Barış Yıldırım türü küçük burjuvalar, kendi küçük
burjuvalıklarını halkta temize çekmek, bunun için halkla varlıkları arasında
kısa devre yapmak adına, halkın çelişkili bir bütünlük olduğunu görmüyorlar. Kendileri
çelişkilerden, gerilimlerden ve çatışmalardan azade olduğu için halkı da öyle
görmek istiyorlar. Bu solculuk, kafasında kendi suretinde bir halk imal ve inşa
ediyor, hep ona hitap ediyor. Esasen kendi aynasına konuşuyor. Ayna her
kırıldığında, daha bencil, daha benmerkezci bir halk tasavvuruna kaçılıyor.
“Halk” derken, birey ve kişi olarak kendi mülklerinden
bahsediyorlar. Halkın imal ve inşa edildiği gerçeğini görseler kendilerinin de
imal ve inşa edildiği gerçeğini görecekler. Bu gerçekle yüzleşmemek için
hakikate küfrediyorlar. Bu sol, halkı savaşta inşa eden komünist pratik olarak
Mao’yu zihinden ve eylemden silmeye mecbur. Mao’yu bilen tarih, idealist Tarih
anlayışı üzerinden siliniyor.
Mao, biz-düşman ayrımını burjuva siyasetine ait mutlak
ve sabit kurgular üzerinden yapmıyor. Geçişmeleri görüyor, çatlaklara bakıyor.
Bizi ve düşmanı mutlaklaştıranların halk gerçeğini anlayamayacağını söylüyor. O
halkı savaştırıyor, savaşı halklaştırıyor. Bunu ne idüğü belirsiz bir “solculuğun”
reklâmını yapma gereği duymadan, kendisini bu kimlik siyasetiyle tanımlamadan
yapıyor. Mao, sağ kadar solu da eleştirebiliyor:
“Karşı-devrimcilerin
ortadan kaldırılması denilen mesele, biz ve düşman arasındaki karşıtlık
temelinde ele alınması gereken bir meseledir. Halk içerisinde bazı insanlar, bu
meseleyi farklı açıdan ele alıyorlar. Bu iki kesim, mesele konusunda bizim
görüşümüzden farklı görüşlere sahip. Düşünce süreci dâhilinde sağa sapmış
olanlar (sağcılar), düşman ve biz ayrımı yapmazlar, bu anlamda, düşmanı
halkımızla bir tutup onu halk sayarlar. Kitlelerin düşman kabul ettiği kişileri
dost görürler. Düşünce süreci dâhilinde sola sapmış olanlar, yani solcular ise
biz ve düşman arasındaki çelişkileri öyle abartırlar ki halkı düşman
gördüklerinden, orada açığa çıkan çelişkileri düşmanla aramızdaki çelişkiler
olarak ele alırlar ve aslında karşı-devrimci olmayan kişileri karşı-devrimci
sayarlar. Her iki görüş de yanlıştır.”[1]
Halkı düşman gören anlayış, antikomünisttir, solcu
olması hasebiyle, burjuvaziye aittir. Halk “çomar, sağcı, gerici, yobaz”ken bir
günde “solcu, ilerici, aydınlanmacı” olamaz. Siyaset denilen pratik, öznelerle
yürür, ama özne-merkezli ilerlemez. Nesnelliği özne, özneyi nesnellik
zannetmek, hatalıdır. Halkı tümden düşman ya da tümden dost kabul edenler,
yanlıştadır.
Sabit ve düşman bir halk var, bu bir seçim gecesinde
birdenbire dost olamaz. Esasen son seçimde AKP kitlesi kütle hâlinde sandığa
gitmemiştir. CHP’nin bu kitleyi kendi safına örgütlemesinden söz edilemez.
Altılı Masa kurgusu dâhilinde topladığı İyi Parti ve DEM kitlesinin oyuyla oy oranı
artmış, AKP’deki küçülmeyle birlikte sahada ciddi sayıda başkanlık kazanmıştır.
“Filistin meselesi ve geçim meselesi AKP’yi çökertti” diyenler yalan
söylemektedir. Çünkü iki meselenin altında da CHP ve onu var eden güçlerin
imzası vardır.
* * *
Bugün “başdüşman Erdoğan” türü liberal temrinlere
sarılıp yavan Maoizm üzerinden analizlere imza atanların anlamadığı şey,
Marksizm-Leninizmdir. Mao, “düşman bizim içimizdeyse, biz de düşmanın
içindeyiz” der. Erdoğan’ı başdüşman gören yaklaşım Tarafçıdır, Candündarcıdır,
Fethullahçıdır, Marksist değildir. Bu kendi içindeki düşmana teslim olmuş, AKP
karşıtı liberalizmle hesaplaşılmalıdır.
Mao, biz-düşman arası çelişkilerle halk içi çelişkiler
arasında ayrım yapar. İkisini ayrı ayrı ve belirli bir bütünlük dâhilinde
analiz eder. Uzlaşmaz olana ve olmayana bakar. Öznenin varlığını buradan
tanımlar. Sol, kendisini çelişkilerden azade gördüğü, çelişkisizliği
pazarladığı, çelişkilerden kaçtığı sürece yol alamaz.
AKP, Gazze ve ekonomi sebebiyle zayıfladıysa, sol
güçler, bu konuda somut adımlar atabilmiş, mevziler elde edebilmiş, konumlar
alıp kudret sahibi olabilmiş olmalıdır. Gazze konusunda tek yapılan,
(içimizdeki) İsrail kaynaklı gemi raporları, konşimento dökümlerini ifşa
etmekten ibarettir. “İsrail yıkılsın demek Yahudi düşmanlığıdır” diyen solun bu
alanda bir mevzi oluşturma şansı yoktur. Sol, Deniz Gezmiş’i çoktan toprağa
vermiş olmanın huzurudur.
* * *
Sol, AKP karşıtı bir halk imal ve inşa eden Gezi
kıyamında CHP’nin koltuğu altına sığınmasaydı, öncülük vasfıyla, o bilinçle hareket
etseydi, CHP’ye kâhyalık ve uşaklık etmeseydi bugün başka bir şey konuşur,
başka şeyleri yapmayı düşünürdük. Bugün sadece CHP girdabına kapılmış, CHP’ye
kapılanmış bir solculuktan bahsedebiliyoruz. Bir iki yapılmadığı için devletin
ve sermayenin “Bir”ine teslim oluyoruz. Asıl tartışılması gereken bu.
Sol, “emekli maaşı”na bile karşı olan Özgür Demirtaş
cumhurbaşkanı aday olsaydı ona oy verecekti. O, “IMF’ye teslim olmalıyız, acı
reçeteyi içmeliyiz” diyen kişiyi (Gaye Yılmaz) sırf kocası Devyolcu diye
yıllarca DİSK’te danışman olarak çalıştırdı. Bugün piyasalara, borsaya,
sermayeye iyi haber olarak takdim edilen Mehmet Şimşek’in arkasında solun
desteği var. Şimşek, ilk bakanlık teklifini kabul etmediğinde sol cenahtaki
sevinç naraları hatırlansın. Şimşek’in bugün uyguladığı modelin Altılı Masa’nın
ve CHP’nin programından alındığı unutulmasın. “Yabancı daha da uzaklaşır” diye
ağlayan Mustafa Sönmez türü “Marksist iktisatçılar”a[2], “İmamoğlu dolara iyi
geldi” diyen Birgün türü solcu gazetelere bakılsın.
* * *
Barış Yıldırım türü küçük burjuvaların “halk bizden
sorulur” anlayışı yanlış. İçimizdeki düşmanı, düşmanın içindeki bizi bilmeden
halk bilinemez. Metafizik âleme ait, idealist halk kurguları, burjuva bireye
işaret eder. Güya halk için mücadele etmiş olan sol örgütlerin halk adına
konuşmaları, sosyolojik ve tarihsel değerlendirmeleri yarıştırmaları artık
mizahın konusudur. Çünkü bu örgütler, bugün halka düşman, halktan kopuk,
halksız oldukları için vardırlar.
Seçim zaferi, nihayetinde devletin ve burjuvazinindir.
Devrimci güçlerin hâkim olmadığı hiçbir moment, bizim değildir. Sevinç naraları
ve zafer çığlıkları, içimizdeki düşmana aittir. Yarına bu gerçeğin bilinciyle
örgütlenilmelidir. Örgütlenmek, hem geçmişe hem de yarına dair devrimci bir
pratik olabilmelidir. Bu da tefriki ve tevhidi gerekli kılar.
Eren Balkır
13 Nisan 2024
Dipnotlar:
[1] Mao Tsetung, Selected Works, Cilt 5, Foreign Languages Press, Pekin,
Birinci Basım 1977, s. 396.
[2] Eren Balkır, “Mustafa Sönmez Bu Şafaklarda”, 16
Nisan 2019, İştiraki.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder