Pages

29 Ocak 2023

Müslüman Milli Komünizm Fikri: Mirsaid Sultan Galiyev Üzerine

Giriş: Marksizm ve Milliyetçilik

1961 tarihli Yeryüzünün Lanetlileri kitabında Frantz Fanon, “Marksist analizin kapsamı, sömürge sorunuyla yüzleşmek zorunda kaldığımız her durumda, az da olsa genişletilmek zorundadır” diyordu.[1]

Fanon’un dile getirdiği bu görüş, Dipeş Çakrabarti’nin Avrupa’nın “taşralaştırılması” dediği, sömürgecilik sonrası döneme ait sorunsala dair yeni bir inceleme için bize mükemmel bir çıkış noktası sunuyor. 

Madunluk, sömürgecilik sonrası dönem ve sömürgelikten kurtulma meselelerini ele alan çalışmalarda karşımıza, çapraşık niteliği sebebiyle anlam belirsizliklerine sebep olan bu Avrupa’nın taşralaştırılması ile ilgili iki bir birbirine benzemez ve rakip anlayış çıkıyor. 

Bu çalışmalarda, bir yanda bu taşralaştırma meselesini tikelleştirme ile aynı anlamda kullanan, dolayısıyla aslında genelde “Avrupamerkezci Avrupa düşüncesi”nin, özelde ise Marksist düşüncenin görecelikçi bir düşünce haline getirilmesinden bahseden anlayış, diğer yanda ise hakiki evrenselleşme imkânı için gerekli koşul olarak, teorinin sınırlarını Avrupa’nın ötesine taşımanın şart olduğundan dem vuran ve taşralaşmayı kapsamı genişletmek olarak anlayan anlayış duruyor.

Postkolonyal eleştirinin muarrızları, bugüne dek iki biçime sahip olan taşralaştırma işleminin görecelikleştirmeyle ilgili biçimine karşı çıktılar ve bu biçimi, sömürgecilik karşıtı düşünceden ve özgürlük mücadelelerinden kopulduğuna dair bir emare olarak gördüler. Ama öte yandan söz konusu isimler, kapsamın genişletilmesi veya sınırların Avrupa’nın ötesine çekilmesi meselesine pek eğilmediler. Oysa bu biçim de genelde sömürgecilik karşıtı düşüncede, özelde sömürgecilik karşıtı Marksizmde derin köklere sahip bir fikri esas almaktaydı.

Sömürgecilik karşıtlığından postkolonyal eleştiriye yönelik tarihsel-epistemolojik geçişe ve aradaki ayrıma temel teşkil eden süreklilikleri ve kopuşları izah ederken bu soykütüğü, geriye doğru farklı şekillerde takip edilebilir. Ben, burada Marksizmin millileşmesi sorunu ele alacağım.

Bu mesele, genelde Marksizmi belirli özel koşullara uyarlama meselesi olarak ele alınıyor. Ama bu yaklaşım, Gramsci ve C. L. R. James’in ortaya koyduğu biçimiyle, bu türden bir millileştirme girişiminin teorik ve pratik çeviri süreci ile ilişkili olduğu yolun o karmaşıklığını açıklamıyor. Bu konuda verilebilecek en ünlü örnek, hâlen daha Mao Zedung’un Marksizmi “Çinlileştirmesi”dir. Bu konuda Arif Dirlik’in şu tespiti, postkolonyal çalışmalara yöneltilmiş en sert eleştiridir:

“Bir lider olarak Mao’nun en güçlü yanlarından biri, onun Marksist kavramları Çinceye tercüme edebilme becerisidir. Başka bir ifadeyle, Mao, ‘Marksizmi halkın diline tercüme etmiştir’.”[2]

Burada bahsi edilen, Marksizmin millileşmesi sürecinin, Stalin’in “biçimde milli, içerikte sosyalist” formülüne indirgenemeyeceğini söylemek gerekmektedir.[3]

Ben, burada önce Sovyet Rusya’da, sonra SSCB’de 1917’de başlayıp yirmili yılların sonunda sona eren dönemde gelişen, pek fazla bilinmeyen “Müslüman milli komünizm” tecrübesiyle ilgileniyorum. Bu tecrübeye ışık tutmak, üç sebepten ötürü önem arz ediyor:

1. İsimden de anlaşılacağı üzere, “Müslüman komünizmi”nin, Sovyet örneğinde karşımıza çıkan “beyaz Avrupai kökler”e sahip özgürlükçü hareketlerle bu fikri kendi politik iddialarıyla farklı şekilde ilişkilendiren gruplar ve İslam arasındaki ilişkiler meselesini gündeme getiriyor oluşu.

2. Rus imparatorluğunun merkezinde gelişen devrimci süreçle uyumlu ilerleyen antiemperyalist ve özgürlükçü hareketle tanışma imkânı sunması. Bu, herkesin bildiği, bir başka örneğini on sekizinci ve on dokuzuncu yüzyılda yaşanan geçiş süreci dâhilinde Fransa ve Haiti’deki devrimler arasında varolan bağda gördüğümüz önemli bir tarihsel durum aslında.

3. “Metropol”ün, büyük emperyalist ülkelerin çektiği sınırlar dâhilinde gelişen “sömürge devrimi” meselesini ele alması. Burada bir istisnai olma meselesi değil, bir sınır meselesi söz konusu. Öyle ki küresel emperyalizm bağlamında Avrupa dışı milliyetçilik, hiçbir zaman imparatorluğa “dışsal” bir şey değil, bilâkis bu milliyetçilik, imparatorluğun çektiği kalıcı sınıra tabi.

Dolayısıyla, Avrupa’nın taşralaştırılması, merkezden çıkartılması meselesini, genelde Marksizmin özelde Bolşevizmin millileştirilmesi olarak düşündüğümüzde, Marksizm-Leninizmin karşısında hayal âleminde onu değiştirmesi veya göreceli kılması mümkün olmayan bir radikal ötekiyi çıkartmış olmuyoruz. Bu tür bir düşüncede mesele, Bolşevizmin teorik ve pratik alanda yüzleştiği sınırları idrak edip, onun Marksizmin Rusya’ya tercüme edilmesiyle ilgili pratiğin, başka bir ifadeyle, Marksizmin kapsama alanının genişletilmesi çabasının bir ürünü olduğunu görmek. Bu genişletme çabası, doğalında Bolşevizmin imparatorluğun sınırlarından başlayarak yeniden düşünüldüğü açıklama tarzlarını şart koşuyor.

Burada Müslüman milli komünizmi bütünüyle değerlendirmeye tabi tuttuğum iddiasında değilim. Bu çalışmada ben, daha çok önemli bir sima olarak, Tatar Bolşevik, aydın ve militan Mirsaid Sultangaliyev’le ilgileniyorum. O, ilk tutuklandığında Trotskiy’nin 1923’te “Sultangaliyev’in tutuklanışını hatırlıyor musun? […] O, partinin Stalin’in girişimiyle tutuklanan ilk önde gelen üyesiydi. […] İşte Stalin’in dişine kan o an değdi”[4] dediği, Kamenev’in bize aktardığı sözde ismi belirli bir vurguyla anılan kişi.

Burada her şeyi ta başından aktarmak gerekiyor.[5]

Sultangaliyev ve Müslüman Milli Komünizmin Gelişimi

Sultangaliyev, 1892’de Başkurdistan’da yoksul bir ailenin içine doğdu. 1907’de milliyetçi ve devrimci fikirlerin buluşma noktası olan Kazan öğretmen okuluna girdi. Sonraki yıllarda gazetecilik faaliyetlerinde bulunan Galiyev, Müslüman milliyetçi harekete katıldı. Şubat Devrimi’nden birkaç ay sonra Moskova’da düzenlenen Tüm Müslümanlar Konferansına katıldı ve Tüm Rusya Müslümanları Şurası Sekreteri seçildi. Haziran 1917’de Bolşevik Parti’ye girdi. Ekim ayı içerisinde Kazan askeri devrim komitesine giren Galiyev, başka sorumluluklar üstlenmenin yanında, Müslüman Askeri Koleji’nin başına getirildi. Ardından, Halkın Milliyetler Komiserliği içerisinde bir süre Stalin’le birlikte çalıştı. Bu yıllarda Galiyev’in çalışmalarında üç ana stratejik yönelim veya eğilim ortaya çıktı:

1. Müslüman Kızıl Ordusu’nun, kendi ifadesiyle, “Doğulu Proleterlerin Kızıl Ordusu”nun kurulması.[6] Bennigsen ve Quelquejay’nin de ifade ettiği biçimiyle, Sultangaliyev, Mao’dan yıllar önce bu türden bir ordunun itici devrimci güç, proletaryanın bulunmadığı yerlerde onun yerini alacak, gerçek manada örgütlü, hiyerarşik ve alabildiğine politize olmuş bir ‘toplumsal sınıf’ olarak tahayyül etmişti.”[7]

2. Rus şovenizminin o köklü geçmişi dikkate alındığında, Müslüman devrimci hareketin Rusların öncülük ettikleri örgütlere katılması durumunda riske girecek olan, bu harekete ait özerkliği koruyabilecek bir Müslüman Komünist Partisi’nin kurulup geliştirilmesi.

3. Sovyet Rusya sınırları içerisinde büyük bir Tatar-Başkurt Cumhuriyeti kurulmasına yönelik olarak ortaya konulan, geçmişi Sovyet Devrimi’nden çok daha önceye dayanan çabalar.

Aynı dönemde Galiyev, ayrıca Müslüman komünizminin teorik ve ideolojik temellerini şu üç başlık üzerinden dile getiriyordu:

1. Toplumsal sınıflar arasındaki ilişkiler, bu ilişkilere bağlı olarak, toplumsal devrimle milli devrim arasındaki ilişkiler. Galiyev, Tatar proletaryasının bulunmadığı koşullarda Müslümanların toplumsal yapısının homojen olduğunu ısrarla dile getiriyordu. Ona göre, devrimin ilk aşamalarında hareketin liderleri, küçük burjuva geçmişe sahip devrimciler arasından seçilmeliydi. Lenin’in ezen milletler-ezilen milletler ayrımını anımsatan Galiyev, “ezilenlerin ezenlerden intikam alması çağrısı”nda bulunuyor, “tüm sömürgeleştirilmiş Müslüman halkların proleter halklar olduklarını” söylüyordu.[8]

2. Sosyalist devrimle İslam arasındaki ilişkiler. Galiyev’e göre, “dünyadaki diğer tüm dinler gibi İslam da yok olmaya mahkûmdu.”[9] Ama aynı zamanda o, dünyadaki büyük dinler içerisinde en genci olması sebebiyle, İslam’ın sahip olduğu nüfuz bakımından en dayanıklı ve en güçlü din olduğunu söylüyordu. Galiyev, ayrıca İslam şeriatının çalışma ve ticaret konusunda eğitimi zorunlu kılmak, toprak, orman ve su üzerinde özel mülkiyet haklarını redde tabi tutmak gibi kimi olumlu yönleri barındırdığı iddiasındaydı. Buna ek olarak, İslam’ın özgün ve ayrıksı olmasını son yüzyıl içerisinde tüm Müslüman dünyasının Batı Avrupa emperyalizmi eliyle sömürülmüş olmasına bağlıyordu. Dolayısıyla İslam, “hâlen daha savunulması gereken bir ezilen dindi.”[10] Süreklilik arz eden bu türden bir zulüm, Müslümanlar arasında köklü dayanışma duygularına ayrıca güçlü bir özgürleşme arzusuna yol açmaktaydı. Galiyev’e göre, komünistler, “İslam’ı ortadan kaldırma gayreti içerisinde olmamalı, bunun yerine, bu dinin manevi boyutundan kurtulup Marksistleşmesi için çalışmalıydı.”

3. Bolşevik Devrim’in ihraç edilmesi ya da Galiyev’in ifadesiyle, “devrimci enerjinin Rusya sınırlarının ötesine aktarılması.” Galiyev’e göre, devrimin kapsama alanı genişletilmeli, hem içteki muhtevası hem de dıştaki tezahürleri derinleştirilmeli.”[11]

Bu noktada genişlemenin yönü meselesi gündeme geliyor. Hindistanlı M. N. Roy gibi diğer Avrupalı olmayan Marksistler gibi Galiyev de devrimin öncelikleri sıralamasının terse çevrilmesini ve önceliğin Doğu’da gerçekleştirilecek devrime verilmesini öneriyor. Bu fikri dillendirenler, Batı’da devrimin başarısının, Doğu’da yaşanacak devrime bağlı olduğu görüşünde değiller, Doğu’daki devrimin Batı Avrupa’da devrimci enerjinin azaldığı koşulları aşabileceği üzerinde duruyorlar.

Galiyev’e göre, Doğu’da gerçekleştirilecek bir sömürgecilik karşıtı devrim, Avrupa devrimi ve dünya devrimi için önkoşul olarak görülmeli, dolayısıyla, “Doğu’nun devrimi için önce bu iki devrim gerçekleşmeli” koşulu öne sürülmemeli.

“Doğu’dan mahrum kalıp Hindistan’ı, Afganistan’ı, İran’ı, Asya ve Afrika’daki diğer sömürgeleri yitirince Batı emperyalizmi silinip gidecek, doğal ölümüyle yüzleşecek.”[12]

Galiyev, Rusya’daki Müslüman komünistlerin Doğu’da Sovyet devriminin propagandasını en iyi şekilde yapacak vasıflara sahip oldukları düşüncesinde. Bu düzlemde Galiyev, devrimci faaliyetlerin merkezsiz kılınmasını istiyor, Bolşevik liderlerden Rusya’nın sınır boylarında yer alan topraklarda yaşayan halkları Doğu’da gerçekleşecek devrimin asli kaynağı olarak belirlemelerini talep ediyor. Başka bir ifadeyle, Galiyev, imparatorluğun periferisinde gelişen milliyetçiliğin, enternasyonalizmin küresel ölçekte ihtiyaç duyduğu yenilenme sürecinin önemli bir koşulu olduğunu söylüyor.

Fakat Müslüman komünistlerle Sovyet liderleri arasında, iç savaşın dayattığı taleplerle yakından bağlantılı bir gelişme olarak kurulan ittifak, hızla bozuluyor. 1918 sonrası Müslüman Komünist Partisi, Bolşevik Partisi’ne bağlı Müslüman seksiyonu hâline getiriliyor. Tatar-Başkurt cumhuriyetini kurma vaadi, zamanla unutuluyor. Galiyev, istenmeyen adam hâline geliyor. 1920’de Bakû’de düzenlenen, kendisinin örgütlenme sürecine bizzat katkıda bulunduğu Doğu Halkları Kurultayı’na katılmıyor. Genelde ifade edildiği biçimiyle, bu kurultay, Sovyet iktidarı ile Doğu’da özgürlük için mücadele eden antiemperyalist hareketler arasında kısa süreliğine açığa çıkan yakınlığın tezahürü. Ama Zinovyev’in “İngiliz ve Fransız kapitalistlerine karşı yaptığı cihad çağrısı”nda simgeleşen bu umut kapısı, uzun süre açık kalamıyor.[13]

Umudunu devrimin Doğu’da yayılmasına bağlamış olan Müslüman komünistler, toplumsal devrimin milli devrimle eşzamanlı olarak gerçekleşmesi, hareketin liderlerinin radikal burjuvazi yerine yoksul köylülük içerisinden seçilmesi, ayrıca Batı’da gerçekleşecek proleter devrimin sömürge devrimi karşısında mutlak öncelikli kabul edilmesi gerektiğini söyleyenlerce kenara itildiler.[14]

Galiyev’e göre, bu itirazlar, dünya devrimi anlayışının zaferine giden yolu göstermek şöyle dursun, esasında o, her zaman güvensizlikle ve korkuyla yaklaştığı, zihniyetini ve uygulamalarını Çarlık imparatorluğundan miras almış olan Rus komünistleri içerisinde su başlarını tutmak için mücadele eden Büyük Rus şovenizminin zafere ulaştığının deliliydi. Bu Çarlık döneminden miras kalmış olan zihniyeti ve uygulamaları, 1921 tarihli Sömürge Devrimi isimli kitabında Giorgi Safarov da eleştirmekteydi.[15]

Komplolar ve Yeniden Dillendirilen Düşünceler

Galiyev’in itibarsızlaştırılması süreci 1923’te başladı. Partinin 25 Nisan 1923’te düzenlediği 12. kongresini takip eden birkaç hafta içerisinde (4 Mayıs’ta) Galiyev, Moskova’da tutuklandı ve partiden atıldı. Rusya içinde ve dışında komünistlerle ve komünist olmayan çevrelerle yürüttüğü yeraltı faaliyeti üzerinden Doğu’da devrim sürecini örgütleme çabası içerisinde olduğu için “komplo kurmak”la suçlanıyordu. Bu dönemde Galiyev, Ahmed Zeki Velidov’la, Orta Asya’da ise Basmacı hareketiyle çalışma yürütmüştü.[16] Bu suçlama ile birlikte “Sultan Galiyevcilik”le bağlantılı olan herkesin baskılarla yüzleştiği kapsamlı bir harekât başlatıldı.

Mayıs 1923’ten başlayıp 1924 yılının sonuna dek devam eden süreçte partiye bağladığı umudun suya düştüğünü gören Galiyev, marjinalleştirildi. Ama hâlen daha Sovyetler içindeki devrimci faaliyetler dâhilinde önemli görülen bir isimdi. Bu dönemde birkaç ay kaldığı hapishanede kendi hayat hikâyesini içeren bir mektup yazıp bunu Stalin ve Trotskiy’e gönderdi. Mektup, Galiyev’in dünya devrimiyle ilgili tezlerini içeriyordu:

“Düşünceme göre, sömürgelerde ve yarı-sömürgelerde kurtuluş hareketi ile emperyalist merkezlerdeki devrimci işçi hareketi arasında kopartılması mümkün olmayan, güçlü bağlar mevcut, dolayısıyla, beynelmilel bir sosyalist devrimin elde edeceği gerçek başarının teminatının, bu ikisi arasındaki uyumu esas alan bileşim olduğuna inanıyorum.”[17]

Galiyev’e göre, dünya devriminin gerçekleşebilmesinin yegâne koşulu, Doğu’daki sömürge karşıtı devrimlerle Avrupa’daki toplumsal devrimlerin birleşmesi, kaynaşması, dolaşıma girmesi, birbirlerini karşılıklı olarak yoğunlaştırması, ama buna karşın, her iki tarafın özerkliğini bir biçimde korumasıydı. Ona göre, böylesi bir durum, Rusya sınırları içerisinde oluşmuştu:

“Rus Devrimi’nin başarısı, haklı olarak, bir yandan Rus proletaryasının çıkarları ile diğer yandan sınır boylarındaki sömürge halkların milli ve sınıfsal kurtuluş hareketleri arasında tesis edilecek, uyumu esas alan ittifak üzerinden izah ediliyor. Bu anlamda, Rusya, dünya devriminin deneyimleneceği o büyük sahanın sahip olduğu tüm vasıfları bağrında taşıyor.”[18]

Bu, oldukça çarpıcı ve özgün bir tez. Bu tezi, Edward Said’in alıntıladığı, Fransa ve Haiti’de cereyan olayları birlikte ele alan Siyahi Jakobenler kitabında C. L. R. James de dillendiriyor.[19]

8 Eylül 1924’te partinin Merkezi Komisyon’una gönderdiği mektupta Galiyev, partiye yeniden alınmasına ilişkin isteğini aktardı. “Suç”unu itiraf eden Galiyev, kendisinin aslında Büyük Rus şovenizmi denilen olguya karşı tepkisini dile getirdiğini söyledi. Devamında Galiyev, devrimden önce komünist fikirlerin hiç bilinmediği bölgelerde bulunan “geri kalmış milliyetler” arasında yürütülecek devrimci çalışmanın yüzleştiği engeller üzerinde durdu. Mektubun sonunda ise Galiyev, Doğu’da gerçekleştirilecek devrimle ilgili tarihselci anlayışları karşıya atan özgün yaklaşımını aktarıyordu:

“Devrim süresince geri kalmış milliyetler arasında şahsen yürüttüğüm çalışmalardan edindiğim tecrübe ışığında ulaştığım sonuç şudur: ülkenin Doğu sınırları boyunca uzanan topraklarda devrim, düz bir çizgiyi takip ederek gelişmeyecek, hatta zigzaglar dahi çizerek ilerlemeyecek, bu devrim, kopuk kopuk ilerleme kaydedecektir.”[20]

İmparatorluğun bu sınır boylarında devrim, zamansal boyutta ancak kopuk kopuk ilerleyebilir. Bu devrim, sıçramalarla ve kopuşlarla maluldür. Bazen toprağın altında sessizce ilerler ve aniden ortaya çıkar. Bu devrim anlayışı, akla C. L. R. James’in Antiller’deki tarihsel sürece ilişkin tarifini getiriyor. James bu süreci, atılımların, yükselişlerin ve felâketlerin damgasını vurduğu, koordinatlarının belirlenmesinin güç olduğu bir dizi akıntıya tanık olunan bir süreç” olarak tarif etmektedir.[21]

Galiyev’in Ölümü ve Sömürgecilik Sonrası Döneme Bıraktığı Miras

Galiyev’in ricasına olumsuz cevap verildi. Partiye bir daha alınmadı. Sonrasında tümüyle yeni bir strateji benimseyerek Sovyet iktidarından koptu. Bu anlamda, belirli bir açıdan bakıldığında, o, “karşı-devrimci bir strateji” benimsemişti. Artık düşman, sadece emperyalist ülkelerdeki burjuvalar değil, bir bütün olarak “sanayi toplumu”ydu ve Sovyetler Birliği de bu toplumun parçasıydı.

1923-1928 arası dönemde yaşadıkları ve yaptıkları konusunda çok az bilgiye sahibiz. Bu döneme ilişkin olarak sadece Türk Halkının Gelişiminin Sosyolojik, Politik, Ekonomik ve Kültürel Temellerine Dair Düşünceler başlıklı, Tatar dilinde kaleme alınmış bir program yazdığını biliyoruz.[22] Program kayıp, ama bazı Sovyet çalışmalarında ondan yapılan alıntılara rastlanıyor.

Galiyev’in Sovyet iktidarından ve Bolşevizmden kopuşu, diyalektik materyalizmi Avrupalı köklerinden kopartma girişiminde karşılık buldu. Doğulu köklerden, bilhassa Moğollardan beslenen bu yeni geliştirdiği anlayışı “enerjik materyalizm” olarak adlandırdı. Bilgi ve teori düzleminde Avrupa’yı merkezden çıkartma girişimi, daha genel bir ideolojik ve stratejik kopuşun parçası olabildiği ölçüde anlamlı hâle gelebiliyordu.

Galiyev, “ezilenlerin müşterek cephesi” anlayışını geliştirdi. Bu anlayış, esasen “Müslüman toplumundaki tüm sınıfları bir araya getiriyor, büyük burjuvaziyi ve feodal toprak ağalarını dışlıyor, ayrıca söz konusu cephenin “geleneksel ümmet fikri”yle birleşmesini öngörüyordu.[23]

Nispeten daha radikal bir tarz dâhilinde Galiyev, “sömürülen kapitalist” anlayışı yerine “azgelişmiş sanayi” üzerinde duruyor, düşmanın sadece emperyalist ülkelerdeki burjuvaziden ibaret olmadığını, Sovyetler Birliği dâhil tüm sanayileşmiş toplumu içerdiğini söylüyordu.[24]

“Rusya’da sosyalist devrimin tasfiye olacağı sürecin devasının bulunmadığını” düşünen Galiyev, bu tasfiye sürecine Büyük Rus şovenizminin yoğunlaştığı, genelde Müslüman halklara Batı’nın zulmettiği sürecin eşlik edeceğini söylüyordu. Bu durumdan kaçınmanın tek bir yolu vardı, o da Avrupalı güçler üzerinde azgelişmiş sömürgeler dünyasının hegemonyasını tesis etmek[25], onun ifadesiyle, “sanayileşmiş metropoller karşısında yarı sömürge ve sömürge ülkelerin diktatörlüğünü kurmak”tı.[26] Sömürgeler Enternasyonali, tam da bu sebeple kurulmalıydı. Ona göre bu enternasyonal, “komünist olacak, ama Üçüncü Enternasyonal’den bağımsız hareket edecek, hatta ona karşı çıkacak”tı. Bu enternasyonalin merkezinde ise Doğu Sosyalist Partisi’nin öncülük ettiği, Rusya toprakları üzerinde kurulacak, Turan Cumhuriyeti adını alacak olan o büyük Türk devleti duracaktı.[27]

Galiyev, bu belirlediği görevler doğrultusunda gizli yürüttüğü çalışmalara 1928’de ikinci kez tutuklanana dek devam etti. 28 Temmuz 1930 günü idam cezasına çarptırıldı, fakat 1931 yılının başlarında bu ceza on yıl sürecek sürgün cezası olarak hafifletildi. 1934’te serbest kalan Galiyev, 1937’de yeniden tutuklandı, 1939’da tekrar idam cezasına çarptırıldı. En nihayetinde, 28 Ocak 1940 günü kurşuna dizildi.[28] Böylelikle emperyalist merkezlerde sosyalist devrimin, imparatorluğun sınır boylarında sömürgecilik karşıtı devrimin aynı süreç dâhilinde gerçekleşeceğini söyleyen görüşün ortaya koyduğu o muazzam deneyim son buldu. Fakat Sultangaliyev geride, izleri genelde Müslüman âleminde özelde Cezayir’de sömürgelikten kurtuluş süreci ile sosyalizm arasında bağ kurmaya çalışan bir dizi devrimci üzerinden takip edilebilecek önemli bir miras bıraktı. Bu miras, bugün sadece sömürgelerde ve eski sömürgelerde değil, ayrıca sömürgecilik sonrası dönemde eskinin emperyalist merkezlerinde de dikkatle incelenmeyi ve yeniden yapılandırılmayı bekliyor.[29]

Matthieu Renault
23 Mart 2015
Kaynak

Dipnotlar:
[1] Frantz Fanon, The Wretched of the Earth, Çev. Constance Farrington (New York: Grove Press, 1968), s. 40, çeviri değiştirildi.

[2] Arif Dirlik, “Mao Zedong and ‘Chinese Marxism,’” Marxism Beyond Marxism, Yayına Hz.: Saree Makdisi, Cesare Cesarino ve Rebecca E. Karl (New York: Routledge, 1996), 144.

[3] “Proletarya diktatörlüğünün tek bir ülkede kurulduğu koşullarda kültürler biçimde milli ve içerikte sosyalist yapılar olarak öne çıkacak, bu sebeple, proletaryanın tüm dünyada zafer kazandığı, sosyalizmin sıradan hayatın parçası hâline geldiği koşullarda bu kültürler ortak bir dille birlikte hem içerikte hem de biçimde sosyalist olan tek bir kültür içerisinde kaynaşacaklar.” J.V. Stalin, Marksizm i natsional’no-kolonial’nyi vopros, (Moskova, 1934), s. 195. Aktaran: Marina Frolova-Walker, “‘National in Form, Socialist in Content’: Musical Nation-Building in the Soviet Republics” Journal of the American Musicological Society 51.2 (1998), s. 334.

[4] Leon Trotsky, Stalin: An Appraisal of the Man and His Influence (New York: Harper and Brothers Publishers, 1946), s. 417.

[5] Burada ben, esas olarak Fransızcaya şu çalışmada tercüme edilmiş olan, Galiyev’e ait makalelerden istifade ediyorum: Alexandre Bennigsen ve Chantal Quelquejay, Les mouvements nationaux chez les musulmans de Russie: Le « sultangaliévisme » au Tatarstan. (Paris ve Lahey, Mouton & Co, 1960). Ayrıca başka çalışmalardan da yararlanıyorum. Bennigsen ve Quelquejay’nin yukarıda bahsini ettiğim kitabına ek olarak bir şu çalışmaları var: Sultan Galiev, le père de la révolution tiers-mondiste: « Les inconnus de l’histoire » (Paris: Fayard, 1986); Bennigsen ayrıca Galiyev’in eserleri içerisinde yer alan üç çalışmanın çevirisini içeren İngilizce yayımlanmış kitabın yazarlarından birisi: Alexandre Bennigsen ve S. Enders Wimbush, Muslim National Communism in the Soviet Union (Şikago: University of Chicago Press, 1979); ayrıca bkz.: Maxime Rodinson, “Sultan-Galiev: A Forgotten Precursor,” Marxism and the Muslim World içinde, çev. Jean Matthews (Londra: Zed Press, 1979). Son olarak, bir de benim nadiren atıfta bulunduğum, Rusça, belli ölçüde Tatarca yayımlanmış yazılarından olan çalışma var. 1989 tarihli bu kitap dikkatli bir yorumlama ve inceleme çabasını talep ediyor: Mirsaid Sultan-Galiev, Izbrannyje troudy (Kazan: Gasyr, 1998).

[6] “Deuxième Congrès des Organisations Communiste des Peuples d’Orient : Résolution sur la Question d’Orient,” Mirsaid Sultan Galiyev’in sunumu, Žizn’ nacional’nostej (“Milliyetlerin Hayatı”) Sayı 46 (54), 7 (20) Aralık 1919, Sayı 47 (55), 14 (27) Aralık 1919, şu çalışmada yeniden paylaşıldı: Alexandre Bennigsen ve Chantal Quelquejay, Le « sultangaliévisme » au Tatarstan, a.g.e., s. 214.

[7] Alexandre Bennigsen ve Chantal Lemercier-Quelquejay, Sultan Galiev, le père de la révolution tiers-mondiste, a.g.e., s. 123. Ayrıca bkz.: Mirsaid Sultan-Galiev, “The Tartars and the October Revolution,” Žizn’ nacional’nostej 24 (122), 1921, yeniden paylaşıldığı çalışma: Bennigsen ve Wimbush, a.g.e., s. 138-144.

[8] Mirsaid Sultangaliyev’den aktaran: Alexandre Bennigsen ve Chantal Quelquejay, Le « sultangaliévisme » au Tatarstan, s. 105.

[9] A.g.e., s. 106.

[10] Mirsaid Sultan-Galiev, “The Methods of Antireligious Propaganda among the Muslims,” Žizn’ nacional’nostej, 29 (127) ve 20(128), 1921, yeniden paylaşıldığı çalışma: Bennigsen ve Wimbush, a.g.e., s. 147.

[11] Mirsaid Sultan-Galiev, “The Social Revolution and the East,” Žizn’ nacional’nostej, 38 (46), 1919, 39 (47) 1919, 42 (50), 1919, Bennigsen ve Wimbush, a.g.e., s. 131.

[12] A.g.e., s. 136.

[13] Bkz.: Ian Birchall, “Un moment d’espoir: le congres de Baku 1920,” Contretemps, 2012.

[14] Alexandre Bennigsen ve Chantal Quelquejay, Le « sultangaliévisme » au Tatarstan, s., 139-140.

[15] Giorgi Safarov, Kolonial’naja revolucija (“Sömürge Devrimi”). Opyt Turkestana, Gosudarstvennoe izdatel’stvo, 1921, yeniden yayımlayan: Society for Central Asian Studies, Oxford, 1985. Lenin, Safarov’u 1920’de Kazakistan’a gönderdi. Burada amaç, yerli halka Rus sömürgecilerin elindeki toprakların tahsis edilmesi üzerinden iki kesim arasındaki eşitsizlikleri ortadan kaldırmaktı. Bu adımdan kısa bir süre önce Lenin “sömürgeci zihniyetle ve Rus sömürgeciliğiyle malul Türkistanlı komünistleri” Moskova’ya çağırdı. Bkz.: Jean-Jacques Marie, “Quelques divagations,” Les Cahiers du monde ouvrier, Sayı 46, Nisan-Mayıs-Haziran 2010, s. 143. Lenin’in “son mücadele”si, esasen Rus şovenizmine, Stalin’e ve Gürcü meselesinde ona müttefik olan isimlere karşı yürütülen mücadeleden ibaretti; Bkz.: Moshe Lewin, Lenin’s Last Struggle, çev. A.M. Sheridan Smith (New York: Random House, 1968); ayrıca bkz.: Lenin’in sağlığının izin verdiği bir sırada, Aralık 1922’de yazdırdığı, fakat 1956’ya dek yayımlanmayan “Milliyetler veya Özerkleşme Meselesi” başlıklı makale.

[16] Stalin’in “Sultangaliyev meselesi”yle ilgili yorumlarını da içeren, konferansta yaptığı açıklamaların İngilizce versiyonu şu Toplu Eserler’inde yer alıyor: “Fourth Conference of the Central Committee of the R.C.P. (B.) with Responsible Workers of the National Republics and Regions,” Works içinde, Cilt. 5 (Moskova: Foreign Language Publishing House, 1953), s. 297-348. Konferansın bilhassa Galiyev ve Trotskiy’nin benzer cümleler kurduğu konuşmaları içeren bölümünün steno kaydı, 1992’de Rusça olarak yayımlandı: Tajny nacional’noj politiki CK RKP. Stenografičeskij otčet sekretnogo IV soveščanija CK RKP, 1923 g. (Moskova: INSAN, 1992).

[17] Mirsaid Sultan-Galiev, “Avtobiografičeskij očerk “Kto ja ?”: Pis’mo členam Central’noj kontrol’noj komissii, kopija – I.V. Stalinu i L.D. Trockomu. 23 maja 1923” (“Otobiyografik makale “Ben Kimim?”: Parti Merkezi Kontrol Komisyonu üyelerine mektup, Stalin’e ve Trotskiy’e gönderilen nüsha, 23 Mayıs 1923) Izbrannye trudy içinde, s. 446-509.

[18] A.g.e.

[19] Edward Said, Culture and Imperialism (New York: Vintage, 1994), s. 279.

[20] Mirsaid Sultan-Galiev, “Zajavlenie v Central’nuju kontrol’nuju komissiju RKP (b) s pros’boj o vosstanovlenii v partii. 8 sentjabrja 1924 g.” (“Merkezi Kontrol Komisyonu’na hitaben kaleme alınmış, partiye yeniden giriş isteğini içeren 8 Eylül 1924 tarihli mektup) Izbrannye trudy, 516-522. Periode.

[21] C.L.R. James, “From Toussaint L’Ouverture to Fidel Castro,” The Black Jacobins: Toussaint L’Ouverture and the San Domingo Revolution içinde, (New York: Vintage Books, 1989), s. 391.

[22] Alexandre Bennigsen ve Chantal Lemercier-Quelquejay, Sultan Galiev, le père de la révolution tiers-mondiste, s. 221. Bennigsen ve Quelquejay, ayrıca “Sultan Galiyev’in teorilerinden doğrudan ilham alan bir dizi değerlendirmeyi içeren gizli Türk Erk Partisi’nin programı”ndan bahsediyor (a.g.e., 224).

[23] Alexandre Bennigsen ve Chantal Quelquejay, Le « sultangaliévisme » au Tatarstan, s. 105.

[24] A.g.e., s. 103.

[25] A.g.e., s. 180.

[26] Sultangaliyev’den akt.: Alexandre Bennigsen ve Chantal Quelquejay, Le « sultangaliévisme » au Tatarstan, s. 180.

[27] Alexandre Bennigsen ve Chantal Quelquejay, Le « sultangaliévisme » au Tatarstan, s. 180.

[28] Bkz.: “Sultan Galiev,” Cahiers du mouvement ouvrier, 19 (Aralık 2002-Ocak 2003), s. 88.

[29] Cezayir’in bağımsız olması sonrası ülkenin ilk cumhurbaşkanı olan Ahmed Ben Bella’nın dediğine göre, kendisi Galiyev’in düşüncelerinden, bilhassa onun “sömürgeler enternasyonali” fikrinden etkilenmiş. Bunun dışında, Galiyev, Sultan Galiev ou la rupture des stocks adında bir roman kaleme alan Habib Tengur’un da önemsediği bir isim. Tengur, çalışmasında Galiyev’in şair Sergey Yesenin’in dostu olduğunu söylüyor (Habid Tengour, Sultan Galiev ou la rupture des stocks (Paris: Sindbad, 1985).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder