21,5
yıllık hapis hayatının ardından Fusako Şigenobu, bir ay sonra hürriyetine
kavuşacak. Kızı May Şigenobu’dan bu vesileyle annesini anlatmasını istedik. Annesini
enternasyonalist dayanışmanın timsali olarak takdim eden May Şigenobu, yazısında
Japon Kızıl Ordusu’nda önemli sorumluluklar almasını sağlayan faaliyetlerinden
ve Filistin kurtuluş mücadelesinde aktif rol üstlenmek için Beyrut’a gidişinden
bahsediyor.
* * *
8
Kasım 2000 günü soğuk ama güneşli bir sabaha uyandık. Beyrut’taki üniversitede
arkadaşlarımla sohbet ediyor, ilk derse girmeye hazırlanıyordum. O sırada
telefon çaldı. Telefondaki kişi, şifreli bir ifadeyle, “ailen iyi mi?” diye
sordu. Bu, hiç de yabancı olmadığım sesin söylediklerinden sonra birden,
ailemden birinin başına bir şeyler geldiğini düşündüm. Ne kadar çabalasam da ne
derslere kulak verebildim ne de arkadaşlarımın sözlerine. Sonunda içimi kemiren
kaygıya teslim oldum ve haber kanallarından bir şeyler öğrenmek için eve
koştum.
Aceleyle
televizyonu açtım. Gözlerimi ayırmadan, uydudaki tüm haber kanallarını dolaştım.
Sonra, o en çok korktuğum resim belirdi ekranda. Japon Kızıl Ordusu’nun lideri
olan annem tutuklanmıştı.
Yaklaşık
bir ay annem gözaltında tutulup sorgulandı. Bu tutukluluk süresince annem
kaldığı hücrede, anne kız birlikte yaşadığımız gizli hayatımızı anlatan, iki
yüz sayfalık bir rapor kaleme aldı. Bu sayede, 27 yıl boyunca belgesiz ve
devletsiz bir kişi olarak yaşadıktan sonra, Japon yurttaşlığı hakkını
kazanabildim. Sonrasında bu rapor, Seni Doğurmaya Bir Elma Ağacının Altında
Karar Verdim (2001) adıyla kitap olarak yayımlandı. Devamında annem,
hapishanede başka kitaplar da kaleme aldı.
Fusako
Şigenobu, 28 Eylül 1945 günü Tokyo’nun Setagaya semtinde dünyaya geldi. Aynı ay
içerisinde Japonya, II. Dünya Savaşı’nın sona ermesi ardından, ABD ordusuna
teslim oldu.
Fusako,
sıradan bir çocukluk yaşadı. Yoksulluğun kıskacındaki Japonya’da yaşayan bir
ailenin dört çocuğundan üçüncüsüydü. Ailesi, eğitimli ve imtiyazlı bir aileydi.
Babası, I. Dünya Savaşı sonrası Budist tapınak okullarında gönüllü öğretmen
olarak çalışmış, sonrasında Japon İmparatorluğu Ordusu’na asker olarak
alınmıştı. Baba, orduda Japonya’nın Asya’da genişleme amacıyla gerçekleştirdiği
savaşların rantını yiyen, vurgunculuk yapan politik elitlere karşı isyan etme
hazırlığı içerisindeki milliyetçi subaylar grubuna katılmıştı. Ardından, baba, bu
gruba girdiği için cezalandırılıp o dönem Japon sömürgesi olan Mançurya’ya
sürgüne gönderildi. Fusako’nun çocukluk döneminde babasının milliyetçi faaliyetleri
tüm ağırlığını günbegün hissettirdi, neticede Fusako, siyasetten uzak durdu.
Liseden
mezun olduktan sonra Fusako, Kikkoman ismindeki bir çokuluslu şirkette
çalışmaya başladı. Ömür boyu çalışacağı bir işe girmiş olan Fusako, beyaz
yakalı olarak ülkesindeki imtiyazlı kesimin bir üyesi hâline gelmişti. Ama onun
bu şirkette çalışmasındaki asıl amaç, üniversiteye gitmekti. Akşamları işe, gündüzleri
okula giderek, hem politik ekonomi hem de tarih bölümünü bitirdi.
Meiji
Üniversitesi’ne girdiği gün Fusako’nun hayatındaki olağan akış kesintiye
uğradı. Okulda eğitim ücretlerindeki ani artışı protesto etmek için
gerçekleştirilen bir oturma eylemine katıldı. Hem çalışan hem okuyan bir genç olarak
bu eylem, onun hayatını doğrudan etkiledi. O günden sonra öğrenci eylemleri
içerisinde yer almaya başladı. Bu eylemlerin ardında, ilk başlarda kampüs içi
meselelerle, işçi haklarıyla ve yoksullukla ilgili çalışmalar yürüten, ama sonrasında
Vietnam savaşı karşıtlığını, Japonya-ABD arasında imzalanan güvenlik anlaşmasına
yönelik itirazı, aynı zamanda küresel anti-emperyalizmi ve antikapitalizmi esas
alan radikal yeni sol aktivizme evrilen Zengakuren [Tüm Japonya Öğrenci Özyönetim
Dernekleri Federasyonu] isimli öğrenci dernekleri birliği vardı. 1969’da Fusako,
Kızıl Ordu Fraksiyonu’na (RAF) girdi. Örgüt içerisinde hızla yükselen Fusako,
Uluslararası İlişkiler Bürosu başkanı oldu.
1970
yılında, tüm dünya genelinde herkesin Amerika’nın Vietnam’da yürüttüğü savaşa
odaklandığı bir dönemde Fusako, Japonya’da bulunan bir Arap ile tanıştırıldı ve
ondan İsrail yerleşimci sömürgeciliğine ve işgaline karşı Filistinlilerin verdiği
mücadele hakkında bilgiler aldı. Bu kurulan ilişki, her şeyi değiştirdi. O günden
sonra Fusako, hayatını Filistin mücadelesine adamaya karar verdi. Lübnan’da
Filistinlilerle dayanışma ilişkileri kurdu, Japonya’daki dostlarına ve
yoldaşlarına hangi alanda mahir olurlarsa olsunlar, Filistin’le dayanışma
içerisine girmesi çağrısında bulundu.
Japon
Kızıl Ordusu, Japonya’da ve başka ülkelerde yürüttüğü silâhlı mücadele ve dünya
genelinde kapitalistlerin ve emperyalistlerin çıkarları aleyhine olan askerî
operasyonlarla biliniyor. Bu operasyonlar, çoğunlukla insan kaçırma ve rehin
alma biçimini aldı. Ama örgütün insanî yardım, sanat ve halka destek pratiklerini
esas alan çabalar aracılığıyla Filistin halkıyla tutarlı ve etkili bir
dayanışma ilişkisi kurduğunu bilen pek kimse yok.
Fusako, ilkin gidip, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin halkla ilişkiler bürosu olarak kullanılan Hedef dergisinin bürosunda, yayın yönetmeni Gassan Kenefani ile birlikte çalışmaya başladı. Yaptığı çalışmalarla Japonların Filistin davasına sunduğu desteği artırmaya, bunun için Lübnan’da sahada olan biten konusunda Japon solcuları bilgilendirmeye çalıştı. Ayrıca Fusako, Lübnan’a gelen Japon gönüllülere gerekli lojistik desteği sundu, onlarla ilişkiye geçecek Filistinlilerle Japon gönüllüler arasındaki bağı kurdu.
Mülteci
kamplarında klinik açmak amacıyla bazı Japon doktorlar Lübnan’a gittiler. Bazıları
buralarda akupunktur eğitimi verdi. Bu çalışmalara ressamlar, tiyatrocular ve
yazarlar katıldı. Bu yazarlar, Kenefani gibi önde gelen Filistinli yazarların
yazılarını tercüme ettiler veya onlarla ilgili yazılar kaleme aldılar. Japon
Kızıl Ordusu bugün kimi STK’ların yürüttükleri işlerin sorumluluğunu üstlendi. Onu
STK’dan ayıran temel husus ise sahip olduğu ideolojiydi ve tüm bu işleri
gönüllü olarak yapıyor oluşuydu.
Sonrasında
yeraltına çekilmek zorunda kalsalar da birçok Japon, Kızıl Ordu’nun
çalışmalarına ve onun tıp, sanat, kültür, medya ve edebiyat gibi alanlarda dayanışma
amaçlı yürüttüğü çalışmalara gizli ya da açık desteklerini sunmaya devam etti.
Fusako,
1972 yılında FHKC’nin Lydd havalimanında düzenlediği operasyondan kısa bir süre
sonra yeraltına geçmek zorunda kaldı, çünkü eyleme üç Japon da katılmıştı. Bu eylem
sayesinde İsrail hükümeti de FHKC’nin Wadie Haddad liderliğinde gerçekleştirdiği
eylemlerde Japon eylemcilerin de yer aldıklarını öğrenmişti. Artık tüm Japon
devrimcilerinin İsrail devletinin suikast listesine girme ihtimali mevcuttu.
İnterpol’ün
Fusako ile ilgili olarak hazırladığı tutuklama müzekkeresi, esasen FHKC’nin 1974’te
Japon gönüllülerle birlikte gerçekleştirdiği dış operasyonlardan birinde, Lahey’deki
Fransız büyükelçiliğinde rehin alınan kişilerden birinin, bir eylemcinin Fusako
olduğuna dair iddiasını temel alıyordu. Sonrasında bu tanığın yanlışı ortaya
çıkmasına rağmen, İnterpol’ün müzekkeresi yürürlükte kalmıştı.
Ama
aslında Fusako Japonya’da tutuklandığında, ilk başta, iki kez sahte pasaport
hazırlamakla suçlandı. Savcı, sonrasında onu daha uzun süre hapiste tutabilmek
için Lahey operasyonunu gündeme getirdi. Altı yıl süren (2001-2006) mahkeme
boyunca, savcı hiçbir somut delil öne süremedi, bunun yerine, suçlamalarını
eski Japon Kızıl Ordusu üyelerinin sorgulanması neticesinde alınan ifadelere
dayandırdı. Hâkim karşısına çıkan iki tanık, bu ifadelerin kendilerine zorla
imzalattırıldığını ve imzalamaları konusunda kendilerine şantaj yapıldığını
söyledi.
Annem,
doğrudan ya da dolaylı olarak içinde yer almadığı bir operasyon üzerinden
suçlandı ve yirmi yıla mahkûm edildi. Ama hapiste 21,5 yıl kaldı. Üstelik bahsi
edilen operasyonun gerçekleştirildiği dönem Haddad ile birlikte çalışan Leyla
Halid gibi isimler de annemin operasyonla bir alakasının bulunmadığını
söylemişlerdi. Eyleme katıldığına ilişkin elde somut hiçbir kanıt olmamasına
rağmen hâkim, “taksirle adam öldürme teşebbüsü”nün bulunduğuna hükmetti.
Altı
yıl süren davanın neredeyse tüm duruşmalarına katıldım, mahkeme salonunda onca
gazeteci ve muhabir gördüm, ama buna rağmen mahkeme sürecinin çok az haberi
yapılabildi. Fusako, “komplo kurma ihtimali” suçundan yargılandığı süreçte, “demokratik
adalet” maskesi takan politikleşmiş bir savcılık makamından başka bir şey yoktu
karşımızda.
Kimliğimi saklama gereğinin ortadan kalktığı dönemde ben, bir yandan da annemle ilgili, mensubu olduğu devrimci sol örgüt, Japon Kızıl Ordusu ve onların Filistin’in kurtuluşu davasına bağlılığı konusunda devletin desteğinde onlarca yıldır sürdürülmekte olan propagandayla cebelleşmek zorunda kalacağım bir yola girdim.
O yolda benden annemin eylemlerini kınamam istendi. Yaşayabilmek için buna mecburdum çünkü. Kimliğimi açık ettiğim o an, tüm hayatımı tayin etti.
Dünya genelinde
milyonlarca insan, devlet desteğinde yürütülen ve annemi “terörist” olarak
yaftalayan propagandaya inanıyordu, ama ben, annemin kızı olarak onun gerçekte ne
olduğunu biliyordum.
Sadece bana değil, tüm halklara, bilhassa ezilen halklara yönelik sevgisini ve bağlılığını ilk elden tecrübe ettim. Onu gerçekte nelerin harekete geçirdiğini, onun ne için fedakârlıkta bulunduğunu biliyorum.
Çoğunlukla gücün, paranın ve
açgözlülüğün yön verdiği bir dünyada çok az insanın bağlı olduğu ideallerinin
bilincindeyim. Bana sadece iyi kalpli olmayı öğretmedi, tüm ayrımcılık
biçimlerin zulüm olduğunu ve bu zulümlere son vermek için çalışmak zorunda olduğumuzu
da öğretti.
Başka
insanlarla dayanışma içerisinde olduğunu ifade etmeye çalışan bir yabancı
olarak annem, her zaman bana bir devrimci ve bir anne olarak yaşadığı hayatın
kendisine sürekli bir şeyler öğrettiğini söylerdi. Nihayetinde ideolojinin tek
başına yeterli olmadığını, ailenin, sevginin, yoldaşlığın ve dayanışmanın da
devrimci mücadelenin aynı ölçüde önemli unsurları olduğunu görmüştü.
“Sevgi, hepimizin ortaklaştığı temeldir… Yoldaşlarımız
ailemizdir.”
[Seni Doğurmaya Bir Elma Ağacının Altında Karar Verdim isimli
kitabından]
Solun
sömürgecilik ve emperyalizm karşıtı ideolojik arka planından beslenen, çalışmayı
seven bir politik eylemci olarak annem, devrimin ideolojik çerçeveyle kısıtlanmaması
gerektiğini, devrimin kapsayıcı hayatî tecrübeler aracılığıyla başkaları ile birlikte
yaşanması ve uygulamaya dökülmesi gerektiğini anlamıştı.
Dünyayı
değiştirecek eylemlilik biçimleri değiştikçe annem de değişti. İttifaklar
farklılaştı, halk hareketleri yeni araçlar elde etti. O günden bugüne tek değişmeyense
İsrail’in Filistin’deki yerleşimci sömürgeci pratiği, saldırıları Filistin
halkına karşı uyguladığı ayrımcılık ve bu zulme karşı dayanışmanın her türden
biçimiyle birlikte verilen mücadeledir.
77
yıllık ömrünün 28 yılını yeraltında, 21,5 yılını hapiste geçiren annem Fusako,
28 Mayıs 2022 tarihinde özgürlüğüne kavuşacak.
Japonya’da
sadece 26 yıl yaşadı. Alışması gereken çok şey var. Kapaması gereken ara çok fazla.
Ziyaret edilmesi gereken onca dost, mekân ve hatıra… Birçok dostu ve ahbabı
maalesef aramızda değil. Beni asıl endişelendirense, toplumun kendisine
acımasızca davranacak olması ve her türden saldırıyla yüzleşme ihtimali. Neticede
bu toplum, onu hâlen daha “terörist” olarak görüyor.
Ama
ben, bir yandan da geleceğe çeviriyorum yüzümü, o uzun sürecek geleceğe bakıyorum,
onun çok sevdiği vatanını birlikte keşfedeceğimiz günleri dört gözle bekliyorum.
O gelecek ve eskiden olduğu gibi gene birlikte saatlerce siyaset tartışacağız,
birlikte, dünyada genelinde hüküm süren zulümle, eşitsizlikle ve
adaletsizliklerle mücadele etmek için dayanışma amaçlı çalışmalarımıza devam
edeceğiz, bu uğurda başkalarını bilgilendirme amaçlı insanî yardım faaliyetlerinde
yer alacağız.
May Şigenobu
13 Nisan 2022
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder