusya’yı eleştiren, Donbas’taki sosyalistlerin kurduğu cumhuriyete “sözde” diyen TKP, NATO merkezlerine bağlı devletine gerekli mesajı yine iletiyor. İsrail’e saldırıldığı günlerde İran’a saldırma gereği duyuyor. Çünkü bu yazar, TKP isminin alındığı günlerde sermayenin kanalı Habertürk’e çıkıp “Suphiler ölmek için geldiler, biz ölmek istemiyoruz” diyor, niyetini belli ediyor, gerekli yerlere mesaj iletiyordu. Neticede, SoL gibi kanallarda yansıyan, şeflere ait yazılar, bir yandan efendilere, bir yandan da içte kadrolara yönelik gizli mesajlar içeriyor.

İran’ın İsrail’e saldırısı, TKP’de ve SDP’de yankılanıyor. Bu örgütler, hemen İran karşıtı cepheye örgütleniyor, İsrail’in yanında hizalanıyorlar. SDP yayınları, nedense Filistin’e kör bakıyorlar. 

TKP yazarı “bize Siyonist diyorlar” diye ağlıyor. Oysa İsrail’in varlığını savunan, ona güzellemeler yapan herkes, bugün Siyonist. Bu işi de TKP içerisinde Engin Solakoğlu’na vermişler.[7]

* * *

Aydemir Güler CHP’den bahsederken, nedense kapitalizmden veya emperyalizmden söz etmiyor, her fırsatta “neoliberalizm” denilen bir ucubeden ve öcüden dem vuruyor. CHP’nin ak, temiz, solcu bir tarafı olduğunu düşünüyor. Zaten bir yerde sosyal demokrasinin işçi sınıfının bağrından, “biz”deki sosyal demokrasininse burjuva devrimlerinin içinden çıktığını söylüyor. Bu güzellemedir, meşrulaştırma çabasıdır. Bu çaba, CHP ve burjuva iktidarının üzerinin üzerine Batılı bir ambalaj geçirip satmakla ilgilidir.

Partinin cephesi CHP olanla, Cephenin partisi CHP olanlar arasındaki ürolojik yarışın ezilen-sömürülenler açısından bir anlamı bulunmuyor. CHP’yi sınıfsal, devrimci anlamda eleştiriye tabi tutmayanlar, tel tel dökülüp, bir bir teslim oluyorlar.

Aynı maya, AKP TRT’sinin belgesel kanalında da karşımıza çıkıyor. Bugün tekeller ne dayatıyorsa, neyi söylettiriyorsa bu kanalda işitmek mümkün. Vegan Zülâl ağzından “yoksullar et yemesin” diyen, TKP ağzından “insanlar böcek yesin” diyen sol, bu belgesel kanalını hasetle izliyor olmalı. Çünkü aynı yalanlar üzerinden aynı şeyleri söylüyorlar. Sol, Vegan Zülâl ağzıyla konuşurken, her yerde vegan dernekleri açarken, “büyükbaş hayvancılık bitti” veya “yoksul, kıyma alamıyor” türü yalan haberlerin ardına saklanıyor. Hiç utanmıyor. Sol, utanmazlık imkânı olarak örgütleniyor, küçük burjuvayı bu imajla avlamayı düşünüyor.

* * *

Solda hâkim olan, küçük burjuva tarihyazımıdır. Özünde Kemalizm de nesnel bağları ve bağlamı içerisinde değerlendirilemiyor. Onunla öznel ilişki kuruluyor. Öznellik oradan tanımlanıyor, ezilenin-sömürülenin kavgasıyla tanımlı bir öznelliğe asla izin verilmiyor.

CHP ve Kemalizmle kurulan ilişki, her daim Sovyetler ve onunla devlet düzeyinde kurulan ticari-diplomatik ilişkiler üzerinden tanımlanıyor. Böylelikle, geriye doğru idealist bir tarihyazımına kul-köle olunuyor. Kurtuluş savaşı ve öncesi, “CHP ve Mustafa Kemal” denilen, tarih-toplum dışı, yüce öznenin macerasına göre anlamlandırılıyor. Oradan bakıldığında başka şeyler görülüyor.

Bu solculuk, yıllar önce çekilen bir dizide karşılık buluyor. Elveda Rumeli isimli dizide bir İttihatçı toplantısına yer veriliyor. 1908 öncesine tarihli bu toplantıda, masanın bir köşesinde Mustafa Kemal, haritaya bir şeyler çiziyor. Arkadaşı “Ne çiziyorsun?” diye soruyor. “Gelecekteki Türkiye haritasını” diyor. Sonra aynı solculuk, “bu ülkenin tapusu ona ait” diyerek dış düşmanlara parmak sallıyor. Sosyalist hareket, bu mitolojiye örgütleniyor. Gerçekten ve hayattan uzaklaşıyor. O nedenle, Saraçhane’deki ihaneti ve o ihanetin nelere yol açacağını görmüyor. Kendisine verilen boncukları ipe dizmekle ömür tüketiyor.

Eren Balkır
10 Mayıs 2024

Dipnotlar:
[1] Eren Balkır, “Çünkü”, 15 Temmuz 2020, İştiraki.

[2] Eren Balkır, “Liberal ve Faşit TKP”, 27 Şubat 2021, İştiraki.

[3] Kemal Okuyan, “TOGG’a Hayran Kalmak”, 8 Eylül 2023, Sol.

[4] Efe Peker, “Richard Dawkins ‘Bizden’ mi?”, 13 Mart 2015, Sol.

[5] Yiğit Günay, “Hiçbir Şey Bağışlanmadı”, 14 Ocak 2015, Sol.

[6] Yiğit Günay, “İffetli Solculuk”, 23 Nisan 2024, Sol.

[7] Eren Balkır, “Siyonist Monşer”, 22 Aralık 2022, İştiraki.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder