AKP’ye kızıp yerleşilen yuva kimlerin yuvası,
esasen bu sorgulanmalıdır. Trombon, Fareli
Köyün Kavalcısı masalındaki kavalın yerini almıştır, çünkü kaval köylüye aittir, gerici bir
çalgıdır.
Bugünün temel meselesi olarak mazbata, devrimi ve
sosyalizmi gölgede bırakmıştır. Bu iki olgudan bahsedenler, arkaik, gerici,
demode olduklarını görmüşler, arkaik, gerici, demode görünmemek için kervana
dâhil olmuşlardır. Buna mecburdurlar.
Bugün modern Türk kadını profili olarak Canan
Kaftancıoğlu’ya övgüler dizenler, CHP’nin İstanbul adaylarının açıklandığı gün
onun neden partiden istifa ettiğini açıklama gereği duymamaktadırlar. Kimse,
Alper Taş’ın “aslında kazanacaktık, ama belediye meclisinde HDP’ye yer vermedik,
onlar da oy vermedi” sözlerini de sorgulamamaktadır.
Alper Taş, “Kürd’ün bağımsızlığına küfrederken
Türk’ün bağımsızlığına sahip çıkan”dır.[1] Bugünse “Aslında bizim böyle bir
yetkimiz vardı ama biz, CHP içerisinde oluşan havadan kaynaklı kimi kesimleri
küstürmemek adına bu yetkiyi kullanmadık, CHP’nin inisiyatifine bıraktık”[2]
demektedir. Burada bir yalan söz konusudur, zira ne Taş’ın ne de artık mülga
olan örgütünün bir iradesi ve inisiyatifi vardır, HDP’ye belediye meclisinde
yer verme konusunda CHP’deki şovenizme doğal olarak uyum sağlamıştır, olan
budur.
Taner Timur gibi isimlerin dinci gericilik
karşısında MHP milliyetçiliğinden medet umuyor olmaları bile soldaki bu
şovenizmle alakalıdır. Devlet, içrek, içeride ve içsel olana gül vermekte, dışarıya
başını çıkartanı, kurguya dışrak olanı ekmeğe muhtaç etmektedir. Sosyalistler,
militan olmaya bir bir küfredip (tabii ki) tek tek seçmen olmuşlardır.
* * *
Arkaik, gerici ve demode olma meselesi, bir tür
liberalizmle birlikte gündeme gelmektedir. AKP, sol sosyalist hareketi topyekûn
liberalizme örgütlemiştir, işi, işlevi budur. Artık ortada halk sınıfları, işçi
sınıfı, ezilenler, yoksullar yok, özgürlüklerinden mahrum edilmiş bireyler
vardır. Tüm örgütler, teori ve pratikte bu Birey
putu etrafında tavaf etmektedirler. O sol-sosyalist bireylerin, birey olmak
için birilerine diyetler ödeyenlerin çok sevdiği güncel bir tabirle sol, bugün
rejim tarafından “trollenmektedir.”
Bu, bir bakıma yaklaşık son on yıldır yaratılan,
tarihten, ekonomiden, sosyolojiden bağımsız bir Erdoğan nefreti ile alakalıdır.
Nefretse “her şeyi tüm yalınlığı ile gören gözleri kör eder, dolayısıyla
kesinlikle sınıf mücadelesine ait bir duygu değildir.”[3]
Artık sınıftan, toplumdan, tarihten azade,
bağımsız bireyler olarak hareket etme imkânına kavuşan sosyalistler, o nefret
sayesinde, kendilerini Erdoğan isimli bireyin karşısında konumlandırma şansını
bulmuşlardır. Erdoğan sayesinde o bireyler, otuz kırk yıldır göremedikleri haz
noktalarını, erojen bölgelerini, bireysel kariyerizm imkânlarını, duygularının
gölgede kalmış yerlerini, piyasaya dost ve açık bedenini ve varoluşunu (tabii
ki) tek tek keşfetme şansı bulmuşlardır. Bu, hiç de az bir şey değildir, zira
devrimi yapacak, sosyalizmi kuracak olan, o noktalar, bölgeler, imkânlar, yerler
ve bedenlerdir!
Bugün yazılan tweet’ler, döşenen makaleler,
savrulan bildiriler, aynı kişiye işaret etmektedirler. Hepsinde de sınıfsal ve
politik ayrımlar silikleşmiştir. 2010 referandumunda yüzde elliye kepçe sallama
hesabı yapanlar, bugün çoban misali, eline bir çubuk alıp o yüzde elliyi
yönettiğini zannetmektedirler. Misal, Ali Ergin Demirhan gibi türedi
“yazarlar”, burjuva muhalefete akıl hocalığı yapmakta, yüksek bir yere çıkıp o
muhalefeti yönetme zehabına kapılmaktadırlar.
Yazar demektedir ki “sermaye, hâlâ Erdoğan’ı
destekleme eğilimindedir.”[4] Bu tür laflar, yazı solcu bir hava kazanabilsin
diye edilmektedir. Ama yazar, muhalefetin de sermaye tarafından desteklendiğini
görmek istememektedir. O çok sevgilisi İmamoğlu’nun ilk ziyareti Koç ailesidir,
gelgelelim Demirhan gibi solcular, o aileyi yoldaş kabul ettiklerinden, o tür
ailelere yönelik eleştirel tek bir cümle bile sarf edememektedirler.
“Rejim” dedikleri, belirli ittifaklarla ilerler.
Kemal Derviş, biri adına gelip “ülkenin tek çaresi koalisyon” demiş, bu
talimatı işiten rejim, hemen AKP ile MHP’ye ittifak kurdurmuştur. Bugünün seçim
sonuçlarını da o koalisyona CHP’nin de yedek üye olarak dâhil olması, günaha
ortak olması şeklinde okumak mümkündür. Sosyalist solun aşağıya kör, yukarıya
meftun gözleri, bu gerçeği görmek istememektedir.
* * *
Şeytanî, kötü Gargamel’e karşı Şirin bireylerin
kavgasını devrimci ve sosyalist olarak yutturmaya çalışanlardan kıdem
tazminatı, işçi ölümleri, zamlar, yoksullaşma, açlık, Kürd’e mermi gibi
kolektif sınıfsal meseleleri görmeleri beklenemez.
Bugün artık ortalığı
Kautsky’ler, Bernstein’lar, Dühring’ler sarmıştır. Burjuvazinin kabul edeceği
şeyler Marksizm çıkınından çıkarılacak, kabul etmeyeceği şeyler, çöpe
atılacaktır.[5] Trombon, onun için üflenmektedir. O, sosyalist hareketin
surudur. Ama mezarlarından çekirge sürüleri gibi çıkıp gelecek birileri illaki
vardır.
Eren Balkır
18 Nisan 2019
Dipnotlar
[1] Eren Balkır, “Komünizm İşi”, 7 Ekim 2017, İştirakî.
[2] “CHP-HDP Anlaşmazlığı Kırılma Yarattı”, 15
Nisan 2019, Duvar.
[3] Ernst Bloch Söyleşisi, “Nefret mi Öfke mi?”,
1967, İştirakî.
[4] Ali Ergin Demirhan, “Yerel Seçim Sonrası
Toplumsal Muhalefet İçin Notlar”, 18 Nisan 2019, Sendika.
[5] Eren Balkır, “Mustafa Sönmez Bu Şafaklarda”,
16 Nisan 2019, İştirakî.
[6] V. I. Lenin, “Burjuva Demokrasisi ve Proleter
Demokrasisi”, 18 Nisan 2019, İştirakî.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder