Yoksul
bir işçisiniz, kıt kanaat imkânlarla edindiğiniz kitaplarınızdan bir ya da
birkaçını “küçük burjuva” bir arkadaşınız ödünç alıp geri vermiyor. Burada
işleyen gizli akıl şudur: “Sen bu kitaplara layık değilsin, onlar senin olamaz,
benim olmalı.” Bu tavırdaki sınıfsallık sorgulanmalı.
Aynı
gizli akıl, yoksulun, işçinin, ezilenin siyasetle ilişkisi konusunda da geçerli.
Liberal ya da Kemalist türevleriyle küçük burjuva siyaset, yoksula, işçiye,
ezilene hep aynı şeyi söyleyecektir: “Sen siyasete layık değilsin.” Burada
onların yaptığını ve ağzından çıkanı küçük, hor ve aşağı görecektir. Bu tavrın
sınıfsallığı sorgulanmalı.
Bu
küçük burjuva siyaset anlayışına göre siyasete layık olabilmek için birey
(mikro devlet) olmak, zaruridir. Aile, tanrı, vatan, hukuk, her şey, o birey
denilen kurguya göre inşa edilmeli, budanmalı, kişilerin ait olduğu yapılar,
dinamikler, mücadeleler birer çapak olarak temizlenmelidir. Bu, efendilerin
emridir. Birey olamayana yaşam hakkı bile yoktur.
Sonuçta
“cumhuriyeti tarih dışına atma pratiği, Kemalistlerin doksan yıldır uygulaya
geldiği, cumhuriyeti tarihdışı hatta tarihüstü görme pratiğiyle örtüşmektedir.
Ümmet de, hilafet de, âli devlet de, imparatorluk da en fazla Kemalist
diktatöryanın eksik cüzlerini tamamlamaya indirgenmektedir.”[1]
Avrupa
Parlamentosu’nda dışişleri bakanı İsmail Cem’in dağıttığı Kardeş Türküler
kasetinin yerini bugün Dersim’in TKP’li belediye başkanı almıştır. TRT World,
Maçoğlu ile ilgili reklâm filmini bu sebeple hazırlamaktadır.
Tarihdışı
ve tarihüstü Kemalizm, bugünde bir tür liberalizm veya sosyal demokrasi formu
almaktadır. Liberalizm, son günlerde Ayhan Bilgen’de dil bulduğu biçimiyle,
“Kars Ankara’dan yönetilemez” der. Bu, Erdoğan’dan ödünç alınmış bir cümledir.
Erdoğan, o cümleye ağırlık yaptığı için istenmemektedir. Kars, Ankara
olmalıdır, olmadan yönetilemez.
Tarih
dışı Kemalizm, Mustafa Sönmez gibi isimler üzerinden Marksizme sinmektedir.
Sönmez’ler, emperyalizmle ve kapitalizmle ilişkilerini Marksizmle temize
çekmektedirler. Onlara göre AKP, “yabancı yatırımlarına mani olmakta,
burjuvazinin gelişimini sekteye uğratmaktadır”. Onların tek derdi, yoksul
emekçi halkı emperyalizme müttefik, burjuvaziye yoldaş kılmaktır.
AKP,
varoluşu dâhilinde emperyalizm ve kapitalizmle ilişki için gerekli zemini
döşemektedir. Bir bahane ve gerekçe olarak örgütlenen AKP, sol sosyalist
hareketi ait olduğu yüksek siyaset dünyasına örgütler. O dünyada artık Ayhan
Bilgen gibi isimlerin ağzından çıktığı biçimiyle, “Her liberal talep, vahşi
kapitalizmin talebi değildir” türünden cümleler dile dökülür.[2]
Çünkü
“Kürd’e ve Müslüman’a Kemalizmi anlatmak, ancak Kemalizme küfretmekle
mümkündür.”[3] ve “liberal bir kanaldan Müslüman’ın HDP içine akıtılması,
AKP’de vücut bulan dönüşümün Kürd halkına doğru yansıtılmasının bir
parçasıdır.”[4] Devlet ve burjuvazi, kitleleri, dinamikleri, tarihsel zemini
kendine uygun kıvama doğru dönüştürmeye mecburdur. Müslüman’daki dönüşüme bakıp
Kürd’deki dönüşümü anlamak mümkündür. Kavşakta, dönüşümün gerçekleştiği yerde
bir tür sol (hep) vardır.
Mustafa
Sönmez, bu bağlamda, soyut, havada asılı, kendinden menkul bir Siyasal İslam
tasvir etmeyi ve herkese onu taşlatmayı iş zannedecektir. Onun gibilerin yazıp
çizdiklerinde emperyalizme yalvarmadan, burjuvaziye yaranmadan başka bir şey
yoktur. Siyasal İslam’dan kurtulmak için solun bedeni emperyalizmden medet
umacak, ruhu burjuvaziye yardım çağrıları yapacaktır. Sönmez gibiler,
kendilerinde varolan Kemalizmi ve ondaki emperyalist-kapitalist bağları
aklamakla görevlidirler.
Mustafa
Sönmez’in burjuvazinin savaştığını zannetmesi, ona paye vermek istemesiyle
alakalıdır. Burjuvazi, emekçilerin sadece işgücüne, artı-emeğine el koymaz, mücadelelerini
de çalar, gasp eder. Sönmez’in klavyesinden çıkan sünepe, ezik gibi tabirler,
AKP’ye destek açıklaması yapan TÜSİAD üyesi bireylere yöneliktir. Ama o,
Kemalizmin sermaye ile ilişkisi dâhilinde, o ölçünün izin verdiği kadar
“Marksist” ve “iktisatçı”dır. Adaşı Mustafa Peköz gibi tüm öngörüleri ve
kehanetleri boşa çıkmıştır.[5] Bunlar, birer kafe falcısıdır.
Aşağıdaki
tweet’inde ise açıktan yabancı finans kuruluşlarının, şirketlerin safındadır.
AKP düşmanlığı yüzünden emperyalistlerin uzaklaşmasından şikâyetçidir. Oysa
“ilişkide bulunduğu”, esasen bir örgüt değil Friedrich Ebert’e bağlı bir
think-tank kuruluşu olan Halkevleri, on yıl önce, “ülkeden yabancı sermayenin
çıkışı yasaklansın” diyen bir yapıdır.[6] Bugünse Halkevleri’nin akıl hocası,
yabancıların paraları toplayıp kaçamamasına ve ülkeden uzaklaşmasına
üzülmektedir.
Halkevleri’nin
arkasındaki derneğe adını veren Friedrich Ebert’se Almanya’da komünistleri
katletmiş kişidir.[7] “Devrimden günah kadar nefret ederim” diyen bu
cumhurbaşkanı[8], parlamenter demokrasinin kurulması adına devrime mani olmak
için elinden geleni yapmıştır. Luxemburg’ların kanı Ebert’in gömleğindedir.
Çünkü onun arzusu, “sosyalist bir rejimden ziyade ılımlı bir koalisyon
hükümetidir.” Halkevleri gibi yapıların da arzusu bu şekildedir. O, Erdoğan’ı
kaba bulmakta, Ebert’i arzulamaktadır.
Sönmez
ve Halkevleri’nin de bağlı olduğu yer ve tarih açısından benzer bir niyet ve
arzu ile hareket ettiğini görmek gerekmektedir. Bugün Erdoğan yüzünden, Erdoğan
sayesinde, birilerinin “devrimci”ymiş gibi görünmelerine izin verilmemeli, bu
illüzyon sonlandırılmalıdır.
İllüzyon,
küçük burjuvanın siyasete layık görmediği emekçiler ve ezilenlerle alakalıdır.
Onlar, sınırların ve sınıfların birer delili, tezahürüdür. Yirmilerde
Kemalizmin esir aldığı TKP’lilerin bir bölümü, teslim olmadan önce mahkemede,
mealen, “biz baktık ki toplum sınıflara bölünmüş, onu bütünleyelim diye yola
çıktık” demiş, maksatlarının “teessüs etmiş olan cumhuriyet idaresine içtimaî
bir zemin ihzar etmekten ibaret” olduğunu söylemiştir.[9] Bu çizgi, zerre
kırılmadan bugüne gelmiştir. Çünkü mesele, Kemalizme gerekli kitle zeminini
tesis etmektir.
Bugün
bu çizgi çatallandı: “kaynaşmış kitle”cilerle “yurtta sulh”çular yan yana
geldiler, ne idüğü belirsiz, buraya yabancı, gerici, yobaz siyasal İslam’ın
iktidarını gıdım gıdım geriletiyorlar. Böylelikle AKP’nin içinden geçen bu
çatallanmış çizgi, günahlarından arındırılıyor, kendisini temize çekiyor.
Sosyalistler ve Marksistler, bu konuda gerekli kimyasalı temin ediyorlar.
Ezilenlerin, emekçilerin burjuvazinin iki siyasi çizgisine karşı kendi devrimci
çizgisini çekmelerini asla istemiyorlar. Onlara siyaseti ve teoriyi kesinlikle
layık görmüyorlar.
Böylesi
bir zeminde, Mustafa Sönmez gibi “iktisatçılar”, Veli Saçılık gibi
“sosyologlar”, Fatih Yaşlı gibi “tarihçiler”, meseleyi gırgıra, mizaha vurarak,
takipçi peşinde koşma, bireylere imaj satma imkânı buluyorlar. Liberale ve
liberal taleplere asla toz kondurmuyorlar. O liberalizmle bu kadîm devletin zincirlerine
ona layık birer birey olarak bağlanıyorlar.
Bu
ortamda sanayicilere akıl hocalığı yapan profesör doktor Sinan Alçın, Mustafa
Sönmez’in “bu toprakların yetiştirdiği, gözünü gerçekten ayırmayan, hamaset
yerine veriyle konuşan bir iktisatçı” olduğunu söylüyor. Aynı kişi, geçen yıl
damat Berat Albayrak’ın programını “olumlu bulduğundan” bahsediyor,
destekleyici öneriler sunuyordu.[10] Bir önceki yıl ise aynı profesör doktor,
nasıl oluyorsa, (güya) “işçi sınıfının iktidarını hedeflemiş” olan Emek Partisi’nin
yayın organı Evrensel’de bir süre yazılar yazmıştı.[11] Demek ki EMEP, ODTÜ
gibi yerlerde Selin Sayek Böke’nin katıldığı panelleri bu zeminde gerçekleştiriyor.
Bunların cümlesi de işçi sınıfına yalan söylüyor. O yalan sayesinde varolabildiklerini
biliyorlar.
Sonuçta
küçük burjuvalar, emekçiye, ezilene, yoksula siyaseti asla layık görmüyorlar, o
siyasetin her anını ve her mekânını tahakküm altına alıyorlar, mizahî
dilleriyle komedyenlere taş çıkartıyorlar ve başka sarayları eğlendiriyorlar.
Hepsi de devrimden bir günah gibi nefret ediyor. Devrim için o sarayların da
yıkılması gerekiyor.
Eren Balkır
16
Nisan 2019
Dipnotlar:
[1] Eren Balkır, “Bedenlerin Fethi”, 29 Ekim 2012, İştirakî.
[2]
Aktaran: Eren Balkır, “Kürd’ün Rahlesi”, 20 Ekim 2013, İştirakî.
[3]
“Kürd’ün Rahlesi”.
[4]
A.g.m.
[5]
“Muhalif Analistlerin Öngörü Tutturma Sorununda Bir Örnek: Mustafa Peköz”, 27
Aralık 2018, Kontra Salvo.
[6]
Eren Balkır, “Hulk’ın Devrimci Yolu Eleştirisi”, 10 Ocak 2009, İştirakî.
[7]
“Destekçilerimiz”, Sendika.
[8]
Friedrich Ebert, Britannica.
[9]
1927 Komünist Tevkifatı, Haz. Jülide Ergüder, Birikim Yay.,1978, s. 36.
[10]
“Gerçekçi Hedefler Somut Adımlarla Desteklenmeli”, 20 Eylül 2018, T24.
[11]
Sinan Alçın, “Ekonomik Perspektif”, Evrensel.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder