Giriş
Louise Michel, Fransa’da 1871 Paris Komünü’nün bir
kahramanı olarak anılır. Ölümünün ardından ismi caddelere, tren istasyonlarına
ve okullara verilmiştir. Son yıllarda bir dizi yeni biyografi onun efsanevî
hayatını belgelemiş ve yazdığı binden fazla mektup toplanıp yayınlanmıştır.
Fakat Fransa’nın dışında onun hayat hikâyesi ve geride bıraktığı miras pek bilinmez. Louise Michel, Paris halkının kısa ömürlü bir işçi hükümeti için 1871 yılının Mart ve Mayıs ayları arasında ayaklanarak tarihe yazdığı Komün’le ilgili birçok çalışmada yüzeysel kimi atıflara konu olur.
Komün’ün yenilgiye uğramasından sonra Michel yakalanır, hapse atılır ve
Dünya’nın öbür ucuna sürgüne gönderilir. Sürgünde yaşadığı günlerde adı 19.
yüzyıl ile ilgili birçok tarih kitabından silinir.
Ancak Paris Komünü’nün o fırtınalı günlerinin ötesinde
Louise Michel, isyanın ve umudun yaşaması için liderlik yapmaya devam eder.
Anarşist, ruhban sınıfı karşıtı ve cumhuriyetçi
değerlerin karışımından ilham alan Michel, 1905 Ocak’ında 74 yaşındayken
Marsilya’da öldüğü güne dek süren isyankâr fikirlere hayatının son 30 yılında
vakıf olur. Fransa’da ve komşu Avrupa ülkelerinde kadın haklarını ve toplumsal
devrimi desteklemek amacıyla vaazlar verir, kampanyalar tertipler ve
gösterilere katılır.
Sonraki hayatı boyunca Michel artık bir
enternasyonalisttir. Afrika, Hintçini ve Pasifik adalarındaki Fransız
sömürgelerinde sürdürülen sömürge karşıtı hareketlere destek sunar. Güney
Pasifik’e sürgün edildiği dönemde kendisi gibi sınır dışı edilen dostlarına
yönelik uygulanan ırkçı saldırıların karşısında durur ve Fransız
sömürgeciliğine karşı Yeni Kaledonya’daki yerli Kanak halkının başlattığı
mücadeleye omuz verir. 19. yüzyılın son yirmi otuz yıllık kesitinde Fransız
hâkimiyetine karşı ayaklanan Cezayir halkı için kampanyalar düzenler ve 1954-62
arası dönemde Cezayir Millî Kurtuluş Cephesi’ni destekleyecek olan gelecek
kuşaklara mensup barış yanlıları ve sosyalistler için mücadelenin yolunu döşer.
O bir öğretmen, yazar, şair ve başkalarını kendi adına
şiirler ve methiyeler yazdıracak kadar onlara ilham veren muhalif bir hatiptir.
Hayatı boyunca Louise Michel, şairlerle, yazarlarla, bilim insanlarıyla,
anarşistlerle, ayyaşlarla ve âşıklarla canlı, içten ilişkiler kurmuştur.
Hayatının İlk Dönemi
Louise Michel, 29 Mayıs 1830’da Fransa’nın Haute-Marne
bölgesindeki Vroncourt adlı küçük bir köyde Dünya’ya gelir. Annesi Marie-Anne
Michel, toprak sahibi Étienne-Charles Demahis’in hizmetçisi olarak
çalışmaktadır. Marie-Anne hiç evlenmemiş olduğundan, birçok tarihçi Louise’in
babasının Demahis’in oğlu Laurent olduğu konusunda hemfikirdir; zaten Michel de
hayatı boyunca karı koca Demahis’leri dedesi ve babaannesi olarak kabul
etmiştir.
Küçük yaşlarından itibaren Michel, dedesi ve
babaannesi tarafından okumaya ve soru sormaya teşvik edilir. Yazar olmak ister
ve tüm hayatı boyunca, çoğu okunması gerçekten zor, ama bir o kadar da
heyecanlı sayısız şiir, makale, tiyatro oyunu ve hikâye kaleme alır. Sefiller
ve Notre Dame’ın Kamburu gibi eserlerle Dünya çapında bir üne sahip
Victor Hugo ile yazışmaya başlar ve hayatı boyunca sürecek olan bir dostluğun
temellerini atar.
Toplumla ilgili eleştirileri Katolik değerlerine
yönelir, hayvanlara olan tutkusu ve aşkı giderek yoğunlaşır, ayrıca köylü
hayatını incelemeye başlar. Hatırat’ında bu durumu şu şekilde tarif
eder:
“Çocukluğuma
dair hatırlayabildiğim ilk günlere geri dönüp baktığımda, bende güçlü olana
karşı giderek gelişen isyanın kökeninin hayvanlara uygulanan işkencelere karşı
duyduğum korku olduğunu söyleyebilirim. Hep hayvanların da intikam
alabileceğini düşünmüşümdür, yani örneğin bir köpek kendisine acımasızca vuran
adamı ısırabilmeli, yediği kamçılardan sırtı kan revan içindeki bir at
kendisine eziyet eden adamı üzerinden fırlatıp atabilmeliydi.”
Michel, dedesinin ve babaannesinin ölümü ve kendisine
“piç” diyerek hakaret eden Laurent Demahis’in karısı ile yaptığı tartışmaların
ardından evi terk eder. 21 yaşında bir ilkokulda öğretmen olarak çalışmaya
başlar ve 1852 Eylül’ünde Haute-Marne, Audeloncourt’taki bir okulda başöğretmen
olur. (Sonrasında Michel, İmparator III. Napolyon’a sadakat sözü vermemek için
kamudaki okul öğretmenlerine kapılarını açan kendi okulunu kurduğunu söyler.)
Bir sonraki yıl öğretmenlik yapmak amacıyla Paris’e gider, fakat birkaç ay
sonra annesinin hastalanması sebebiyle Haute-Marne’a geri döner.
Michel, Clefmont ve Millières’teki küçük okullarda
birkaç yıl öğretmenlik yapar. Bu okullarda, içinde yaşadığı dönemin çok
ilerisinde teknikler uygulayarak özgürlükçü eğitim yöntemlerini tecrübe eder:
öğrencilerin takdim edeceği oyunlar tertipler, ayrıca çocukların dokunup
tanımaları için sınıflara çeşitli hayvanlar ve kuşlar getirir. Bir meslektaşı
onunla ilgili olarak şu tespiti yapar:
“Sorbonne’nun
anladığı manada tüm yaptıklarının tam olarak uygun olduğunu söyleyemem.
Kullandığı o pek alışıldık olmayan öğretim yöntemleri bağımsız nitelikteydi,
fakat o her şeyi dikkate alır, siz aldığınız dersi içinize sindirirdiniz.”
Michel, Paris’i düşlemeye devam eder. 1865’te Demahis
ailesinden kendisine kalan toprağı satarak başkentte bir okul açmak için
gerekli parayı bulur.
İmparatorluğa Karşı Mücadele
Taşralı bir öğretmen olarak Louise Michel, 19. yüzyıl
ortalarında hüküm süren politik kargaşa ortamına aktif olarak dâhil olmaz.
Avrupa genelinde halkçı ve cumhuriyetçi başkaldırıların yaşandığı 1848 yılında
Fransa’da cumhuriyet ilân edilir. Fakat 1851’de ömrü kısa süren Fransız
Cumhuriyeti (ünlü generalin yeğeni) Charles Louis Napolyon Bonapart’ın
darbesiyle yıkılır.
Louis Napolyon’un İkinci İmparatorluk’u muhafazakâr
köylü desteği ile birlikte 1870 yılına dek sürer. Ancak hükümranlığının sona
ermesiyle birlikte imparatorluğa karşı geniş bir halk muhalefeti yükselir.
1860’lı yıllar boyunca, aralarında orta sınıf reformcuları ve işçi sınıfına
mensup radikallerin bulunduğu cumhuriyetçiler şehir merkezlerindeki birçok
seçimi kazanırlar. 12 Ocak 1870’te cumhuriyetçi gazeteci Victor Noir’nin
İmparator’un kuzeni Prens Pierre Bonapart tarafından öldürtülmesi ardından,
yaklaşık yüz bin insan İkinci İmparatorluk aleyhinde bir gösteri düzenler.
Louise Michel, erkek kıyafetleri içinde sakladığı bir hançerle cenaze törenine
katılır.
1870 Temmuz’unda Prusya’nın İspanya’da boşalmış olan
tahtın kontrolünü ele geçirme niyetine karşılık olarak Fransa yoğun bir
diplomatik mücadele başlatır ve ardından da bu ülkeye karşı savaş açar. Ağustos
ayında Prusya Ordusu Fransa’yı işgal eder. Demiryolları ve hızlı ateşleme yapan
toplar gibi yeni teknolojileri kullanan Prusya, Fransız Mareşal MacMahon’ı
Worth’da ve Weisenberg’de yenilgiye uğrattıktan sonra Strasburg şehrini
kuşatır. Ağustos’un ortasında Fransız güçleri Mars-la-Tour’da ve Gravelotte’ta
yenilir, bu yenilgileri takiben Prusya Chalons’a doğru harekete geçer.
Prusya’nın Sedan Savaşı’nda nihaî zafere ulaşmasıyla
İmparator III. Louis Napolyon ve Mareşal MacMahon 2 Eylül günü 83.000 askerle
birlikte teslim olur. Sedan yenilgisiyle ilgili haberlerin şehre ulaştığı gün
Paris’teki işçiler Bourbon Sarayı’nı işgal ederler ve Yasama Meclisi’ni
imparatorluğun yıkıldığını ilân etmeye zorlarlar. 4 Eylül günü cumhuriyet
kurulur. Geçici Millî Savunma Hükümeti, Prusyalıları Fransa dışına atmak için
savaşı sürdürme kararı alır: “Kimseye tek bir karış toprağımızı, kalelerimizin tek
bir taşını bile bırakmayacağız.”
Birkaç yıl önce 1864’te Alman devrimci Karl Marx’ın
(sonradan Birinci Enternasyonal olarak anılan bir örgüt ağının) Enternasyonal
İşçi Birliği’nin kuruluşuna katkı sunduğu Londra’da bir dizi toplantı ve
gösteri düzenlenir ve Fransa’da kurulan yeni cumhuriyetin tanınması için
çağrıda bulunulur. Konuyla ilgili çeşitli kararlar alan Birinci Enternasyonal
Genel Konseyi, imza kampanyaları düzenleyip dilekçeler göndererek Britanya
Hükümeti’nin yeni cumhuriyeti tanıması için çalışır ve adı geçen dayanışma eylemlerine
doğrudan katkı sunar.
Ayaklanma süresince Louise Michel, sonradan tüm
hayatını adayacağı politik faaliyete iştirak eder. Paris’te, aralarında Charles
Darwin’in Türlerin Kökeni adlı eserinin de olduğu doğa tarihi, kimya ve
bilimsel felsefe üzerine metinler okumaya başlayan Michel, bir süre sonra
kendisini ateist ve materyalist olarak tanımlamaya başlar. Şairler Birliği’ne
üye olur ve yazar Victor Hugo, şair Paul Varlaine ve diğer birçok Fransız
sanatçı ile mektuplaşmaya başlar. Ayrıca Paris Komünü’nde aktif rol oynamış
sayısız cumhuriyetçiyle ve devrimci liderle tanışma imkânı bulur; bu liderler
arasında, (Michel’in hayran -hattâ âşık- olduğu, fakat Komün’ün yenilgiye
uğramasının ardından 1871 Kasım’ında idam edilen sosyalist ajitatör) Théophile
Ferré de vardır.
15 Ağustos 1870’te Louise Michel, hükümet tarafından
tutuklanan Emile Eudes ve Brideau’nun desteklenmesi için düzenlenen gösteriye
katılır. Paris’in asker valisi General Trochu’ya konuyla ilgili bir dilekçe
sunar. Eylül ayında Prusya Ordusu’nun bir aydan fazla bir süre boyunca kuşatma
altında tuttuğu Strasburg şehrinin tıbbî açıdan desteklenmesi ve hemşirelik
gibi konularda katkı sunulması adına kitlelere seslenen Michel’in bu destek
için “özgür düşünen yurttaşlar”a yaptığı çağrılar herkesin dikkatini çeker:
“Ele
silâh alıp Strasburg’u savunma ve hattâ orada ölme fikri sadece bizde -daha
doğrusu bazı kadınlar arasında- vücut buldu.”
Michel, biri erkekler diğeri kadınlardan müteşekkil,
Paris’in doğusundaki kenar mahallelerde kurulu iki ayrı asayiş komitesinin de
üyesidir. Kasım’da ise Kadınlar Asayiş Komitesi’nin başkanı seçilir:
“Kuşatmanın
en güzel saatlerini Montmartre Asayiş Komitesi ve Vatan Tehlikede Kulübü ile
birlikte geçirdim. İlki hâlâ kendini rahat hissettiği o yerde, özgürlük için
verilen o yoğun mücadelenin tam ortasında varlığını sürdürüyor.”
Prusya Ordusu’nun ilerleyişi 1870 yılının sonuna dek
sürer. Paris 19 Eylül gününden başlayarak kuşatma altına alınır ve Millî
Savunma Hükümeti Versailles’a taşınır. 27 Ekim’de Fransız Ordusu’ndaki
150.000’den fazla asker teslim olur, fakat Millî Savunma Hükümeti Prusyalılarla
görüşmelere başladığı sırada sosyalist devrimci Louis Auguste Blanqui’nin
liderliğinde Paris işçileri ve Millî Muhafız Alayı’nın kimi bölümleri
ayaklanır. Paris Belediye Binası’nı işgal eder ve Kamusal Güvenlik Komitesi
adına devrimci bir hükümet kurar. Hükümet, Blanqui’nin tutuklanıp vatana ihanet
suçuyla yargılandığı günlere dek ayakta kalır.
Ekim 1870 ve Mart 1871 arasındaki dönemi Millî Savunma
Hükümeti ve radikal cumhuriyetçi güçler Paris’te politik üstünlüğü ele geçirmek
için birbiriyle rekabet ederek geçirir. Parisli işçilerin silâhlandırılmaları
suretiyle cumhuriyetçi Millî Muhafız Alayı halk milis gücü olarak yeniden inşa
edilir. Millî Muhafızlar, 234 komşu taburdan 384.000 erkeği askere kaydeder ve
ayrıca Albay Adeaide Valentin liderliğinde bir de kadın taburu kurar.
Bu devrimci mayalanma süreci Louise Michel’i de önüne
katar. Michel de 31 Ekim’de 1870’de Kamusal Güvenlik Komitesi’ni desteklemek
için Paris Belediye Sarayı önünde düzenlenen kitlesel gösteriye katılır. Aralık
ayında, Millî Muhafızlar için kadınların da askere alınması ve eğitilmesi için
çağrıda bulunmak amacıyla düzenlenen gösteri sonrasında ilk kez tutuklanır.
Sonrasında 22 Ocak 1871’de, üzerinde Millî Muhafız üniforması, elinde tüfekle
Louise Michel, Belediye Sarayı önünde protesto gösterisi düzenleyen kalabalığa
şiddetle cevap veren Versailles’lı General Trochu’un idaresindeki birliklere
ateş açarken görülür.
Michel ayrıca Versailles’a giderek Millî Savunma
Hükümeti’nin gerici lideri Adolphe Thiers’e suikast düzenleme önerisini diğer
radikallerle tartışır. Böylesi bir terör eyleminin misilleme ile karşılanacağı
konusunda ikna edilmiş olmasına rağmen kılık değiştirerek Versailles’a gider ve
bu işin yapılacağını diğer devrimcilere ispatlamak için Paris’e geri döner.
Millî Savunma Hükümeti, beş milyar Frank ödemek ve
Alsac-Lorraine’deki birçok bölgeden elini eteğini çekmek suretiyle ülkeyi
kuşatma altında tutan Prusya güçlerine teslimiyete hazırlanmaktadır.
1871 18 Mart’ının ilk saatlerinde Versailles Hükümeti,
Millî Muhafızlar’ın elinde bulunan toplara el koymak için 4000 birliği harekete
geçirir. Bu silâhların büyük bölümü, Louise Michel’in de aktif bir üyesi olduğu
Kadın Komitesi’nin faaliyet gösterdiği kenar mahallenin yakınındaki Montmartre
Tepesi’nde, şehre yüksekten bakan kayalıkların üzerine konuşlandırılmıştır. Hatırat’ında
kendisinin de söylediği üzere Michel, Millî Muhafız Alayı’nın elindeki toplara
el konulması için kadınları harekete geçirir ve Versailles birliklerinin onları
kendilerinden söküp almalarına mâni olur. Askerler kadınların üzerine ateş
açmayı reddederler ve hattâ onun yerine, kendi komutanlarını tutuklayıp kurşuna
dizerler.
Millî Muhafız delegeleri, kendilerini şehre tümüyle
hâkim etkin bir politik kontrolün içinde bulurlar ve ardından seçimler bir
hafta içinde ilân edilir. Artık Paris Komünü, isyanına başlamıştır.
Komün’deki Halk Kontrolü
Peki, öyleyse bu Komün neyin nesiydi? Fransızcada bu
terim yerel belediye yönetimi anlamına gelir, fakat 1871 yılında tüm erkek ve
kadınlar bu terimi kullanmakla 1792 Fransız Devrimi süresince halk kontrolünü
ifade eden Komün’ü yeniden anımsar.
26 Mart 1871’de, Millî Muhafız Alayı’na âit toplara el
konulmasından tam bir hafta sonra 229.000 Parisli yurttaş belediye konseyinin
80 üyesini seçer. Orta sınıfa mensup cumhuriyetçiler kadar radikal işçiler ve
bakkallar da Paris Komünü’nün birer parçasıdırlar. Komün üyelerinin yaklaşık
yarısı kalifiye işçi iken diğerleri gazeteci, avukat, doktor ve muhasiptir.
Destekçilerin büyük bir bölümü cumhuriyetçi sol akıma mensuptur: üyelerin
yaklaşık yüzde 20’si Marx’ın Birinci Enternasyonal’inin takipçisidir, (aralarında
sonradan devrimci marş “Enternasyonal”i yazan kumaş tasarımcısı Eugène
Pottier’nin de bulunduğu) diğer grup ise anarşist lider Pierre-Joseph
Proudhon’u desteklemektedir. Louise Michel’in ikamet ettiği Montmartre
Mahallesi, işçi sınıfı ve devrimci hareketinin mayalandığı yerdir ve 17.000
geçerli oyun 15.000’ini kontrol eden bu mahalle hapisteki sosyalist Auguste
Blanqui’nin yanındadır.
Mart ve Mayıs 1871 arasında geçen dönemde Komün o
kısacık ömrüne rağmen radikal demokrasinin gelişmesini sağlayan bir dizi karar
alır. Güvenlikten sorumlu polisler, demokrasi ve ekonomi ilk kez bir işçi
hükümetine tanıklık eder:
Güvenlik:
Paris’teki ayaklanma, militarizme ve baskıya âit eski sembollere karşı bir
isyanın adı hâline gelir. Komün’ün ilk aldığı karar mecburî asker alımını
durdurmak ve Millî Muhafız milislerini silâhlı güçlerin temeli kılarak orduyu
ayakta tutmak olur. Millî Muhafız birliklerince giyotin milletin gözü önünde
şenlikler eşliğinde yakılır. 16 Mayıs’ta, Komün’ün son günlerinde (Napoleon’un
1809 Savaşı sonrasında ele geçirdiği toplar kullanılarak yapılan) Vendôme
Sarayı’ndaki Zafer Sütunu, “milletler arasındaki nefreti tahrik eden şovenist
bir simge” olması sebebiyle, yıkılır.
Demokrasi: Komün,
kilise ile devletin ayrılmasını kararlaştırarak, dinî amaçlar için yapılan tüm
devlet harcamalarını iptal eder ve tüm kilise mülklerini millîleştirir. Karar
uyarınca her türlü dinî sembol, resim, dogma ve ibadet usulleri okullardan
kaldırılır: “Bunların hepsi bireyin vicdan dünyasına âittir.”
İdarede, yargıda ve eğitimde kilit konumdaki mevkiler
atama yerine halk oylaması ile belirlenir ve Komün üyelerinin çifte pozisyon
almaları yasaklanır. “Komün’ün bayrağı Dünya Cumhuriyeti’nin bayrağı” olması
sebebiyle yabancılar da Komün’de seçim yoluyla kadro imkânı bulur.
Ekonomi: Yapılan
reformlar sonucunda işçilerin ekonomik erki ele geçirmeleri sağlanır. Savaşın
ve Paris’in işgalinin sebep olduğu ekonomik yıkımın ardından Komün, işçilerin,
tüccarların, zanaatkârların ve küçük işletme sahiplerinin üzerindeki vergi
yükünü hafifletme yoluna gider ve bu amaçla ipotekli mallara el konulmasına
ilişkin moratoryum düzenleyerek borç ödemelerini üç yıl erteler ve borç
faizlerini sıfırlar. Emeklilik aylığından eşlerin ve çocukların da istifade
etmeleri sağlanır. Kilise değerleri ve görgü kurallarına karşı mücadele edilir.
16 Nisan’da Komün, az sayıdaki sosyalist adımlarından
birini tüm aşikârlığı ile atarak, fabrikalara el konulmasını öngören bir
kararname yayınlar. Bu kararname sayesinde halkın kooperatifler kurup devrimde
kaçan patronların terk ettiği fabrikalarda çalışmaları sağlanır.
Ayrıca Komün, diğer işçiler gibi kendi seçilmiş
üyelerinin de en fazla 6.000 Frank maaş almalarını kararlaştırır. Ek olarak
çıkardığı bir başka kararname ile fırıncıların gece çalışmalarını yasaklar,
işçilerin hoşnutsuzlukla karşıladığı kayıt kartları sistemini lağv eder ve
“emeğin özel sömürüsü” olarak addettiği tefeci bürolarını kapatır.
Komün’de Kadınlar
Komün süresince Parisliler yerel cemaat birlikleri
içinde örgütlenirler ve halka âit bu birlikler kısa sürede münazaraların,
tiyatroların ve yayıncılığın merkezi hâline gelirler. Mart 1871’de Komün’ün
kurulması ile birlikte Louise Michel düzenli olarak Montmartre’deki
(erkeklerin) Asayiş Komitesi’nin toplantılarına katılmaya başlar ve kendisini
çocuk çalışmalarına, kadın gruplarına ve cemaat birliklerine vakfeder.
Kadınların Asayiş Komitesi’nin başkanı olarak Komün’ün
savunulması noktasında kadınların seferber edilmesi sürecinde önemli bir rol
oynar ve kuşatma altındaki Paris’te yaşayan 200 çocuğun günlük bakımını
organize eder. Kadınların, hattâ yaşadığı kenar mahalledeki seks işçilerinin
ambulanslarda çalışmasını sağlar. “Yaralılar temiz elli insanlarca bakılması
gerekir.” diyen erkek yoldaşlarına itiraz ederek onlara şunları söyler:
“Eski
düzenin kurbanları arasında en acınası durumda olan bu kadınlardan başka kimin
yeni düzene hayatlarını feda etme hakkı olabilir?”
Sophie Poirier ve yirmi yaşındaki Rus devrimci
Elisabeth Dmitrieff gibi kadın eylemciler basit taleplerin ötesine geçerek,
Paris Komünü liderlerine sosyalist önerilerde bulunurlar. Poirier, kârın eşit
olarak paylaşıldığı ve yetmiş kadının istihdam edildiği bir atölye kurar.
Bu radikaller, terk edilmiş fabrikalara el konulması
ve buralarda çalışan kadınlarca çalıştırılması yönünde çağrıda bulunurlar.
Bugünde hâlâ yankılanmakta olan eşit işe eşit ücret, meslekî sağlık ve güvence,
çalışma saatlerinin azaltılması yönünde kimi talepler üzerinde durulur. Buna
karşılık, 21 Mayıs’ta tebliğ edilerek kadın ve erkek öğretmenlerin eşit ücret
almasını öngören kararname gibi bazı Komün kararları doğrudan kadınların
durumuna hitap etmektedir.
Paris Komünü Örneği
1871 18 Mart’ından 28 Mayıs’ına kadar süren Paris
Komünü büyük bir önemi haizdir. 1917 Rus Devrimi’ne uzanan yıllar boyunca
sayısız anarşiste, sosyaliste ve komüniste esin kaynağı olur, kapitalist
politik yapıların yerine sosyalist topluma doğru dönüşümü sağlayacak yeni
yapıların konulmasına ilişkin fikrin ana kaynağı hâline gelir.
Paris Ayaklanması, devlet iktidarına karşı mücadele
edip bir işçi hükümeti kuran ilk büyük işçi isyanı olarak kutlanmaktadır.
Şehrin halk kontrolü altında olduğu o kısa süre boyunca liderlerin büyük bir
kısmının işçi, sosyalist ya da devrimci olmamasına ve birçok kararı
uygulanamamış olarak kalmasına karşın bu miras bugüne dek taşınmıştır.
Karl Marx, Londra’ya sürgün edildiği günden itibaren
Paris’teki olayları yakından takip eder. Ayaklanmadan birkaç gün sonra Birinci
Enternasyonal Genel Konseyi’ne rapor olarak sunduğu Fransa’da İç Savaş adlı
çalışmasını yayınlar. Bu ünlü metin, kısa ömürlü Komün’ün önemini çözümleyerek,
sıradan işçilerin yönetim için yeterli donanıma sahip olmadığını söyleyen
anlayışı kıyasıya eleştirir. Sert bir üsluba sahip olan bu broşür “dev cüce”
olarak nitelediği Adolph Thiers’in belli bir süre boyunca gerçekleştirdiği
eylemlerle gizlediği vahşi hayvanlara has içgüdüsü üzerinde durur. Bu yetkin
çalışma yıl sonuna dek 11 dilde 30 ayrı baskı yapar.
Marx’a göre Komün, orta sınıfa mensup
cumhuriyetçilerin söylediklerinin aksine, bir işçi hareketi oluşturma
noktasında cephedeki önemli bir yeni hurucu temsil etmektedir:
“Bu
yüzden söz konusu devrim, sadece zengin kapitalistler değil, Paris orta
sınıfının -bakkallar, tüccarlar ve zanaatkârların- büyük bir çoğunluğunun bile
ötesinde, bir tek işçi sınıfının toplumsal inisiyatife sahip olma becerisine
sahip olduğu gerçeğinin herkesçe açıktan kabul edildiği bir devrimdir.”
Nisan 1871’de Birinci Enternasyonal’deki yol
arkadaşlarına gönderdiği mektupta Marx şunları ifade eder: “Tarih bu büyüklükte
bir örneğe sahip olmadı. Paris’teki mücadele ile birlikte işçi sınıfının
kapitalist sınıfa karşı verdiği mücadele ve onun devleti artık yeni bir aşamaya
girdi.”
Marx ve yoldaşı Friedrich Engels Komün’ün radikal bir
hareket için oldukça kritik olan meselelere cevap vermek zorunda olduğunu
söyler. 1872’de Komünist Manifesto’nun yeni baskısına yazdıkları önsözde
Marx ve Engels daha fazla ilerletilemeyeceği açık olan devlet mekanizmasının
paramparça edilmesi gerektiği üzerinde durur: “Komün ile birlikte kanıtlanmış
olan en önemli gerçek, işçi sınıfının basit anlamıyla geçmişten hazır olarak
aldığı devlet mekanizmasını ele geçirmek ve kendi amaçları için kullanmakla
yetinemeyeceğidir.”
Komünarlara Yönelik Baskı
Bu cumhuriyetçi, ruhban sınıfı karşıtı halk isyanı
Prusya Ordusu’nda ve gerici Fransa Millî Savunma Hükümeti’nde yoğun bir korkuya
yol açar. Versailles lideri Adolphe Thiers, Sedan ve Metz’de Prusya’nın elde
ettiği zaferlerin akabinde teslim olan savaş esirleri ile bir Versailles Ordusu
kurmak için Prusya Şansölyesi Otto von Bismarck’tan izin ister. Yüklü bir
tazminat karşılığında Bismarck öneriyi kabul eder ve Fransız Ordusu Paris’in
kuşatılması için harekete geçer.
3 Nisan 1871’den itibaren Versailles birlikleri Paris
Komünü’nü yıkmak için nihaî bir saldırı başlatır. Montmartre’deki 61. taburun
bir üyesi olarak Louise Michel hem bir savaşçı, hem de sağlık işçisi olarak
Paris savunmasına katılır.
Michel’in Komün’deki savaşçılığı üzerinde fazlasıyla
durulurken onun şairliği ve politik kimliği göz ardı edilir. Ancak gene de onun
Paris barikatlarında olmadığı konusunda kimsenin şüphesi yoktur. Louise,
Clamart, Neuilly ve Issy-les-Moulineaux’daki çatışmaların içinde bilfiil yer
alır ve gösterdiği cesaret, Komün’ün resmî yayın organı olan Journal gazetesinin
10 Nisan tarihli sayısında özel olarak anlatılır: “61. Tabur’da tüm enerjisiyle
savaşan bir kadın sayısız polisi ve askeri öldürdü.”
Savaşın içinde Louise Michel Baudelaire’in eserlerini
okumakta, bir yandan da Neully yakınlarındaki bir kilisede org çalmaktadır.
Fakat kendi Hatırat’ında şu ifadelere yer verir:
“Evet,
bir barbar olarak ben top ateşini, barut kokusunu ve top mermilerini seviyorum,
fakat her şeyin ötesinde ben devrime âşığım!”
Şehrin kuzeyini ve doğusunu kontrol altında tutan
Prusyalıların kuzey hattına geçmelerine izin verdiği Versailles birlikleri 21
Mayıs’ta Paris’e girer. Görece refah düzeyi yüksek olan kenar mahallelerde
birlikler “kurtarıcılar” olarak karşılanır fakat direniş, işçi sınıfının yoğun
olarak yaşadığı mahallelere yaklaşıldıkça, şiddetlenir. Paris’in alevler içinde
kalmasıyla kadın Komünarlar petroleuses, yani kundakçılıkla suçlanır.
Sonrasında bu suçlama Louise Michel aleyhinde muhafazakâr basında sıkça
kullanılır.
Çatışmanın son günlerinde Komünarlar, Versailles
basını tarafından karalama malzemesi olarak istifade edilen bir eyleme
girişerek ellerindeki asker, kilise mensubu ve politikacılardan oluşan
rehinelerin bir kısmını idam eder. Fakat bu ölümler, sekiz gün boyunca işçileri
katleden ve sayısız sivili kurşuna dizen Versailles birliklerinin uyguladığı
vahşet tarafından gölgelenir. İngiliz bir tanık, Michel’in de içinde bulunduğu
kadın taburunun gösterdiği direniş hakkında şunları söyler:
“Onlar,
erkeklerden daha iyi biçimde, birer şeytanmış gibi savaşıyorlar; silâhsız ve
birliklerce kuşatılmış oldukları halde 52’sinin vurularak öldürülmesi
karşısında duyduğum acıyı hâlâ içimde taşıyorum.”
Direnişin sonucunda binlerce Komünar ve işçi idam
edilir. Gerçek ölü sayısı bilinmemektedir ancak 20.000 kişinin öldürüldüğü,
43.000’inin gözaltına alındığı, on binlercesinin hapse atılarak 5.000’inin
sürgün edildiği tahmin edilmektedir. Mart 1872’de çıkartılan bir yasa ile
yıkıcı bir unsur olarak kabul gören Birinci Enternasyonal yasaklanarak tüm
sosyalist ve anarşist faaliyetler bir on yıl boyunca yasadışı ilân edilir.
Bugün, Paris’teki Père Lachaise Mezarlığı’ndaki bir
duvarın üzerinde asılı olan küçük plaket, vurularak teslim alınan Komünarların
direnişini simgelemektedir: Aux Morts de la Commune, 21-28 mai, 1871 (21-28
Mayıs 1871 Komün şehitleri anısına). Mezarlığı ziyaret edenler genelde orada
yatmakta olan ünlü Doors grubunun solisti Jim Morrison’a aşinadır
ancak Komün plaketinin bulunduğu köşenin yakınında uzanan mezarlarda,
aralarında Nazi karşıtı direnişin yiğit savaşçılarının, sendikacılarının,
sosyalist ve komünist eylemcilerin de bulunduğu Fransız devrimcileri
yatmaktadır.
Mahkeme ve Sürgün
Louise Michel, Komünarlara yönelik gerçekleştirilen
son katliamdan kurtulur. 18 Mayıs’ta Montmartre’deki Asayiş Komitesi’ne
gönderilmiştir. Versailles birliklerine karşı verilen savaşta Montmartre
Mezarlığı ve Clignancourt’taki barikatlarda savaşır. İlk seferde yakalanmaktan
son anda kurtulan Michel annesinin rehin alındığını öğrenince geri döner. Kısa
bir süre sonra, Versailles’a gönderilir ve askerî mahkeme önünde sorguya
çekilir.
Eylül 1871’de Arras Hapishanesi’ne transfer edilen
Michel, mahkeme gününe dek burada iki aydan fazla kalır. 16 Aralık’ta 4. Savaş
Konseyi’nin karşısına çıkar. Mahkemeye en ufak bir saygı gösterisinde bulunmaz.
Askerî mahkemenin otoritesini hor gören Michel şunları söyler:
Louise Michel: Mademki
hürriyet için çarpan her yüreğe bir parça kurşun nasip oluyor, ben de hakkımı
istiyorum. Eğer yaşamama izin verirseniz intikam diye haykırmaktan
usanmayacağım ve kardeşlerimin intikamını almak için Af Komisyonu’ndaki
katilleri ihbar edeceğim.
Mahkeme Başkanı: Bu
tonda konuşmayı sürdürecekseniz, konuşmaya devam etmenize izin veremeyeceğim.
Louise Michel:
Bitirdim… Eğer birer ödlek değilseniz öldürün beni.
Bu meydan okuma Fransa genelinde yayın yapan tüm
gazetelerin birinci sayfasında yer bulur ve Victor Hugo O’nun şerefine Viro Major isimli şiirini kaleme alır.
Ancak hâkimler Michel’in şehâdet arzusunu reddeder. Onun yerine mahkeme Paris’e
20.000 mil uzakta, Güney Pasifik’teki Fransız kolonisi Yeni Kaledonya’daki bir
kalede ikamet etmesi yönünde karar vererek onu sınır dışı eder. Temyize gitmeyi
reddeden Michel sınırdışı edileceği güne dek yaklaşık iki yıl Paris’te
gözaltında tutulur.
24 Ağustos 1873’te diğer Komünarlar ile birlikte
trenle La Rochelle Limanı’na götürülür. Dört gün sonra 20’si kadın 169 sürgün
Virginie gemisine bindirilir ve dört aylık bir yolculuğun ardından gemi Güney
Pasifik’e ulaşır.
Kanakların Arasında
Louise Michel’in altı yılı aşan sürgün hayatını
Avustralya’nın doğu sahiline 1.800 kilometre uzaklıktaki Yeni Kaledonya
Adaları’nda geçirir.
1853’te ilhak edilen Yeni Kaledonya’da Fransızlar,
1897’deki kapanışına kadar sömürge toplumunun köşe taşı olarak rol oynayan bir
ceza kolonisi tesis eder. Ceza kolonisinde, suçluların yanı sıra 1871’de
Abdülkadir önderliğinde isyana kalkışan Cezayirli tutsaklar ve Paris Komünü’nün
yıkılması ardından ele geçirilen politik tutsaklar da ikamet etmektedir.
4.200’den fazla Komünar, 29 Eylül 1872’den 25 Ekim 1878’e kadar geçen sürede
adaya gelen 20 ayrı konvoy halinde Yeni Kaledonya’ya sürgün edilir.
Louise Michel adaya 10 Aralık 1873’te ulaşır. Henri
Rochfort gibi Komün liderleri ilk olarak Numbo’daki Ducos Yarımadası’nda
alıkonulur. Komün’ün diğer kadınlarıyla birlikte Michel erkek yoldaşlarından
ayrılmaları kararına itiraz eder ve bu itiraz üzerine Ducos’taki kampa
yerleştirilir.
Nathalie Lemel ve Charles Malato gibi anarşistlerle
yoğun tartışmalar içine girer ve sürgünde tüm hayatı boyunca takipçisi olacağı
anarşist politikayı benimser. Rochfort ile dostluğu da ömrünün sonuna dek sürer
ve politik açıdan ayrı düşmelerine rağmen ileriki süreçte ondan malî destek
görmeye devam eder.
Yeni Kaledonya’daki sömürge yönetimi göçmenlere en
verimli ovaları ve vadileri bahşetmiştir. Topraklarının ellerinden alınmasına
öfkelenen Melanezyalı yerli halk Kanaklar kendileri için temel besin maddesi
olan tatlı patates ve kulkasın yetiştirilmesi için hiç de elverişli olmayan iç
kesimlerdeki dar vadilere sürülmüştür.
Louise Michel Kanakların davasına destek olur: “Bazı
yoldaşlarıma göre ben Kanaklardan daha fazla Kanakmış gibi görünüyordum.”
Önceleri yamyamlığa duyduğu ilgi ve merakla birlikte bazı Kanak dillerini
öğrenmeye başlayan Michel, Kanak çocukları ve yetişkinlerine öğretmenlik yapar.
Michel’in öğretme üslubu kısa süre sonra bir hapishane idarecisinin öfkesine
mazhar olur:
“Okulunuzu
kapatmalısınız. Bu Kanakların kafalarını tehlikeli öğretilerle dolduruyorsunuz.
Bir önceki gün, size insanlıktan, adaletten, hürriyetten ve diğer kimi yararsız
şeylerden söz ediyorlardı.”
Zaman içinde Michel tarafından toplanan Kanak
efsaneleri, güfte ve besteleri yerel bir gazete olan Les Petits Affiches’te
(Küçük Afişler) yayınlanır. Ülkeye dönüşünde belli bir düzenlemenin ardından
tekrar basılır.
1840’lardan beri Kanak klanları topraklarının
kendilerinden çalınmasına karşı seyrek de olsa belli bir direniş geleneğine
sahiptir. Kışlalar inşa etme politikası sistematik olarak 1876’da yürürlüğe
konulur ve bu politika 1878’de Şef Atai önderliğinde başlayan büyük isyanı
tetikler. Atai, Kanak topraklarının çalınmasına karşı hazırladığı bildiri ile
ünlüdür: “İneklerinizin otladığı topraklarda kulkas yetiştirip yiyebildiğiniz
takdirde sizin çitle çevrili arazilerinize saygı duyarım.”
Atai’yi takip eden birçok klanın katıldığı bu isyan
büyük adanın batısında, La Foa, Bourail ve Bouloupari gibi sömürge
merkezlerinin etrafında iki ay süresince devam eder. Tecrit edilmiş çiftliklere
saldırılır ve 200 sömürgeci öldürülür. Fransız Ordusu’nun gerçekleştirdiği
şiddetli saldırı altı aydan fazla sürer ve aralarında muhalif klanların
ihanetine uğrayan Atai’nin de olduğu 1.200’ü aşkın Kanak’ın ölümü ile
sonuçlanır.
1878 isyanı süresince Yeni Kaledonya’ya sürgün edilmiş
olan birçok Komünar Paris devletinin safını tutar. Ancak Louise Michel
Kanakların yanındadır ve onlardaki isyankâr ruhu selâmlar:
“Kanaklar
da bizim Komün’de aradığımız hürriyeti arıyor. Sadece şunu söyleyebilirim ki,
başımdaki o kızıl fular, bin bir zahmetle her aramada sakladığım Komün’ün kızıl
fuları bir gecede iki parçaya bölündü. İki Kanak, beyazlara karşı başlatılan
isyana katılmadan önce yanıma gelip benimle vedalaştılar. Bir süre sonra
okyanusa atlayıp kayboldular. Deniz berbattı ve belki de koya hiç mi hiç
ulaşamayacaklardı ya da belki de savaşırken ölüp gideceklerdi. Onları bir daha
hiç görmedim ve hangi iki ölümün onları alıp götürdüğünü de bilmiyorum. Fakat
şunu biliyorum ki, hem beyaz hem de siyah insanda olan yiğitlikle birlikte bu
iki insan gerçekten cesurdu.”
Michel’in ifadesindeki sembolizm Kanakların
çağımızdaki bağımsızlık hareketinde yaşamayı sürdürür. 1970’li yılların
başlarında yetişen yeni Kanak öğrenci kuşağı 1968 Fransa’sından öğrendikleriyle
yurtlarına döner. Fransa emperyalizminden özgürleşmek için kampanya yürütmek
adına Foulards Rouges (Kızıl Fularlar) isminde bir grup oluştururlar.
Bugün, Michel’in Kanak kültürü ile ilgili yazıları Yeni Kaledonya’da tekrar
basılmış, bir ilkokula O’nun adı verilmiş, 2002’de Tjibaou’daki kültür
merkezinde onun şerefine Kızıl Bakire adlı oyun sahnelenmiştir.
Cezayir ile Dayanışma
Louise Michel’in enternasyonalizmi, 1871’de Cezayir’de
200.000 insanın Fransız hâkimiyetine karşı ayaklandığı ve 80.000 Fransız askeri
ile bastırılan Kabyle isyanı ile dayanışmasında da kendisini gösterir. Michel Hatırat’ına
şunları not eder:
“Sürgünün
ilk günlerinde bir sabah baskıya karşı isyan etmiş olmaları suçuyla, bizim gibi
sürgün edilmiş büyük beyaz cüppeli Arapları gördük. Sürülerinden ve
çadırlarından uzakta hücreye atılan bu Doğu’lular alabildiğine sıradan, iyi ve
büyük faziletlere sahip insanlardı.”
Kanaklara ve Cezayirlilere destek veren Michel,
Noumea’da hatta kimi Komünarlar arasında gelişen ırkçılığa karşı tavır
geliştirir; Hatırat’ında Michel, Cezayirliler arasında kurduğu
arkadaşlık ilişkilerinden söz eder.
Louise Michel, Aralık 1879’da önceleri yaptığı itiraza
rağmen, cezasının indirilmesi yönünde talepte bulunur. Ancak Temmuz 1880’de
Fransa hükümetinin Komün üyeleri için genel af ilân etmesiyle bu başvuruya
gerek kalmaz. Yurda dönüşünde Avustralya’ya uğrayan Michel, annesine bir an
önce kavuşmak için uzun bir gemi yolculuğu yerine daha hızlı giden bir posta
nakliye gemisini tercih eder. Bu yönde yaptığı başvuru reddedilir fakat Hatırat’ında
belirttiği üzere, Fransız Konsolosu’nu bir biçimde ikna eder:
“Sidney’deki
Fransız Konsolosu beni posta gemisiyle ülkeye iade etmeyi kabul etmedi. Ben de
ona komünde birkaç ders verebileceğimi, bunun karşılığında alacağım ücreti
yolculuk bedeli olarak iade edebileceğimi söyledim. Bunun üzerine, Konsolos
diğer yirmi kişiyle birlikte John Helder isimli posta gemisine binip Londra’ya
gitmeme izin verdi.”
Michel 7 Kasım 1880’de Londra’ya varır ve iki gün
sonra Paris Saint-Lazare istasyonuna ulaşır.
Radikal Ajitasyon
Hayatının geri kalan kısmında Louise Michel, radikal
ve anarşist amaçlar için ajitasyon yapmaya devam eder. Eski bir Komünar olarak
elde ettiği kamusal etki ve popülerlikle oldukça öfkeli sözler sarf eder:
“Devrimcilerin okyanusu o gelgitleriyle bizi daha da ileriye taşıyacak.”
Anarşizmin tarihi üzerine çalışma yapan İngiliz George
Woodstock, Michel’i “laik bir azize” olarak tarif eder. Fakat muhafazakârlar
için o, çirkin ve tehditkâr olan her şeyin ortak simgesidir. Tüm karikatürlerde
ve polemiklerde sağcı gazeteler Michel’i “Kızıl Bakire” olarak betimler ve onu
hiçbir çekiciliği olmayan erkeksi bir kadın olarak tarif eder.
Tüm alaycılıkları ile onun destekçileri bu nitelemeyi
büyük bir onurla onaylar ve yeni kuşağa mensup feministler onun cinsiyete ve
evliliğe dönük reddiyle ilgili kimi fikirler yürütür. Yakın tarihlerde Michel
hakkında çalışma yapan yazarlar onun (babası olacak yaştaki) Victor Hugo’ya
olan hayranlığı, Komünar Thèodphile Ferré’ye dönük vuslatsız aşkı, Mirriam
Ferré ve Nathalie Lemel gibi kadınlarla kurduğu yakın ilişkiler üzerinde
dururlar. Araştırmacılar, Michel’in yazdığı mektupların tanıklığında, onun Paris’ten
Haute-Marne’a dönme sebebinin Hugo’nun çocuğunu doğurmuş olması ya da lezbiyen
ilişki ardından Lemel’den ayrılması olduğu yorumunu yapmaktadır.
Açık olan şu ki, Michel’in özel hayatıyla ilgili
malumat oldukça azdır. Ancak eldeki bir avuç bilgi Michel’in tutkulu bir hatip
ve ajitatör olduğunu göstermektedir. 1880’li ve 1890’lı yıllar boyunca Louise
Michel sayısız toplantıda söz alarak radikal amaçları, işçi mücadelesini ve
işsizlerin haklarını destekleyen konuşmalar yapar. Genelde ölen Paris
Komünü’nde ölen yoldaşları için yapılan anmalara çağrılır, Ocak 1881’de Paris’e
dönüşte sosyalist lider Blanqui’nin anma töreni için bir methiye kaleme alır.
Michel’in genel arzusu geniş bir radikal topluluğuna
seslenmektir ancak “toplumsal devrim”le kurduğu ilişki onun parlamenter
politikaya şiddetle karşı çıkmasına sebep olur. Toplumda yer almaya başlayan
kadın hareketini desteklemesine rağmen 19. yüzyılda kadınların oy kullanması
yönündeki genel feminist talebe itiraz eder: itirazı sadece kadınlar değil,
erkekler içindir de! Duygusal bağlılığı esas olarak anarşist harekete
yöneliktir. Ocak 1883’te yayınlanan Anarşistlerin Manifestosu’nda: “Kötü
insanlar olarak görülen bizler, herkes için ekmek, herkes için bilgi, herkes
için iş, herkes için bağımsızlık ve adalet istiyoruz!” denilir ve Louise Michel
“orada yazılan tüm fikirleri paylaşıyorum.” diyerek manifestoya destek verir.
Yeni Kaledonya’dan dönüşünde Kanak kültürü ve Komün
tarihi ile ilgili ciltler dolusu kitap yazar, 1886’da yayınlanan Hatırat’ı
ise geniş bir okuyucu kitlesine ulaşır. Birçok işçi ve sosyalist dergi için
yazılar yazar, Kasım 1895’te anarşist Sebastian Faure ile birlikte Le
Libertaire isminde bir gazete çıkartır.
Enternasyonalist perspektifi uyarınca Fransızların
deniz ötesi askerî operasyonunu mahkûm eder: “1871’de hükümet askerleri
Paris’teydi, oysa şimdi Madagaskar ve Tonikin’de.”
1880’de yüzlerce eski Komünar Varigaud’daki bir
salonda bir araya gelir ve Fransa’ya karşı ayaklanma suçuyla yargılanmış
Cezayirliler için af talebinde bulunur; Michel, bu konferansın iki onur
üyesinden biridir. 1895’teki affa kadar Louise, 15 yıl boyunca bu genel af
kampanyası için çalışma yürütür. Ölümünden kısa bir süre önce, 1904’te,
Cezayir’e giderek Fransız kolonisindeki Arapların durumunu inceler.
Polis Takibi
İşçi sınıfını destekleyen herkes bir biçimde polis
takibindedir. Sürgünden dönüşten sonra 25 yıl boyunca birçok Avrupa ülkesindeki
yetkililer yaptığı konuşmaları inceler ve onu belli aralıklarla gözaltına alıp
hapse atar ya da sınır dışı eder. Bir dostuna yazdığı mektubun dipnotunda şu
değerlendirmeyi yapar:
“Benim
mektubumu açmış olmaktan dolayı insanlar sorumlu tutulabilir mi? Lütfen onları
tekrar mühürle ve postaya ver! Görmüş olduğun gibi senin hakkında
konuşmuyoruz.”
Elinizdeki çalışmada yer verilen ve 1882 Ocak’ında
polise hakaretten iki hafta hapiste tutulması olayında somutlandığı üzere
Michel sürekli olarak yasalarla çatışmaktadır.
9 Mart 1883’te Louise Michel, bazı fırınların
yağmalandığı Les Invalides’te işsizler için düzenlenen mitinge katılır. Michel
gibi dostu Emile Pouget de ellerinde siyah bayrakla yürüyüşün en ön safındadır.
İki hafta boyunca elindeki tutuklama emriyle hareket eden polis Michel’i
yakalayamaz. Ancak 29 Mart’ta Polis Komiseri Camescasse’ye yazdığı mektupta
teslim olacağını yazar ve bir gün sonra tutuklanıp Saint-Lazare Hapishanesi’ne
gönderilir. Hapishanede birçok fahişeyle tanışır ve seksüel sömürünün kurbanları
olan bu fahişeleri seks işçileri olarak görüp bu meseleyle ilgilenmeye başlar:
“Hiçbir kız fahişe olmasın, hiçbir erkek askere gitmesin.”
Les Invalides gösterisi ile ilgili olarak yapılan
açılan davanın 21 Haziran tarihli duruşmasında savcı şu soruyu sorar: “Yapılan
her gösteriye katılıyor musunuz?” Michel’in cevabı şu şekildedir: “Maalesef
evet. Ben her zaman yoksulların safındayım.”
Ateşli bir konuşmadan sonra hâkimler hükmü verir: tek
başına altı yıllık gözaltı. Bir süre sonra bu ceza genişletilerek polis
gözetiminde on yıl yaşaması yönünde karar verilir ve ardından
Clermont-de-l’Oise Hapishanesi’ne gönderilir. Cezanın ağır olduğu fikrinde olan
birçok insan gibi şair Paul Verlaine de şoke olur ve onun için “Louise Michel
Onuruna Türkü” adlı şiirini kaleme alır.
3 Ocak 1885’te annesini kaybetmesi üzerine kalan
cezası düşürülür. Cenaze töreninden üç gün sonra hükümetin aldığı bir kararla
Michel affedilir. İlkin bu karara itiraz eden Michel, sonrasında ajitasyon
çalışmalarına devam etme konusunda serbest olabilmek için bu teklifi kabul
eder.
Otoriteye isyan eden ajitasyon kaldığı yerden devam
etmektedir. 3 Haziran 1886’da, Decazeville’deki maden işçileri grevine destek
vermek amacıyla Paris’te düzenlenen bir mitingde Jules Guesde, Paul Lafargue ve
Dr. Susini gibi sosyalist liderlerle temas kurar. Ağustos’ta radikal
meslektaşları ile birlikte maden işçilerine destek vermeleri sebebiyle dört ay
hapis ve 100 Frank para cezasına çarptırılır. Bir sonraki ay, Guesde, Lafargue
ve Susini mahkemenin kararına karşı temyize giderek serbest kalır. Fakat Louise
temyize gitmeyi kabul etmez ve böylesi bir meydan okumayla hükümeti verdiği
karardan dolayı mahcup eder. Sağa sola yalpalayan hükümet Kasım 1886’da
Michel’i affeder.
Ocak 1888’de, Le Havre’daki Gaîté Tiyatrosu’nda
yaptığı konuşmanın ardından fanatik bir Katolik olan Pierre Lucas elindeki
tabancayı iki kez ateşleyerek Michel’i başından vurur. Buna karşın, öfkeli
kalabalığa karşı onu korur ve şikâyetçi olmaz. Bu tavır, Michel’in polise ve
hukuk sistemine karşı hor görüsünün bir simgesidir.
30 Nisan 1890’da Vienne Kasabası’nda 1 Mayıs ile
ilgili bir konuşmanın ardından belâ yine Michel’i gelip bulur. Ellerinde kızıl
ve siyah bayraklarla protesto eylemi yapan işçileri destekleyen Michel, bir
fabrikanın yağmalandığı, kurulan barikatlar ardından polisle çatışıldığı bu
eylemi takiben gözaltına alınır. Michel kendisi ile birlikte ele geçirilen
arkadaşları serbest bırakılmadığı sürece bölge mahkemesinin serbest kalması
yönünde verdiği karara itiraz edeceğini söyler. Doktorlar onun deli olduğuna kanaat
getirir (Bu, genelde asi kadınlar için uygulanan bir taktiktir.), fakat bir
skandaldan ürken hükümet onu serbest bırakır; bu kararın ardından Michel 4
Haziran’da Paris’e geri döner.
Hükümetin kendisini deli ilân edip tımarhaneye
atacağını düşünen Michel, Temmuz 1890’da Londra’ya kaçar ve beş yıllık sürgün
hayatını burada geçirir.
Londra ve Paris
19. yüzyılın sonunda İngiliz başkenti sürgüne
gönderilmiş birçok Avrupalı radikali ve anarşisti ağırlamaktadır. Londra’da
Louise, belki de bu şehrin ilk özgürlükçü okulu olan politik mülteci çocukları
için Enternasyonal Okul’u kurar. Okulun genel niteliği, aralarında İngiliz
tasarımcı ve sosyalist William Morris, Rus Anarşisti Peter Kropotkin ve İtalyan
devrimci Errico Malatesta’nın bulunduğu bir yönetim kurulu tarafından
belirlenmektedir. Okulu tanıtan broşürde Rus anarşist Mikhail Bakunin’in şu
sözlerine yer verilir:
“Alttaki
tüm aklî eğitimin amacı, otoritenin ilerici anlamda özgürlüğün çıkarları adına
imhasıdır, muhakkak ki eğitimin nihaî hedefi, başkalarına yönelik tam saygı ve
sevgiyle donatılmış hür insanların yaratılmasıdır.”
Okul “bütüncül ve aklî eğitim” fikrini savunur. Hiçbir
konu mecburî değildir, eğitim küçük gruplar dâhilinde verilir ve öğrenciler
kendileri için düşünme yönünde teşvik edilir. Fakat okul, 1892’de polisin okul
binasının zemin katında bomba yapımında kullanılan malzemeler bulduğu
iddiasıyla, kapanır.
13 Kasım 1895’te Michel Saint-Lazare istasyonundaki
kalabalık karşılama töreni eşliğinde Paris’e ulaşır. Anarşistler ve işçilerle
ilgili meseleleri desteklemek amacıyla Fransa genelindeki turlarına devam eder.
Takip eden on yıl boyunca sağlık sorunlarını göz ardı ederek isyanın temel
esaslarını anlatmak üzere Londra, Paris, Edinburg ve diğer Avrupa başkentlerine
yaptığı yolculukları sürdürür.
Seyyah Anarşist
Muazzam bir saygıya mazhar olmasına rağmen devrimci
çevrelerde Michel’in Blanqui, Kropotkin ve Marx kadar ağırlığı yoktur. Fakat
yine de 19. yüzyıl sonunda anarşistler, sosyalistler ve komünistler arasında
hüküm süren devrimle ilgili tartışmalarda önemli bir rol oynar.
Temmuz 1881’de Louise Michel İngiltere’deki
Enternasyonal İşçi ve Sendikacılar Kongresi’ne katılır. Toplantı, Karl Marx’ın
komünist Birinci Enternasyonal’ine karşı, anarşist bir “Siyah Enternasyonal”
kurma umuduyla Peter Kropotkin tarafından düzenlenmiştir. Michel, Fransız
anarşist grupların temsilcisi olarak Londra’ya gelir ve burada Avrupa’dan,
ABD’den, Meksika’dan, Rusya’dan ve diğer yerlerden gelen delegelerle buluşur.
Ancak kongre başarısızlıkla sonuçlanır, ikinci deneme ise Marksist sosyal
demokratlarla anarşistlerin ayrışmasına sahne olur.
Belçika’da gözaltına alınması ve Eylül 1897’de sınır dışı
edilmesinin ardından Michel, 1898 ve 1900 yılları arasında Paris-Londra
hattında seyahat etmeyi sürdürerek konferanslara iştirak eder ve Paris Komünü
ile ilgili kitabının baskılarına katkı sunar.
Sürgünde, polis baskısıyla yüzleşen sendikacıların,
anarşistlerin ve demokratların desteklenmesiyle ilgili çalışmalara katılır.
Polisin arşiv kayıtları, onun İspanya’da hapse atılıp işkence gören radikalleri
desteklemek amacıyla Trafalgar Meydanı’ndaki Nelson Sütunu önünde yaptığı
konuşmadan söz etmektedir. İngiliz işçi lideri Tom Mann, anarşist Kropotkin,
Malatesta ve Emma Goldman ile birlikte (ABD’nin Şikago şehrinde, bir polisin
ölümüyle sonuçlanan bombalama eyleminin ardından, 1 Mayıs 1886 tarihinde sekiz
saatlik işgünü ile ilgili gösteride idam edilen) Haymarket şehitlerini
desteklemek amacıyla kampanya başlatır. Aralık 1899’da Goldman ve Kropotkin ile
birlikte Londra’da tertiplediği “İtalya’daki Politik Suçlular Adına Yapılacak
Ajitasyon Yararına Büyük Miting”de tekrar ortaya çıkar. Ayrıca Michel,
sağcıların yükselttiği anti-semitizmi mahkûm etmek amacıyla Yüzbaşı Alfred
Dreyfus için başlatılan kampanyaya destek verir: Fransız Ordusu’nda subay olan
Dreyfus yanlışlıkla ihanet suçundan yargılanıp Şeytan Adası’ndaki ceza
kolonisinde hapse atılır.
71 yaşında zatürreeye yakalanan ve ölüm tehlikesi
atlatan Michel 15 Mayıs 1902’de Londra’dan Fransa’ya döner ve bir dizi mitinge
katılır.
1903 yılı boyunca genç bir anarşist gazeteci olan
Ernest Girault ile birlikte Fransa’yı dolaşır, 27 Ekim’de Londra’ya geri döner
ve burada yeniden hastalanır. Girault ile Şubat 1904’te başladığı tur 20
Mart’ta Toulon’da geçirdiği rahatsızlık sebebiyle kesintiye uğrar. Mayıs’ta
vasiyetini hazırlayarak elindeki mülkün bir kısmını yoldaşı Charlotte
Vauvelle’e bırakır ve ona dinî tören yapılmadan Levallois-Perret’deki annesinin
mezarının yanına gömülmek istediğini söyler. Hitap turuna devam etmek ister
ancak sağlık durumu giderek kötüleşir.
74 yaşındaki Michel 1904 sonunda Cezayir’e yaptığı
ziyarette fazlasıyla yorulur ve Güney Fransa’daki Marsilya şehrinde 9 Ocak 1905
tarihinde ölür.
Başkent genelinde yapılan afişlemeler “Paris halkı,
Louise Michel öldü.” diyerek bu acı kaybı herkese duyurur. Paris Polis Komiseri
cenaze töreni için 10.000 polisi görevlendirir. Tabutu Marsilya’dan Paris’e
getirilir, 22 Ocak 1905’te Paris’teki Gare de Lyon istasyonundan
Levallois-Perret Mezarlığı’na kadar 120.000 insan bu tabutun ardından yürür.
Aynı gün, Rus Devrimi’nin habercisi olan olayda, çar
birlikleri St. Petersburg’daki Kışlık Saray önünde toplanan göstericilere ateş
açar. Louise Michel’in mirası hâlâ yaşamaktadır.
Nic Maclellan
Melbourne, Avustralya
Mart 2004
[Kaynak: Rebel Lives: Louise Michel, Yayına Hz.: Nic Maclellan, Ocean Press, 2004, s. 1-23.]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder