Halka karşı operasyonun adı olan pandemi günlerinde,
“Bilime biraz kapitalizm bulaşmış, ne yapalım. Bugün Bilimci olacağız”
buyuruyordu çorbacı. O, yüce Bilim adına yoksul halka karşı yürütülen
operasyona ortak oldu. Şimdi de mülk sahipleri adına, tarihe ipotek koyuyor,
onu kendi varlığına daraltıyor.[1] Konuşmayı sadece kendisine, burjuvanın
tarihine hizmet edenlere hak görüyor. “Madun, ben varken konuşamaz!” buyuruyor.
Barış Yıldırım, ne yazık ki ölüm orucundan
“kurtardığı” bedeniyle burjuvazinin tarihi ve bilimi arasında kısa devre
yapıyor. O bedenle konuşuyor, o beden adına düşünüyor. Doğal olarak, AKP’nin bu
bedende fazla üremiş, dışarıdan gelmiş, kana bulaşmış, damarı tıkamış pıhtı
olduğuna hükmediyor. AKP’yi var eden mülk sahiplerine siper oluyor. Cılız
bedenini burjuvazinin tarihi ve bilimiyle kudretli kılmaya çalışıyor.
Bugün CHP’nin seçim zaferini görünce de “Artık şu AKP
ötesini düşünmek lazım” diyor. Ama onca burjuva siyasetinin, Barış’ın mahiri
olduğu reformizmin, devrimci harekete neler ettiğini hiç sorgulamıyor. AKP’yi
“maraz ve pıhtı” olarak gören anlayışın burjuvalığını idrak edemiyor. Bu, deniz
içre mahi (balık) olmasının bir sonucu.
Çorbacı Barış, polisin elinden içtiği çorbanın
bedelini sosyalist harekete ödetmeye kararlı. Bir tür detoks uyguluyor,
devrimciliği ve sosyalizmi bünyeden nasıl atacağının teorisini yapıyor.[2]
Bugün CHP’nin zaferi koşullarında, dün Foti Benlisoy ile nasıl reformculuk
oynadığı gerçeğini örtbas edebileceğini sanıyor. Nasıl oluyorsa hem Van
belediyesinde hem İstanbul belediyesinde çalıştığı söylenen yoldaşı, şimdinin
çiçeği burnunda CHP’lisi, “strateji ve siyasal iletişim uzmanı”, aslında reklâm
metni yazarı Evren Barış gibi kendisine yol açıyor. “Tarihin yolu” dediği, bu
tecimsel, kariyerist yol. RAF edebiyatından başlayan o yol, Suphi Nejat’ın
Menkıbe’sini kesip illaki CHP’ye çıkıyor.
Bu nedenle, Barış, “Kazananların kazandığına değil
kaybedenlerin kaybettiğine seviniyoruz biz” diyor. Yalan söylüyor. Yazıyı
okuyanda “Barış, hepimizi CHP iktidarında dağlara çağırıyor” hissi uyanıyor,
aslında tüm CHP karşıtı muhalefeti şimdiden boşa düşürüyor. “Reformizmi de
beceremiyorsunuz zaten, terk edin CHP saflarını” diyor. CHP’yi düşmansız
kılmaya, onu korumaya çalışıyor. Böylece üç beş CHP belediyesinde vereceği
konser, buralardan alacağı çeviri işleri için kendisine yol yapıyor. Zira tarih
de kendisinde yürüyor, kendisiyle yol buluyor.
Barış Yıldırım, kendi bedeniyle, burjuva sınıfı,
burjuva yurdu ve burjuva bedeni arasında kısa devre yapıyor. Onlarla
bütünleşiyor, oradan düşünüyor. Tarihin ilerleyişini tıkayan AKP’yi burjuvazi
ve devlet dışı bir arıza olarak görüyor. Yanılıyor, yanıltıyor.
“Ülkenin
bütün uzuvlarında kangrene dönüşmüş olan gerici mihrak, yalnızca memleketin
değil tarihin de damarına kan akmasını engelliyor. AKP’nin en az 10 yıldır
burjuva ölçütlerce bile yapay yöntemlerle iktidarını sürdürmesi, bu konuyu
geçip başka kavgalara girmemizi engelliyor.”
Bu boş ve anlamsız cümleleri burjuvazi ve burjuva
ilerleme adına sarf ediyor. Sonra da o burjuvanın ilerleyişine, terakkiye mani
olmayacak ittihadın matematik hesabına girişiyor. Esasında Barış, ilerleme
karşıtı olarak kodladığı Kürt ve Müslümanı düşman olarak görüyor. “HDP’de
sosyalistlerin ne işi var?” tartışmasıyla kariyerine başlayan, buna rağmen, nasılsa
ekmeğini bu parti üzerinden kazanan Barış, Livaneli türü dostlarıyla Müslüman
düşmanlığı yarıştırarak bugünlere geliyor. Ona bu çifte düşmanlığı öğreten
burjuvaziyle ve devletiyle hiçbir zaman hesaplaşamayan, sosyalizmi ve
devrimciliği bu hesaplaşma üzerine kuramayan çorbacı Barış, doğal olarak
burjuva siyasetini ve ideolojisini üretiyor.
Bu tür küçük burjuvalar, sınır ve sınıf ötesi
zannettikleri bilime ve tarihe sarılıyorlar. Kendi sınırsızlıklarını ve sınıf
dışılıklarını orada buluyorlar. Bilimsel ilerleme ve tarihsel
ilerleme adına konuşuyorlar. Bedenen ve ruhen nereyle ve kimle örtüşmüş,
özdeşleşmişlerse ora ve o güç adına hareket ediyorlar.
Bilim ve tarih ile beden üzerinden kurulan özdeşleşme
ilişkisi, doğalında Marksizmi de vuruyor. O küçük burjuva beden kurgularına ve
sanrılarına sallanan kılıç olarak Marksizm, idealizme ve metafiziğe diz
çöktürülüyor. “Halkın varoluşu özünden önce gelir, o varoluş da devrimin öznesi
olmasıdır” türü zırvalar, bu tür küçük burjuvaların ağzından dökülüyor. Bu
sinik varoluşçuluk, Marksizmi tasfiye ediyor.
Çorbacı Barış, AKP gittiğinde geriye bir şey kalmasın
diye uğraşıyor. Serzenişi bunu ele veriyor. Tarihten söz eden, tarih adına
konuşan, kendisini tarih zanneden Barış, aslında tarihi politikadan kovuyor.
“Dün dündür, bugün bugündür. Aksini iddia eden hipermetroptur” diyor. Tarih
bilincini ezilenlerin zihninden kovmak için uğraşıyor. Oysa yazısını yayınlayan
site, 90 yıl önce de burjuvazinin asimilasyon, işgal ve sömürgecilik pratiğine
hizmet ediyordu bugün de. Barış bunu göremediği, daha doğrusu, görmek istemediği
için o pratiğe uygun sözler sıralıyor. Barış, CHP iktidarına uzanan yolu iyi
niyet taşlarıyla örüyor. CHP’yi, ne olduğunu kitlelere unutturmak için
uğraşıyor. Sırf hatırlatıyor, sırf andaç diye Kürt’e ve Müslüman’a düşmanlık
ediyor.
Çorbacı Barış, asimilasyon, işgal ve sömürgecilik
pratiği içre mahi olduğu için Kürt’e ve siyasetine düşman: “[…] ‘Türk solu’nun
epey bir kısmını kendine yedeklemesi ve büyük ölçüde de ‘yedek kulübesi’nde
tutması gibi talihsiz sonuçlar doğuruyor” dediği şey, Kürt hareketi.
Ara not: Barış’ın çorba içmiş olması değil, o çorbayla
düşünüyor olması bizi ilgilendiriyor.
Çorbacı Barış, sabit bir öz olarak halk var ve bu
halk, oturduğu yerden bazen kafasını sola bazen de sağa çeviriyor sanıyor.
Yanılıyor, yanıltıyor. Bilim ve tarih kurgusu üzerinden bir halk imgesine
sarılıyor, aslında bu halk, Barış Yıldırım isimli şahıstan başkasını imlemiyor,
anlatmıyor. Barış, her yazısında kendi çorba seven bedenini konuşturuyor.
Dolayısıyla, kendisini ifade eden teori katından
güncel gerçeğe indiğinde, sürekli çelişkili şeyler söylüyor. Bir yandan
sosyalist hareketin reformizmi beceremediğini söylüyor, bir yandan da “depremde
oluşan muhalif birikimi kapitalistçe” ele aldığından bahsediyor. Bir yandan
tarihi kendisinde akıtıyor, bir yandan da CHP’de donduruyor. CHP denilen güce
halel gelmesin diye uğraşıyor. Ex-yoldaşı Evren’in izinden gidiyor. Evren,
soluğu Suriye halkının düşmanı Aslı Aydıntaşbaş’ın ve halk düşmanı bir liberal
olarak İmamoğlu projesinin yanında alıyor. Bu son tvit hamlesiyle siyasal
ikbalini planlıyor, kendisine yol açıyor, CHP kimliğini geçmişin kirinden
kurtarıyor. Yoldaşı Barış Yıldırım ise Şimşek programının CHP’ye ait olduğu
gerçeğini gizliyor. Biz ezilenleri-sömürülenleri, bu AKP’leşmiş CHP’ye uygun
kıvama getirmek için uğraşıyor. O çorba ve sahibi, bunu emrediyor.
Eren Balkır
12 Nisan 2024
Dipnotlar:
[1] Barış Yıldırım, “Tarihin Yolunu Tıkayan Ceset ve Halkın Özü”, 2 Nisan 2024,
Sendika.
[2] Eren Balkır, “Saraylara Barış, Kulübelere Savaş”,
11 Temmuz 2023, İştiraki.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder