Hemen
her gün basında, televizyonlarda, sosyal medyada “insan faaliyetleri sonucu
dünyamızın ısındığına” ve yakın zamanda büyük iklim felaketleriyle
karşılaşacağımıza, hatta belki de bütün insanlığın yok olacağına ilişkin
haberlere denk geliyoruz. Bu haberler belki doğrudur, belki de değildir.
Bu
yazının amacı, ne küresel ısınmayı doğrulamak ne de ona karşı çıkmak. Amacımız,
küresel ısınma tartışmalarının her yerde rastlayamayacağınız boyutlarını
aktarmak. Bu, bir bilimsel tartışma ve henüz sonuçlanmış da değil.
Bilimde
anlaşmazlıklar anlaşmalar kadar önemlidir ve bazen doğruyu bulacağımız en doğru
yer, en umulmadık yerde karşıt görüştedir.
İklim
değişikliği konusunda çok fazla tek kaynaklı haber yapılıyor. Bunun ileride
değineceğimiz bazı politik ve sosyolojik nedenleri var. O nedenle, karşıt
görüşlerden de haberimizin olması gerek. İşte bu yazının amacı, iklim
değişikliği konusunda her yerde rastlayamayacağınız karşıt görüşlerin
doğrusuyla yanlışıyla bir özetini vermek.
Geleceğin
bilim insanları olacak olan sevgili öğrenciler, sizler her konuda olduğu gibi
bu konuda da hiç kimsenin söylediğine inanmadan, eldeki verileri, argümanları,
kanıtları inceleyerek kendi kararlarınızı kendiniz vermelisiniz.
Öncelikle
“uzmanlık alanlarıyla” ilgili gelebilecek bir itiraza değineyim. Ben, bir
parçacık fizikçisiyim, iklim bilimci değil. Dolayısıyla, iklim bilimiyle
uğraşan bilim insanları, bu yazıya “uzmanlık alanı olmayan konularla
ilgilendiğim” için itiraz edebilirler. Ancak dünyaca ünlü iklimbilimci Mike
Hulme’ün belirttiği gibi, “…iklim değişikliği, ağırlıklı olarak fiziksel bir
olgu olmanın yanı sıra sosyal bir olgu haline gelmiştir. Bu iki olgu da
birbirinden çok farklıdır,” [Hulme, 2016]. Öte yandan ‘İklim bilim’ bir temel
bilim değil. Diğer fizik, kimya, biyoloji gibi temel bilimlerin bulgularının
toplandığı, değerlendirildiği ve sonuca ulaştırılmaya çalışıldığı bir
disiplinlerarası bilim.
Yüzlerce
örnek arasından birini vermek gerekirse, kozmik ışınlar parçacık fizikçilerinin
konusu ve küresel iklim modellemelerinde çok önemli bir yere sahipler. Dünyanın
ısınmasına yol açan sera etkisinin temel kaynağı olan bulut formasyonlarının
kozmik ışınlardan çok şiddetli bir şekilde etkilendiğine ilişkin bulgular var.
Bu çalışmaları, içinde parçacık fizikçilerinin de bulunduğu disiplinlerarası
bir ekip yürütmekte. Diğer yandan, küresel ısınmaya insan kaynaklı karbondioksitin
yol açtığına ilişkin en önemli (belki de tek) argüman olan simülasyon (yani
dünya ikliminin bilgisayar ortamında modellenmesi) ilk kez fizikçiler
tarafından icat edilen ve özellikle parçacık fizikçileri tarafından
geliştirilen bir tekniktir.
Son
olarak, bu dünyada yaşayan herkes gibi, dünyamızın gerçekten ısınıp
ısınmadığını, ısınıyorsa bunun hangi mekanizmalar tarafından gerçekleştiğini
merak eden bir insan olarak epeyce araştırma yaptım ve oldukça farklı
görüşlerle karşılaştım. Normal basın-yayın organlarında bu farklı görüşlere yer
verilmemesi nedeniyle, tartışmayı (taraf tutmadan) sizlere aktarmayı uygun
görüyorum. Ancak yer darlığı nedeniyle bu yazıda daha çok aykırı görüşlere yer
veriyorum, çünkü yaygın görüşler, zaten her gün her yerde yayınlanmakta.
Öncelikle
dünya iklimiyle ilgili bilimsel tartışmaların iki temel eksende yürüdüğünü
söyleyelim. Dünyanın ikliminin 4,5 milyar yıldır sürekli değiştiği, bilimsel
bir gerçek. Buna kimsenin itirazı yok. Dünya, geçmişte çok soğuk dönemlerden
geçtiği gibi, çok sıcak dönemler de yaşadı. Ancak görüş ayrılığı, şu anda
dünyanın ısınmakta olup olmadığı konusunda yaşanıyor. Her ne kadar bütün
basın-yayın organlarında küresel ısınma alarmı verilse de, çok sayıda bağımsız
bilim insanı buna karşı çıkıyor [ayrıntılar için bkz. GGWS].
Öte
yandan, karbondioksitin (CO2) dünyanın iklimini etkilediğini öne
süren Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) raporlarına karşı da çok
sayıda bağımsız bilim insanının itirazı var. Hatta bu konuda 31 bin bilim
insanı bildiri yayımlamış durumda [GWPP]. Küresel ısınma alarmcılarının başını
çeken kurum, IPCC. 1988 yılında Birleşmiş Milletler’in bünyesinde kurulan bu
örgüt, bütün mali desteğini hükümetlerden alan politik bir kuruluş. Muhalifler
IPCC’yi şiddetle eleştiriyorlar. Londra Üniversitesi Biyocoğrafya Bölümü’nden
emekli profesör Philip Stott, IPCC’nin diğer tüm Birleşmiş Milletler örgütleri
gibi politik bir örgüt olduğunu ve aldığı kararların bilimsel değil, tamamen
politik olduğunu vurguluyor. Pasteur Enstitüsü’nden Paul Reiter, IPCC’deki
“araştırmacıların” çoğunun bilim insanı olmadığına dikkat çekiyor ve IPCC
raporlarında farklı görüşlere yer verilmediğini, raporlara itiraz eden bilim
insanlarının isimlerinin bile sildirmelerine izin verilmediğini öne sürüyor
[GGWS].
Aslında
hemen bütün muhalifler, IPCC’nin yayınlarına itiraz ediyorlar ve bu isimlerin
bilimi çarpıttığı iddiasındalar. Aslında bilim tarihi açsından çok ilginç bir
örnek bu. Belki de 15. yüzyıldan bu yana bilimde böylesine bir kamplaşma
görülmemiştir. Bir tarafta bütün gücüyle sanayileşmiş devletler, ana akım
medya, haber kuruluşları, NASA, IPCC, National Geographic vb. gibi kurumlar
bilimsel bir tartışmada taraf oluyorlar ve bunu politik bir arenaya taşıyıp çok
önemli kararlar alıyorlar. Diğer tarafta muhalif bilim insanları, seslerini
sadece internette duyurabiliyorlar. Küresel ısınmayı sorgulamaya kalkan bir
gazeteci işinden atılıyor, üniversitelerde muhalif akademisyenlerin iş bulma
şansı yok. Daimi kadrosu olan muhalif öğretim üyelerininse proje alma şansları
yok. New Scientist eski editörü Nigel Calder, küresel ısınmaya karşı bir
yazının olanaksız olduğunu belirtiyor.
Nobel
ödüllü fizikçi Ivar Giaever, “Küresel Isınmayı” yeni din olarak betimliyor,
çünkü diyor “onu tartışamıyorsunuz ... tıpkı Katolik Kilisesi gibi” [Lindau,
2015]. Amerikan Fizik Derneği “küresel ısınma yadsınamaz” kararı aldığı için
dernekten istifa eden Ivar Giaever, dünyanın ortalama sıcaklığının
değişmediğini savunanlardan.
Süperiletkenlik
üzerine yaptığı çalışmalarla Nobel alan ve uzmanlığı sıcaklık ölçmek olan Ivar
Giaever, konuşmasında şu noktalara dikkat çekiyor: Küresel Isınma
savunucularının sık sık gösterdikleri sıcaklık eğrisi hiçbir anlama gelmiyor.
Sekil
1’de gösterilen eğri, dünyanın 1880’den 2015 yılına kadar yıllık ortalama
sıcaklık eğrisi. Y-ekseni 1 derecelik farkı gösteriyor. Tüm dünyanın ortalama
sıcaklığını bu hassaslıkla belirlemenin olanaksız olduğunu söyleyen Giaever,
her şeye rağmen bu grafiği kabul etsek bile, sonucu şöyle yorumluyor: “Dünyanın
ortalama sıcaklığı bu grafiğe göre %0,3 derece artmıştır, ki bu da aslında
sıcaklığın tamamen stabil olduğunu gösterir.”
Şekil 1: Küresel Isınma alarmcılarının sıklıkla gösterdikleri
yıllık ortalama sıcaklık eğrisi
Giaever,
ayrıca şu hususları da belirtiyor. NASA’nın dünyanın ortalama sıcaklığını
ölçtüğü noktalar sadece 3846 adet ve bunlar Şekil 2’de yer alıyor. Bütün bir
Antartika kıtasının ortalama sıcaklığını ölçen sadece 8 adet termometre var. 8
termometreyle koca kıtanın ortalama sıcaklığını bu hassaslıkla ölçmenin
olanaksız olduğuna dikkat çeken Giaever, ayrıca Antartika’nın hiç olmadığı
kadar soğuk olduğuna ve buzların arttığına dikkat çekiyor. Dahası Giaever,
dünyanın optimal sıcaklığının ne olması gerektiğini de kimsenin bilmediğini öne
sürüyor.
Şekil 2: Dünyanın ortalama sıcaklığının ölçüldüğü 3846 nokta.
Şekil
3’teki grafikte de görüldüğü gibi, muhaliflerin iddiasına göre dünyada 19
yıldır sıcaklık değişmiyor.
Prof.
Easterbrook, Prof Tim Ball, Prof. Roy Warren Spencer gibi önde gelen pek çok
iklimbilimci, çevrebilimci ve diğer bilim dallarından bilim insanlarının
katıldığı Heartland konferanslarında IPCC raporları eleştiriliyor ve IPCC,
bilimi çarpıtmakla suçlanıyor. İlgili videolar youtube’dan izlenebilir
[Heartland, 2014 ve 2017].
Şekil 3: Son 19 yılın sıcaklık ortalamaları, 1998 yılındaki
büyük yükseliş
ve düşüş dışında stabil durumda [RSS].
Küresel
ısınma konusunda aykırı bir görüş belirtmek hiç kolay değil, büyük saldırılarla
karşılaşılıyor. Hangi tarafın haklı olduğu bir tarafa, bu durum insanı
düşündürüyor. İklim konusundaki tartışmalar politik ideoloji haline gelmiş
durumda. Greenpeace’in kurucularından Patrick Moore bu durumdan rahatsız olduğu
için istifa etmiş. Patrick Moore’a göre, bu aktivist hareket küresel boyutta
etkiye sahip [GGWS].
Dünyaca
ünlü fizikçi Freeman Dyson, kendisini “iklim değişimi kâfiri” olarak tanımlıyor
ve ortodoksluğa karşı bilimin her zaman kâfirlere ihtiyacı olduğunu söylüyor.
İklimbilimci olmamasına karşın bilgisayar modellemelerini çok iyi bilen Dyson,
iklim modellerinin yetersiz olduğunu savunuyor. Dyson’a göre, böylesine zayıf
modellemelerden bu kadar büyük sonuçlar çıkarmak olanaksız [Dyson, 2015 ve
2007]
Muhaliflerin
temel argümanı şu: Bilim, hipotezler üretir ve bu hipotezler test edilir. Bu
konuda IPCC’nin hipotezi, insan kaynaklı karbondioksitin küresel ısınmaya neden
olduğu yönünde. Oysa muhaliflere göre, gözlemler bu hipotezin yanlış olduğunu
söylüyor. Geçmişte karbondioksitin günümüzden kat kat fazla olduğu dönemler
yaşandığını belirten Winnipeg Üniversitesi’nden iklimbilimci Tim Ball ve diğer
muhalifler, karbondioksitin küresel ısınmaya neden olduğu iddiasının bilimsel
olmadığını vurguluyorlar. Karbondioksitin bir kirlilik olmadığının ve bitkiler
için çok faydalı olduğunun da altını çiziyorlar [GGWS].
Peki
küresel ısınma konusunda insanlar neden anlaşamıyorlar? Şüphesiz sorunun hem
bilimsel hem de sosyolojik boyutu var. Mike Hulme’a göre, “İklim değişikliği
kavramı, artık kökenini yalnızca doğa bilimlerinden alan bir olgu olmanın
ötesinde seyreder hale gelmiştir. Bu süreçte yeni kültürlerle tanışıp, siyaset,
ekonomi, popüler kültür, ticaret ve din kavramlarıyla da karşılaşarak
-genellikle medyanın aracılığıyla- yeni anlamlar kazanır ve yeni amaçlara
hizmet eder.” [Hulme, 2016]
NASA’nın
Uydudan Hava Durumu Ekibi lideri Roy Spencer, küresel ısınma alarmının başka
bir boyutuna dikkat çekiyor. Dr. Spencer’a göre, bazı bilim insanları gereksiz
yere panik yaratarak araştırmalarını destekleyecek finansmanı sağlıyorlar
[GGWS].
Virginia
Üniversitesi Çevre Bilimleri Bölümü’nden Prof. Patrick Michaels, “küresel
ısınma alarmı” sayesinde on binlerce yeni iş yaratıldığını vurguluyor ve bunun
“büyük bir endüstri” olduğunu söylüyor [GGWS].
Öte
yandan, iklimbilim, aslında bir tür “kaos kuramı”. Dünya iklimini nelerin
etkilediğini ve hangi yönde etkilediğini belirlemek çok zor. Daha “basit” bir
bilimden, fizikten örnek verecek olursak, iki atom-altı parçacık arasındaki
olayları çok büyük bir hassaslıkla açıklayan kuantum kuramlarımız var, ama atomların
bir araya gelip de örneğin kristal gibi bir madde oluşturdukları durumun benzer
bir açıklamasını tam olarak yapamıyoruz, “beliren özellikler” gibisinden
kaçamak cevaplar veriyoruz. Buradaki zorluk, çokluktan, sistemin kompleks
oluşundan kaynaklanıyor. Tek tek parçaları açıklayabiliyoruz da, çok sayıda
parça olduğunda ortaya çıkan olguyu açıklamakta zorlanıyoruz.
Kimi
muhalifler, küresel ısınma alarmı verenlerin ve buna dayanarak karbondioksit üretimini
kontrol edenlerin küresel sermaye olduğuna dikkat çekerek, bunun emperyalizmin
yeni silahı olduğunu savunuyorlar. Onlara göre, gelişmiş ülkeler karbondioksit salınımını
bahane ederek gelişmekte olan ülkelerin sanayileşmesini engelliyorlar. Örneğin
Afrika’daki azgelişmiş ülkelere yapılan yardımlar, karbondioksit salımı
olmaması koşuluyla veriliyor ve bu da o ülkelerin hiçbir şekilde
sanayileşememesi demek. Jeolog yazar Paul K. Driessen, Eco-Imperialism
kitabında bu olguyu ayrıntılarıyla inceliyor [Driessen 2003].
Sonuç
olarak, “küresel ısınma” çok tartışmalı bir konu, ama inanıyorum ki zaman
içinde tartışmalar politikadan soyutlanıp daha bilimsel bir temele oturacak ve
hangi tarafın haklı olduğunu göreceğiz. İnsanlık tarihinde her zaman akıl ve
bilim kazanmıştır.
Kerem Cankoçak
Akademisyen/İTÜ Fizik Bölümü
30 Eylül 2017
Kaynak
Kaynaklar:
Hulme, M. 2016: Mike Hulme, İklim Değişikliği Konusunda Neden Anlaşamıyoruz,
Alfa Bilim Dizisi, 2016.
Küresel
Isınma Dilekçe Projesi -GWPP: Petition.
Lindau,
2015: Ivar Giaever: Global Warming Revisited (Lindau Nobel Ödüllü Bilim İnsanları
Toplantısı, 2015) Youtube.
Uzaktan
Algılama Sistemi: REMSS.
[Heartland 2014] Desmog.
[Heartland
2017] CC.
Dyson,
2015: Register.
Dyson,
2007: Youtube.
GGWS:
Büyük Küresel Isınma Dümeni Great Global Warming Swindle belgeseli (Youtube).
Driessen 2003: Paul K. Driessen, Eco-Imperialism; Green Power/Black Death, Free Enterprise Press, 2003.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder