Kemâlistler Faşist Alman Emperyalist Sermayesinin
Türkiye’ye Nüfuzuna Yol Açıyorlar
Dünya
savaşının arifesinde ve ondan önceki yıllarda emperyalist Alman sermayesi, Türkiye’ye
iyiden iyiye girmiş bulunuyordu. Savaş içinde ise Alman sermayesinin iktisadî ve
siyasî nüfuz cephesi daha fazla arttı. Savaştan sonra bu cephe bir sarsıntıya
uğradı. Almanya savaşta yenildi. Emperyalist Alman sermayesinin sömürge ve yarı
sömürgelerdeki faaliyeti azaldı.
Türkiye’de
milli kurtuluş hareketi başladı. Türkiye’nin milli siyasî kurtuluşu halk kitlelerinin
kanı pahasına alındı. Kemâlist burjuvazi üstün çıktı; diktatöryasını işçi
sınıfının, emekçi köylülüğün ve fakir halk kitlelerinin üzerine kurdu. Kemâlist
burjuvazi, demokratik halk devrimine zorla karşı geldi. Bu suretle o,
emperyalist sermayenin Türkiye’deki varını yoğunu halk devrimi süngüsünce zapt
edilmesine mani oldu. Bundan ötürü, diğerlerinin yanında Alman sermayesinin de
Türkiye’deki bankaları, şirketleri, imtiyazları vs. yerinde kaldı.
Alman
sermayesi, savaştan mağlup ve kuvvetten düşük çıktığı için, bir aralık aktif
rol oynayamadı. Fakat Alman proletaryasını kana boğan faşistler başa geçtikten
sonra iş tazelendi. Faşistler ve emperyalistler yeni bir dünya savaşına
hazırlanıyorlar. Bu savaşın kundakçılarından birisi Alman faşizmidir. Dünyayı kana
boğmaya hazırlanan Alman faşistleri, emperyalist Alman sermayesinin eski nüfuz
alanlarına yeniden girmeye, oralardaki cephelerini yeniden kuvvetlendirmeye
koyuldular. Son zamanlarda emperyalist faşist Almanya, kendisinin iktisadî ve
siyasî nüfuzunu Türkiye’de ve Kemâlistler üzerinde artırmak için devamlı bir
gayret gösteriyor. Kemâlistler, faşist Almanya’nın bu meyline yol açıyorlar.
Almanya
ile Türkiye arasındaki alışverişler arttı. Dış ticaret sahasında Kemâlistler
günden güne Alman sermayesinin nüfuz alanına giriyorlar. 1932’de Türkiye’nin
Almanya’ya yaptığı ihracat, bütün Türkiye ihracatının ancak yüzde 19’unu tutuyordu.
1933’te bu rakam yüzde 30’a çıktı. 1934’te yüzde 36,6’ya ulaştı. 1935’te ise
yüzde 84,7’yi buldu. Yani Türkiye’nin tüm ihracatının hemen hemen yarısı
Almanya’ya yapılmaktadır. Buna karşılık, Türkiye’nin de Almanya’dan ithalatı
arttı: 1932’de tüm ithalatın ancak yüzde 18’i Almanya’dandı. 1936’da bu rakam
yüzde 37’yi buldu.
Bu
alışverişin asıl ilginç tarafı şudur: Almanya, Türkiye’nin ihraç ettiği üzümün
yüzde 75’ini, incirin yüzde 61’ini, fındığın yüzde 25’ini, tütünün yüzde 24’ünü
alıyor. Meyve ihracatının yüzde 30’u Almanya’yadır.
Almanya
bu nesneleri neden Türkiye’den alıyor? Türkiye’de bu mahsuller ucuz, ondan mı?
Hayır! Almanya, bu mahsulleri dünya pazarlarındaki fiyatlarından daha pahalıya
alıyor. Almanya’da yağ, et, yiyecek kıtlığı varken, halk bunları vesika ile
alırken, faşistler Almanya’ya yağ, süt yerine demir, çelik, bakır,yani ham
savaş materyalleri sokarken neden böyle üzüm incir alıyor? Emekçi halk refah
içindedir de onları fındık içiyle mi besliyor? Kat’iyen hayır! Yoksa Türkiye’nin
emekçi halkını mı seviyorlar? Hiçbir zaman sevmediler! Faşistlerin bu el
açıklığı Kemâlistleri kendilerine kul köle etmek içindir. Türkiye’deki nüfuz cephelerini
artırmak içindir. Kemâlist ihracat tacirleri bu yola bayıla bayıla gidiyorlar. Çünkü
üretici fakir köylüden ucuz ve yok pahasına aldıkları mahsulleri dolgun fiyatla
satıyorlar. Ama bu alışverişin neticesinde Alman faşizmi ülkeyi kendi nüfuzu
altına alıyor. Bunlar onlara vız gelir. Onlar, ülkenin istiklâlini ve emekçi
kitleleri değil ceplerini düşünüyorlar.
Almanya
ile olan alışverişler şimdi hangi düzeydedir? Times gazetesinin 13 Mayıs
1936 tarihli nüshasında çıkan bir yazıda şu satırlar yer alıyor: “Almanya,
Türkiye’den 7 milyon sterlin değerinde mal aldı, Türkiye’ye 4 milyon sterlin değerinde
sanayi mamulü sattı. Neticede Türkiye 3 milyon sterlin alacaklı kaldı. Fakat
Almanlar bu paranın yerine şunu teklif ediyorlar: ‘Bizden dışarıya para
çıkartılması yasaklandı, bu paranı karşılığı kadar mal alınız.” Donmuş kalmış
sermaye. İster al ister alma. CHP hükümeti ne güne duruyor! İhracat
tüccarlarını korumalı. Takas edip bir şeyler yapmalı. Yapmaya da başladı bile. Deniz
yolları idaresi hesabına Krupp fabrikasına altı vapur sipariş edildi. Savunma
bakanlığı top vesair satın alacak. Denizaltılar için ana gemi aldılar. Uçak satın
aldılar. Alman sermayesi yalnız dış ticaretle iş görmüyor. O, Türkiye pazarına
daha başka kollarla da bağlıdır. Bir sürü inşaat, taahhüt, sipariş, alacak verecekleri
vardır. Alman bankaları ve şirketleri Türkiye’de sinek avlayacak değil ya.
Faşist
Almanya, Türkiye ile alışverişi artırdıkça dişlerini de göstermeye ve
Kemâlistlere söz geçirmeye başladı. Alman büyükelçiliğinin protestosu ile
antifaşist yayınlar toplattırıldı. Gazetelerde “Türkiye, Sovyet-Fransız Paktına
İştirak edecek” şayiaları çıkınca, Alman faşist gazeteleri şu tehdidi
yükseltti: “Sovyet-Fransız paktı Almanya’nın aleyhine çevrilmiş olduğundan
Türkiye Almanya ile ciddi bir anlaşmazlığa girmeye asla cesaret edemez.” Fıçı
göbekli Yunus Nadi 23 Temmuz 1936 tarihli Cumhuriyet’te buna şu
karşılığı veriyor: Almanya bizimle kocaman bir cihan savaşında silâh
arkadaşlığı yapmış bir millettir. Eski silâh arkadaşımız. […] Almanya’yı rencide
etmek için bir sebep yoktur.”
Evet,
Yunus Nadi ve Kemâlist burjuvazi Alman faşistlerini “incitmek” istemiyor. Evet onlar,
bir avuç ihracat tacirinin kazançlarına zarar gelmesini hiç istemiyorlar. Evet,
onlar, Alman sermayesinin Türkiye’deki cephesine asla dokunmak istemiyorlar.
Fakat,
Türkiye’nin işçisi, emekçi halk kitleleri Alman faşizminin Türkiye’ye uzanan
soyguncu kanlı ellerine ağır darbeler indirmek istiyor. Alman faşizmine karşı
Türkiye proletaryasında Yunus Nadi nezaketi yoktur. Türkiye proletaryası ve
emekçi halk kitleleri kanlı Alman faşizminin düşmanıdır. O, Alman proletaryasının
silâh arkadaşıdır!
Türkiye
proletaryası, ihracatçı bir avuç Türk tüccarının çıkarlarına hesabına Türkiye’nin
istiklâlini faşist Almanya’ya peşkeş çektirmeyecektir! Bu uğurda çetin bir savaş
yürütecektir.
Orak-Çekiç
TKP
Merkezi Organı
10 Ağustos 1936
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder