Bugünkü plana göre, Kadıköy’deki yoksulların kentsel dönüşüm saldırısı bünyesinde Avcılar tarafına sürülmesi öngörülüyor. TKP’nin Kadıköy’deki belediye meclis üyesi adayları, meslekleri uyarınca, bu sürgüne, yerleşimci siyasete, “kolonizasyon”a ve toprak gaspına hizmet edecek kişiler. Özenle seçildikleri belli. Bu saldırı biçimlerini en iyi tanıyan Kürt’ün iradesiyse, bizzat sosyalist hareket eliyle, bin bir çabayla mundar edildi!
Sınırsız-sınıfsız yere kaçanlardan, öyle bir yerden
konuşanlardan hiçbir şey öğrenilemez. Saldırının niteliği ve anlamı idrak
edilemez. Soyut “Kadıköylü”, soyut “yurttaş”, soyut “kimlik”ten bahseden, sopayla kovalanmalı. Bunlar, saldırının dolaylı ve doğal parçası.
* * *
Haberlere konu olan, bir grup küçük burjuvanın çift
katlı Kadıköy otobüsünde partilemeleri, direk dansı yapmaları, sürgün
politikasıyla alakalıydı. Bu gerçeği kimse sorgulamadı. “Çomar Anadolulu”nun
kovuluşuna alkış tutuldu. Gericiliği temizleyen emperyalist iradeye destek
sunuldu. Robotlarla artık hükmünü yitirmiş işçilerin toprak altına gömülüşüne sessizce
sevinildi. Fazla nüfustan arınmanın ideolojisi, küçük burjuvaziyi, oradan da
solu ele geçirdi. Yüklerinden arınan sol, sınıfsızlığın-sınırsızlığın
cennetinde tanrı bildiği burjuvazinin önünde diz çöktü.
Dolayısıyla, bugün TKP ve sol, bu politikaya uygun
hareket etmeye mecbur. Pandemide yaptıkları, yapmadıkları, söyledikleri,
söylemedikleri, bunun delili. Bu kentsel dönüşüm saldırısına sınıfsal ve
devrimci bir karşı duruş örgütlemesi, imkânsız. Dersim’de kendince meraları
kapatan, zengine, vegana, pahalı organik ürünler satan bir tüccarın Kadıköy’e
yakışacağına hiç şüphe yok, ama o Avcılar’a sürülecek yoksula yönelik kıyımın,
kentsel yıkımın, kendi siyasi dönüşümünü de talep ettiğini görmek gerekiyor.
Bu siyasi dönüşüm koşullarında, Fatih Yaşlı gibilerinin
iddiasının aksine parti, “o kapağı tencereye bile vuramaz.”[1] Çünkü Fatih
Yaşlı ve partisi, “Faizler yüksek olduğunda ekonomi yavaşlar, bunun sonucunda
da işçiler işten atılırlar ve işsizlik artar” derken yalan söylüyor. Çünkü
onlar, son seçimde “faizler yükselsiin!” diye bağıran CHP korosuna utanmadan
arlanmadan oy verdiler. Gene verecekler!
* * *
Daha yeni HDP başkanı olduğu günlerde katıldığı bir
konferansta Ertuğrul Kürkçü, yüzde 8’lik oy toplamı üzerinden bir
değerlendirmede bulunuyor ve salona, “bizim yüzde 3 oy almamızı sağlayın,
n’olur!” diyordu. Burada derdi, burjuvaziye diz çöktürmek, devleti geriletmek,
devrim yapmak değil, parti içerisinde Kürt hareketi karşısında koz sahibi
olmak, elini güçlendirmekti. O, böylesi bir operasyonun parçasıydı. Daha önce
Kürt’e “gerici, milliyetçi” diyen, onu hizaya getirsin diye Boynerci olan Kürkçü, Kürt hareketine eklemlendi. Başkan
oldu. İradesini oraya teslim etti. Ama bu teslimiyet, bu ülkede her şey gibi,
işgal, asimilasyon, yerleşimcilik ve sömürgecilik dairesinde tanımlıydı.
Gabriel Rockhill’in “antikomünist sol”[2] dediği şey,
daha çok HDP üzerinden örgütlendi, sosyalist harekete galebe çaldı. Sosyalist
hareketi ona yedekleyenler, ne yaptıklarını iyi biliyorlardı. Sol nefes alsın,
serbestleşsin, çok yer gezsin diyenler, nefesi ve ayakları kestiler. Sosyalist
hareketi tasfiye ettiler. Ertuğrul Kürkçü gibi Özal-Boyner-Sarıgül hattına
örgütlü solcular, sermayeye zararlı olmayan bir sol kurguladılar.
Bugün o Kürkçü’nün sözünü ettiği yüzde 3, yüzde 2
seviyesine geriledi ve bir operasyonla TİP’e, oradan da CHP havuzuna akıtıldı.
Bu musluk problemi, içinden çıkılmaz bir hâl aldı. Kürt ve Müslüman
düşmanlığının tanımladığı sosyalist hareket, kitlesiyle birlikte, başka yerlere
hapsedildi. Sorosçusu, foncusu, Cihangirlisi, TİP’e aktı.
Dolayısıyla, bugün TİP başkanının, Kürt sorununun
çözümünün adresi olmak istediklerini söylemesi boşuna değil. Bir yerlere mesaj
iletiyor, işmar ediyor. Daha doğrusu, önüne konulan notları okuyor. Buradaki
siyasi dönüşümü ve onun “kentsel dönüşüm”le bağını görmek gerekiyor.
* * *
Kadıköy’e organik ürün tüccarını önerenler, Keçiören’e
tabii ki bir emlakçı-inşaatçıyı önerebilirdi. Ferhat Şahin, TKP’nin Keçiören
belediye başkanı adayı. Daha önce bahsini ettiğimiz, kentsel dönüşüm
hesaplarına dâhil edilmiş mahallede semtevi açıldığı günlerde, o semtevinin iki
sokak üzerindeki beş katlı bir binanın çatısından, binanın ön yüzünü tümden
kapatan, devasa resminin bulunduğu reklâm pankartını görgüsüzce asan emlakçı,
işte bu şahıs. O semtevini emlak bürosu olarak açan aynı emlakçı, yıllardır
dönüştürülmekte olan eskinin gecekondu mahallesinde partinin verdiği konserde
de görülmüştü. O konserin verildiği semtevinin içine ait Youtube görüntüsünde,
duvarda asılı imar planı haritası dikkat çekiyordu. Semtevine emekçilik yapan
insanlar, o haritanın neden orada asılı olduğunu sorduklarında, tabii ki cevap
alamazlardı.
Seçim çalışması dâhilinde sosyal medyada paylaşılan
videosunda Ferhat Şahin, emekçi bir adama, “Keçiören Belediyesi’nin 3 milyarlık
bütçesi var. Bunu biz halka vereceğiz” diyor. Tabii ki yalan söylüyor. Hadi
diyelim verdi, “bir ay sonra, misal, temizlik işçilerinin maaşını nasıl
ödeyecek?” sorusu cevapsız kalıyor. Bu bütçe yalanı, tüm “sosyalist” adayların dilinde. Kaynağı sorgulamıyor, en azından belediye pratiğini halklaştırmayı
tartışmıyor, imaj üzerinden siyaset yapıyorlar. Kadıgil ve Kadıköy hassasiyetiyle,
sadece “belediyeleri bıyıklı amcalardan kurtarmayı” düşünebiliyorlar.
Öte yandan, “3 milyarlık bütçeyi halka dağıtacağız”
diyen parti, birkaç sene önce “birikmiş borçları ben ödemem, sen öde!” diyerek
kavga edip bölünmüştü, bu unutuluyor. Parti şirket gibi batmış, kayyım atanması
gündeme gelmişti. Bu akıl belediye yönetse, halk ertesi gün susuz kalır, zabıta
ekipleri birbirine girer, “rantı ben az yedim” kavgası çıkar, sonra “bu halk
cahil, bize layık ve hazır değil” deyip, hiç sorumluluk almadan, küfürnameler kaleme
alınır.
* * *
İşçi-emekçi değil, işveren-patron gibi düşünen Ferhat Şahin’in
“3 milyarlık bütçe” vurgusu, esasen dolaylı olarak Turgut Altınok’a yönelik bir
methiye. Cumhuriyetin kazanımlarına sınıfsal ayrım yapmadan sahip çıkan
partinin adayının Altınok’u övmesi doğal. Çünkü Altınok da Atatürk’ün Ankara’ya
ilk geldiğinde onu karşılayan kişilerden birinin dedesi olduğunu anlatıyor.
Bugün Altınok’un servetini sorgulayanlar, bu dedenin cumhuriyetle ve Atatürk’le
kurduğu bağı sorguluyorlar aslında. Hatta bu aileye soyadını da Atatürk
veriyor. İlginçtir, aynı günlerde tiyatrocu Hazım Körmükçü’nün babası da ismini
Atatürk’ün koyduğunu söylüyor. Adamın adı Okay. Bu oklar neyi hedefliyor, sadak
kime ait, işte bunları kimse sorgulamıyor. Solcular, ancak halkı sadaka ve
sadakaya kul etmeyi akledebiliyorlar.
Mesele, Kürt’ün okuyla Türk’ün okunun ezen-ezilen
ayrımı temelinde ayrı olan yanları değil. Mesele, okların sınıfsal düzlemde
ortaklaştığı noktalar. “Ezilen”le düşünmeyi yücelik mertebesi, “işçi”yle
düşünmeyi gericilik olarak gören solun bu ortak noktaları görmesi mümkün değil.
Sosyalist hareket, bir taraftan Kürt’ün oku, bir
taraftan da Türk’ün okunun hedefinde. Tasfiye ediliyor, başka bir kıvama
getiriliyor, dönüştürülüyor. Kitleleri dönüştürme iddiasıyla yola çıkan
sosyalist hareket, kitleleri elinde tutan güçler için başka bir içeriğe ve
biçime kavuşuyor. Asıl, bu dönüşüm ve dönüşümün sınıfsal-politik niteliği
sorgulanmalı.
Eren Balkır
23 Mart 2024
Dipnotlar:
[1] “Boş Tencereyle Kapağı Birbirine Vuran Bir Siyasete İhtiyaç Var”, 18 Mart
2024, Sol.
[2] Zhao Dingqi, “Gabriel Rockhill Söyleşisi”, 1 Aralık 2023, İştiraki.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder