Bugünkü
Tayyip düşmanlığı”nın özünü, AB için patlatılan havai fişeklerin ıslak çıkması
ve erken sönmesi sonucu oluşan hınç ve nefret teşkil ediyor. Bu hınç ve nefret,
AB’sizlikle alakalıdır. AB’ye akın eden küçük burjuva, geriye apolitik ve
bireyci bir siyaset algısı bıraktı. Ülke doktor kaybetti, ama katmerlenmiş
küçük burjuva siyasetini kazandı.
Ülkenin
batısını AB, doğusunu ABD yönetiyorsa (Yalçın Küçük), buna uygun solculuk imal
edilmiş olmalıdır. Bu solculuk, AB ve ABD’nin onay vermediği her şeye düşman,
desteklediği şeylere yoldaştır. Siyaset algısı, bu düşmanlığa ve yoldaşlığa
göre inşa edilmiştir. Sözün sahibi, bu inşa faaliyetinin basit bir memurudur.
* * *
Birileri
“Dünya İklim Deklarasyonu” başlığını taşıyan bir metin kaleme alıyorlar.[1] Deklarasyon,
iklim acil durumu ve karbon konusunda söylenenlerin tartışmalı olduğunu
söylüyor. Bilimin şüpheciliği ve sorguculuğuyla meselenin ele alınması
gerektiğine vurgu yapıyor. Bildiriye içinde çok sayıda iklim bilimcinin de
bulunduğu 1.410 bilim insanı imza atıyor. AB ve ABD’nin onay verdikleri dışında
bir fikri ve zikri olmayan solcular, o bilim insanlarını “meczup ve deli” ilân
edip, ağza alınmayacak küfürlerle hakikati savuşturacaklarını düşünüyorlar.
Kendilerine verilen görevi ifa ediyorlar. Solculuklarını kimlerin ve nelerin
tanımladığını hiç sorgulamıyorlar.
Bu
solcular, zamanında Amerika’nın Darwinci, Sovyetler’in Lamarkçı oluşuna,
RNA-DNA ile ilgili tartışmalara, şeker, kolesterol gibi konulara veya son virüs
vakasına dair söylenenlere de hiç bakmıyorlar. İdeoloji düzleminde bilimle
alakalı binlerce tartışmanın yaşandığını görmüyorlar. Mesela, yıllarca
psikiyatri, “kimyasal dengesizlik teorisi”ni esas alıyor[2], kimyasal verileri
tu kaka ilân ediyor, kişileri buna göre yönlendirip ilâç bağımlısı hâline
getiriyor. Birileri çıkıyor, “bu teori yanlış” diyor, buranın ilâç bağımlısı
solcusu, “olur mu canım bu deli saçması!” diye tepki gösteriyor.
Çünkü
AB ve ABD’den gelen her şeyi sorgusuz-sualsiz kabul etmeyi solculuk zanneden
bir tipoloji türetildi. Bu solcular, AB ve ABD’de ne söyleniyorsa, doğru kabul
ediyorlar. AB ve ABD neye “kötü” demişse ona “kötü” demeyi solculuk
zannediyorlar. Kendi öznelliklerini orada(n) kuruyorlar. Doğruyu ve iyiyi oraya
göre belirliyorlar. Sürü bağışıklığı “kötü” deniliyorsa, buradaki solcu da
“kötü, onu savunmak gericilik” diyor. Batı’da D vitamini kötüleniyor, burada D
vitamini karşıtı eylemler örgütleniyor. Orada Ukraynalı Neonazi ilericidir
deniliyor, buradaki solcu da Ukraynaca özgürlük türküleri mırıldanıyor.
Batı’da
sakallı, tesettürlü insanlar “terörist” ilân ediliyor. Buradaki küçük burjuva,
sırtındaki din yükünden, bu saldırıya ortak olunca kurtulacağını sanıyor.
İyi-kötü savaşı denilen liberal kurgu, tüm ideolojiyi, teoriyi ve politikayı
ele geçiriyor. İnsanmerkezci, öznel değerlendirmeler ve ölçütlerle yol
alınamayacağını kimse görmüyor. Herkes, emperyalizmin şer eksenine dâhil
olmamak için üzerinde yoğun bir baskı hissediyor, bu baskıdan kurtulmak için
çabalıyor. Efendilerinin önünde diz çöküp onlara yalvarıyor. O kırılan dize ve
yalvarışa sol deniliyor.
Bir
solcu, Dünya İklim Deklarasyonu yazısının altına, “CO2’yi övdüğü” gerekçesiyle,
eleştiri notu düşüyor. Burjuva hukuku adına “suçu ve suçluyu övme suçu”na
atıfta bulunan bu solcu, son kırk yıl içerisinde neden tüm günahın bu kimyasal
bileşenin sırtına yüklendiğini, güneşin etkisini, dünyadaki sıcaklık döngüsünü,
karbondioksit hipotezinin bir hipotez olduğunu, mutlak bilimsel gerçeklik
olmadığını, dünyanın daha önce de ısınıp soğuduğunu, bugün de ısındığı döneme denk
geldiğimizi, iklim krizi iddiasının ekonomi-politiğini, jeopolitiğini ve
biyopolitiğini sorgulamanın şart olduğunu görmüyor.
Teoriyi,
ideolojiyi ve politikayı sadece kendi bireysel varoluşunun sınırlarına hapseden
solcu, ötesine, dışına, harice, gayba, buranın ve bugünün efendilerini korumak
adına, “kötü” damgası vuruyor. Böylece, sınırlı bireysel varlığını yücelten,
öven, kutsayan güçlerin gölgesine sığınıyor. Bu varlığı resetlemeyle
arındıracağını söyleyen Garanti Bankası’nın ve ekran yüzü Dilek İmamoğlu’nun
yanına hizalanıyor. Herkese temel gelir, karbon ayak izi karnesi, aşı karnesi
vs. önerebiliyor.
TKP,
şimdiden üzerinde “boyun eğme” yazan karbon ayak izi karneleri basmaya,
üzerinde çark-çekiç logosu olan kurutulmuş böcek poşetlerini mahallelerdeki
semtevlerinde dağıtmaya hazırlanıyor. Bu zilleti sorgulama gereği bile duymuyor.
* * *
11
Eylül’den beri liberalizm, kendisini “sosyalizm” diye satma imkânına kavuştu.
AB ve ABD’de liberalizm, sol sosyalist isimleri örgütlemeyi bildi. Solcular,
ABD’nin CIA, NATO ve Pentagon üzerinden uygulamaya koyduğu Terörle Mücadele
konseptine örgütlendiler.
Herkes,
Kuzey Kore, Pol Pot olmadığını ispatlamak için Müslüman’a saldırmayı öğrendi.
Müslüman’a saldırdıkça, egemenlerin sırtlarını sıvazlayacağını anladı. Bugün
sol, Kuzey Kore, Pol Pot üzerinden kendisine yönelen ithamları Müslüman’a
yöneltiyor, bu sayede arınacağını, egemenlere hoş görüneceğini düşünüyor.
Bugün
solcular, AB ve ABD’de ne övülüyorsa onu övmeyi, neyden nefret ediliyorsa ondan
nefret etmeyi alışkanlık hâline getirdiler. Redneck veya Beauf[3]
gibi görünmemek, böylece, bu ülkelerden gerekli vizeyi alabilmek adına, bu
ülkenin yoksullarıyla dalga geçmeyi, onları aşağılamayı, şarlihebdo mizahıyla
kente göç etmiş kara Cezayirlilere düşmanlık etmeyi öğrendi.
* * *
Karbonifer,
gezegende canlı hayatının evriminde önemli bir evrenin adı. Bitki örtüsü
karbondioksiti çekiyor, oksijeni bol miktarda havaya salıyor. Omurgalılar, bu
dönemde karaya ayak basma imkânı buluyor. “Devoniyen döneminde ise biyokütle
büyüyor, bu artışla birlikte oksijen artıyor, toprak organikleşiyor, kayalar
aşınıyor, karbondioksit tüketiliyor, neticede sıcaklık düşüyor.”[4]
Karbondioksitin
canlı hayatındaki yerine dair çalışmalara kimse bakmıyor.[5] Kurgu ile gerçek
arasındaki mesafeyi kimse tartışmıyor. Bu ideolojik saldırının gelişmekte olan
ülkeleri ve yoksulları hedef aldığını kimse dert edinmiyor. Ama herkesin
kolayına ve işine, karbondioksiti tu kaka ve günah keçisi ilân etmek geliyor.
Hayatın temel bileşenlerinden olan karbon, insanla birlikte, kötü, yanlış ve
zararlı ilan ediliyor. Çünkü birileri, birilerinin hayatını ve insanlığını
sorgulanır kılıyor. Artık nüfus ve öjeninin ekonomi-politiği, solcuları
kendisine asker yapıyor.
Bugün
egemenler, kendilerini insan, kötüledikleri kesimleri böcek veya hayvan
derekesinde görüyorlar. Bilimi, ideolojik planda kendi çıkarlarına göre eğip
büküyorlar. Faşist bilim insanlarıyla aynı düzlemde, öjeniye, üst insana,
arınmaya dair çalışmalar yürütüyorlar.
1930’larda
Nazi partisine en çok hekimler üye oluyorlar.[6] Alman Tabipler Derneği’nin
mirası, bugün TTB’de, tüm diriliğiyle, yaşıyor. TTB, uyuz ve ucuz bir
muhaliflik adına, kutsal mabet hâline getiriliyor. Sol, havalimanında “temas
yok!” deyip işçi kadını aşağılayan kişinin veya “sen kimsin ki benimle muhatap
oluyorsun” diyen hekimin ideolojik dünyasına örgütleniyor. Bu sol, eleştirilere
bu şekilde cevap verebiliyor.
Sol,
bu ideolojik ortamı sorgulamamayı alışkanlık hâline getirdi. Egemenlerin bilim
temelli olduğunu iddia ettikleri ideolojik laflarına vahiy gibi sarıldı.
Dinsizleşen ve milletsizleşen sol, Batı’nın dinine ve milletine kul oldu. Sol,
kurtuluşu o kulluğun getireceğine inanıyor.
Kendi
esaretini sorgulamayanlar, kurtuluş yolunu inşa edemezler.
Eren Balkır
3
Ekim 2022
Dipnotlar:
[1] Dünya İklim Deklarasyonu, 27 Haziran 2022, İştiraki.
[2]
Bruce E. Levine, “Kimyasal Dengesizlik Teorisi”, 29 Nisan 2022, İştiraki.
[3]
Imen Neffati, “Charlie Hebdo ve Sarı Yelekliler”, 7 Ocak 2019, İştiraki.
[4]
Douglas J. Futuyma ve Mark Kirkpatrick, Evolution, Dördüncü Basım,
Sinauer Associates, s. 447.
[5]
CO2 Coalition, Carbon Dioxide Benefits the World: See for Yourself, CO2.
[6]
Omar S. Haque vd., “Why Did So Many German Doctors Join the Nazi
Party Early?”, 3 Ekim 2012, Pubmed.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder