Pages

02 Kasım 2022

Emperyalizmin Yerli Muhbirleri

Mesih Alinejad, Biden’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan’la birlikte [Temmuz 2021]


Amerikan emperyalizmi, yürüttüğü proje kapsamında, dünya genelinde bir geçerliliğe sahip olabilmek adına, farklı aksanlara, yazı dillerine ve siyasetlere sahip yerli muhbirlerin ve komprador aydınların desteğine ihtiyaç duyuyor.

Beyaz erkeklerin ve kadınların desteğini arkasına alan proje, söylem bağlamında hep aynı düzeyde otoriteye sahip olamıyor. Fakat emperyalizmin hedefe koyduğu kültürlerdeki ve ülkelerdeki konuşma tarzları ve kullanılan dil, şarkiyatın konusu hâline geliyor, egzotik bir şeymiş gibi takdim ediliyor ve yürütülen proje bağlamında onay görüyor. Yerli muhbirler, hâkim konuşma tarzını ve dili yetkili kılıp tasdiklemek suretiyle, kendine yabancılaşma sürecini tamama erdiriyorlar. Böylece kimse, artık aslında onların emperyalizmin dilini kullandığını görmüyor.

Yerli muhbirleri ortaya çıkartan bu proje, tabii ki Avrupa sömürgeciliğinin ve Amerikan emperyalizminin tarihinde yeni tanık olduğumuz bir şey değil.

Afrika için verilen kavgadan Asya’nın fethi için verilen mücadeleye, oradan Latin Amerika’nın yağmalandığı sürece kadar beyaz adam, hep yerli halkı ikna etmek zorunda kaldı. O, hep yerli halkı kendi tarihini yapabilecek kudrette olmayan, fail dahi olamayacak zavallılar olarak gördü.

Edward Said’in tespit ettiği biçimiyle, Şarkiyatçılık projesi, söz konusu rızayı imal etmek için bir araç olarak kullanıldı. Fakat emperyalist fetih sürecinin saldırgan bir üslupla tüm dünyayı kuşatmasıyla, dünyayı fethetme pratiğinin insanı özgürleştirme kılıfı altında takdim edilmesi için kullanılacak ideolojik mekanizmanın önemini artırdı.

Bugün Amerika’nın gerçekleştirdiği emperyalist müdahalelerin ana hedefleri sıralanırken, ulusal güvenlikle ilgili çıkarların yanında, insan hakları ve kadın hakları gibi başlıklar da sıralanıyor.

Hirsi Ali, Azer Nefisi, İrşad Menci gibi isimler, Amerikan emperyalizminin insanî bir gayeyle hareket ettiğini, dolayısıyla, bu türden hakların onun görev tanımının bir parçası olduğunu söylüyorlar.

Amerikan ve Avrupa pazarına seslenen bu isimler, İran’daki kadınların haklarını (Nefisi), Afrika’da uygulanan kadın sünnetini (Hirsi Ali) veya İslam coğrafyasında gey ve lezbiyen haklarını (İrşad Menci)[1] sert bir dille eleştiriyorlar, ama bu yanlışların düzeltilmesi yetkisini, bu yanlışlardan etkilenen toplumların değil, bu ülkelere yabancı olan okurların ve onların seçtikleri devlet yetkililerinin ellerine teslim ediyorlar.

Ekim 2004’te New York’ta İranlı kadın hakları aktivistlerini ağırlayan, farklı çevrelerden birçok ismi misafir eden bir etkinlikte, her masaya Azer Nefisi’nin Lolita’yı Tahran’da Okumak isimli romanın birer nüshasının konulduğunu gördüm. Ayrıca kitapların yanına, üzerinde dayak yemiş Afrikalı bir kadının resminin bulunduğu bir kartpostal iliştirilmişti. Kartpostalda, bu ve benzeri kadınların kurtulması için bu ülkelere müdahale edilmesini, bunun için de kartpostalın imzalanıp Dışişleri Bakanı Colin Powell’a gönderilmesini söyleyen bir mesaj bulunmaktaydı. Bu kartpostalın dağıtıldığı gün itibarıyla Amerika’nın Afganistan’da gerçekleştirdiği kıyım üçüncü yılına, onun bir suçlu olarak girdiği Irak’taki işgal, birinci yılına girmişti.

Frantz Fanon’un devrimci mirasını bugünün olaylarıyla zenginleştirmenin en iyi yolu, sermayeyi sürekli yeniden icat edip duran, ona ait ideolojik mekanizmanın işleyiş tarzları konusunda her daim uyanık olmaktır.

Bugün her kültürün birbirini etkilediği çokkültürcülük ortamında, sermaye, yeni hâkimiyet biçimlerine ihtiyaç duyuyor. Bu çağda yurtsuz ve ruhsuz yerli muhbirler, söz konusu hâkimiyetin önündeki engelleri kaldırmak için uğraşıyorlar. Onlar, aslında bir vakitler ırkçı şarkiyatçıların işini üstlendiler.

Bugün sömürgeciliğin nispeten daha gelişkin olan bir aşamasına tanıklık ediyoruz. Küreselleşme aşamasında kapitalizm, daha gelişkin koşullara sahip oldu. Bu anlamda o, artık yeni bir ideolojik dile ihtiyaç duyan yeni hâkimiyet biçimlerine sahip.

Dolayısıyla, bugün saldırının hedefinde olan siyah ya da esmer, Yahudi ya da Müslüman, herhangi bir rengin ideolojik hâkimiyetini, yaşanan saldırı karşısında fetişleştirmemeliyiz.

Neticede sermaye denilen şey renk körüdür, cinsiyetlere eşit mesafededir. O, sadece mallarını ucuza üretip en uygun pazara, en fazla miktarda satmak ister. O ürünleri kimlerin satın aldığı, kimlerin sattığı, kimlerin kâr elde ettiği, bu berbat döngünün yol açtığı sonuçların çilesini kimlerin çektiği, sermayenin umurunda değildir.

Yerli muhbirlerin emperyalist projeye sundukları hizmet de o döngüde kullanılıp atılacak bir maldan başka bir şey değildir. Yerli muhbirler, emperyalizm için kullanılıp atılacak tuvalet kâğıdı rulosudurlar.

Hamid Dabaşi

[Kaynak: Brown Skin, White Masks, PlutoPress, 2011, s. 36-37.]

Dipnot:
[1] Bkz.: Irshad Manji, The Trouble with Islam Today (New York: St Martin Press, 2004). Gey Enternasyonali’nin kapsamlı bir eleştirisi için bkz.: Joseph Massad, Desiring Arabs (Şikago: University Chicago Press, 2007). Massad’ın konuyla ilgili röportajı için bkz.: İştiraki.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder