Pages

12 Aralık 2022

Özel


Sol için kolektifin, genelin, nesnelin ve kamusalın anlamı kalmamıştır. 19 Aralık ve Gezi gibi momentlerde yaşadığı yenilgilerle birlikte geri çekilip teslim olan sol, bu kavramların karşısında olma hâli olarak örgütlenmiş, kendisini bu karşıtlığa göre inşa etmiştir. Kolektif, genel, nesnel ve kamusal, hep birlikte, yoksulu, işçiyi ve halkı ifade etmektedir. Sol, yoksul, işçi ve halk olmama imkânını satmayı öğrenmiştir. O kârdan vazgeçemez.

Yoksulun, işçinin ve halkın sözü ve eylemi değersizleşmiştir. Daha doğrusu, zaten değersiz görülüyordu, bunu ikrar edip açıktan dillendirme imkânına kavuşulmuştur. Sol, yoksulu, işçiyi ve halkı AKP gibi partilere terk etmiştir, bu terk edişten, bu sonucunda elde edilen rahatlıktan memnundur. Özgürlük dediği o rahatlıktır.

Eski Türkiye İşçi Partisi, bir seçim bildirisinde “TİP, vatandaşın dinî inançlarına saygı duyduğunu, parti kitlesinin çoğunluğunun Müslümanlardan oluştuğunu”[1] söyleyebiliyor, o dönemde İslamî bir slogan olarak “Kula Kulluğa Hayır” diyebiliyordu. Bugünse din düşmanlığı modadır. Çünkü aslında dine, geneli, kolektifi, kamusalı ve nesnel olanı çağrıştırdığı için düşmanlık edilmektedir. Solun laiklik mücadelesi, küçük burjuvanın özele çekilme arzusuyla alakalıdır. Özel meslek, özel titr, özel bilgi vs. sahipleri, solu burjuvazinin ve devletin eşiğine bağlamıştır.

* * *

“Eğer benim dediğim gibi HDP Mansur Yavaş’ın adaylığına destek vermezse, yenileceğiz, bu sefer hep birlikte özele çekileceğiz, yitip gideceğiz” diye parmak sallayan Demir Küçükaydın, kendi hâline ve varoluşuna dair bir şeyi itiraf ediyor.[2] Zımnen, özele çekildiğini, siyaset dışı kaldığını söylüyor.

Neticede “sol, AKP’ye önümüzdeki seçimde yenilirse, özele çekilecek, içine kapanacak, bitecek” demenin bir anlamı yoktur. Çünkü en azından on yıldır sol, zaten özele çekilmenin, özel kimliklerin, özel bedenlerin ve özel dünyaların küçük burjuva ideolojisi olarak varolmanın yolunu bulmuştur. Gezi’den beri işleyen bir süreçtir bu. Genele karşı özeli savunan sol, çoktan özel alanının esiri hâline gelmiştir.

Yaşanan yenilgiler, teslimiyetle ve içe kaçmayla sonuçlanmıştır. Bireyin özel zihninin ve özel bedeninin sınırları ötesinde duran her şey, burjuvazi ve devlet adına dümdüz edilmiştir. Burjuva donunda tecessüm eden birey, solda kendi ideolojisini bulmuştur. Burada yeni olan, CHP’nin de bu çizgiye çekilmesi, bununla birlikte, en sosyalistinin bile CHP çizgisine örgütlenmiş olmasıdır. CHP, sosyalistleri örgütlemek için bu çizgiye çekilmiştir. Yeni dünyada sınıfsız kaynaşmış 200 milyonluk kitle içerisinde olma hayali kuranlarla, eski Türkiye'nin sınıfsız kaynaşmış 20 milyonu içerisinde olduğunu düşünenler bir kavşakta buluşmuşlardır.

Burjuvazinin kurguladığı bireyle, devletin kurguladığı birey arasındaki kayıkçı dövüşünün ezilene, yoksula ve işçiye bir hayrı yoktur. Her ikisi de özelin derdine düşmüş, o kavşağı yurt bellemiştir.

* * *

TV’de çıkan eski “Devsolcu”, yeni CHP’li konuşmacı, “İstanbul’un nüfusu 1 milyon olsun” diyor. Sadece Kadıköy’den ibaret olan bir şehir tahayyül eden bu solcunun karşısında, şehrin etrafına o şehirdeki nüfusu beslemek için, yalan da olsa, seralar kurmayı düşünen AKP bakanlığı duruyor. Sol, Ergenekon avukatı Sera'nın şovuyla avunuyor, iktidar içi dalaşmalara piyon oluyor.

Sol, “nüfus fazla, büyük kısmını imha edelim” diyen öjeniye örgütlenmiş görünüyor. Ağzını açan, nüfustaki kirden pastan, fazladan söz ediyor. AKP kitlesine karşı pişirilen düşmanlık, geçmişin sağcı ideolojileriyle belirli bir kavşakta buluşuyor.

Sol, geçmişte Muharrem İnce’nin ağzından döküldüğü biçimiyle, “Erdoğan, seksen milyon adına seksen bin doktora saldırıyor” diyor. Aynı sol, yoksul mahallelere dayatılan imam hatiplerin karşısına steril kolejleri çıkartıyor.[3]

Faşizm, özünde liberalizm için yol açıyor. Nazi subayları, o liberalizmin CIA’i, NATO’su ve Pentagon’u için örgütleniyorlar. IMF ve Dünya Bankası, emperyalizm adına yoksulları disipline ve terbiye etme araçları olarak devreye sokuluyor. Bugün sol, bu beş örgüte zımnen veya alenen destek sunuyor. Özel olanın alanını genişlettiğini söyleyen her türden gücün yanına koşuyor.

* * *

TKP de dâhil birçok sol örgüt, meritokrasi ve teknokrasiden başka bir şey söylemiyor. Bu iki fikriyat, sosyalist ambalajlara sarılıyor. Çünkü “19 yaşımda siyasetle uğraşmak ağrıma gidiyor” diyen çocuklarını memnun etmek isteyen ebeveynler, örgütlerini bu liberal, siyaset üstü dile göre şekillendiriyorlar. Sendikalarda, STK’larda, derneklerde bu liberalizmle sosyal demokrasi arasında salınıp duran ebeveynler, çocuklarını üzmeyecek bir siyaset ortamı kurguluyorlar. O nedenle IMF’e arka çıkıyorlar.

“Sınıf”ı bir konu olarak çalışıp akademik alanda ön plana çıkma gayretinde olanlar, CHP içerisinde işçinin ve sermayenin bulunduğundan, bunun arasındaki kavgadan, Hacer Foggo ile Böke’nin önemsenmesi gerektiğinden söz ediyorlar. Sosyalistler, CHP’nin devletin sermaye partisi; AKP’nin ise sermayenin devlet partisi olduğu gerçeğini unutuyorlar. Hep CHP’ye bağlanmak ve oradan nemalanmak için uğraşıyorlar.

* * *

AKP’ye terk edilen yoksul halk kitlesi, geneli, nesneli, kolektifi ve kamusalı çağırıyor, çağrıştırıyor. Bu kitle, aslında tabula rasa gibi ak pak olan ülkenin üzerindeki kara ve yağlı bir leke olarak görülüyor. Batının sunduğu bireycilik gibi kimyasallarla bu lekenin sökülebileceği üzerinde duruluyor. Belirli bireylerin özel olduklarını görüp, o steril hâle geri dönecekleri hayali kuruluyor. Buradaki idealizmi kimse sorgulamıyor.

Sol için mesele, laiklik ve İslam da değil. Genel, nesnel, kolektif ve kamusalın sökülüp atılması işinde sol örgütler, birer alet olarak kullanılıyorlar. Onlardaki din düşmanlığı, sığ, küçük burjuva bir idealizme dayanıyor. “Dilsiz, dinsiz, milletsiz, bomboş bir âlem vardı, oraya geri dönelim” diyorlar. Egemenlerin, tekellerin insansız dünya kurguları, karbondan, daha doğrusu, insandan arındırılmış özel akıllı şehirleri, bugün solda karşılık buluyor.

Çünkü sol, teoriyi de, ideolojiyi de, politikayı da burjuvaya göre kurgulanmış öznelliği üzerinden inşa etmeye çalışıyor. Bulunduğu yeri ve anı mutlak kabul eden birey, bir tür totemle, büyüyle, tılsımla, gelen geleceği değiştirebileceğini düşünüyor. Kendisinin ait olduğu bağları, bağlamı ve anlamı zerre sorgulamıyor. Siyaseti, ideolojiyi, teoriyi kendi bireyliğinden kurunca, gerçekliğin de bir hükmü ve değeri kalmıyor.

Sol, yeryüzündeki tüm zihinlerde din silinip gidince kendisine alan açılacağını sanıyor. Bu anlamda, bir dinle kendi dinini yarıştırdığını görmüyor. Ağızda çiğnenen, sonra şekil verilen helva, bir puta dönüştürülüyor, sonra ona tapılıyor, tapmayana kızılıyor. Bu yeni din, 5 yaşındaki kızın başındaki örtüye yasak getiriyor, ama o kızın seks yapmasını, cinsiyetini değiştirme kararı verebilmesini istiyor.

Teoriyi, ideolojiyi, siyaseti kendi benliğine, bencilliğine, zihnine daraltan, kapatan solcular, gidişatı anlama çabası içine girmiyorlar. Kendi özellerini kim yüceltiyorsa, onun yanına koşuyorlar. Devlet sırtını okşuyorsa onun, burjuvazi okşuyorsa onun koltuğu altına sığınıyor.

Bu anlamda Küçükaydın’ın dediği “özele çekilme” zaten gerçekleşti. Bugün kimlikçi siyaset, bu nedenle ön planda ve kudretli. Her şeyi ve her yeri egemenler adına işgal etti. Nazi orduları gibi ilerliyor. Her şeyi ve her yeri sermaye adına dümdüz ediyor. Yol açıyor. O güya mücadele ettikleri devlet, “ellerini ovuşturuyor”.

* * *

Özel insanlar olarak solcular, bilimden ve sanattan anlıyor oluşlarını satıyorlar. Bu oluşun kimlerin pazarında değer gördüğünü çok iyi biliyorlar. Bir solcu, “tarikatlara değil, bize gönderin çocuklarınızı, biz bilim-sanat öğretiyoruz” diyor. Oysa bu başvurduğu, aynı liberal akıl, bu solcuya “çocuklarımızı ölüme gönderiyorsun, onları terörist yapıyorsun” diyor. Bu kafa, siyaset üstü, genel, kamusal, kolektif dışı olduğu için bilime ve sanata yüce anlamlar yüklüyor. Özel yetenekler, özel bilgiler, bunların ruhlarını gıdıklıyor.

Tüm solcular, burjuvazinin ve devletin huzurunda, AKP üzerinden bulduğu aklanma, arınma imkânından sonuna kadar yararlanıyorlar. Ama arınma ve aklanma pratiğinden geriye, maalesef hiçbir şey kalmıyor.

Özele çekilen, kaçan solcular, özel zihinlerin özel işlerine teslim oluyorlar. Sırf yoksulları dize getireceğini düşündüğü IMF’e destek çıkıyorlar. Dünya Sağlık Örgütü’nün emirlerini harfiyen yerine getiriyorlar. Yürütülen askeri-tıbbi operasyonda emir subayları olarak iş görüyorlar. “Yoksulluk siyaset üstü bir meseledir” diyen CHP’ye alkış tutuyorlar.

“Siyaset üstü” lafı, özel olana put gibi tapan solcunun hoşuna gidiyor. Tüm solcular, teknokrasiye ve meritokrasiye kul ediliyorlar. Yoksulun, işçinin ve halkın olmadığı bir siyaset üstü fikriyatla hareket ediyorlar. Bu idealizmle tüm âlemin etraflarında döneceği günü bekliyorlar.

* * *

Bu zat, solculardaki dönüşümün tipik bir yansıması olarak konuşuyor. Halk düşmanlığını teorik kılıfa sarıp sarmalamaya çalışıyor. Onun için düşman, AKP değil, halk! Halis bir liberal olarak diyor ki “bu halk benim bireyliğimi eziyor. Bireyliğimi ezen ne varsa düşmanımdır.” Bu tür kişiler, sosyalist hareketin içerisine sızmış CHP ajanlarından başka bir şey değil. Hareketi o halktan kopartmak, tek görevleri. Halk iktidarı hedefini hükümsüz kılmak, tek işleri.

CHP ise yüzyıldır Luxemburg’ları katleden Ebert’lere, komünist partiyi yasaklayan Brandt’lara ve bunların devletine ait vakıflara, daha doğrusu istihbarat kuruluşlarına ait fikriyat uyarınca hareket ediyor. Ellilerde Ecevit komünistlere dair ne söylemişse, bugün de CHP çocuklarına o öğretiliyor.[4] Ondaki bilim ve sanat, 19 Aralık’ın emrini veriyor. Portekizli bir komünist, sosyalist partisinin Ebert Vakfı'nda kurulduğunu, yetmişlerde gerçekleşen devrimci ayaklanmayı bastırmak için bu vakfın paralarının kullanıldığını söylüyor.[5] Buradaki "komünist"se CHP'ye danışman öneriyor, ona seçimde destek sözü veriyor. CHP şahsında burjuva ideolojisi, kendisine tehdit gördüğü her alanı işgal ediyor.

CHP solculuğunun genetiği, antikomünizm üzerine kurulu, bu görülmüyor. Çünkü özele çekilen solcular, komünizmi de genelin, nesnelin, kolektifin ve kamusalın mecazı olarak görüyorlar. Onu tasfiye etmek için uğraşıyorlar.

Sol, yenildiği için özele çekildi. Özele mahkûm olduğu, kendi zihin dünyasına bu sebeple güzellemeler yaptığı için yenildi, gene yenilecek. Halkın, işçinin, yoksulun derdiyle dertlenmeyen aklını ve yüreğini söküp atmadığı sürece yol olamaz, yol alamaz.

Eren Balkır
10 Aralık 2022

Dipnotlar:
[1] Türkiye İşçi Partisi Seçim Bildirisi, 1969 İstanbul, PDF.

[2] Demir Küçükaydın, “Muhalefet ve HDP Erdoğan’ın Zaferine Giden Yolların Taşlarını Döşüyorlar”, 23 Kasım 2022, Youtube.

[3] Eren Balkır, “Perde Gerisi”, 23 Haziran 2018, İştiraki.

[4] Eren Balkır, “Aparat”, 29 Temmuz 2022, İştiraki.

[5] Pelo Anti-Imperialismo, "Komünist Teşkilât Söyleşisi", 3 Nisan 2019, İştiraki.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder