Ağustos
1964’te Irak Komünist Partisi merkez komitesi, Prag’da toplandı. Bu toplantıda,
Sovyetler’in siyasetine uygun bir adım olarak, küçük burjuva liderlerin
kapitalist olmayan yola sokulabileceğine dair bir karar alındı. Bu karar, Irak’ın
başındaki Abdüsselam Arif’in iktidarını desteklemek anlamına geliyordu. Bu
karar üzerine partide toplu istifalara tanık olundu. Hapishanelerde ve
Kürdistan illerinde itirazlar daha yoğundu. Parti merkez komitesi, kararı
revize etmek zorunda kaldı. Neticede ordu içerisindeki solcu subaylarla darbe
yapılması fikri güçlendi. Bu darbeyi destekleyecek silâhlı birlikler
oluşturuldu. Ama Sovyetler, bu darbe fikrine karşı çıktı. Arif rejiminin
niteliği ile ilgili tartışmalar, partiyi böldü. Bağdat Bölge Komitesi ve Kadro Fraksiyonu,
politik şiddet kullanılması fikrine destek sundu.
26
Eylül 1967 günü Parti Kadroları Fraksiyonu adı altında bir örgüt meydana getirildi.[1]
Merkez komitesini eleştiren örgüt, kriz konusunda onu sorumlu görüyor, aynı
zamanda diğer ekip gibi revizyonist gördüğü Bağdat teşkilâtının başındaki
liderlerini merkez komitesi üyeleri ile aynı yolda ilerleyip parti tabanındaki
muhalefeti görünce yüz seksen derece dönüş yapmakla eleştiriyordu. Örgüt, aynı
zamanda rejimin yıkılıp halkçı demokratik rejiminin tesis edilmesi için silâhlı
halk savaşı yürütülmesi görüşünden yana duruyordu.[2]
Muhalefete
göre, Eylül 1967’deki olaylar isyana neden olmuştu. Yeni oluşan geçici liderlik,
tabandan ciddi bir destek gördü. Bağdat’ta tüm teşkilâtların yarısından fazlası
yeni liderliğe bağlandı. Kürdistan illerinin yanı sıra Basra ve Kut’taki
teşkilâtlar da bağlılıklarını bildirdiler. Hapishanelerdeki binlerce tutsak,
yeni liderliğin rejimi yıkmak için ayaklanma gerçekleştirilmesi fikrine onay
verdi.[3]
Fakat
1967’de muhalif teşkilâtların birbirinden kopmasından önce eski liderlik,
radikal mesajlar vermek suretiyle muhalefeti sakinleştirme gayreti içine girdi.
Kendi teşkilâtındaki hissiyata teslim olan ve eski liderlerin içine düştüğü
kötü durumu gören Bağdat Bölge Komitesi, sürece boyun eğdi. Bu teşkilât,
sonraki yıllarda hızlı bir değişime tanık olmuş, çok fazla şiddete maruz
kalmış, başkentte faal olan bir yapı olarak, radikalizme ve devrimci sol
politikalara meyilli bir teşkilâttı. Ayrıca 1966 yılında komite, parti liderliğine
karşı gizli bir kampanya yürütmüştü.
Darbe
yapılmasını öngören ve “nihai muharebe” olarak anılan politik çizgiyi “oportünist
bir slogan” olarak gören Bağdat Komitesi, bu slogan yerine “silâhlı halk
ayaklanması” sloganına başvuruyordu. Özünde köken olarak Guevaracı olan bu
fikre göre, ordunun çakacağı ilk kıvılcım, devrim ateşini tutuşturacak yangını
meydana getirecekti.[4] Öneri, resmi çizgiden daha radikal bir yerde duran bir
fikirle birlikte takdim edilmekteydi.
Haziran
1966’da Bağdat Komitesi, açıktan eleştirel olan bir bildiri üzerinden, partinin
merkezî idaresinin tüm kontrolünü ele geçirme niyetinde olduğunu ortaya koydu. Bağdat
teşkilâtını merkez komitesi yanında faaliyet yürütecek yeni merkez olarak
öneren Bağdat Komitesi, bu niyetini dile döken bir dizi gösteri tertipledi.
Ayrışma öncesinde komitenin başkanı olan Bekir İbrahim, ayrışma sürecini
örgütleyenlerin niyetinin parti içi iktidarı ele geçirip IKP’yi Sovyetler’den
bağımsız kılmak, partinin Arap milliyetçiliği ve Arapların birliği gibi
meselelere dair konumlarını değiştirmek ve şiddetin partinin ana mücadele
yöntemi hâline gelmesini sağlamak olduğunu söyledi.[5]
Eski
lider kadrosu kadar güçsüz olan yeni kadro, Ağustos ayı içerisinde Bağdat Bölge
Komitesi’ni eleştiren bir bildiri yayımladı. Olayların seyri neticesinde Bağdat
teşkilâtını radikalizm konusunda gölgede bırakmaya çalışan merkez komitesi, bu
teşkilâtın üyelerini “nihai muharebe” planının uygulamaya konulmasına mani
olmakla suçluyordu. “Askerî Darbe Ülkemizin Koşullarına Uyarlanmış Halk
Ayaklanmasıdır” başlığını taşıyan ve 1967 yılı içerisinde parti teşkilâtlarına
dağıtılan belgede merkez komitesi, Nisan 1965’teki toplantıda benimsediği
konumu terk etti ve “askerî darbenin halk ayaklanması olduğunu, onun toplumsal
devrim çağını başlatabileceğini, ülkedeki durumun askerin sorumluluk almasını
emrettiğini, bunun en nihayetinde kitlelerin sorumluluk aldığı bir süreci ifade
etmeyeceğini” söyledi.[6]
Sonrasında
İsrail, 5 Haziran 1967 günü Mısır’a saldırdı, böylelikle Altı Gün Savaşı
denilen savaş başladı. Bu savaş neticesinde partinin farklı hiziplere
bölüneceği sürecin nihai aşamasına geçildi.
Bahaüddin
Nuri, Zeki Hayri ve Aziz Hacı’dan oluşan politbüro[7] yaptığı toplantıda
partinin savaşla ilgili konumunu belirledi. Olağan bir adım olarak Siyonizmi
kınayan politbüro, İsrail ve emperyalizme karşı Arapların mücadelesinin
birleşmesi çağrısında bulundu. Hayri’nin girişimiyle parti, “ulusal savunma
hükümeti” sloganını benimsedi.[8] Rejimin en güçsüz olduğu dönemde politbüro,
esasında onu yıkmayı öngören politikasından vazgeçip, bunun yerine, mevcutta atılan
dış politika adımlarını yineleyecek militarist bir rejimin tesis edilmesi
üzerinde duruyordu. Nuri, sonrasında rejimin savaşla ilişkisine dair şunları
söyledi:
“Abdurrahman Arif hükümeti,
İsrail’e karşı sürdürülen savaşta yer alabilecek kudretten yoksun, önemsiz bir
hükümet olsa da, savaş süresince kötü bir konum almamıştır. O, Mısır ve Suriye’ye
somutta politik ve askerî destek sunmuştur.”[9]
Liderlik
kadrosunun savaş konusunda aldığı tartışmalı konumun ardından birlik imkânları
ortadan kalkmış oldu. Parti tabanı, parti içerisinde muhalif çalışmalar
örgütlemeye başladı.
Ertesi
ay içerisinde Kadro Fraksiyonu’nun lideri Halid Ahmed Zeki (Zafer Yoldaş) merkez
komitesine komiteyi eleştiren bir bildiri gönderdi. Fahad’ın eskiden savunduğu
Marksist-Leninist çizgiye bağlı olan Zeki, partinin revizyonist çizgisini
yerden yere vurdu ve onun 1959’da Kasım önünde diz çöken partinin çizgisini
devam ettirdiğini söyledi.
“Partimiz, ellilerin
başından, yani Fahad’ın başta olduğu aşamayı takip eden dönemden beri, sağcı
görüşlerin ve politikaların çilesini çekmiştir. 1959 yılının ortalarından itibaren
bu görüşler ve politikalar somutlaşmaya başlamış, Haziran-Ağustos 1964’teki
sağcı revizyonist çizgide en yalın biçimine kavuşmuş ve bu çizginin içeriğini
belirlemiştir.
Bu akım, sadece taktik
değil, strateji konusunda da Marksizm-Leninizmden sapmıştır. Bizim burada asıl
derdiğimiz, bu tasfiyeci akımı tartışmak ve çürütmek değil, ilgili akımı
değiştirmek için son iki buçuk yıldır ortaya konulan onca çabaya rağmen, onun
nesnel ve öznel planda güttüğü davaların, ortaya koyduğu ideolojik gayretlerin üzerindeki
örtüyü kaldırmaktır. Parti içerisinde özeleştiri mekanizması sınırlı bir
biçimde işlemektedir. Neticede parti, üyelerini bu akımın tehlikelere yol açacak
hataları konusunda eğitmemiştir.”[10]
Bu
duruma çare olarak Zeki, Ağustos çizgisini formüle eden herkesin üyeliklerinin
dondurulmasını veya iptalini, yeni devrimci unsurların partiye dâhil edilmesini,
bu çizgiye karşı çıkan üyelerden oluşan yeni bir lider kadrosunun
oluşturulmasını ve ulusal kongrenin toplanmasını içeren bir planın yürürlüğe
konulmasını önerdi.[11]
Kendisini
partiden ayrı bir yapı olarak görmeyen Kadro Fraksiyonu, 30 Haziran toplantısından
beri bağımsız olarak silâhlı mücadele konusunda hazırlık yürütmeye başladı. Ülkenin
güneyindeki bataklıklarda, Fırat nehrinin orta kısmında yer alan köylerde ve
Kürdistan bölgesinde silâhlı birlikler meydana getirdi.
Partinin
ana kütlesine, bilhassa en halkçı lafları dile döken Bağdat Komitesi’ne kıyasla
ufak olan fraksiyon, gene de parti tabanında, bilhassa Bağdat’ın Medinetü’l
Savra ve Medinetü’l Şula mahallelerinde, ayrıca subaylar ve aydınlar arasında belirli
bir nüfuza kavuştu. Örgüt, Amara, Garraf ve orta Fırat bölgesindeki kasabalarda
faal olan köylü örgütleri içerisinde güç kazandı.[12]
Yeni
lider kadrosunun önemli hâle geldiği koşullarda, onları şiddetle eleştirmiş
olan Kadro Fraksiyonu, tavrını yüz seksen derece değiştirdi ve Bağdat’la
müzakere sürecini başlattı. Yoğun tartışmaların ardından Bağdat Bölge Komitesi
ile güçleri birleştirme kararı alındı.[13] Ardından Temmuz ayında Bağdat
Komitesi, merkez komitesinin Kadro Fraksiyonu’na destek sunması için çalışma
yürüttü, ama bu çalışma sonuç vermedi. Komite’ye göre, Kadro Fraksiyonu kendisinin
gölgesinde hareket eden ve esas olarak öğrencilerden destek gören bir örgüttü.
Sonrasında
Bağdat Komitesi’nin gayriresmi lideri hâline gelen Aziz Hacı, Kadro Fraksiyonu’ndan,
merkez komitesine karşı düzenleyeceği darbe girişimine destek sunmasını istedi.
Ama bu davet geri çevrildi.[14] Yapılan tartışmaların ardından Kadro Fraksiyonu,
Bağdat teşkilâtıyla birleşme kararı aldı. Böylelikle “Irak Komünist Partisi
Merkez Komutanlığı” denilen örgüt kuruldu.[15]
Zeki’nin
fikirlerini temel alan “Taktik Plan” isimli belgenin toplantıya sunulması
sonrası yapılan tartışmaların ardından Merkez Komutanlığı, silâhlı mücadele
çizgisini benimsedi.[16] IKP merkez komitesinin askerî darbe ile ilgili
yaklaşımını eleştiren Zeki, bu belgede Maoist fikirlere benzeyen “silâhlı halk
ayaklanması”na dair görüşünü aktarmaktaydı.
“Askerî darbe fikrini
çürütmek için dillendirilecek ilk görüş şudur: Bu fikir, halkın desteğini
arkasına almamıştır. İkinci görüşe göre ise ordudaki üst düzey komutanların
tamamı ve onlarla bağlantılı diğer subaylar antikomünist, işçi sınıfı düşmanı,
Kürd milliyetçiliği karşıtı kampa mensupturlar.”
Zeki,
metinde aynı zamanda orduyu devrimci değişim yolunda bir araç olarak kullanma
fikrini de eleştiriyordu:
“Kapitalist-feodal
devlette kullanılan bir aygıt olarak ordu, özünde asla tarafsız bir kurum
olamaz. O, işçi sınıfının ve devrimci hareketin ezilmesinde başvurulan en
önemli sınıfsal araçtır. […] Nihai çözüme ancak mevcut ordunun tasfiye edilmesi
ve onun yeni oluşan devrimci zeminde tekrardan eğitimden geçirilmesi ile varılabilir.”
Onun
aklında daha çok Çin’deki halk savaşı modeli vardı.[17]
28
Mayıs 1968 günü Zeki silâhlı ayaklanma sürecinin başladığını duyurdu. Yeni kurulan
örgüt, ilk bildirisinde güneydeki bataklık bölgesinde bulunan bir polis karakoluna
başarılı bir saldırının gerçekleştirildiğini duyuruyordu. Ancak silâhlı ayaklanmanın
başlamasıyla paniğe kapılan devlet, 700 askerden oluşan taburunu isyancıların
üzerine gönderdi. Ayaklanmanın başlamasından sadece iki gün sonra devrimciler, 30 Mayıs günü orduyla çatışma içine girdiler. Çatışmaları bir hafta sürecek
olan insan avı süreci takip etti. Merkez Komutanlığı, çatışmalar sonrası ağır
kayıp verdi. Aralarında Zeki’nin de bulunduğu sekiz devrimci katledildi, üçü
teslim oldu, ikisi yaralı ele geçirilip tutuklandı.[18]
Merkez
Komutanlığı için süreç olumsuz bir seyir izledi. Zira silâhlı ayaklanmanın ilânından
iki ay sonra Baasçılar, 17-30 Temmuz arası dönemde işlettikleri darbe süreciyle
Arif rejimini devirdiler. 1963’te tesis edilen önceki Baasçı rejim gibi bu yeni
Baas iktidarı da ilk iş olarak komünizmle mücadele etti ve isyana mani olmak
için uğraştı.
Merkez
Komutanlığı lideri Aziz Hacı, Şubat 1969’da Baas polisinin eline geçti.[19] Sorguda
çözülen Aziz Hacı, partinin tüm sırlarını ifşa etti. Böylelikle yeni kurulan örgüt, bir ay içerisinde çözüldü. Politbüro üyeleri Kazım Saffar, Matti Hindi Hindu, Abdulhamid
Safi ve Ahmed Mahmud Hallak tutuklandı. Bu isimleri, komite üyeleri Salih Rıza
Askeri, Sami Ahmed Abbas, Malik Mansur, Gazi Antoine, Hudeyr Abbas Zübeydi ve
Peter Yusuf takip etti.
3
Nisan 1969 günü Aziz Hacı, Bağdat televizyonuna çıkartıldı. Bu yayında eski
lider, Merkez Komutanlığı’na saldırdı, IKP’yi ve dünya komünist hareketini
eleştirdi. Bu hizmeti karşılığında Baas rejimi, kendisine Paris’te UNESCO daimi
temsilciliği görevi verdi. Böylelikle Merkez Komutanlığı deneyimi, son darbeyi
de yemiş oldu.[20]
Kasrü’n
Nihayet isimli o işkence merkezinde teslim olmayan parti üyeleri, faaliyetlerine
Irak Kürdistanı’nda devam ettiler. Bazıları, IKP’ye katıldılar. Bazı isimlerse İbrahim
Alevi (Necmi Mahmud) liderliğinde bir araya gelip örgütsel çalışmaları sürdürdüler.
Bu ekip, Ağustos 1969’da bir araya gelip yeni bir liderlik kadrosu belirledi. 1974’te
aynı ekip, Irak Komünist Partisi Üçüncü Konferansı’nı topladı ve siyaset
sahnesinde gerçek bir etki yaratmak için uğraştı.[21]
Öte
yandan, 1967 yılının Aralık ayının sonlarında eski ekip, Irak Kürdistanı’nda
üçüncü konferansı topladı. Birkaç gün süren konferansa elli yedi delege
katıldı. KDP’nin güçlü olduğu bölgede toplandığı için IKP, Molla Mustafa
Barzani’den izin almak zorunda kaldı.
Bu
süreçte yaşanan diğer bir önemli olay da parti içinde yaşanan kriz sürecinde ülkedeki
gelişmelerden bihaber olan, ilgili dönemde ülkede bulunmayan parti sekreteri Aziz
Muhammed’in ülkeye geri dönmesiydi. Sahada olan bitenden uzak olan ve politik
parti lideri vasfı taşımayan Aziz Muhammed, yeniden parti sekreteri seçildi. Bunun
sebebi, kendisinin içteki mücadelelerin dışında kalmış olmasıydı.
Bu
dönemde, Aziz Hacı ve kısmen Ara Hacadur hariç tüm eski ekibin Ağustos
çizgisinden mesul olduğunu söyleyen, 1956-1967 arası dönemde partinin
politikalarını değerlendiren bir rapor kabul edildi. Ortada radikal çizgiyi savunan
bir muhalefet olmadığı için, askerî darbe seçeneği de hükmünü yitirdi. Toplantıda
doğal olarak partiden ayrılan ekipler eleştirildi. Konferansta partinin günlük
kitle mücadelesine ve geçici koalisyon hükümeti için verilecek mücadeleye
odaklanılması gerektiğine dair bir karar alındı. Bu kararı alanlar, koalisyon
hükümetinin işçi sınıfının liderliğiyle kurulacak “devrimci demokratik
cumhuriyet” denilen ikincil stratejik hedefe ulaşabilmek için gerekli görülen demokratik
özgürlükler türünden acil talepleri uygulayacağını düşünüyorlardı.[22]
Partinin
takip eden dönemde, yani Baasçı iktidarın tahkim edildiği, güçlendirildiği on
yıllık kesitte partinin faaliyetlerini, üçüncü konferanstaki değerlendirmeler
ve konferans sonrası uygulamaya konulan politikalar tayin etti.
Johan Franzén
[Kaynak:
Red Star Over Iraq: Iraqi Communism Before Saddam, Columbia University
Press, 2011, s. 176-183.]
Dipnotlar:
[1] Bu sebeple söz konusu hizip “Kadro Fraksiyonu” olarak biliniyor.
[2]
Mahmud, al-Sira‘ fi l-Hizb al-Shuyu‘i al-‘Iraqi wa Qadaya l-Khilaf fi
l-Harakah al-Shuyu‘iyyah al-‘Alamiyyah [“Irak Komünist Partisi İçi Mücadele
ve Dünya Komünist Hareketi İçindeki Anlaşmazlığa Sebep Olan Meseleler”], Paris:
n.p., 1980., s. 122–123. Bu bildiriden yapılmış uzun bir alıntı için bkz.: Tareq
Ismael, The Rise and Fall of the Communist Party of Iraq, Cambridge:
Cambridge University Press, 2008. s. 150–151.
[3]
Mahmud, al-Sira’, s. 125. Sonrasında Zeki Hayri, eski liderlerin bu
noktada önceki üyelerin ancak yüzde onunu ellerinde tutabildiklerini kabul etti.
Ismael’in Hayri ile röportajı, 15 Mart 1987, aktaran: Ismael, Rise and Fall,
s. 159.
[4]
Mahmud, al-Sira’, s. 104.
[5]
Baqer Ibrahim, Mudhakkirat Baqer Ibrahim [“Bekir İbrahim’in Hatıratı”],
Beyrut: Dar al-Tali‘ah, 2002, s. 142.
[6]
Mahmud, al-Sira’, s. 105–106. Diğer yandan, merkez komitesini eleştiren
Tarık İsmail, belgenin gerçekte askerî darbenin “halk ayaklanması” olmadığını
söylediğini aktarıyor. Onun anlayışına göre merkez komitesi, aslında Bağdat Bölge
Komitesi’ni maceracılık üzerinden eleştiriyor. Gelgelelim, İsmail’in yaptığı
değerlendirmelerde sıklıkla görüldüğü biçimiyle, yazar, bu iddiasını
destekleyecek bir belge sunmuyor: Tareq Ismael, Rise and Fall, s. 143.
[7]
Aziz Muhammed o sırada yurt dışındaydı.
[8]
Baha’al-Din Nuri, Mudhakkirat Baha’ al-Din Nuri: Sikritir al-Lajnah
al-Markaziyyah li l-Hizb al-Shuyu‘i al-‘Iraqi [“Irak Komünist Partisi
Merkez Komitesi Sekreteri Bahaüddin Nuri’nin Hatıratı”], Londra: Dar al-Hikmah,
2001, s. 364–365. Hatırlanacağı üzere, bu isim, 1941’de kendi hükümetini tarif
etmek için panarapçı subayların Raşid Ali Geylani hareketi içerisinde
kullandıkları isimle aynı.
[9]
A.g.e., s. 365.
[10]
30 Haziran 1967 tarihli bildiri, aktaran Mahmud, al-Sira’, s. 114–115.
[11]
Mahmud, al-Sira’, s. 116.
[12]
A.g.e., s. 124.
[13]
Mahmud, al-Sira’, s. 125–126.
[14]
A.g.e., s. 117–119.
[15]
Tarık İsmail’in “parti konferansı” dediği toplantı 2 Ocak 1968’de
gerçekleştirildi. Bkz.: Tareq Ismael, Rise and Fall, s. 151–152. Tarık İsmail
(s. 97’de) ismin “Merkez Komutanlığı” yerine “Merkezî Liderlik” olarak çevrilmesinin
daha doğru olacağını söylerken haklı. Fakat bu çalışmada “Merkez Komutanlığı”
ifadesi, grubun ayrı bir örgütü ifade ettiğini ortaya koymak için tercih
edildi.
[16]
A.g.e., s. 126.
[17]
Halid Ahmed Zeki’nin 1967 tarihli bildirisinden aktaran: Mahmud, al-Sira’,
s. 106–108.
[18]
Ismael, Rise and Fall, s. 153–154.
[19]
Mahmud, al-Sira’, s. 127–129.
[20]
Her ne kadar İsmail, Hacı’nın eski yoldaşlarını kamuoyu nezdinde eleştirmesinin
ve parti sırlarını ifşa etmesinin gerçekte partiyi hayatta tutma gayreti ve
Baasçıların gazabından kurtulma çabası olduğunu söylemek suretiyle onu aklamaya
çalışsa da gerçekte Hacı, esasen kendi canının derdine düşmüştü. İsmail’in
değerlendirmesi için bkz.: Ismael, Rise and Fall, s. 221.
[21]
Salah al-Kharsan, Safahat min Ta’rikh al-‘Iraq al-Siyasi al-Hadith:
al-Harakat al-Marksiyyah 1920–1990 [“Irak’ın Modern Politik Tarihinden
Sayfalar: 1920-1990 Arası Dönemde Marksist Hareketler”], Beyrut: Mu’assasat
al-‘Arif li l-Matbu‘at, 2001. s. 249–253. Giriştiği başarısız silâhlı
ayaklanma sonrası bu örgütün edindiği önem konusunda alternatif bir okuma
için bkz.: Ismael, Rise and Fall, 5. Bölüm, s. 204–263.
[22] Nuri, Mudhakkirat, s. 385–386; Zaki Khayri, Safahat min Ta’rikh al-‘Iraq al-Siyasi al-Hadith: al-Harakat al-Marksiyyah 1920–1990, Beyrut: Mu’assasat al-‘Arif li l-Matbu‘at, 2001. , s. 286–287; Saleh Mahdi Duglah, Min al-Dhakirah: ‘Sirat Hayat’ [“Ezberden: ‘Bir Hayatın Hikâyesi’”], Şam: Dar al-Mada, 2000., s. 153–154.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder