10
Mayıs iş bırakma eylemi, ülke tarihinde ve sınıf mücadelesinde uzun yıllardan
sonra emekçi sınıflar açısından umudun hâlâ varolduğunu bir kez daha ortaya
koydu. Kimlikler, aidiyetler, inanç mensubiyetleri üzerinden ayrıştırılarak
baskı altına alınmaya çalışılan emekçi sınıf -ki bunda egemenler ve burjuvazi
kadar sendikaların emek dışı politikalarının da etkisi var- ülke genelinde iş
bırakıp alanları doldurarak emeğin en yüce değer olduğunu pratiğe dökerek,
sınıf dayanışmasının önemini kitlelere gösterdi.
Bugüne
kadar “bir araya gelemezler” manipülasyonuyla ayrıştırılıp parçalı hale
getirilen eğitim emekçileri, tabandan sendika yönetimlerine baskı uygulayarak
iş bırakma eylemi kararı aldırdılar. Son gün eylem takvimini güncelleyip iş
bırakma kararı alan Memur Sen’in durumu bu açıdan okunabilir. Her ne kadar iş
bırakma bildirisinde faili masumlaştıran bir dil kullansalar da okul
müdürlerine kadar iş bırakılmasına alan açmak zorunda kaldılar. Ülkenin birçok
şehrinde okullar kapanarak, eğitimde şiddet protestosunun halkın dikkatinin
odağına yerleştirildiği bir güne tanık olundu.
İstanbul’da
yağmurlu bir gün beklenmesine rağmen eğitim emekçileri Sultanahmet’i doldurdular.
İlk kez yürüyüş ve toplanma eylemine gelen öğretmen sayısı azımsanmayacak nicelikteydi.
Sınıf bilincinin kitlelerin mücadelesi içinde kazanılması ve sınıf içi güvenin
ve umudun yükseltilmesi noktasında bu önemli bir gelişmeydi. Ücretli, aday,
sözleşmeli, ataması yapılmayan, kadrolu, uzman ve başöğretmen gibi kariyer
basamaklarıyla rekabet kültürünü aşılanmak istendiği öğretmenler alana gelerek,
tüm bu kariyer basamaklarının geçersiz ve kendilerinin eğitim emekçisi olduğunu
gösterdi. Özel okul öğretmenleri sendikası da yürüyüşe ve basın açıklamasına
katılarak, yaşadıkları emek sömürüsünü dile getirdiler. “Güvenceli iş,
güvenceli gelecek” sloganı sık sık atıldı.
Eğitim
İş, Milli Eğitim Müdürlüğü’ne yakın bir noktada toplanarak eylem yaptı. Daha
sonra gelen Eğitim Sen, yürüyüşe katılıp Milli Eğitim Müdürlüğü önüne yürüdü.
Sınıf dayanışması açısından önemli bir gelişmeydi. Aynı şekilde, sağlık
emekçilerinin maruz kaldığı şiddetin dile getirilmesi de sınıf dayanışmasının
güçlenmesi açısından değerliydi.
Eğitim
Sen ise Beyazıt tramvay durağının olduğu alanda toplanarak, önce burada bir
açıklama yaptı. Kitlesel şekilde tramvay yolu üzerinden yürüyüşe geçerek kortej
görevlileri tarafından eğitim emekçilerinin maruz kaldığı şiddete ve bunun
yolunu açan politikalara megafonlar kullanarak değindi. Kitlesel yürüyüş
boyunca alkışları, ıslıkları ve slogan seslerini duyan insanlar kaldırımlara
birikerek kitleye alkışlarla destek verdi. Yol üzerindeki iş yerlerinden ve
balkonlardan verilen destek de eylemin halk tarafından sahiplenilmesi ve
yaşanan şiddetin kınanması açısından önemli bir kazanımdı.
Bu
yönüyle, eğitim emekçilerinin halkın öğretmenleri olduğu gerçeğini hatırlaması
gerekir. Eğitim Sen üyeleri tarafından atılan sloganlarla failin etnik kimliği
üzerinden yapılacak propaganda faaliyetinin de önüne geçildi. Eğitimdeki
dinselleşme ve ırkçı eğilime dikkat çekildi.
Öğretmenin
mum gibi olup erirken ışık verdiği sözü İbrahim Öğretmen’imizin şahsında bir
kez daha kanıtlandı. Aramızdan bir canımız eksildi ama bugün ülkedeki 1
milyonun üzerinde sayıya sahip olan eğitim emekçileri onun şahsında birleşti,
emekçilerin birliğinin sağlanması için sendika tabanlarından bir adım atıldı.
Bugüne
kadar sürdürülen sınıf dışı sendikal anlayış ve politikaların geçersizliği
Sultanahmet’te çöktü. Sendika bürokratlarının teslim olduğu
kendiliğindenciliğin bugüne kadar emekçilere verdiği zarar, hayat tarafından
acı bir şekilde teyit edildi. Eğer emeğin birliği ve sınıfın gücü sendikal
program haline gelseydi ve sendikacılığın nasıl yapıldığı emekçilere
gösterilseydi, bugün Eğitim Bir Sen de diğer yandaş sendikalar da bu üye
sayısını yakalayıp yetkili sendika olamazdı.
1
Mayıs’ta Saraçhane’ye on bin işçi-emekçiyi sıkıştırıp sonra da onları “koordine/kontrol”
edemeyeceğini iddia eden Tertip Komitesi, bugün Sultanahmet’teki dinamizmi,
sınıfın gücünü ve kendi disiplinini nasıl sağladığını görmek zorunda. Saraçhane
değil tüm İstanbul’da bariyerler emekçilere sendikaların politikasızlığı
yüzünden kapatılıp şehirde OHAL uygulamaları hâkim kılınmıştı.
Sultanahmet’te
emekçiler hayatı durdu, tramvay seferleri iptal edildi. Emekten gelen meşru
gücünü kullanan sınıfın iradesidir bu. DİSK otobüsünün üstünden seslenen Arzu
Çerkezoğlu, “Bundan sonra sınıfa karşı atılan her adımda bu iradeyi
göreceksiniz” cümlesini kurarken, o iradeyi alanda bırakıp kaçmıştı.
Eğitim
emekçileri, öğretmene yönelecek şiddette hangi iradenin görüleceğini alanda
yanıtladı. Eylem kararını sendika bürokratları alsaydı, bu görkemli kitle
Sultanahmet’te görülmezdi. Yıllardır eğitim emekçilerinin tek ses olarak
taleplerini haykırma isteği iş bırakarak gerçekleşti.
OHAL
sonrası dönemde iş güvencesinin geri plana atılarak sınıfın baskılandığı
gerçeğine rağmen 10 Mayıs grevi, cesaretin alanlara akması ve sınıfa moral
vermesi açısından yeni bir tarihin başlangıcıdır. Bugün Eğitim Bir Sen ve Türk
Eğitim Sen yönetimleri aynı alana gelmek zorunda bırakıldıysa aynı şekilde Türk
İş ve Hak iş yönetimleri de sınıfın çıkarı ve işçi sınıfın birliği açısından DİSK
aracılığıyla 1 Mayıs alanına gelmek zorunda bırakılmalıdır. Bunun yolu da işçi-emekçiyi
emeği, öfkesi ve alın teri etrafında birleştirmekten geçiyor.
Bugün
öğretmenler maaşının yarısını ev kirasına veriyorsa, itibarları her gün
sarsılıyor, iş güvenceleri ellerinden alınmaya çalışılıyorsa, her gün şiddetin
en az bir türüne maruz kalıyorsa, saygınlığını yitirdiğini düşünerek mesleki
değersizlik anomalisine kapılıyorsa, emeği sömürülüyorsa, yozlaşmış bir kuşağı
eğitmeye çalışıyorsa, bunun tek nedeni sömürü düzenidir.
Eğitim
ve sağlık emekçilerine sendikalar sınıf politikasıyla ulaşmak zorundadır. Aksi
halde, tekrar başa dönerek, haklarımızın elimizden alınmasına maruz kalmak
durumundayız.
Öğretmene
şiddetin durdurulması ve çocukların yaşam hakkının savunulması için Siyonistlerle
yapılan ticaretin durdurulması için genel grev ilân edilseydi, Eğitim Bir Sen’in
de diğer sendikaların üyesi öğretmenlerin de iş bırakması mümkündü.
Bizi
birleştirecek politikalara yönelmek zorundayız. Biz eğitimciyiz. Filistin’de
her gün öğretmenler ve akademisyenler ölüyor. Şu ana kadar beş bin öğrenci,
Filistin’de Siyonistler tarafından katledildi. Onlar için eğitim sendikaları
adım atsaydı, bugün İbrahim Öğretmen’imizi de kaybetmezdik, 1 Mayıs’ı da daha
kitlesel şekilde alanlara taşıyabilirdik.
Son
olarak dikkat çekilmesi gereken başka bir husus da şu: öğretmenlerin iş
bırakmasının ardından eğitimcilere yönelik şiddet yasası çalışması gündeme
gelmezdi. Bu, bir kazanım olsa da nedenden çok sonuç üzerine odaklı, bu
anlamda, çalışmanın önleyici bir yanı yok. Ortada uyuşturucuyla ve şiddetle
yozlaştırılan, güvencesizleştirilen ve umutsuzlaştırılan gençlik gerçeği var.
Şiddet bir sonuç.
Önleyicilik
konusunda en büyük görev Eğitim Sen’e düşüyor. Öğrenciler arasında yayılan
uyuşturucu, depresyon, şiddet sapmalarına yönelik seminerleri okullara ve
velilere TTB ortaklığında taşıyamadı. Her mahallede park forumlarıyla velilere
ulaşan eğitim ve sağlık emekçileri, bu sorunlara dikkat çekebilirlerdi.
Halkın
desteğini alamayan hiçbir sınıf hareketi başarıya ulaşamaz. Eğitim Sen ve TTB,
halkın öğretmenleri ve hekimleri olduğunu kabul edip buna göre hareket etmek
zorunda. Bunun yolu da mücadeleci sınıf sendikacılığını hayata geçirecek
politikalardan geçiyor.
Tarihi
Not:
Eğitim Sen kongresinde “Değirmen bizim, un bizim” diyerek emek-sermaye
çelişkisini reddeden ve kendine üye emekçiyi sendikadan ihraç edenler, emeğin
gücünü de değirmen ve unun gerçek sahibini de Sultanahmet’e bakarak görebilir.
Diğer yandan, Bozdoğan Kemeri de Sultanahmet de mekânın sınıf mücadelesinde
simgeleşmesi yönüyle yeni sınıfsal öğreti ve deneyimlerdir.
Mekân
da takvim de emekçi halk sınıflarının mücadelesiyle anlam kazanacak. Sınıfsız 1
Mayıs, sınıfsız sendika olmayacağı gerçeğini emekçiler bugün alanlarda tarihe kaydetti.
Tek umudumuz emekçi halk sınıflarının mücadelesindedir, tek mücadele sınıflar
mücadelesidir.
Kendiliğindenciliğe
teslim olmamak, sınıfı birleştirecek adımları atması için sendikalarımıza
sınıfsal baskı yapmak zorundayız.
Yaşasın
10 Mayıs Grevi!
Yaşasın
Sınıf Dayanışması!
Yaşasın
Emekçilerin Birliği!
S. Adalı
10
Mayıs 2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder