Pages

03 Ekim 2022

Kirli Para: İran’daki İsyanları Tetikleyen ABD Ajanı



Azınlıkta da olsa zorunlu hicaba taraftar olmayan İranlı kadınlar vardır ve bu, yasal bir şikâyettir. İnsanoğluna verilmiş bir memnuniyetsizlik hakkıdır. Ve bir de, namlusunu Tahran’a çevirmiş hicab karşıtı hileli bir harekete önderlik eden insanlar vardır.

Masume “Mesih” Alinecad-Gomi

Karşınızda Mesih Alinecad, Washington’un bugün İran’daki en büyük renkli devrim girişiminde tercih ettiği silah.

Cumartesi günü The New Yorker’a konuşan 46 yaşındaki Alinecad “Ben, bu harekete önderlik ediyorum. İran rejimini kadınlar devirecek. Buna inanıyorum” dedi.

Alinecad, son on yıldır ABD’de yaşıyor ve FBI’a ait güvenli bir yerden VOA’da (Amerika’nın Sesi) tam zamanlı olarak çalışıyor. VOA, tamamen ABD Kongresi’nin fonladığı bir yumuşak güç silahı olan Broadcasting Board of Governors (BBG) (Yayıncılık Yönetim Kurulu – çev.) tarafından fonlanan bir Washington propaganda sözcüsüdür. Washington’daki şirketokrasinin çıkarına zararlı söylemlerden faydalanmayı amaçlar.

Alinecad’ın birçok görevi var: “Yalan söyledik, aldattık, çaldık” diyen Mike Pompeo ve “Iraklı çocukların ölümüne değdi” diyen Madeleine Albright gibi, sadece Batı Asya’yı yok etmek için her şeyi yapmış dünyanın en etkili savaş yanlısı politikacılarıyla samimi fotoğraflar çektirmek bu görevlerden biri.

Ancak hepsi bu değil. ABD Küresel Medya Ajansı, 2015 ilâ 2022 yılları arasında tesettürlü kadınları aşağılaması, propaganda püskürtmesi ve (çok da vatansever olmayan bir hareketle) ülkesine daha fazla yaptırım talep etmesi için kendisine 628 bin dolardan fazla para ödedi. Alinecad, ülkesini küresel sahada bütün diplomatik, ekonomik ve politik hakları elinden alınmış parya devlete dönüştürmek ve izole etmek için elindeki medya gücüyle her şeyi yapmaktadır. Aslında emperyalizmin öncüsü olan Alinecad, şiddet ve yalanı kışkırtmak için CIA’den yüklü bir ödeme almaktadır.

Alinecad’ın suiistimal ettiği son söylem şöyleydi: bir kapalı devre kamera görüntüsüne göre, 22 yaşındaki Mahsa Emini, başındaki örtüyle ilgili olarak kadın bir polisle sözlü bir tartışma yaşıyor. Tartışmada gerilim yükselmiyor ve kadın polis, kızı yalnız bırakıp gidiyor. Saniyeler geçmeden genç hanım, hareketsiz kalıyor, eğiliyor ve yanda duran birinin yetiştirmeye çalıştığı bir sandalyenin üzerine düşüyor. 2006 yılında bir açık beyin ameliyatı geçiren kız, komaya girmesine neden olan bir kalp krizi geçiriyor. İki gün sonra hayatını kaybettiği duyuruluyor ve akabinde Batılı yayın organları, İran polisini Emini’yi döverek ölümüne sebep olmakla suçluyor ve kargaşa başlıyor.

Hükümete karşı kargaşalara öncülük ettiğini itiraf etmesi sadece bir açıklama. Onun tweet’leri ajandasını daha fazla ifşa ediyor: mesajlarındaki söylemin dönüşümü, şaşırtıcı.

Emini’nin kalp krizi geçirdiği 14 Eylül’de Alinecad, vurma ya da şiddetten bahsetmedi. Twitter’da şunları yazdı: “Emini, ahlak polisi tarafından tutuklanmasının ardından kalp krizi geçirdi.”

CIA’nın İran uzantısı bu şahıs, 15 Eylül’de söylemini bir tık ileri götürdü: “Bu kadın komada, çünkü ahlak polisi onu vahşice tutukladı.” Hâlâ istismar, dövme ya da fiziksel şiddetten bahsetmiyor.

Alinecad, bu tweet ile bir yorum arasında patronlarının taleplerini karşılıyor: “Emini ahlak polisi tarafından dövülmesinin ardından komaya girdi.”

Genç kadının öldüğünün duyurulduğu 16 Eylül günü Alinecad, bir süredir verimli zeminini hazırladığı bir hashtag başlattı: “Mahsa, İran’daki İslam Cumhuriyeti tesettür polisi tarafından öldürüldü.”

Washington’ın dalkavukları da iş başındaydı: polisi Emini’yi döverek öldürmekle ilk suçlayan, Maziar Bahari tarafından fonlanan IranWire internet sitesiydi. Bahari, İran’da “yasadışı gösteriler tertiplediğini” ve “renkli devrimleri desteklediğini” itiraf etmiş, Tahran yönetimine karşı olan ve sürgünde yaşayan birisidir. İmparatorluğun bir uzantısıdır.

Yalan söylemi yayan ikinci Twitter mesajı, Babek Tagveî’den gelmiştir. Tagveî, CIA ve Mossad’a hassas bilgi sızdırmakla suçlanmış, yine yurtdışında yaşayan bir çifte casustur. İsrail Hayom, Pentagon araştırma raporları ve ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından fonlanan ve yine masrafları BBG tarafından karşılanan Radio Free Asia/Radio Liberty’de gazetecilik yapmaktadır.

Konuyu sosyal medyada trend haline getiren yüzlerce sahte hesapla birlikte bu tweet’ler ivme kazandı ve hemen kargaşalar başladı. Kalabalıklar içinde kesici silahlar ve patlayıcılar taşıyan teröristler tespit edilip tutuklandı, suçu hükümete atma hedefiyle cinayetler gerçekleştirildi ve isyancılar, bankalar gibi ilgisiz hükümet binalarını ateşe vererek kaos çıkardı. Halkın Münafıkları Örgütünü düşünecek olursak, Alinecad’ın ABD’ye gittiği 2014’te listeden çıkarılıncaya kadar bir terör örgütüydü. Sansasyonel gazeteler, şimdi HMÖ taraftarları ile kargaşa tertipleyenleri “özgürlük sevdalısı İranlılar” olarak birlikte anıyor.

Washington, uzun zamandır medya propagandası ya da yaptırımlar yoluyla İranlıları kendi yönetimlerine karşı harekete geçirmeye çalışıyor. Mayalanan kaos, Alinecad için gerçekleşen bir rüya, on yılı aşkın bir çabanın yan ürünü. 2009 yılında ABD Dışişleri Bakanlığı’na gönderilen ve Wikileaks tarafından ifşa edilen bir telgrafta Alinecad, “reformcuların birbirine bağlılıktan yoksun olmasından” ve bunun Washington’un plan ve çıkarlarına engel olmasından şikâyet ediyordu.

Küresel medya, Hillary Clinton, Soros’un rejim değiştirici Açık Toplum Vakfı ve Ulusal Demokrasi Vakfı’nın (NED) hepsi kampanya trenine bindi ve İranlı kadınlar için timsah gözyaşları dökmeye başladı. Bu yapıların hepsinin Birleşik Devletler dâhil dünyanın her yerinde kadınlara karşı en vahşi ve ataerkil politikaları tasarlayıp etkin hale getirdiklerini ve fonladıklarını unutmayın. ABD Filistin, Yemen, Irak, Libya ya da Suriye’deki insanları Taş Devri’ne döndürmek için bombaladığı ya da bombalanması için silahları fonladığı zaman bu ülkelerdeki kadınları düşünen yok. Washington, bugün Batı Asya’da kendi sistemi ırkçılık, tecavüz ve yerinden etmeye dayalı olan en baskıcı varlık olan “İsrail’i” fonlamaktadır.

Alinecad’ın İran’a karşı uygulanması için defalarca çağrı yaptığı ve işe yarayacağına “inandığı” yaptırımlardan bahsetmeye gerek yok. Yaptırımlar, İranlı kadınları temizlik, çocukları için kaliteli besin ve sağlık ürünleri ile sağlıklı bir yaşam için kaynakları kullanma haklarından mahrum ederek pek çok açıdan etkilemiştir. O kadar da feminist değil sanki?

Hicab, Demokratik Oylamayla Kabul Edilmiş Yasal Bir Kanundur

Büyük Medya’nın özgürlüğü suiistimal etmesi, belki de bize sorgulama için hiç alan bırakmamaktadır. Etkili bir biçimde aktarılan veriler, öfkeli kitleleri ciddi bir biçimde sakinleştirebilir: Şah Muhammed Rıza Pehlevi yönetimi, 1979 yılında devrildiği zaman devrim lideri İmam Humeyni, halkın İslami bir anayasa tarafından yönetilmeyi destekleyip desteklemediğini ortaya çıkarmak için ülke çapında bir halkoylaması düzenledi. İranlı kadınlar hicabı bu bağlamda anayasaya soktular ve istedikleri zaman bu yasayı geri alma haklarına sahiptirler. Yasa, İran halkı ve kadınları tarafından verilmiş demokratik bir karardır. Yani bu yasanın meşruluğuna henüz halel gelmemiştir.

Yasaya olan halk desteği 2014 yılında ülkenin bütün bölgelerinde gerçekleştirilen bir anketle bir kez daha pekiştirilmişti. Ankette İranlı kadınlar istemese bile örtünmenin zorunlu olup olmaması konusundaki görüş sorulmuştur. Ankete katılanların yaklaşık yüzde 19’u tamamen, yüzde 35’i basitçe onay verirken yüzde 25’i tarafsız olduğunu belirtmişti.

2021 yılında yine protestoların yükselişte olduğu bir dönemde İran meclis başkan yardımcısı Ali Mutahhari, örtü ile ilgili başka bir halkoylaması önermiş ve bu da Batı’nın ülkeyi çöllerden oluşan bir diktatörlük olarak tasvir etmesinin aksine, devletin demokratik değerlere bağlılığını göstermişti.

Sonuç olarak sorulması gereken soru şu: İranlı kadınlar, halk oylaması ve gösteriler yoluyla bizzat hicabdan yana ise neyin kavgası veriliyor? Batı ve kör takipçileri, İranlı kadınları kendilerinden mi korumaya çalışıyor? Edward Said’in Şarkiyatçılık kitabına aşina olan kitleler için bu plan oldukça can sıkıcı.

Bir Topluma Sızıp Onu Parçalama

2002 yılında İsrail eski Başbakanı Binyamin Netanyahu, George Bush’un Irak işgalini duyurmasından hemen önce iki buçuk saatlik bir konferans verdi ve ülkenin antiemperyalist sosyal dokusunun nasıl parçalanacağını açıklayarak, Birleşik Devletler’i İran’da (ve tabii ki Irak’ta) rejim değişikliğine kışkırtmaya çalıştı. Ona göre Fox televizyon kanalı, İranlılara kendi televizyonlarından “Beverly Hills 90210” ve “Melrose Place” (Amerikan sosyetik yaşam tarzını özendiren diziler – çev.) yayınlayacaktı. “Bu oldukça yıkıcı bir eylem” diyordu. “İranlı çocuklar, bu dizilerde gördükleri güzel kıyafetleri isteyecekler. Yüzme havuzları ve eğlenceli yaşam tarzları isteyecekler.”

İran’daki mevcut kargaşa, zaman içinde donmuş bir hadise değil, Alinecad ve Netanyahu gibi insanların yılardır devam eden yıkıcı girişimlerinin devamıdır. 1979 yılında Batı’nın hırslarını tekmeleyen şey, ülkenin sosyal dokusudur. Bu doku, büyük oranda kültürel çokluk ve yüzyıllar içinde mayalanmış geleneğin kabulüne dayanmaktadır. Bu dokuyu değiştirmek, maddi şartların dönüşümünü getirecektir. Hedonizm, haz ve materyalizm, bir alet çantasında bulunan ve toplumları sanal köleliğe düşürmek için kullanılan silahlardır.

Hollywood, özgürlük değerlerini yeniden tanımlamada en iyi aygıtlardan birisi olduğunu kanıtlamıştır. O kadar etkilidir ki Arap basını bile örtünme zorunluluğunu büyük oranda destekleyen İranlı kadınlara Batı’nın kültürle ilgili planlarını yağdırmaktadır.

Hedef doğru olsa da niyet güzel olmayabilir. Sosyal medya aktivistleri, ülke ve toplumun doğasıyla uyumlu olup olmadığına bakmaksızın (kendi standartları ve terimlerine göre) İranlı kadınların “özgürlüğünün” savunuculuğuna soyunmuştur.

İranlı kadınlara gerçekten yardım etmek ve onları desteklemek istiyorsak, öncelikle kültürel projelerimizi bilinçli bir şekilde oluşturmalıyız. Gerçekten onların mücadelesini destekliyor muyuz yoksa nasıl yaşamaları gerektiğini mi söylüyoruz? Kendi kültüründen gurur duyan ve ona duygusal bir bağlılık hisseden bir toplum için, çok ileri seviyede antiemperyalist bir toplumun dokusunu bozmayı hedefleyen devlet fonlu sansasyon gazetelerini takip etmemiz adilane mi?

Propagandanın oluşturduğu sisli havanın ne zaman açılacağı ve medyanın milyonlardan devşirmeye muvaffak olduğu yapay öfkeden bağımsız olarak olayları ne zaman algılayacağımız belirli değildir.

Mona Issa
28 Eylül 2022
Kaynak
Çeviri: Kudüshaber

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder