Marksist
düşünürler, uzun zamandır milliyetçilikle komünizm arasındaki ilişki konusunda
bir ayrışma içerisindeler. Bu ayrışmanın herkesçe bilinen örneklerinden biri de
Luxemburg ile Lenin arasında, millet meselesi konusunda yaşanan tartışma.[1]
Ekim
Devrimi ile birlikte Bolşeviklerin iktidarı ele geçirmesi sonrası sosyalist
devrim ve milletlerin kendi kaderlerini tayin hakkının öncelikli olup olmadığı
ve zamanlaması ile ilgili o eski teorik sorular, pratikte aciliyet
kazandılar.[2]
Genç
bir Tatar Bolşevik, aynı zamanda Merkezî Müslüman Komiserliği başkanı olarak Mirsaid
Sultan Galiev (1892–1940), milliyetçi orta sınıfların şüphelerini gidermeleri
gerektiği, Batı’da gerçekleşecek proleter devrime dair sözlere bir son vermeleri
ve sömürgecilik karşıtı mücadelenin teorik ve jeopolitik açıdan sahip olduğu
değerin görülmesinin şart olduğu konusunda komünist liderleri ikna etmek için
uğraştı.
Galiyev,
bu süreçte kendi durduğu yerin hakkını vermek adına, Müslüman Komünist Partisi’ni
kurdu ve Beyaz Rus ordusunun yaşadığı yenilgiye katkıda bulunan askeri
birliklerin oluşturulması konusunda yoğun bir çalışma yürüttü.[3]
1919’da
Berlin’de Spartakist isyan yenilgiye uğradı. Avrupa’nın başka yerlerinde
kurulan sosyalist cumhuriyetler de aynı kaderle yüzleştiler. Bu gelişme, Lenin’i
Galiyev’e yakınlaştırdı.
1920’de
kaleme aldığı “Millet ve Sömürge Meseleleri Üzerine Tezler” gibi yazılarında Lenin,
Orta Asya’daki milletlerin kendi kaderlerini tayin etme girişimlerine destek
sundu. Ayrıca Rus sömürgecilere karşı yerli halka destek sunmak amacıyla,
Kazakistan’a Doğu Meselesi uzmanı Grigori Safarov’u (1891–1942) gönderdi.[4]
İlk
dönemde Bolşevik düşünürler, Batı’da kapitalist rejimlerin iktidarlarını
muhafaza edişlerini yanlış yorumladılar, çünkü bu isimler, söz konusu
rejimlerin elinde bulundurdukları sömürgelerin mali açıdan oynadıkları önemli
rolü görmezden geldiler. Hintli sosyalist M. N. Roy’un (1887–1954) dile
getirdiği görüşlere ikna olan Lenin, o dönemde Doğu’da devrim mücadelesini
desteklemek gerektiği sonucuna ulaştı. Ona göre bu devrim, Batı emperyalizmini
yenmek için gerekli önkoşuldu.[5]
Sultan
Galiyev, Komintern’in Temmuz 1920’de düzenlenen ikinci kongresinde
gerçekleştirilen bu politika değişikliğinden cesaret alarak, kendisini Müslüman
Milli Komünizmi fikrinin yayılacağını umduğu “İran, Ermenistan ve Türkiye’deki
köleleştirilmiş halk kitleleri”ni örgütleyecek, sömürgecilik karşıtı bir
hareketi inşa etme işine adadı.[6]
1920
yılının Eylül ayında Komintern, Doğu Halkları Kurultayı’nı düzenledi. Burada “İngiliz
ve Fransız kapitalistlerine, her şeyin ötesinde, tüm İngiliz emperyalizmine
karşı cihad ilân edildi.”[7] Azerbaycan’ın başkenti Bakû’de düzenlenen kurultaya
Asya, Kuzey Afrika, Ortadoğu, Avrupa ülkelerinden iki bin civarında delege
katıldı. Ayrıca Kuzey Amerika’yı temsilen iki kişi kurultayda yer aldı.[8]
Kurultayın
açılış konuşmasını Komintern başkanı Grigori Zinovyev (gerçek adı: Hirsch
Apfelbaum, 1883–1936) yaptı. Osmanlı topraklarından gelen isimlerin önemli bir
cüsseye ve pratiğe sahip olduğu kurultayda kadın hareketi içerisinde yer alan
Naciye Hanım, kadınların kurtuluşu konusunda bir önerge sundu.[9]
Zinovyev,
Sultan Galiyev’in Bakû Kurultayı’na katılmasına mani oldu. Ayrıca kurultayda, sömürgelerdeki küçük burjuvaziyle Müslüman proletarya arasında kalıcı bir
ittifak tesis edilmesine ilişkin görüşüne itiraz edildi. Kısa bir süre sonra Müslüman
Komünist Partisi’nin Komintern’e dâhil olduğu koşullarda bu itiraz, Galiyev
tarafından Rus şovenizminin geri dönüşü olarak nitelendirildi.
Tüm
niyetleri ve güttüğü amaçları açısından Galiyev, esasen Müslüman nüfusuyla ve
İslami hareketi Marksizm yoluna sokmakla ilgilenen, İslam’ın hakikiliğini ve
teolojik saflığını tartışmak gibi bir derdi olmayan, agnostik bir isimdi. İddiasına
göre, feodal elitler ve din adamları dışında Müslümanlar, ezilen bir kitle
olarak, homojen bir yapı arz ediyordu, dolayısıyla Sovyetler, Müslüman coğrafyasında
gerçekleşecek komünist devrime destek vermeliydi.[10]
1924’te
Lenin’in ölmesi, Stalin’in başa geçmesi, Zinovyev’in güçsüzleşmesi, panislamizmle
ulusötesi komünist hareket arasındaki politik yakınlaşma ihtimalini ortadan
kaldırdı.[11] Fakat Sultan Galiyev’in dini kimliklerle uzlaşan milli komünizm
anlayışı, Moskova’daki Komünist Emekçiler Üniversitesi’ndeki öğretmenler ve
öğrenciler aracılığıyla Hindistan, Endonezya ve Vietkong’da süren kurtuluş
mücadeleleri içerisinde yayılma imkânı buldu.[12]
Sultan
Galiyevcilik, bilhassa sömürgecilik karşıtı enternasyonal anlayışı sebebiyle,
bağımsız Cezayir’in ilk cumhurbaşkanı ve Cezayir Kurtuluş Cephesi lideri Ahmed
Ben Bella’ya (1916–2012) da ilham veren bir düşünceydi.[13]
Kuzey
Afrika, bir yandan da kendi sömürgecilik karşıtı isyan geleneğine sahipti. Bilhassa
muhafazakâr bir isim olan Abdülkerim Hattabi’nin (1882–1963) liderliğinde
gerçekleşen, Fas’taki İspanyol ve Fransız işgaline karşı 1921-1926 arası
dönemde yaşanan Rif isyanı, onlarca yıl sonra Mao Zedung, Ho Chi Minh ve Che
Guevara gibi isimlere ilham kaynağı oldu. O dönemde genç radikal Fransız
komünistleri bile Rif ayaklanmasına destek sundular. Fakat öte yandan, Fransa’da
ve bu ülkenin elinde bulunan Kuzey Afrika topraklarında birçok komünist,
altmışlara kadar milliyetçiliğe kararlı bir biçimde karşı çıktı.
Jens Hanssen
[Kaynak:
The Oxford Handbook of Contemporary Middle Eastern and North African History,
Yayına Hazırlayanlar: Amal Ghazal ve Jens Hanssen, Oxford University Press, s.
200-201.]
Dipnotlar:
[1] Raya Dunayevskaya, Rosa Luxemburg, Women’s Liberation, and Marx’s
Philosophy of Revolution, Önsöz: A. Rich (Şikago, IL: University of
Illinois Press, (1991).
[2]
Lenin, “The Socialist Revolution and the Right of Nations to
Self-Determination” (1916), MIA.
[3]
Matthieu Renault, “The Idea of Muslim National Communism: On Mirsaid Sultan-Galiev,”
Viewpoint. 2015.
[4]
Stephen White, “Colonial Revolution and the Communist International,
1919–1924,” 1976, Science and Society 40,2: s. 173–193.
[5]
Lenin, “Address to the second All-Russia Congress of Communist Organizations of
the Peoples of the East,” Yayına Hz.: John Riddell, To See the Dawn. Baku,
1920 içinde (2015: s. 286–299).
[6]
White, a.g.e., s. 498.
[7]
White, a.g.e., s. 500), Yayına Hz. John Riddell, 2015, To See the Dawn.
Baku, 1920, First Congress of the Peoples of the East (New York:
Pathfinder).
[8]
Maxime Rodinson, Marxism and the Muslim World (Londra: Zed Books), 2015:
s. 135–141.
[9]
Riddell, a.g.e., s. 232–235. Naciye Hanım'ın konuşması: İştiraki.
[10]
Mirsaid Sultan-Galiev, “Social Revolution and the East (1919),” çevirisi şu
çalışmada yer alıyor: Ismael, Tareq ve Jacqueline Ismael (1998). The
Communist Movement in Lebanon and Syria (Gainesville, FL: University Press
of Florida). (2005: s. 180–185).
[11]
Ben Fowkes ve Bülent Gökay, “Communists and Muslims: the Years of Alliance,”
2013, Twentieth Century Communism 5: s. 126–155. Panislamizm fikrinin
kökleri, Cemaleddin Efgani’ye (ölümü 1898) uzanır. Fikri devam ettiren isimlerden biri
de Birinci Dünya Savaşı yıllarında bizzat Zinovyev’le dostluk ilişkisi kurmuş
olan Şekib Arslan ( ö. 1953).
[12]
Masha Kirasirova, “The ‘East’ as a Category of Bolshevik Ideology and Comintern
Administration: The Arab Section of the Communist University of the Toilers of
the East,” 2017, Kritika 18,1: s. 7–34.; Lana Ravandi-Fadai, “ ‘Red
Mecca’—The Communist University for Laborers of the East (KUTV): Iranian
Scholars and Students in Moscow in the 1920s and 1930s,” 2015, Iranian Studies
48,5: s. 713–727. Komünist Emekçiler Üniversitesi mezunları arasında, ileride
kendi ülkelerinin başına geçen veya önemli çalışmalara imza atan isimler yer alıyor:
Deng, Ho Che Minh, M. N. Roy, Harry Haywood, Albert Nzule, Jomo Kenyatta,
George Padmore, Nâzım Hikmet, Cafer Pişevari gibi isimler, Iraklı Fahd,
Suriyeli Halid Bektaş, Filistinli Necati Sıtkı ve Bulus Farah, Cezayirli Muhammed
Badsi, Ali Mira ve Ben Ali Bukort gibi isimlerle aynı okuldan mezun oluyorlar.
[13] Matthieu Renault, “The Idea of Muslim National Communism: On Mirsaid Sultan-Galiev,” Viewpoint. 2015.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder