Azınlıkta
da olsa zorunlu hicaba taraftar olmayan İranlı kadınlar vardır ve bu, yasal bir
şikâyettir. İnsanoğluna verilmiş bir memnuniyetsizlik hakkıdır. Ve bir de,
namlusunu Tahran’a çevirmiş hicab karşıtı hileli bir harekete önderlik eden
insanlar vardır.
Masume
“Mesih” Alinecad-Gomi
Karşınızda
Mesih Alinecad, Washington’un bugün İran’daki en büyük renkli devrim
girişiminde tercih ettiği silah.
Cumartesi
günü The New Yorker’a konuşan 46 yaşındaki Alinecad “Ben, bu harekete
önderlik ediyorum. İran rejimini kadınlar devirecek. Buna inanıyorum” dedi.
Alinecad,
son on yıldır ABD’de yaşıyor ve FBI’a ait güvenli bir yerden VOA’da
(Amerika’nın Sesi) tam zamanlı olarak çalışıyor. VOA, tamamen ABD
Kongresi’nin fonladığı bir yumuşak güç silahı olan Broadcasting Board of
Governors (BBG) (Yayıncılık Yönetim Kurulu – çev.) tarafından fonlanan bir
Washington propaganda sözcüsüdür. Washington’daki şirketokrasinin çıkarına
zararlı söylemlerden faydalanmayı amaçlar.
Alinecad’ın
birçok görevi var: “Yalan söyledik, aldattık, çaldık” diyen Mike Pompeo ve “Iraklı
çocukların ölümüne değdi” diyen Madeleine Albright gibi, sadece Batı Asya’yı
yok etmek için her şeyi yapmış dünyanın en etkili savaş yanlısı
politikacılarıyla samimi fotoğraflar çektirmek bu görevlerden biri.
Ancak
hepsi bu değil. ABD Küresel Medya Ajansı, 2015 ilâ 2022 yılları arasında
tesettürlü kadınları aşağılaması, propaganda püskürtmesi ve (çok da vatansever
olmayan bir hareketle) ülkesine daha fazla yaptırım talep etmesi için kendisine
628 bin dolardan fazla para ödedi. Alinecad, ülkesini küresel sahada bütün
diplomatik, ekonomik ve politik hakları elinden alınmış parya devlete
dönüştürmek ve izole etmek için elindeki medya gücüyle her şeyi yapmaktadır.
Aslında emperyalizmin öncüsü olan Alinecad, şiddet ve yalanı kışkırtmak için
CIA’den yüklü bir ödeme almaktadır.
Alinecad’ın
suiistimal ettiği son söylem şöyleydi: bir kapalı devre kamera görüntüsüne göre,
22 yaşındaki Mahsa Emini, başındaki örtüyle ilgili olarak kadın bir polisle
sözlü bir tartışma yaşıyor. Tartışmada gerilim yükselmiyor ve kadın polis, kızı
yalnız bırakıp gidiyor. Saniyeler geçmeden genç hanım, hareketsiz kalıyor,
eğiliyor ve yanda duran birinin yetiştirmeye çalıştığı bir sandalyenin üzerine
düşüyor. 2006 yılında bir açık beyin ameliyatı geçiren kız, komaya girmesine
neden olan bir kalp krizi geçiriyor. İki gün sonra hayatını kaybettiği
duyuruluyor ve akabinde Batılı yayın organları, İran polisini Emini’yi döverek
ölümüne sebep olmakla suçluyor ve kargaşa başlıyor.
Hükümete
karşı kargaşalara öncülük ettiğini itiraf etmesi sadece bir açıklama. Onun
tweet’leri ajandasını daha fazla ifşa ediyor: mesajlarındaki söylemin dönüşümü,
şaşırtıcı.
Emini’nin
kalp krizi geçirdiği 14 Eylül’de Alinecad, vurma ya da şiddetten bahsetmedi.
Twitter’da şunları yazdı: “Emini, ahlak polisi tarafından tutuklanmasının ardından
kalp krizi geçirdi.”
CIA’nın
İran uzantısı bu şahıs, 15 Eylül’de söylemini bir tık ileri götürdü: “Bu kadın
komada, çünkü ahlak polisi onu vahşice tutukladı.” Hâlâ istismar, dövme ya da
fiziksel şiddetten bahsetmiyor.
Alinecad,
bu tweet ile bir yorum arasında patronlarının taleplerini karşılıyor: “Emini
ahlak polisi tarafından dövülmesinin ardından komaya girdi.”
Genç
kadının öldüğünün duyurulduğu 16 Eylül günü Alinecad, bir süredir verimli
zeminini hazırladığı bir hashtag başlattı: “Mahsa, İran’daki İslam Cumhuriyeti
tesettür polisi tarafından öldürüldü.”
Washington’ın
dalkavukları da iş başındaydı: polisi Emini’yi döverek öldürmekle ilk suçlayan,
Maziar Bahari tarafından fonlanan IranWire internet sitesiydi. Bahari,
İran’da “yasadışı gösteriler tertiplediğini” ve “renkli devrimleri
desteklediğini” itiraf etmiş, Tahran yönetimine karşı olan ve sürgünde yaşayan
birisidir. İmparatorluğun bir uzantısıdır.
Yalan
söylemi yayan ikinci Twitter mesajı, Babek Tagveî’den gelmiştir. Tagveî, CIA ve
Mossad’a hassas bilgi sızdırmakla suçlanmış, yine yurtdışında yaşayan bir çifte
casustur. İsrail Hayom, Pentagon araştırma raporları ve ABD Dışişleri Bakanlığı
tarafından fonlanan ve yine masrafları BBG tarafından karşılanan Radio Free
Asia/Radio Liberty’de gazetecilik yapmaktadır.
Konuyu
sosyal medyada trend haline getiren yüzlerce sahte hesapla birlikte bu
tweet’ler ivme kazandı ve hemen kargaşalar başladı. Kalabalıklar içinde kesici
silahlar ve patlayıcılar taşıyan teröristler tespit edilip tutuklandı, suçu
hükümete atma hedefiyle cinayetler gerçekleştirildi ve isyancılar, bankalar
gibi ilgisiz hükümet binalarını ateşe vererek kaos çıkardı. Halkın Münafıkları
Örgütünü düşünecek olursak, Alinecad’ın ABD’ye gittiği 2014’te listeden
çıkarılıncaya kadar bir terör örgütüydü. Sansasyonel gazeteler, şimdi HMÖ
taraftarları ile kargaşa tertipleyenleri “özgürlük sevdalısı İranlılar” olarak
birlikte anıyor.
Washington,
uzun zamandır medya propagandası ya da yaptırımlar yoluyla İranlıları kendi
yönetimlerine karşı harekete geçirmeye çalışıyor. Mayalanan kaos, Alinecad için
gerçekleşen bir rüya, on yılı aşkın bir çabanın yan ürünü. 2009 yılında ABD
Dışişleri Bakanlığı’na gönderilen ve Wikileaks tarafından ifşa edilen bir
telgrafta Alinecad, “reformcuların birbirine bağlılıktan yoksun olmasından” ve
bunun Washington’un plan ve çıkarlarına engel olmasından şikâyet ediyordu.
Küresel
medya, Hillary Clinton, Soros’un rejim değiştirici Açık Toplum Vakfı ve Ulusal
Demokrasi Vakfı’nın (NED) hepsi kampanya trenine bindi ve İranlı kadınlar için
timsah gözyaşları dökmeye başladı. Bu yapıların hepsinin Birleşik Devletler
dâhil dünyanın her yerinde kadınlara karşı en vahşi ve ataerkil politikaları
tasarlayıp etkin hale getirdiklerini ve fonladıklarını unutmayın. ABD Filistin,
Yemen, Irak, Libya ya da Suriye’deki insanları Taş Devri’ne döndürmek için
bombaladığı ya da bombalanması için silahları fonladığı zaman bu ülkelerdeki
kadınları düşünen yok. Washington, bugün Batı Asya’da kendi sistemi ırkçılık,
tecavüz ve yerinden etmeye dayalı olan en baskıcı varlık olan “İsrail’i” fonlamaktadır.
Alinecad’ın
İran’a karşı uygulanması için defalarca çağrı yaptığı ve işe yarayacağına
“inandığı” yaptırımlardan bahsetmeye gerek yok. Yaptırımlar, İranlı kadınları
temizlik, çocukları için kaliteli besin ve sağlık ürünleri ile sağlıklı bir
yaşam için kaynakları kullanma haklarından mahrum ederek pek çok açıdan
etkilemiştir. O kadar da feminist değil sanki?
Hicab,
Demokratik Oylamayla Kabul Edilmiş Yasal Bir Kanundur
Büyük
Medya’nın özgürlüğü suiistimal etmesi, belki de bize sorgulama için hiç alan
bırakmamaktadır. Etkili bir biçimde aktarılan veriler, öfkeli kitleleri ciddi
bir biçimde sakinleştirebilir: Şah Muhammed Rıza Pehlevi yönetimi, 1979 yılında
devrildiği zaman devrim lideri İmam Humeyni, halkın İslami bir anayasa
tarafından yönetilmeyi destekleyip desteklemediğini ortaya çıkarmak için ülke
çapında bir halkoylaması düzenledi. İranlı kadınlar hicabı bu bağlamda
anayasaya soktular ve istedikleri zaman bu yasayı geri alma haklarına
sahiptirler. Yasa, İran halkı ve kadınları tarafından verilmiş demokratik bir
karardır. Yani bu yasanın meşruluğuna henüz halel gelmemiştir.
Yasaya
olan halk desteği 2014 yılında ülkenin bütün bölgelerinde gerçekleştirilen bir
anketle bir kez daha pekiştirilmişti. Ankette İranlı kadınlar istemese bile
örtünmenin zorunlu olup olmaması konusundaki görüş sorulmuştur. Ankete
katılanların yaklaşık yüzde 19’u tamamen, yüzde 35’i basitçe onay verirken
yüzde 25’i tarafsız olduğunu belirtmişti.
2021
yılında yine protestoların yükselişte olduğu bir dönemde İran meclis başkan
yardımcısı Ali Mutahhari, örtü ile ilgili başka bir halkoylaması önermiş ve bu
da Batı’nın ülkeyi çöllerden oluşan bir diktatörlük olarak tasvir etmesinin
aksine, devletin demokratik değerlere bağlılığını göstermişti.
Sonuç
olarak sorulması gereken soru şu: İranlı kadınlar, halk oylaması ve gösteriler
yoluyla bizzat hicabdan yana ise neyin kavgası veriliyor? Batı ve kör
takipçileri, İranlı kadınları kendilerinden mi korumaya çalışıyor? Edward
Said’in Şarkiyatçılık kitabına aşina olan kitleler için bu plan oldukça
can sıkıcı.
Bir
Topluma Sızıp Onu Parçalama
2002
yılında İsrail eski Başbakanı Binyamin Netanyahu, George Bush’un Irak işgalini
duyurmasından hemen önce iki buçuk saatlik bir konferans verdi ve ülkenin
antiemperyalist sosyal dokusunun nasıl parçalanacağını açıklayarak, Birleşik
Devletler’i İran’da (ve tabii ki Irak’ta) rejim değişikliğine kışkırtmaya
çalıştı. Ona göre Fox televizyon kanalı, İranlılara kendi
televizyonlarından “Beverly Hills 90210” ve “Melrose Place” (Amerikan sosyetik
yaşam tarzını özendiren diziler – çev.) yayınlayacaktı. “Bu oldukça yıkıcı bir
eylem” diyordu. “İranlı çocuklar, bu dizilerde gördükleri güzel kıyafetleri
isteyecekler. Yüzme havuzları ve eğlenceli yaşam tarzları isteyecekler.”
İran’daki
mevcut kargaşa, zaman içinde donmuş bir hadise değil, Alinecad ve Netanyahu
gibi insanların yılardır devam eden yıkıcı girişimlerinin devamıdır. 1979
yılında Batı’nın hırslarını tekmeleyen şey, ülkenin sosyal dokusudur. Bu doku,
büyük oranda kültürel çokluk ve yüzyıllar içinde mayalanmış geleneğin kabulüne
dayanmaktadır. Bu dokuyu değiştirmek, maddi şartların dönüşümünü getirecektir.
Hedonizm, haz ve materyalizm, bir alet çantasında bulunan ve toplumları sanal
köleliğe düşürmek için kullanılan silahlardır.
Hollywood,
özgürlük değerlerini yeniden tanımlamada en iyi aygıtlardan birisi olduğunu
kanıtlamıştır. O kadar etkilidir ki Arap basını bile örtünme zorunluluğunu
büyük oranda destekleyen İranlı kadınlara Batı’nın kültürle ilgili planlarını
yağdırmaktadır.
Hedef
doğru olsa da niyet güzel olmayabilir. Sosyal medya aktivistleri, ülke ve
toplumun doğasıyla uyumlu olup olmadığına bakmaksızın (kendi standartları ve
terimlerine göre) İranlı kadınların “özgürlüğünün” savunuculuğuna soyunmuştur.
İranlı
kadınlara gerçekten yardım etmek ve onları desteklemek istiyorsak, öncelikle
kültürel projelerimizi bilinçli bir şekilde oluşturmalıyız. Gerçekten onların
mücadelesini destekliyor muyuz yoksa nasıl yaşamaları gerektiğini mi
söylüyoruz? Kendi kültüründen gurur duyan ve ona duygusal bir bağlılık hisseden
bir toplum için, çok ileri seviyede antiemperyalist bir toplumun dokusunu
bozmayı hedefleyen devlet fonlu sansasyon gazetelerini takip etmemiz adilane
mi?
Propagandanın
oluşturduğu sisli havanın ne zaman açılacağı ve medyanın milyonlardan
devşirmeye muvaffak olduğu yapay öfkeden bağımsız olarak olayları ne zaman
algılayacağımız belirli değildir.
Mona Issa
28
Eylül 2022
Kaynak
Çeviri: Kudüshaber
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder