Dünyanın
belirli bir bölgesinde hegemonya tesis etmek adına, bir ya da birden fazla egemen
ülkeye savaş açmaya, işgal harekâtı gerçekleştirmeye niyetlenen büyük güçlerin
önce tüm halkı aşağılama ve şeytanlaştırma gibi yöntemlerle kamuoyu oluşturması
gerekiyor.
İslam’a
hakaretler savuran, bu dine inananları derinlemesine rahatsız edip kışkırtan 1988
tarihli Şeytan Ayetleri kitabının yazarı Selman Rüşdi, bu türden bir rol
oynadı. Bu yaklaşım, son kitabı Joseph Anton’da da meşruymuş gibi takdim
ediliyor ve yüceltiliyor. Kitap, Selman Rüşdi’nin polis korumasıyla yaşadığı on
yılın hikâyesini aktarıyor. Kitabın ismi ise o dönemde yazarın kullandığı isim. Bugünlerde
kitabın epey reklâmı yapılıyor.
Seksenlerin
sonunda Sovyetler’in çöküşüyle birlikte İngiliz-Amerikan emperyalizmi, ayakta
kalan sosyalist ülkelerin yanında, Ortadoğu ve Asya’daki muhtelif ülkelerinde
görülen antiemperyalist duruşun da kendisini ve dünyaya hâkim olma dürtüsünü
bir biçimde tehdit ettiği kanaatine ulaştı. Emperyalizm, İslam bayrağı altında
ilerleyen, ama aslında özü itibarıyla antiemperyalist olan hareketi tehdit
olarak gördü. İşte Selman Rüşdi gibi aydınlar, eserleriyle son dönemde bu türden
ülkelere yönelik askeri saldırı için kamuoyunun hazırlanması sürecine katkıda
bulundular.
Neticede
Afganistan, Irak ve Libya’da ağır sonuçlara yol açan büyük felâketlere tanık
olundu.
Dolayısıyla,
Rüşdi’nin İslam’a ve Müslümanlara yönelik hakaretleri kasti idi. O, ortaya ne
tür bir sonuç çıkacağını çok iyi biliyordu. Kitabın yol açtığı öfke, herkesin
kolayca öngörebileceği bir gelişmeydi. Güney Asya genelinde birçok insanın öldüğü
isyanlar patlak verdiğinde, Batı basınında Rüşdi’nin kitabının satış
rakamlarının yükseldiğinden bahsediliyordu.
Bugün
ancak bir krala veya başbakana tahsis edilen koruma ekibiyle korunan, Londra
polisine bağlı özel birimin hizmetinden istifade eden bir yazara “ilericidir”
denilebilir mi? Saldırıya uğrayan, zulüm gören, hatta istihbaratın gizli
yürüttüğü operasyonlarla öldürdüğü yüzlerce insana ne diyeceğiz?
Demek
ki devlet, kendisi için kıymetli bir hizmette bulunan birini koruyordu. Rüşdi,
bırakalım zulüm görmeyi, beyler gibi yaşadı, hep dert üstü murat üstü idi.
Son
verdiği mülâkatta neşeli bir ifadeyle, “çocuklarının yakışıklı, fit, silâhlı ve
çok seksi” olduğunu söylüyor, edebiyatçıların toplandığı akşam yemeklerinde
görünüşüyle nasıl saygı gördüğünden bahsediyor. Bu türden rahatsız edici
lafları sıralayan adam, Londra’da Milyoner Evleri denilen yerde ikamet ediyor.
Yayımlandığı
dönemde ağza alınmayacak ifadelerle yüklü kitabı Şeytan Ayetleri, komünist
ve ilerici hareket dâhil, birçok çevrede ifade hürriyeti temelinde savunuldu.
Oysa “ifade hürriyeti” denilen şey, tüm bir halka ve o halkın dinine yönelik
hakareti, ölüme ve kargaşaya sebep olan, tahrik edici olayları kapsayamaz. Bu
türden bir tartışmanın yanlış olduğu, birçok kez görüldü. Örneğin altmışlarda ve
yetmişlerde üniversiteler, ırkçılara ve faşistlere konuşma hakkı verilsin mi
verilmesin mi tartışmasını yürüttüler. Ülkedeki öğrenci sendikaları, haklı
olarak, konuşma hakkının verilmemesi çağrısında bulundular.
Rüşdi’nin
son kitabı da emperyalizmin savaş tellâllığına, bu konuda kamuoyu oluşturma
çabalarına hizmet ediyor. Geçmişteki savunusundan zerre pişman olmamış bir isim
olarak Rüşdi, İslam’a ve Müslümanlara yönelik hakaretini meşru ve haklı görmeye
devam ediyor, üstelik bu tavrı, Afganistan’ın, Irak’ın ve Libya’nın dümdüz
edildiği, Suriye ve İran için savaş davullarının çalındığı bir dönemde ortaya
koyuyor. Yazdığı kitap, tam da bu sebeple büyük ilgi görüyor, yoğun bir biçimde
reklâm ediliyor.
Selman
Rüşdi’nin son kitabı da onun için yürütülen tanıtım çalışmaları da tıpkı ilk
kitapları gibi mahkûm edilip eleştirilmelidir!
Workers’ Weekly
6
Ekim 2012
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder