Pages

11 Mayıs 2024

Eşik: 10 Mayıs


10 Mayıs iş bırakma eylemi, ülke tarihinde ve sınıf mücadelesinde uzun yıllardan sonra emekçi sınıflar açısından umudun hâlâ varolduğunu bir kez daha ortaya koydu. Kimlikler, aidiyetler, inanç mensubiyetleri üzerinden ayrıştırılarak baskı altına alınmaya çalışılan emekçi sınıf -ki bunda egemenler ve burjuvazi kadar sendikaların emek dışı politikalarının da etkisi var- ülke genelinde iş bırakıp alanları doldurarak emeğin en yüce değer olduğunu pratiğe dökerek, sınıf dayanışmasının önemini kitlelere gösterdi.

Bugüne kadar “bir araya gelemezler” manipülasyonuyla ayrıştırılıp parçalı hale getirilen eğitim emekçileri, tabandan sendika yönetimlerine baskı uygulayarak iş bırakma eylemi kararı aldırdılar. Son gün eylem takvimini güncelleyip iş bırakma kararı alan Memur Sen’in durumu bu açıdan okunabilir. Her ne kadar iş bırakma bildirisinde faili masumlaştıran bir dil kullansalar da okul müdürlerine kadar iş bırakılmasına alan açmak zorunda kaldılar. Ülkenin birçok şehrinde okullar kapanarak, eğitimde şiddet protestosunun halkın dikkatinin odağına yerleştirildiği bir güne tanık olundu.

İstanbul’da yağmurlu bir gün beklenmesine rağmen eğitim emekçileri Sultanahmet’i doldurdular. İlk kez yürüyüş ve toplanma eylemine gelen öğretmen sayısı azımsanmayacak nicelikteydi. Sınıf bilincinin kitlelerin mücadelesi içinde kazanılması ve sınıf içi güvenin ve umudun yükseltilmesi noktasında bu önemli bir gelişmeydi. Ücretli, aday, sözleşmeli, ataması yapılmayan, kadrolu, uzman ve başöğretmen gibi kariyer basamaklarıyla rekabet kültürünü aşılanmak istendiği öğretmenler alana gelerek, tüm bu kariyer basamaklarının geçersiz ve kendilerinin eğitim emekçisi olduğunu gösterdi. Özel okul öğretmenleri sendikası da yürüyüşe ve basın açıklamasına katılarak, yaşadıkları emek sömürüsünü dile getirdiler. “Güvenceli iş, güvenceli gelecek” sloganı sık sık atıldı.

Eğitim İş, Milli Eğitim Müdürlüğü’ne yakın bir noktada toplanarak eylem yaptı. Daha sonra gelen Eğitim Sen, yürüyüşe katılıp Milli Eğitim Müdürlüğü önüne yürüdü. Sınıf dayanışması açısından önemli bir gelişmeydi. Aynı şekilde, sağlık emekçilerinin maruz kaldığı şiddetin dile getirilmesi de sınıf dayanışmasının güçlenmesi açısından değerliydi.

Eğitim Sen ise Beyazıt tramvay durağının olduğu alanda toplanarak, önce burada bir açıklama yaptı. Kitlesel şekilde tramvay yolu üzerinden yürüyüşe geçerek kortej görevlileri tarafından eğitim emekçilerinin maruz kaldığı şiddete ve bunun yolunu açan politikalara megafonlar kullanarak değindi. Kitlesel yürüyüş boyunca alkışları, ıslıkları ve slogan seslerini duyan insanlar kaldırımlara birikerek kitleye alkışlarla destek verdi. Yol üzerindeki iş yerlerinden ve balkonlardan verilen destek de eylemin halk tarafından sahiplenilmesi ve yaşanan şiddetin kınanması açısından önemli bir kazanımdı.

Bu yönüyle, eğitim emekçilerinin halkın öğretmenleri olduğu gerçeğini hatırlaması gerekir. Eğitim Sen üyeleri tarafından atılan sloganlarla failin etnik kimliği üzerinden yapılacak propaganda faaliyetinin de önüne geçildi. Eğitimdeki dinselleşme ve ırkçı eğilime dikkat çekildi.

Öğretmenin mum gibi olup erirken ışık verdiği sözü İbrahim Öğretmen’imizin şahsında bir kez daha kanıtlandı. Aramızdan bir canımız eksildi ama bugün ülkedeki 1 milyonun üzerinde sayıya sahip olan eğitim emekçileri onun şahsında birleşti, emekçilerin birliğinin sağlanması için sendika tabanlarından bir adım atıldı.

Bugüne kadar sürdürülen sınıf dışı sendikal anlayış ve politikaların geçersizliği Sultanahmet’te çöktü. Sendika bürokratlarının teslim olduğu kendiliğindenciliğin bugüne kadar emekçilere verdiği zarar, hayat tarafından acı bir şekilde teyit edildi. Eğer emeğin birliği ve sınıfın gücü sendikal program haline gelseydi ve sendikacılığın nasıl yapıldığı emekçilere gösterilseydi, bugün Eğitim Bir Sen de diğer yandaş sendikalar da bu üye sayısını yakalayıp yetkili sendika olamazdı.

1 Mayıs’ta Saraçhane’ye on bin işçi-emekçiyi sıkıştırıp sonra da onları “koordine/kontrol” edemeyeceğini iddia eden Tertip Komitesi, bugün Sultanahmet’teki dinamizmi, sınıfın gücünü ve kendi disiplinini nasıl sağladığını görmek zorunda. Saraçhane değil tüm İstanbul’da bariyerler emekçilere sendikaların politikasızlığı yüzünden kapatılıp şehirde OHAL uygulamaları hâkim kılınmıştı.

Sultanahmet’te emekçiler hayatı durdu, tramvay seferleri iptal edildi. Emekten gelen meşru gücünü kullanan sınıfın iradesidir bu. DİSK otobüsünün üstünden seslenen Arzu Çerkezoğlu, “Bundan sonra sınıfa karşı atılan her adımda bu iradeyi göreceksiniz” cümlesini kurarken, o iradeyi alanda bırakıp kaçmıştı.

Eğitim emekçileri, öğretmene yönelecek şiddette hangi iradenin görüleceğini alanda yanıtladı. Eylem kararını sendika bürokratları alsaydı, bu görkemli kitle Sultanahmet’te görülmezdi. Yıllardır eğitim emekçilerinin tek ses olarak taleplerini haykırma isteği iş bırakarak gerçekleşti.

OHAL sonrası dönemde iş güvencesinin geri plana atılarak sınıfın baskılandığı gerçeğine rağmen 10 Mayıs grevi, cesaretin alanlara akması ve sınıfa moral vermesi açısından yeni bir tarihin başlangıcıdır. Bugün Eğitim Bir Sen ve Türk Eğitim Sen yönetimleri aynı alana gelmek zorunda bırakıldıysa aynı şekilde Türk İş ve Hak iş yönetimleri de sınıfın çıkarı ve işçi sınıfın birliği açısından DİSK aracılığıyla 1 Mayıs alanına gelmek zorunda bırakılmalıdır. Bunun yolu da işçi-emekçiyi emeği, öfkesi ve alın teri etrafında birleştirmekten geçiyor.

Bugün öğretmenler maaşının yarısını ev kirasına veriyorsa, itibarları her gün sarsılıyor, iş güvenceleri ellerinden alınmaya çalışılıyorsa, her gün şiddetin en az bir türüne maruz kalıyorsa, saygınlığını yitirdiğini düşünerek mesleki değersizlik anomalisine kapılıyorsa, emeği sömürülüyorsa, yozlaşmış bir kuşağı eğitmeye çalışıyorsa, bunun tek nedeni sömürü düzenidir.

Eğitim ve sağlık emekçilerine sendikalar sınıf politikasıyla ulaşmak zorundadır. Aksi halde, tekrar başa dönerek, haklarımızın elimizden alınmasına maruz kalmak durumundayız.

Öğretmene şiddetin durdurulması ve çocukların yaşam hakkının savunulması için Siyonistlerle yapılan ticaretin durdurulması için genel grev ilân edilseydi, Eğitim Bir Sen’in de diğer sendikaların üyesi öğretmenlerin de iş bırakması mümkündü.

Bizi birleştirecek politikalara yönelmek zorundayız. Biz eğitimciyiz. Filistin’de her gün öğretmenler ve akademisyenler ölüyor. Şu ana kadar beş bin öğrenci, Filistin’de Siyonistler tarafından katledildi. Onlar için eğitim sendikaları adım atsaydı, bugün İbrahim Öğretmen’imizi de kaybetmezdik, 1 Mayıs’ı da daha kitlesel şekilde alanlara taşıyabilirdik.

Son olarak dikkat çekilmesi gereken başka bir husus da şu: öğretmenlerin iş bırakmasının ardından eğitimcilere yönelik şiddet yasası çalışması gündeme gelmezdi. Bu, bir kazanım olsa da nedenden çok sonuç üzerine odaklı, bu anlamda, çalışmanın önleyici bir yanı yok. Ortada uyuşturucuyla ve şiddetle yozlaştırılan, güvencesizleştirilen ve umutsuzlaştırılan gençlik gerçeği var. Şiddet bir sonuç.

Önleyicilik konusunda en büyük görev Eğitim Sen’e düşüyor. Öğrenciler arasında yayılan uyuşturucu, depresyon, şiddet sapmalarına yönelik seminerleri okullara ve velilere TTB ortaklığında taşıyamadı. Her mahallede park forumlarıyla velilere ulaşan eğitim ve sağlık emekçileri, bu sorunlara dikkat çekebilirlerdi.

Halkın desteğini alamayan hiçbir sınıf hareketi başarıya ulaşamaz. Eğitim Sen ve TTB, halkın öğretmenleri ve hekimleri olduğunu kabul edip buna göre hareket etmek zorunda. Bunun yolu da mücadeleci sınıf sendikacılığını hayata geçirecek politikalardan geçiyor.

Tarihi Not: Eğitim Sen kongresinde “Değirmen bizim, un bizim” diyerek emek-sermaye çelişkisini reddeden ve kendine üye emekçiyi sendikadan ihraç edenler, emeğin gücünü de değirmen ve unun gerçek sahibini de Sultanahmet’e bakarak görebilir. Diğer yandan, Bozdoğan Kemeri de Sultanahmet de mekânın sınıf mücadelesinde simgeleşmesi yönüyle yeni sınıfsal öğreti ve deneyimlerdir.

Mekân da takvim de emekçi halk sınıflarının mücadelesiyle anlam kazanacak. Sınıfsız 1 Mayıs, sınıfsız sendika olmayacağı gerçeğini emekçiler bugün alanlarda tarihe kaydetti. Tek umudumuz emekçi halk sınıflarının mücadelesindedir, tek mücadele sınıflar mücadelesidir.

Kendiliğindenciliğe teslim olmamak, sınıfı birleştirecek adımları atması için sendikalarımıza sınıfsal baskı yapmak zorundayız.

Yaşasın 10 Mayıs Grevi!

Yaşasın Sınıf Dayanışması!

Yaşasın Emekçilerin Birliği!

S. Adalı
10 Mayıs 2024






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder