Pages

05 Ekim 2022

IKP ve Devrimci Ayrışma


Ağustos 1964’te Irak Komünist Partisi merkez komitesi, Prag’da toplandı. Bu toplantıda, Sovyetler’in siyasetine uygun bir adım olarak, küçük burjuva liderlerin kapitalist olmayan yola sokulabileceğine dair bir karar alındı. Bu karar, Irak’ın başındaki Abdüsselam Arif’in iktidarını desteklemek anlamına geliyordu. Bu karar üzerine partide toplu istifalara tanık olundu. Hapishanelerde ve Kürdistan illerinde itirazlar daha yoğundu. Parti merkez komitesi, kararı revize etmek zorunda kaldı. Neticede ordu içerisindeki solcu subaylarla darbe yapılması fikri güçlendi. Bu darbeyi destekleyecek silâhlı birlikler oluşturuldu. Ama Sovyetler, bu darbe fikrine karşı çıktı. Arif rejiminin niteliği ile ilgili tartışmalar, partiyi böldü. Bağdat Bölge Komitesi ve Kadro Fraksiyonu, politik şiddet kullanılması fikrine destek sundu.

26 Eylül 1967 günü Parti Kadroları Fraksiyonu adı altında bir örgüt meydana getirildi.[1] Merkez komitesini eleştiren örgüt, kriz konusunda onu sorumlu görüyor, aynı zamanda diğer ekip gibi revizyonist gördüğü Bağdat teşkilâtının başındaki liderlerini merkez komitesi üyeleri ile aynı yolda ilerleyip parti tabanındaki muhalefeti görünce yüz seksen derece dönüş yapmakla eleştiriyordu. Örgüt, aynı zamanda rejimin yıkılıp halkçı demokratik rejiminin tesis edilmesi için silâhlı halk savaşı yürütülmesi görüşünden yana duruyordu.[2]

Muhalefete göre, Eylül 1967’deki olaylar isyana neden olmuştu. Yeni oluşan geçici liderlik, tabandan ciddi bir destek gördü. Bağdat’ta tüm teşkilâtların yarısından fazlası yeni liderliğe bağlandı. Kürdistan illerinin yanı sıra Basra ve Kut’taki teşkilâtlar da bağlılıklarını bildirdiler. Hapishanelerdeki binlerce tutsak, yeni liderliğin rejimi yıkmak için ayaklanma gerçekleştirilmesi fikrine onay verdi.[3]

Fakat 1967’de muhalif teşkilâtların birbirinden kopmasından önce eski liderlik, radikal mesajlar vermek suretiyle muhalefeti sakinleştirme gayreti içine girdi. Kendi teşkilâtındaki hissiyata teslim olan ve eski liderlerin içine düştüğü kötü durumu gören Bağdat Bölge Komitesi, sürece boyun eğdi. Bu teşkilât, sonraki yıllarda hızlı bir değişime tanık olmuş, çok fazla şiddete maruz kalmış, başkentte faal olan bir yapı olarak, radikalizme ve devrimci sol politikalara meyilli bir teşkilâttı. Ayrıca 1966 yılında komite, parti liderliğine karşı gizli bir kampanya yürütmüştü.

Darbe yapılmasını öngören ve “nihai muharebe” olarak anılan politik çizgiyi “oportünist bir slogan” olarak gören Bağdat Komitesi, bu slogan yerine “silâhlı halk ayaklanması” sloganına başvuruyordu. Özünde köken olarak Guevaracı olan bu fikre göre, ordunun çakacağı ilk kıvılcım, devrim ateşini tutuşturacak yangını meydana getirecekti.[4] Öneri, resmi çizgiden daha radikal bir yerde duran bir fikirle birlikte takdim edilmekteydi.

Haziran 1966’da Bağdat Komitesi, açıktan eleştirel olan bir bildiri üzerinden, partinin merkezî idaresinin tüm kontrolünü ele geçirme niyetinde olduğunu ortaya koydu. Bağdat teşkilâtını merkez komitesi yanında faaliyet yürütecek yeni merkez olarak öneren Bağdat Komitesi, bu niyetini dile döken bir dizi gösteri tertipledi. Ayrışma öncesinde komitenin başkanı olan Bekir İbrahim, ayrışma sürecini örgütleyenlerin niyetinin parti içi iktidarı ele geçirip IKP’yi Sovyetler’den bağımsız kılmak, partinin Arap milliyetçiliği ve Arapların birliği gibi meselelere dair konumlarını değiştirmek ve şiddetin partinin ana mücadele yöntemi hâline gelmesini sağlamak olduğunu söyledi.[5]

Eski lider kadrosu kadar güçsüz olan yeni kadro, Ağustos ayı içerisinde Bağdat Bölge Komitesi’ni eleştiren bir bildiri yayımladı. Olayların seyri neticesinde Bağdat teşkilâtını radikalizm konusunda gölgede bırakmaya çalışan merkez komitesi, bu teşkilâtın üyelerini “nihai muharebe” planının uygulamaya konulmasına mani olmakla suçluyordu. “Askerî Darbe Ülkemizin Koşullarına Uyarlanmış Halk Ayaklanmasıdır” başlığını taşıyan ve 1967 yılı içerisinde parti teşkilâtlarına dağıtılan belgede merkez komitesi, Nisan 1965’teki toplantıda benimsediği konumu terk etti ve “askerî darbenin halk ayaklanması olduğunu, onun toplumsal devrim çağını başlatabileceğini, ülkedeki durumun askerin sorumluluk almasını emrettiğini, bunun en nihayetinde kitlelerin sorumluluk aldığı bir süreci ifade etmeyeceğini” söyledi.[6]

Sonrasında İsrail, 5 Haziran 1967 günü Mısır’a saldırdı, böylelikle Altı Gün Savaşı denilen savaş başladı. Bu savaş neticesinde partinin farklı hiziplere bölüneceği sürecin nihai aşamasına geçildi.

Bahaüddin Nuri, Zeki Hayri ve Aziz Hacı’dan oluşan politbüro[7] yaptığı toplantıda partinin savaşla ilgili konumunu belirledi. Olağan bir adım olarak Siyonizmi kınayan politbüro, İsrail ve emperyalizme karşı Arapların mücadelesinin birleşmesi çağrısında bulundu. Hayri’nin girişimiyle parti, “ulusal savunma hükümeti” sloganını benimsedi.[8] Rejimin en güçsüz olduğu dönemde politbüro, esasında onu yıkmayı öngören politikasından vazgeçip, bunun yerine, mevcutta atılan dış politika adımlarını yineleyecek militarist bir rejimin tesis edilmesi üzerinde duruyordu. Nuri, sonrasında rejimin savaşla ilişkisine dair şunları söyledi:

“Abdurrahman Arif hükümeti, İsrail’e karşı sürdürülen savaşta yer alabilecek kudretten yoksun, önemsiz bir hükümet olsa da, savaş süresince kötü bir konum almamıştır. O, Mısır ve Suriye’ye somutta politik ve askerî destek sunmuştur.”[9]

Liderlik kadrosunun savaş konusunda aldığı tartışmalı konumun ardından birlik imkânları ortadan kalkmış oldu. Parti tabanı, parti içerisinde muhalif çalışmalar örgütlemeye başladı.

Ertesi ay içerisinde Kadro Fraksiyonu’nun lideri Halid Ahmed Zeki (Zafer Yoldaş) merkez komitesine komiteyi eleştiren bir bildiri gönderdi. Fahad’ın eskiden savunduğu Marksist-Leninist çizgiye bağlı olan Zeki, partinin revizyonist çizgisini yerden yere vurdu ve onun 1959’da Kasım önünde diz çöken partinin çizgisini devam ettirdiğini söyledi.

“Partimiz, ellilerin başından, yani Fahad’ın başta olduğu aşamayı takip eden dönemden beri, sağcı görüşlerin ve politikaların çilesini çekmiştir. 1959 yılının ortalarından itibaren bu görüşler ve politikalar somutlaşmaya başlamış, Haziran-Ağustos 1964’teki sağcı revizyonist çizgide en yalın biçimine kavuşmuş ve bu çizginin içeriğini belirlemiştir.

Bu akım, sadece taktik değil, strateji konusunda da Marksizm-Leninizmden sapmıştır. Bizim burada asıl derdiğimiz, bu tasfiyeci akımı tartışmak ve çürütmek değil, ilgili akımı değiştirmek için son iki buçuk yıldır ortaya konulan onca çabaya rağmen, onun nesnel ve öznel planda güttüğü davaların, ortaya koyduğu ideolojik gayretlerin üzerindeki örtüyü kaldırmaktır. Parti içerisinde özeleştiri mekanizması sınırlı bir biçimde işlemektedir. Neticede parti, üyelerini bu akımın tehlikelere yol açacak hataları konusunda eğitmemiştir.”[10]

Bu duruma çare olarak Zeki, Ağustos çizgisini formüle eden herkesin üyeliklerinin dondurulmasını veya iptalini, yeni devrimci unsurların partiye dâhil edilmesini, bu çizgiye karşı çıkan üyelerden oluşan yeni bir lider kadrosunun oluşturulmasını ve ulusal kongrenin toplanmasını içeren bir planın yürürlüğe konulmasını önerdi.[11]

Kendisini partiden ayrı bir yapı olarak görmeyen Kadro Fraksiyonu, 30 Haziran toplantısından beri bağımsız olarak silâhlı mücadele konusunda hazırlık yürütmeye başladı. Ülkenin güneyindeki bataklıklarda, Fırat nehrinin orta kısmında yer alan köylerde ve Kürdistan bölgesinde silâhlı birlikler meydana getirdi.

Partinin ana kütlesine, bilhassa en halkçı lafları dile döken Bağdat Komitesi’ne kıyasla ufak olan fraksiyon, gene de parti tabanında, bilhassa Bağdat’ın Medinetü’l Savra ve Medinetü’l Şula mahallelerinde, ayrıca subaylar ve aydınlar arasında belirli bir nüfuza kavuştu. Örgüt, Amara, Garraf ve orta Fırat bölgesindeki kasabalarda faal olan köylü örgütleri içerisinde güç kazandı.[12]

Yeni lider kadrosunun önemli hâle geldiği koşullarda, onları şiddetle eleştirmiş olan Kadro Fraksiyonu, tavrını yüz seksen derece değiştirdi ve Bağdat’la müzakere sürecini başlattı. Yoğun tartışmaların ardından Bağdat Bölge Komitesi ile güçleri birleştirme kararı alındı.[13] Ardından Temmuz ayında Bağdat Komitesi, merkez komitesinin Kadro Fraksiyonu’na destek sunması için çalışma yürüttü, ama bu çalışma sonuç vermedi. Komite’ye göre, Kadro Fraksiyonu kendisinin gölgesinde hareket eden ve esas olarak öğrencilerden destek gören bir örgüttü.

Sonrasında Bağdat Komitesi’nin gayriresmi lideri hâline gelen Aziz Hacı, Kadro Fraksiyonu’ndan, merkez komitesine karşı düzenleyeceği darbe girişimine destek sunmasını istedi. Ama bu davet geri çevrildi.[14] Yapılan tartışmaların ardından Kadro Fraksiyonu, Bağdat teşkilâtıyla birleşme kararı aldı. Böylelikle “Irak Komünist Partisi Merkez Komutanlığı” denilen örgüt kuruldu.[15]

Zeki’nin fikirlerini temel alan “Taktik Plan” isimli belgenin toplantıya sunulması sonrası yapılan tartışmaların ardından Merkez Komutanlığı, silâhlı mücadele çizgisini benimsedi.[16] IKP merkez komitesinin askerî darbe ile ilgili yaklaşımını eleştiren Zeki, bu belgede Maoist fikirlere benzeyen “silâhlı halk ayaklanması”na dair görüşünü aktarmaktaydı.

“Askerî darbe fikrini çürütmek için dillendirilecek ilk görüş şudur: Bu fikir, halkın desteğini arkasına almamıştır. İkinci görüşe göre ise ordudaki üst düzey komutanların tamamı ve onlarla bağlantılı diğer subaylar antikomünist, işçi sınıfı düşmanı, Kürd milliyetçiliği karşıtı kampa mensupturlar.”

Zeki, metinde aynı zamanda orduyu devrimci değişim yolunda bir araç olarak kullanma fikrini de eleştiriyordu:

“Kapitalist-feodal devlette kullanılan bir aygıt olarak ordu, özünde asla tarafsız bir kurum olamaz. O, işçi sınıfının ve devrimci hareketin ezilmesinde başvurulan en önemli sınıfsal araçtır. […] Nihai çözüme ancak mevcut ordunun tasfiye edilmesi ve onun yeni oluşan devrimci zeminde tekrardan eğitimden geçirilmesi ile varılabilir.”

Onun aklında daha çok Çin’deki halk savaşı modeli vardı.[17]

28 Mayıs 1968 günü Zeki silâhlı ayaklanma sürecinin başladığını duyurdu. Yeni kurulan örgüt, ilk bildirisinde güneydeki bataklık bölgesinde bulunan bir polis karakoluna başarılı bir saldırının gerçekleştirildiğini duyuruyordu. Ancak silâhlı ayaklanmanın başlamasıyla paniğe kapılan devlet, 700 askerden oluşan taburunu isyancıların üzerine gönderdi. Ayaklanmanın başlamasından sadece iki gün sonra devrimciler, 30 Mayıs günü orduyla çatışma içine girdiler. Çatışmaları bir hafta sürecek olan insan avı süreci takip etti. Merkez Komutanlığı, çatışmalar sonrası ağır kayıp verdi. Aralarında Zeki’nin de bulunduğu sekiz devrimci katledildi, üçü teslim oldu, ikisi yaralı ele geçirilip tutuklandı.[18]

Merkez Komutanlığı için süreç olumsuz bir seyir izledi. Zira silâhlı ayaklanmanın ilânından iki ay sonra Baasçılar, 17-30 Temmuz arası dönemde işlettikleri darbe süreciyle Arif rejimini devirdiler. 1963’te tesis edilen önceki Baasçı rejim gibi bu yeni Baas iktidarı da ilk iş olarak komünizmle mücadele etti ve isyana mani olmak için uğraştı.

Merkez Komutanlığı lideri Aziz Hacı, Şubat 1969’da Baas polisinin eline geçti.[19] Sorguda çözülen Aziz Hacı, partinin tüm sırlarını ifşa etti. Böylelikle yeni kurulan örgüt, bir ay içerisinde çözüldü. Politbüro üyeleri Kazım Saffar, Matti Hindi Hindu, Abdulhamid Safi ve Ahmed Mahmud Hallak tutuklandı. Bu isimleri, komite üyeleri Salih Rıza Askeri, Sami Ahmed Abbas, Malik Mansur, Gazi Antoine, Hudeyr Abbas Zübeydi ve Peter Yusuf takip etti.

3 Nisan 1969 günü Aziz Hacı, Bağdat televizyonuna çıkartıldı. Bu yayında eski lider, Merkez Komutanlığı’na saldırdı, IKP’yi ve dünya komünist hareketini eleştirdi. Bu hizmeti karşılığında Baas rejimi, kendisine Paris’te UNESCO daimi temsilciliği görevi verdi. Böylelikle Merkez Komutanlığı deneyimi, son darbeyi de yemiş oldu.[20]

Kasrü’n Nihayet isimli o işkence merkezinde teslim olmayan parti üyeleri, faaliyetlerine Irak Kürdistanı’nda devam ettiler. Bazıları, IKP’ye katıldılar. Bazı isimlerse İbrahim Alevi (Necmi Mahmud) liderliğinde bir araya gelip örgütsel çalışmaları sürdürdüler. Bu ekip, Ağustos 1969’da bir araya gelip yeni bir liderlik kadrosu belirledi. 1974’te aynı ekip, Irak Komünist Partisi Üçüncü Konferansı’nı topladı ve siyaset sahnesinde gerçek bir etki yaratmak için uğraştı.[21]

Öte yandan, 1967 yılının Aralık ayının sonlarında eski ekip, Irak Kürdistanı’nda üçüncü konferansı topladı. Birkaç gün süren konferansa elli yedi delege katıldı. KDP’nin güçlü olduğu bölgede toplandığı için IKP, Molla Mustafa Barzani’den izin almak zorunda kaldı.

Bu süreçte yaşanan diğer bir önemli olay da parti içinde yaşanan kriz sürecinde ülkedeki gelişmelerden bihaber olan, ilgili dönemde ülkede bulunmayan parti sekreteri Aziz Muhammed’in ülkeye geri dönmesiydi. Sahada olan bitenden uzak olan ve politik parti lideri vasfı taşımayan Aziz Muhammed, yeniden parti sekreteri seçildi. Bunun sebebi, kendisinin içteki mücadelelerin dışında kalmış olmasıydı.

Bu dönemde, Aziz Hacı ve kısmen Ara Hacadur hariç tüm eski ekibin Ağustos çizgisinden mesul olduğunu söyleyen, 1956-1967 arası dönemde partinin politikalarını değerlendiren bir rapor kabul edildi. Ortada radikal çizgiyi savunan bir muhalefet olmadığı için, askerî darbe seçeneği de hükmünü yitirdi. Toplantıda doğal olarak partiden ayrılan ekipler eleştirildi. Konferansta partinin günlük kitle mücadelesine ve geçici koalisyon hükümeti için verilecek mücadeleye odaklanılması gerektiğine dair bir karar alındı. Bu kararı alanlar, koalisyon hükümetinin işçi sınıfının liderliğiyle kurulacak “devrimci demokratik cumhuriyet” denilen ikincil stratejik hedefe ulaşabilmek için gerekli görülen demokratik özgürlükler türünden acil talepleri uygulayacağını düşünüyorlardı.[22]

Partinin takip eden dönemde, yani Baasçı iktidarın tahkim edildiği, güçlendirildiği on yıllık kesitte partinin faaliyetlerini, üçüncü konferanstaki değerlendirmeler ve konferans sonrası uygulamaya konulan politikalar tayin etti.

Johan Franzén

[Kaynak: Red Star Over Iraq: Iraqi Communism Before Saddam, Columbia University Press, 2011, s. 176-183.]

Dipnotlar:
[1] Bu sebeple söz konusu hizip “Kadro Fraksiyonu” olarak biliniyor.

[2] Mahmud, al-Sira‘ fi l-Hizb al-Shuyu‘i al-‘Iraqi wa Qadaya l-Khilaf fi l-Harakah al-Shuyu‘iyyah al-‘Alamiyyah [“Irak Komünist Partisi İçi Mücadele ve Dünya Komünist Hareketi İçindeki Anlaşmazlığa Sebep Olan Meseleler”], Paris: n.p., 1980., s. 122–123. Bu bildiriden yapılmış uzun bir alıntı için bkz.: Tareq Ismael, The Rise and Fall of the Communist Party of Iraq, Cambridge: Cambridge University Press, 2008. s. 150–151.

[3] Mahmud, al-Sira’, s. 125. Sonrasında Zeki Hayri, eski liderlerin bu noktada önceki üyelerin ancak yüzde onunu ellerinde tutabildiklerini kabul etti. Ismael’in Hayri ile röportajı, 15 Mart 1987, aktaran: Ismael, Rise and Fall, s. 159.

[4] Mahmud, al-Sira’, s. 104.

[5] Baqer Ibrahim, Mudhakkirat Baqer Ibrahim [“Bekir İbrahim’in Hatıratı”], Beyrut: Dar al-Tali‘ah, 2002, s. 142.

[6] Mahmud, al-Sira’, s. 105–106. Diğer yandan, merkez komitesini eleştiren Tarık İsmail, belgenin gerçekte askerî darbenin “halk ayaklanması” olmadığını söylediğini aktarıyor. Onun anlayışına göre merkez komitesi, aslında Bağdat Bölge Komitesi’ni maceracılık üzerinden eleştiriyor. Gelgelelim, İsmail’in yaptığı değerlendirmelerde sıklıkla görüldüğü biçimiyle, yazar, bu iddiasını destekleyecek bir belge sunmuyor: Tareq Ismael, Rise and Fall, s. 143.

[7] Aziz Muhammed o sırada yurt dışındaydı.

[8] Baha’al-Din Nuri, Mudhakkirat Baha’ al-Din Nuri: Sikritir al-Lajnah al-Markaziyyah li l-Hizb al-Shuyu‘i al-‘Iraqi [“Irak Komünist Partisi Merkez Komitesi Sekreteri Bahaüddin Nuri’nin Hatıratı”], Londra: Dar al-Hikmah, 2001, s. 364–365. Hatırlanacağı üzere, bu isim, 1941’de kendi hükümetini tarif etmek için panarapçı subayların Raşid Ali Geylani hareketi içerisinde kullandıkları isimle aynı.

[9] A.g.e., s. 365.

[10] 30 Haziran 1967 tarihli bildiri, aktaran Mahmud, al-Sira’, s. 114–115.

[11] Mahmud, al-Sira’, s. 116.

[12] A.g.e., s. 124.

[13] Mahmud, al-Sira’, s. 125–126.

[14] A.g.e., s. 117–119.

[15] Tarık İsmail’in “parti konferansı” dediği toplantı 2 Ocak 1968’de gerçekleştirildi. Bkz.: Tareq Ismael, Rise and Fall, s. 151–152. Tarık İsmail (s. 97’de) ismin “Merkez Komutanlığı” yerine “Merkezî Liderlik” olarak çevrilmesinin daha doğru olacağını söylerken haklı. Fakat bu çalışmada “Merkez Komutanlığı” ifadesi, grubun ayrı bir örgütü ifade ettiğini ortaya koymak için tercih edildi.

[16] A.g.e., s. 126.

[17] Halid Ahmed Zeki’nin 1967 tarihli bildirisinden aktaran: Mahmud, al-Sira’, s. 106–108.

[18] Ismael, Rise and Fall, s. 153–154.

[19] Mahmud, al-Sira’, s. 127–129.

[20] Her ne kadar İsmail, Hacı’nın eski yoldaşlarını kamuoyu nezdinde eleştirmesinin ve parti sırlarını ifşa etmesinin gerçekte partiyi hayatta tutma gayreti ve Baasçıların gazabından kurtulma çabası olduğunu söylemek suretiyle onu aklamaya çalışsa da gerçekte Hacı, esasen kendi canının derdine düşmüştü. İsmail’in değerlendirmesi için bkz.: Ismael, Rise and Fall, s. 221.

[21] Salah al-Kharsan, Safahat min Ta’rikh al-‘Iraq al-Siyasi al-Hadith: al-Harakat al-Marksiyyah 1920–1990 [“Irak’ın Modern Politik Tarihinden Sayfalar: 1920-1990 Arası Dönemde Marksist Hareketler”], Beyrut: Mu’assasat al-‘Arif li l-Matbu‘at, 2001. s. 249–253. Giriştiği başarısız silâhlı ayaklanma sonrası bu örgütün edindiği önem konusunda alternatif bir okuma için bkz.: Ismael, Rise and Fall, 5. Bölüm, s. 204–263.

[22] Nuri, Mudhakkirat, s. 385–386; Zaki Khayri, Safahat min Ta’rikh al-‘Iraq al-Siyasi al-Hadith: al-Harakat al-Marksiyyah 1920–1990, Beyrut: Mu’assasat al-‘Arif li l-Matbu‘at, 2001. , s. 286–287; Saleh Mahdi Duglah, Min al-Dhakirah: ‘Sirat Hayat’ [“Ezberden: ‘Bir Hayatın Hikâyesi’”], Şam: Dar al-Mada, 2000., s. 153–154.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder