3 Haziran 2018 tarihli seçimde Aziz Yıldırım gitti,
Ali Koç geldi. Bir şirketler grubunun başkanı gelecek, Fenerbahçe güzel günlere
yelken açacaktı. “Ali Koç başkan, Fenerbahçe şampiyon”du. Ama olmadı. Olmayan
bir parayla şişirilmiş bir yönetim modeli, balon gibi patladı. “En büyük
transferimiz, felsefe değişikliği” diyen Ali Koç’un bu futbol aklı iflas
etti.[1]
Yirmi yılda delegeleri ve delege sistemini kendine
göre oluşturmuş olan Aziz Yıldırım’ın yenilmesi, kimilerine göre, mümkün
değildi ama o gitti. Esasen Aziz Yıldırım yenilmedi, başkanlığı bıraktı. Borç
yükü, gelecek kriz, Fener Cumhuriyeti’ni başka bir manevraya yöneltti. Bugünkü
hâl, bunun eseri. Göze sürme çekildi, Ali Koç başkan oldu. Kurtarıcı sermaye,
takımı kurtaramadı. O da biliyordu kurtaramayacağını. Devletin desteği bir yere
kadardı. Taraftardan haraç, vergi, toplanmaya başlandı. “Fener ol” denildi.
Futbol yorumcuları, son birkaç senedir, bir de
takımların yabancılara satılması meselesini tartışıyor, tartıştırıyor. Gündem,
bu tartışmayla yüklü. Tüm hamleler, bir yanıyla, yabancılara satışa gerekli
ideolojik ve maddi zemini hazırlamakla ilgili. Taraftar, Arap şeyhine ait olan
bir takımı destekleyecek kıvama getirildi. Ne olursa olsun böylesi bir satışa
itiraz edecek tüm direnç noktaları, tüm pürüzler temizlendi.
Erdoğan’ın belediyelerin iflasın eşiğinde olduğuna
dair açıklamasını, seçim öncesi ve seçim sonuçları ile birlikte ele almak
lazım. “Topal ördek” benzetmesini “ördeklere veya topallara saygısızlık
ediliyor” diye ele almamak gerek. Mesele, başka bir yerden anlaşılmalı.
Fenerbahçe’de olan, İstanbul ve Ankara’da da oluyor.
Mevcut ekonomik ve politik kriz sebebiyle AKP, bir açıdan yükten kurtuluyor.
Mazbata, oy sayımı, mizansenden ibaret, tabana mesajdan gayrı bir anlamı yok.
Aziz Yıldırım, kendisine zıtmış, hasımmış gibi görünen,
ama aslında kendisine çok benzeyen birinin başa geçmesini sağlıyor. Çizilen
İmamoğlu portresini, özellikle AKP eliyle yürütülen PR çalışmasını buradan
okumak gerekiyor. Dini istismar, din sömürüsü, dinî referanslarla siyaset,
İmamoğlu üzerinden güncelleniyor. Bir inşaatçının, bir “Karadenizli” müteahhidin
İstanbul’u kurtarması bekleniyor.
İmamoğlu, ilk ziyaretini Rahmi Koç’un malikânesine
gerçekleştiriyor. Atatürk kitabıyla gerekli bağ kuruluyor, sözler ve mesajlar
verilmiş oluyor. Her darbe sonrası NATO’ya selam çakılması gibi, Koç ailesine
bir selam durulması, siyasetin ana kuralı. Diğer bir kural da Türkeş gibi
tarihsel isimlere referans verilmesi.
İlkler önemli. İmamoğlu, ilk namazını Fatih Camii’nde
kılıyor. Bizans’tan beri devlet dininin merkezi orası. Altında, gene Bizans’ta
devletin dininin örgütlendiği bir kilise var. Bu sembolik hamleyi devlet
biliyor, İmamoğlu’na illaki fısıldıyor, onun başka bir yerde namaz kılması
mümkün değildi. Neo-Bizans olarak Osmanlı, mirasını Neo-Osmanlı olarak Türkiye’ye
bırakıyor.
* * *
Yıllar önce Taha Akyol, programında Beşiktaş’taki
liselerde yapılan bir araştırmayı aktarıyor, sahildeki deniz müzesi ve Barbaros
Hayrettin heykelinin öğrencilerde denizci olma isteğini tetikleyip
tetiklemediğini sorguladığı konuşmasında, “Freud sürçmesi” yaşanıyor ve
“öğrenciler denizci olmak istemiyor” diyeceğine “Deniz Gezmiş olmak
istemiyorlar” diyor. Bu, Akyol’un niyetini de ortaya koyuyor. O ak yol, doğru
yol üzerinden AKP’ye bağlanıyor.
“Hopa’da yeni belediye Mozart dinletti”[2] haberleri
de bir niyeti ortaya koyuyor, o da bir tür Freud sürçmesi. “Hopalı Mozart” da
göze sürme. “Deniz olma fener ol” emrinin Doğu Karadeniz versiyonu. Sonuçta Fox
TV sunucusu İsmail Küçükkaya’ya göre Ardahan da Doğu Karadeniz’de, doğuda
olamayacak kadar ilerici, çünkü orada CHP kazandı. Diyarbekir’de CHP’nin
çıkmamasına o nedenle hayıflanıyorlar. CHP, ilerici, Batı’ya layık olmanın
emaresi, mertebesi olarak takdim ediliyor. Herkes, buna göre pozisyon almaya,
düşünmeye, belirli bir konuma bağlanmaya zorlanılıyor.
Peki “Berxwedan” ismi gerçek mi, değilse kasti mi?
Berxwedan Yanuk[3] ismiyle ısmarlama yazılar
yazdırılıyor bugün. İmamoğlu’nun Terzi Fikri olduğunu, onun İstanbul’da
komünler kuracağını, sosyalizmin ilk aşamasının realize olmasını sağlayacağını
söylüyorlar. “Sistem gericileştiren bir takoz yüzünden tıkandı, onu komünlerle,
halk meclisleriyle açmak gerek” deniliyor. “Fener Cumhuriyeti’nde oligarşi,
kapitalizm, devlet tıkandı, onu rahatlatmak lazım”dan gayrısını önermiyorlar.
O nedenle Terzi Fikri’yi ait olduğu örgütünden ve onun
devrimci mücadelesinden bağımsız olarak ele alıp onu satılacak bir meta, bir
imaj hâline getiriyorlar. Sisteme yönelik rahatsızlık biriktiği için, “her
kesimin yansımasını görüp deşarj olabildiği etkinlikler” talep ediyorlar.
Yazardaki öfori, coşku seli, Fener kongresi sonrası taraftardaki öfori ve coşku
seline çok benziyor. O da Comolli’yi hiç hesaba katmıyor.
Fikri Sönmez, bir konuşmasında, “Sömürü düzeninin
beyleri, ağababaları, faizcileri, karaborsacıları, bizleri yıllar boyu
kendilerine köle etmişlerdir”[4] diyor. İmamoğlu diyebilir mi ki onu Terzi
Fikri’ye benzetiyorlar? Üç beş Devyolcunun İmamoğlu’na destek vermiş olması,
onu Terzi Fikri yapmıyor. Onun da Erdoğan makamından hoş şarkılar terennüm
edeceğini görmek gerekiyor. Belirli bir imaj çalışması yürütülüyor. İmamoğlu da
Tayyip abisinin yolundan ilerliyor.
Yarın yeni başkan işçi çıkarttığında, İmamoğlu-karşıtı
eylem örgütleyecek yüz var mı sosyalistlerde? Yoksa Kani Beko gibi “grev bir
anlamda işsizliktir. Grevin kazananı olmaz” mı diyecekler?[5] Ya da Somalı
işçilere dedikleri gibi, “zaten AKP’lilerdi” lafına mı sığınacaklar? Bu sözleri
sarf edenlerin 1 Mayıs alanına çıkmaya yüzleri var mı peki? Bugünden, “greve
çıkmak, İmamoğlu’na saldırmak, Tayyip’e yarar, yapmayalım” cümlesini prova
etmeye başlayanların deşarj alanlarını kıyasıya eleştirmek gerekmiyor mu?
Krizin sebebi olan ağalara paşalara fener ol’unmamalı,
bir davaya deniz, bir denize dava olmalı. Kurtuluş orada.
Eren Balkır
7 Nisan 2019
Dipnotlar:
[1] “Fenerbahçe’de Tarihi Kongre”, 2 Haziran 2018, Habertürk.
[2] “CHP’li Belediyeden Mozart Yayını”, Duvar.
[3] Berxwedan Yanuk, “İstanbul Komünü, Terzi Ekrem:
Neden Olmasın?”, 5 Nisan 2019, Duvar.
[4] Terzi Fikri, Youtube.
[5] Eren Balkır, “Mesafe”, 20 Mart 2019, İştirakî.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder