Pages

28 Ocak 2024

İnkişaf

Lenin bir yerde, “Marksist, toplumsal barışı değil, sınıf mücadelesini temel alır” der.[1] Başka bir yazısında ise şu tespitini aktarır: “İç savaşı reddetmek veya onu akıldan çıkartmak, uçlara savrulmuş oportünistlerin, sosyalist devrimden vazgeçmişlerin işidir.”[2]

Bugün Türkiye'de “Marksistler”in önemli bir kısmı devrimden vazgeçmişlerden ve oportünistlerden oluşuyor.

Komünist hareket, kuruluş aşamasında ezilen-sömürülen halk kitlelerinin kavgasını, mücadelesini, savaşını omuzlayamamış olması sebebiyle, Türk devletinin Sovyetler’le kurduğu ilişkilere kul ve râm olmuş bir siyasetten başka bir şey değildir. O ilişkilerin seyrine tabidir.

Ülkedeki burjuva partinin lideri Sovyetler’e teknik sebeplerle yanaştığında, içteki komünist hareket de başka bir hâle ve merhaleye geçmiştir. İçteki eleştirilere bu geçiş biçim vermiştir. Demirel’in ilişkisi, 1931’de Rusya’yı ziyaret eden Falih Rıfkı Atay’ın “inkişaf” dediği süreç için atılan adımların bir devamıdır.

CHP zihniyeti Atay’da özetlenir: Atay, “Rusya’nın kabuğunu, şeklini, inkişafını alalım, özünü çöpe atalım”dan başka bir şey söylemez. Şura hükümetleri, Halk Zümresi faaliyetleri, Yeşilordu pratiği, Halk İştirakiyyun’un ve TKP’nin kavgası mas edilip kontrol altına alınsın diye var edilen CHP, tarihsel süreç boyunca bu görev yerini hiçbir vakit terk etmemiştir. Tabii ki bu CHP’ye “Demirel’i Sovyetler’e işçi sınıfı olarak bizim mücadelemiz yanaştırdı” diyen “komünistler”, eklenti olarak eşlik etmek zorundadır. O yanaştıkları, eklendikleri Atay Kemalizmi için komünizm, şeriat kadar tehlikelidir:

“İsmet Paşa, Moskova’da 1 Mayıs geçit resmini seyrederken, Süleymaniye Camii’ne asıldığını işittiğimiz kırmızı bayrak da bizi tasalandırmaz. Bu, tıpkı yeşil şeriat bayrağıdır. Bu bir iktisadî sistem, bir içtimaî nizam bayrağı değil, bir anarşi bayrağıdır. Nizamsızlıkta menfaat arayanlar, hiç değişmeyen direğe, o günkü iktidara karşı, o günün moda rengine boyanmış bez parçasını çekeceklerdir: Ya şeriatın yeşil rengi, ya demokrasinin beyaz rengi, ya anarşinin kırmızı rengi! Türk inkılâpçılarının adı, Kemalizmdir.”[3]

Falih Rıfkı’ya göre “Moskova’dan yığın terbiyesi yöntemleri, faşist Roma’dan korporasyon yöntemleri” alınmalıdır. İlerleme ve kitlelerin terbiye edilmesi için her tür yönteme başvurulmalıdır. Atay, Moskova’da sadece “Kara kalabalığa ilk emri veren adamlar, muharrirler, âlimler ve hatipler”[4] görür. Görmek istediği şeylere kilitlenir. “Lenin’in ameleyle aydın arasında mütareke imzaladığını” düşünür.[5] Bu mütarekeyi buraya öğütler.

Atay, Anadolu’da gördüğünü ve görmek istediğini Rusya’da görmekte, Moskova’yı kendi çıkarlarına göre konuşturmaktadır. 70 yıl sonra Sovyetler’e gönderilen TKP kadroları da orayı buranın ihtiyaçları ve çıkarları ölçüsünde değerlendirecektir. O kadrolar, kabuğu öz olarak algılamış, gelecek kuşaklara o kabuğu ezberletmiştir.

Bir muharririn “Bütün yeni Rusya ilme bağlanmıştır. İhtilalin başlıca kelimelerinden ilki tekniktir”[6] sözünü aktaran Falih Rıfkı, buranın CHP’sini konuşturur. Komünist hareketin Sovyet devletleriyle kurulan ilişkiler dolayımıyla, devlete içerildiğini, burjuvaziye yedeklenildiğini görmek gerekmektedir. Bugün konuşan, güç sahibi olan, sahnede dolaşan odur. “Devleti tehdit eden akımlar”ı[7] tespit eden, şiddet karşıtı laflar sıralayan Falih Rıfkı gibilerde temsil olunan, oralarda üretilen Kemalizmi “komünizm” olarak önkabul etmekte, o vantrologun kuklası olmayı içine sindirebilmektedir. TKP şahsında küçük burjuva sol, “çakma Atatürk” olma derdindedir. Bugün TKP’nin tek siyaseti, Falih Rıfkı’nın Kemalizmini millete “komünizm” diye pazarlamaktan ibarettir.

Çünkü:

“Falih Rıfkı Atay’ın bu yıllardaki Kemalizm tanımı içindeki önemli vurgularından biri, inkılabın ideolojisinin durağan olmadığı, daima hareket halinde olduğudur.” [8]


Demirel’in Moskova’ya gittiği dönemde Almanya’da TKP’nin çıkarttığı İşçi Postası gazetesinde “Dinamik Atatürkçülük” yazısı yayımlanır.[9] “Ata’yı Anıyoruz” ana başlığıyla çıkan sayıda yer alan yazıda asıl dert, “Atatürk ve Atatürkçülük”te “Sovyetik bir öz” bulmak, böylelikle bir yerlerden icazet almaktır. Bu özün bulunması gerektiğini söyleyen yazar, Atatürkçülüğü Osmanlı’ya karşı gerçekleştirilmiş bir devrim olarak tanımlar. Çar’ın yerine padişahı koyan yazar, kendisine göre Atatürkçülüğün içini doldurduktan sonra, devletin temelinin “akıl ve müspet ilim” olduğunu söyler. Halkçılığı ve devletçiliği “çağdaş uygarlığa ulaşma”; devrimciliği “sadece yapılan devrimleri korumak değil geliştirmek” olarak tanımlar. Sonra da şunu söyler:

“Eğer toplum hâlâ istenilen düzeye ulaşamamışsa, bunun sorumlusu elbette Atatürk değildir. Sorumluluk, Atatürk’ü devam ettiremeyen, her ölüm yıldönümünde onu bir matem ve övgü çemberi içinde yeniden öldüren sonraki kuşaklardadır. Düşüncelerimiz şu sonuca bağlanıyor: Statik Atatürkçülük yoktur, dinamik Atatürkçülük vardır.”[10]

Bu TKP’nin inkişafçı, ilerlemeci “dinamik Atatürkçülüğü”, Falih Rıfkı’nınkinden farksızdır. Bu anlamda, “bu ülkede hiç burjuva devrimi olmadı” diyenlerle, “oldu, onun adı da Kemalizm, onu sonuna kadar savunmak gerek” diyenler, aynı yerde durmaktadırlar.

Burjuva siyasetinin tasmasından kurtulamamanın sebeplerini, bir yönüyle, TKP’nin Orak Çekiç dergisinin 5 Mart 1925 tarihli nüshasında yapılan “kara kuvvet bizim de burjuvazinin de düşmanıdır, biz her şeyden evvel bu müşterek düşmanı yenmeliyiz; burjuvazi ile de ayrıca kozumuzu paylaşırız”[11] diyen açıklamada aramak gerekmektedir. Çünkü bildiğimiz üzere, hep bir “kara kuvvet bulunmuş, onun düşman olduğu burjuvaziyle ortaklık edilmiş, o koz hiçbir vakit paylaşılmamıştır. Dünyaya ve hayata her daim Falih Rıfkı gibi bakılmıştır.

O Falih Rıfkı, 7 Nisan 1970 günü gazetesinde şunları söylemektedir:

“Biz İnönü Harbi sıralarında yalnız emperyalizme karşı değil, ileride o kırk gencin şimdi temsil ettiği aşırı solculuğa karşı savaşıyorduk. Yahya Kaptan o sıralardadır ki, İsmail Suphi ve onunla birlikte Türkiye’ye sokulan Lenincileri denizde boğmuştur. Ankara’dakiler de hapiste idiler.”[12]


Falih Rıfkı kurban edilecek olan İsmail’i kasten mi yanlışlıkla mı andı, bilinmez, ama onun Lenincilere ve Ankara’dakilere düşman olduğu açıktır. Onun Kemalizminin kurucu ideoloji olarak temelinde antikomünizm vardır. O katliam inkişaf için yapılmış, o komünistler o sebeple hapse tıkılmıştır. Demek ki bugün o takada Falih Rıfkı’nın ideolojisine örgütlenenler, o katliamın ortağıdır. “Emperyalizme ve Osmanlı gericiliğine karşı” inşa edilmiş mutlak ve tartışma götürmez gücün gölgesine sığınıp, kendilerini sağlama alanlar, bugünde antiemperyalist mücadeleyi de Leninciliği de boğmaya mecburdur.


Kendisini sınıf mücadelesi değil toplumsal barış temelinde inşa edenler, sınıfı o barışın sunağında kurban ederler. “Türkleşmiş hiçbir Arap görmedikten başka, Araplaşmamış Türk’e az rastgeliyordum”[13] diye yakınan Falih Rıfkı, bu ırkçılığı, başkalarını yaban, aşağı ve barbar görmeyi bugünün sosyalistlerine öğretmiştir. Bugün solcular, sınıfı, halkı, ezilenleri, bireyciliğin yüce, tanrısal hâli olarak Türk ölçütüne göre değerlendirmeye tabi tutmaktadırlar.

O sosyalistler, bugün olduğu gibi geçmişte de “kara kuvvet” bulmakta hiç zorlanmadılar. İş tanımları ve varlık gerekçeleri buydu. Onlara bu ölçüt üzerinden kum havuzu açılmıştı. Orada oynamaya, oyalanmaya mecburdu.

Örneğin, doksanlarda metal sanayicileri sendikası MESS için raporlar hazırlayan TKP yöneticisi Ahmet Kardam[14], partide 1973 tarihli, Akgünler başlığını taşıyan CHP seçim bildirgesini sosyalistlere tanıtma, benimsetme işini üstlendi. Güya CHP eleştirisi sunan CHP Nedir Ne Değildir? isimli kitabında, Ecevit’in “Ortanın solu, aşırı sol akımların yaratacağı seli durduracak duvardır”[15] sözünü aktarıyor, devamında, “başta işçi sınıfı olmak üzere halkın büyük bir çoğunluğu, oylarını CHP’ye vererek faşizme bir kez daha ‘hayır’ dedi” diyor.[16] Daha ileride, “CHP, 1930’ların ve 1940’ların faşizan tek şef partisi iken, bugün işbirlikçi burjuvazinin, toprak beylerinin, faşizmin boy hedefi bir parti haline gelmiştir”[17] tespitini yapıyor. CHP’ye ısındırma girişimi dâhilinde, “Saldırılar ve kitle basıncı ile CHP, işçi sınıfına yakınlaşacaktır”[18] öngörüsünde bulunuyor. Bugün de sosyalistler, benzer değerlendirmeler yapıyorlar. CHP’ye onun kendisine inandığından daha fazla inanıyorlar, bu partiye onun kendisine yüklediğinden daha fazla anlam yüklüyorlar.

“Ecevit’in emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin programını uyguladığını” söyleyenler, sele karşı inşa edilmiş duvarı tahkim ediyorlar. O emperyalistler ve işbirlikçileri, bugün Harari türü ajanlarını İş Bankası üzerinden Türkiye’ye getiriyor. Aklın, ilmin ve tekniğin iplerini tutanların ajanı olarak Harari, o sempozyumda, “geleceğe bakın, arının, geçmişi unutun” diyor.

Bu unutmaya uygun bireyler yetiştirme görevini, genel inkişafçılığı dâhilinde, sol üstleniyor, emperyalistler ve işbirlikçileri için toplumsal araştırmalar yapıyor, kültür-sanat çalışmaları yürütüyor, bu bağlamda, bireylere yoga ve yaratıcı dans dersleri veriyor. Şiddetten arınmayı ve barışmayı öğretiyor. Yeni kent ve yeni ülke için uysal kâhyalar ve bekçiler yetiştiriyor. Toplumsal barış için sınıf mücadelesini öldürüyor. Suphi, tam da bu inkişaf için İsmail oluyor, bu sebeple kurban ediliyor.

Eren Balkır
28 Ocak 2024

Dipnotlar:
[1] V. I. Lenin, “Gerilla Savaşı”, 30 Eylül 1906, İştiraki.

[2] V. I. Lenin, “Proleter Devrimin Askeri Programı”, Eylül 1916, İştiraki.

[3] Falih Rıfkı Atay, Moskova, Roma, Muallim Ahmet Halit Kitaphanesi, 1932, s. 4-5.

[4] Falih Rıfkı Atay, Yeni Rusya, Muallim Ahmet Halit Kitaphanesi, 1931, s. 57.

[5] Falih Rıfkı Atay, a.g.e., s. 58.

[6] A.g.e., s. 61-62.

[7] “TKP Asıl Güvenlik Tehditlerini Açıkladı”, 13 Ocak 2024, Sol.

[8] Funda Selçuk Şirin, “Ulus Devlet İnşasında Bir Aydın: Falih Rıfkı Atay”, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, Cilt 10, Sayı 1, s. 140.

[9] Fazıl Sağlam, “Dinamik Atatürkçülük”, İşçi Postası, 2 Kasım 1967, Sayı 2, PDF.

[10] A.g.e., s. 3.

[11] Orak Çekiç, “Şeyh Said Ne Biçim Eşkıyadır”, Sayı 7, s. 3. PDF.

[12] Aktaran: Ant Dergisi, “İşte Mustafa Suphi’nin Katilleri”, 14 Nisan 1970, Sayı 172, s. 16, PDF.

[13] Falih Rıfkı Atay, Zeytindağı, Cumhuriyet, Aralık 1998, s. 37.

[14] Atılım, “Kriz ve Çıkış Yolu”, Kasım 2011 TKP.

[15] Ahmet Kardam, CHP Nedir, Ne Değildir?, Ülke Yayınları, Ankara 1976, s. 12.

[16] A.g.e., s. 16.

[17] A.g.e., s. 174.

[18] A.g.e., s. 175.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder