Anlaşılan
o ki hem TİP vekili Sera Kadıgil’in “kız kardeş” kontenjanından birinin Merkez Bankası
başkanı olduğu, hem de bizzat Millet İttifakı’nın önerdiği politikaları
uygulayacak Mehmet Şimşek’in bakan yapıldığı koşullarda, TİP gibi sol yapılar,
AKP’nin ekonomi politikalarına pek ses çıkartmayacaklar ya da yalandan itiraz
ediyormuş gibi poz kesmekle yetinecekler. Gerçek bir itirazı ve muhalefeti hiçbir şekilde örgütlemeyecekler. “Herkesin işçi olduğu”, dolayısıyla, işçiliğin her yere
yayılarak, önem ve anlamını yitirdiği gerçeklikte, TİP de yavan bir liberalizm
ve sığ bir sosyal demokratlıktan oluşan kokteylini sabaha dek partilerken içmekle
ömür tüketecek. AKP’liler ise kültürcülük batağında debelenip, “hani AKP
döneminde kadınlar sokağa çıkamayacaktı” diyerek, MB başkanına işaret etmekle vakit
öldürecekler. Perde gerisini kimse sorgulamayacak. CHP ve Millet İttifakı’nın
süreç içerisinde AKP’nin ekonomi ve dış siyaseti konusunda rıza imalatı ile
görevlendirildiğini, kentli laik küçük burjuvaların örtük desteğini AKP’ye
örgütlediğini kimse görmeyecek.
Özal ailesinden olduğu söylenen, yerli-milli izlenimi yaratmak için yakasına iliştirilen broşuyla ülkeye getirilen Hafize
Gaye Erkan’ın bir röportajda dillendirdiği “Türkiye Birleşik Devletleri” ise
esasen “Mustafa Sarıgül”ün partisinin projesi.[1] Öncesinde Özal ile rabıtalı bir fikir bu. Ayrıca TİP’in kullandığı “Lale
devri sona erecek” lafı da Sarıgül'ün. Bu anlamda, Erkan Baş’ın doksanlardaki
Cem Boyner’den bugüne uzanan ideo-politik hatta uygun bir siyasetçi olarak
pazarlanması, Sarıgül’ün Can Atalay’a verdiği destek, tesadüfi değil. Ayrıca
Boyner’den Kılıçdaroğlu’na uzanan hattın arkasındaki sermayedarlardan biri olan
Alaton’un yıllar önce attığı ve feministlerin öncüsü Kadın Girişimcileri Derneği’ni
etiketlediği tvitinde yeni MB başkanını övmesi de tesadüfi değil.[2] Erkan da tıpkı Turgut Özal gibi devletin dışarıda özel yetiştirdiği, görev gereği çağırdığı bir memuresi.
Bu
düzlem, bu süreklilik, Türkiye’nin, işçinin ve partinin dönüştürülmesini gerekli kılıyor. Üçü de TBD
için uygun hâle getiriliyor. TBD olur olmaz, önemli olan, içerideki ideolojik
gerçekliğin sermaye ve devlet lehine bu ölçü üzerinden dönüştürülmesi, bu ikisi için dışa yönelik bir ölçeğin belirlenmesi. Özal-Boyner-Kılıçdaroğlu
hattına yakın duran TİP gibi projeler, bu dönüştürme işleminin parçası. Artık yoldaşını polise ihbar eden solun dili
ve dini, TBD kurgusuna uygun hâle getiriliyor. Kültürel putlar, her yana
yerleştiriliyor. Ayinler düzenleniyor. İbadetler şekilleniyor. Buna uygun bir
dil oluşturuluyor. Türkçede eril-dişil zamirler yok, ama Boğaziçi’ne ve ODTÜ’ye
bunları imal etme görevi veriliyor. Buralarda eskiden ele alınan sosyalizm
bayrağı, ayaklar altında çiğneniyor.
* * *
Bugün
sırf “eylemdeyiz ve politiğiz” diye görünmek adına, dostlar alışverişte görsün diye, Can Atalay’ın meclise
girmesi için çalışma yürütülüyor. Kimsenin aklına, “şu vekil maaşlarını da
almayalım, ne olacak. Yoldaşımızı hapisten çıkartmak için yemin etmeyelim” demek
gelmiyor. O “faşist” gördükleri Kürt hareketi, Leyla Zana örnekliğinde, kürsüye
otuz küsur yıl evvel bu türden bir müdahale gerçekleştirebilmişti. TİP, bir
daha böyle bir şey yaşanmasın diye var. O, sermayenin meclisine uygun hareket
etmeyi öğrenmiş olanların partisi. Parti, Tunç Soyer’den nasıl oluyorsa bir
şekilde ihale alan Ahmet Saymadi’nin partisine hiç uzak değil. Saymadi, TİP’li
Ahmet Şık’ın ortağı.
Can
Atalay, Gezi ayaklanmasının Suriye işgalinin de etkisiyle farklı bir içerikle
yaşandığı Hatay şehrinden vekil yapıldı. Bunun anlamını TBD ile birlikte
düşünmek gerekiyor. Hatay, yeniden “ilhak” ediliyor.
Gezi
Parkı işgalinin ilk günü sonunda parkın önünde yapılan açıklamayı okuyan Can
Atalay’ın “eylemimiz burada sona ermiştir, dağılıyoruz” çağrısını yapan kişi
olduğu üzerinde durulmalı. O yüz binleri bulan kitle, Atalay’ı ve TMMOB gibi yapıları
dinlemiş olsaydı, Haziran kıyamı diye bir şey yaşanmayacaktı. Sonrasında bu Haziran karşıtı irade, galebe çaldı. "İlk üç gün iyiydi" diyen bu irade, CHP’ye aitti. Bu tür kripto CHP’lilerin
sosyalist hareket içinde subaşlarını ele geçirdikleri görülmeli.[3] Meclisteki CHP
grubunu ziyaret eden TİP vekilleri, o sıcak ve samimi görüntüleri o sebeple veriyorlar.
* * *
Kılıçdaroğlu’nun
“adaylığıma ben bile mani olamazdım” dediği iddia ediliyor. Adaylığının
açıklandığı Saadet Partisi önündeki gösteride, eşinin ve kendisinin yüzündeki ifade,
alnındaki ter, bu gerçeği ifşa ediyor. Onu cumhurbaşkanı adayı olarak
dayatanlarla TİP gibi sol yapılar arasındaki ilişkinin sorgulanması gerekiyor.
Bugün o sol yapılar, sağcı adaylara sanki ses etmişler gibi, “sağcılaşmak çözüm
değildi” diye halka yalan söylüyorlar. Kendilerindeki sağcılaşmanın ve halk düşmanlığının sorgulanmasını hiç istemiyorlar. O sosyalist örgütler, Türkiye Birleşik Devletleri’ne
uzanan yolun anayasası için yürütülen çalışmaya vekil veren kişiye bekçilik ve
muhafızlık ettiler. Hiç arlanmadılar, hiç utanmadılar. Sorgulayanları ise aforoz ettiler.
Diğer
bir yalanı “aslında bu milliyetçileşmeyi, AKP’ye ve YRP’ye verilen işçi
oylarını anlamak gerek” diyen EMEP gibi yapılar söylüyorlar. Yaptıkları röportajda[4]
işçinin ettiği “Erdoğan işçiye yakın” lafından hiç utanmıyorlar. Çünkü işçi,
halk ve ezilen, solun kendilerine düşman olduklarını görüyor, seziyor. Kısa
vadeli, somut ve gerçekçi gördüğü yola meylediyor. Sola ise pandemiden beri o
işçiye “redneck, cahil, koyun, aptal” demek düşüyor. O işçi, itirazını Yeniden
Refah’a örgütlüyor.
* * *
Türkiye Birleşik Devletleri, soluyla sağıyla, tüm küçük burjuvazinin içini gıcıklıyor. Bu süreçte Erdoğan, paratoner görevi görüyor.
ABD ile benzerlik kurulmasının sebebini burada aramak gerekiyor.
TİP, bu sebeple, ABD’deki liberal sol örgütleri taklit ediyor. Ona böylesi bir imaj çiziliyor. O sebeple, NATO’nun
genişlemesi oylamasına katılmak yerine, yandaki fotoğrafı çektirmeye gittiklerini
utanmadan söyleyebiliyor. O sebeple, Konya örgütüne LGBT bayrağı asıyor, çünkü
22 Mart 2023 günü ABD dışişleri bakanı sözcüsü, eski Pentagon subayı John
Kirby, Amerikan dış siyasetinin merkezinde LGBT’nin durduğunu söylüyor.[4] Aynı
lafı binasının penceresine TİP gibi LGBT bayrağı asan Amerikan elçiliği de dillendiriyor.
LGBT dernekleri, bir yerlerden aldıkları güç ve cesaretle, “bizi kapatmaya
kimsenin gücü yetmez” diyorlar. Amerikan dış politikasının merkezinde neden lubunya olduğunu kimse sorgulamıyor. Tüm işçileri ve ezilenleri o politikanın önünde diz çöktürmeye çalışıyorlar. Bugün o bayrak nerede dalgalanıyorsa orası ABD elçiliği, Pentagon karargahı, NATO binasıdır.
Sol,
sermayenin beden politikasının ana bileşenleri hâline gelen feminizmin, lubunyacılığın ve veganizmin bayraktarı hâline geldiğinde devrimin gerçekleşeceği yalanını
satmaktan başka bir şey yapmıyor.[5] O işçi, biraz da bu sebeple, Erdoğan’ı
kendisine daha yakın görüyor. Erdoğan hasedi ve nefreti, sosyalist hareketin
gözünü kör ediyor. Birileri, kör sosyalist seviyor!
* * *
* * *
Bu
toz duman içerisinde Demirtaş’ın açıklamalarına değinmek gerekiyor. Demirtaş,
Kılıçdaroğlu dışı tüm adayları kriminalize edip onları Erdoğan’a hizmet etmekle eleştirdikten sonra, kendisinin HDP yönetimine aday olma isteğini ilettiğini, ama HDP
yönetiminin bu talebi reddettiğini söylüyor.[6] HDP, bunun üzerine Demirtaş’ı
yalanlıyor. Demirtaş, bu reddin ardından, diğer adayları eleştirmek için hapisteki
odasında dörtlü pusula görseli hazırlıyor. Ama anlaşılıyor ki kafasındaki
pusula, yukarıdaki gibi beş adaylı imiş. Bu pusulayı da Türkiye Birleşik Devletleri bağlamında
ele almak gerekiyor. “Muhbir” olarak suçlanan dünkü HDP yöneticisi Ayhan
Bilgen gibi “partisinin iç siyasi tartışmasını ifşa eden” Demirtaş’a kimse laf
edemiyor. Bilgen, hapishaneye özel askeri helikopterle giden Demirtaş’a
birilerinin ayrıcalık yaptığını söylüyor. Aynı şekilde, HDP grup başkan vekili
yapılan Sırrı Süreyya Önder konusunda Hasip Kaplan da kimi imalarda bulunuyor. “Demirtaş
çıkamadı, o nasıl çıktı?” diye soruyor. MİT kuryesini sorguluyor. Bugün bazı sosyalistler, Önder’in İbrahim
Kalın’dan daha fazla MİT’e hizmet ettiğini söylüyorlar. Önder, aynı zamanda
dokuz yıl önce “Hakan Fidan’ın dışişleri bakanı olmasını isterim” diyen
kişi.[7]
Sular
fazlasıyla bulanıyor. Sınırlar silikleşiyor. Özgürlük, bu bulanıklıkla ve siliklikle tarif ediliyor. Bu dedikodular, tartışmalar, işçiyi emekçiyi zerre ilgilendirmiyor,
çünkü onlar, bu partilerin işçinin, halkın ve ezilenin iradesiyle
kurulmadıklarını görüyor, seziyorlar.
“TİP-HDP
arası gerilimleri kaşımayalım” lafı, ilkinin ikincisine çekilmiş operasyonun
basit bir aparatı olduğu, ikincisinin de bu operasyona teşne olduğu gerçeğini
değiştirmiyor. Solda işçinin, halkın, ezilenin sorumluluğunu almama ve bu
şekilde hafifleyip egemenlerin özel “After Party”sine dâhil olma iradesi
güçleniyor. Bu irade dâhilinde, işçinin partisi işçiyi; ezilen halkın partisi
ezilen halkı tasfiye ediyor. Onları Türkiye Birleşik Devletleri gibi ütopik
zokaların parçası hâline getiriyor.
Bu
tür zokalar, fikirler, küçük burjuvazinin desteği olmadan yol alamıyor. Küçük
burjuvazinin önüne atılan Erdoğan, ondaki hasedi ve nefreti paratoner gibi alıp
toprağa akıtıyor. Devlet ve sermaye, bu yükten kurtuluyor. Hafifliyor.
Sera
Kadıgil, onun partisinin reklâmını yapan küfürbaz babala ve onun sorgucu
babası, aynı yere hizmet ediyor. Diyelim, Atalay veya bir başkası giremeseydi meclise, CHP illaki
bir vekil daha gönderirdi TİP’e. Bu hâliyle, onca reklâma, PR’a ve goygoya
rağmen TİP başarısız. Ayrıca Erkan Baş, tarih bilmiyor: “TİP, 60 yılda
bu orana ulaşan ilk sosyalist parti oldu” derken yalan söylüyor.[8] Çünkü
birinci TİP, 1965 seçimlerinde 2,97 oyla 15 vekil çıkartmayı bildi. Erkan
Baş, “ülkenin yüzde 99’unun işçi olduğu” bir gerçeklikte çok az oy aldı.
Kimse kimseyi kandırmasın!
Sosyalist
hareket, AKP’nin bu yeni dönemine rıza üretmekle görevli CHP ve Millet
İttifakı’na uşaklık etti. Bu uşaklık, her fırsatta ve her zeminde
sorgulanmalı.
Eren Balkır
9
Haziran 2023
Dipnotlar:
[1] “Mustafa Sarıgül’ün Kürt Sorunu Formülü”, 25 Eylül 2012, Milliyet.
[2]
Leyla Alaton, “Hafize Gaye Erkan”, 19 Haziran 2014, Twitter.
[3]
Eren Balkır, “Sifon”, 28 Kasım 2022, İştiraki.
[4]
Turan Kara, “Cumhur İttifakı’na Oy Veren İşçiler Ne Diyor?”, 6 Haziran 2023, Evrensel.
[5]
Eren Balkır, “Cabrón”, 12 Haziran 2019, İştiraki.
[6]
İrfan Aktan, “Demirtaş Söyleşisi”, 1 Haziran 2023, Artıgercek.
[7]
Sırrı Süreyya Önder’in Açıklaması, 5 Haziran 2023, Odatv.
[8] Can Bursalı, “Erkan Baş Söyleşisi”, 7 Haziran 2023, Duvar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder