“Biz
evsizleriz ki selden korkmayız,
Dalgalarız ki sakinliğimiz bizim yok olmamız demektir.”
İran’da
yaşanan sel felâketi sonrası bir şehirde, suyun içerisinde bir grup insan sine
vurarak söylüyorlar bu şarkıyı. Solun medyasında ise HDP ve Barzani dolayımıyla
bu sel felâketi, ancak Kürt üzerinden gündeme gelebiliyor. Birkaç gün sonra o
şehirlerin Kürt şehirleri olduğu söylenince, birden sel felâketi solun
gündemine girebiliyor. Orada ölenler, çekilen çile, solu asla ilgilendirmiyor.
Sol, imaj satmayı, imaj üzerinden kendisini satmayı çok seviyor.
Haberin
kaynağının neresi olduğuna bağlı olarak, sel felâketi için bir kesim, “çarpık
modernitenin, molla faşizminin Kürtlere yönelik bir katliamı bu” diyor, bir
başka kesim de “Kürtlere yatırım yapılmıyor, o yüzden oldu bu” tespitini
yapıyor. Karar da veremiyorlar, Kürt’e yatırım yapıldı mı yapılmadı mı? Ama
hepsi de dış yardımlara İran devletinin izin vermediği haberinde ortaklaşıyorlar.
Yalnız hiçbirisi, İran’a ABD ambargosu yüzünden yardım yapılamadığından
bahsetmiyor. ABD’nin adını anan ağza biber sürülüyor.
* * *
Feminizmi
eleştirmek, kadın düşmanlığı değil. Böyle zannedilmesi, bir ideolojinin
tahakkümü ve baskınlığı ile ilgili. Feminizmi eleştirenlere “kadın düşmanı”
demek için sotede bekleyenler, sürekli “İslamcı” diyorlar. Özellikle AKP’ye
“İslamcı” diyenlerde bir hinlik var, çünkü aslında doğrudan İslam’ı hedef
alamadıkları için bu yönteme başvuruyorlar.
AKP
değil dertleri. İslam’ın ilerlemeye, modernizme, aydınlanmaya, demokrasiye yol
açmadığına dair batı kaynaklı yalanlara fazla inanıyorlar. O batının uşaklığını
yapıyorlar. Ona saldırdıklarında ellerinde hiçbir şey kalmadığını fark
etmiyorlar.
Dolayısıyla
Korkut Boratav’ın IMF ile ilgili tespiti karşılıksız.[1] AKP Kemal Derviş
politikasını uyguladığında kimse laf etmedi, sol, bu konuda bir mücadele
yükseltmedi. Herkes akardan memnundu. Çok sonra “totaliterizm”, “diktatörlük”, “faşizm”
lafları edilebildi. O noktada Derviş gene sahneye çıktı, “bu ülkenin çıkış yolu
koalisyondur” dedi, AKP-MHP koalisyonu kuruldu, bu gelişme karşısında da sol
kılını kıpırdatmadı.[2]
Boratav,
“gidişat IMF’ye” diyor. “Türkiye’nin finans kapitale, IMF’ye teslimiyet
eğilimlerine karşı direnmesi için de sosyalistlerin, solcuların devreye girmesi
gerekecek” gibi iyi niyetli bir tespitte bulunuyor. O sosyalistlerin,
solcuların burjuvaziyi yoldaş bellediğini görmüyor. O yoldaşlığın finans
kapitale karşı direniş örmesi mümkün değil. Boratav’ın medet umduğu sol bugün
IMF’çi!
Boratav,
yazısında tekellerin “tetikçi uzmanlar”ından bahsediyor. Bunlardan biri, “IMF
şeffaflık ister” diyor. Bugün sol, o tetikçi uzmandan yana saf tutmaya,
“şeffaflık ilericiliktir” diye yazılar döşenmeye hazır. Sol, İslamî faşizme
karşı o şeffaflığı savunacak kıvama getirilmiş durumda. Boratav, bu gerçeği,
AKP’nin solu, sosyalisti bu hatta örgütlediğini görmüyor, görmek istemiyor.
Çünkü o da CHP’nin özünün “Kemalist, devrimci, sol” olduğuna inanıyor. Bu
yalana kanıyor.
* * *
Levent
Gültekin ve İhsan Eliaçık da egemenlerin sunduğu İran eleştirisine ve
ablukasına ortak oluyor. Bir kadının otuz yıl hapis cezası almış olduğuna dair
haberi yorumluyorlar ve herkes gibi “faşizm, diktatörlük” edebiyatına
sarılıyorlar. Başörtüsü için “tırıvırı” diyorlar, “onun için bu kadar ceza
verilmez” diye habere kızıyorlar. Haberin doğru olup olmadığına bakmıyorlar.
Kadının başörtüsünü çıkarttığı, hatta kadın olduğu için ceza aldığı yalanını
yayıyorlar, Eliaçık gibiler, bu yalana hemen sarılıyorlar. Çünkü o sarılmayla
oturdukları yerden para kazanabileceklerini iyi biliyorlar.
Ablukayla
o halkın çektiği dertlere dair tek lafları yok. ABD ve emperyalizm vura vura,
“ezilmenizin nedeni İslam” diyor, insanları buna ikna ediyor, bu Eliaçıklar da
bu emperyalizmin nabzına göre “din olmayan din” inşa ediyorlar. Ali Şeriati
(çakması) olmak için yola çıkan Eliaçık, şahın mollası olarak hikâyesini
tamamlıyor.
Şeriati,
yoksulların, ezilenlerin çığlığıyla buluşuyor, Fanon’dan, Che’ye tüm üçüncü
dünya devrimciliğiyle İran tarihini, molla direncini, rejim eleştirisini
kaynaştırıyor. Parti olmayan partilerin kurulduğu yerde iktidar, din olmayan
dine ihtiyaç duyuyor, başına imam olmayan imamlar atıyor. Liberalizm, o
“tetikçi uzmanlar” bunu emrediyor. Bugün ölümden korkuyoruz, sıtmaya razıyız. Bu
sebeple, “Öl ki başkaları yaşasın” diyen Şeriati, gericidir!
* * *
CHP,
ülkenin kurucu partisi diye onun sosyalizmin de kurucu partisi olması
gerekmiyor. Ülkenin öncesine dair bağı kalmayan sol, ülkeyle tanımlı kıldığı
varlığını ve ömrünü o ülkenin efendilerine peşkeş çekmek zorunda kalıyor. O
varlığın ve ömrün dışını hiç görmüyor, o dışarının kendisini görmesine asla
izin vermiyor. Sol, “bu ülkeyi CHP kurduğuna göre, sosyalizmi de CHP kurmalı”
diye düşünüyor. Tüm tartışma, bununla alakalı.
CHP
öncesi görülmediği için ne 1910’larda Selanik’te, Makedonya’da mücadele yürüten
sosyalist işçi hareketine ne de 1918’de doğulu Müslümanlar içerisindeki
komünist damara bağlanabiliyor. İşçi hareketi de sosyalist hareket de varlığını
CHP’ye borçlu olduğuna inandırıldığından, bu inanca göre hareket ediyor. Ölçüyü
ve ölçeği CHP tayin ediyor.
Her
seçim sonrası, tüm pratiğini seçime endekslemiş örgütler, illaki seçim
sonrasında “MİT bir yoldaşımızı kaçırdı” haberini yayıyor. Böylelikle
birilerine belirli mesajlar verilmiş oluyor, örgüt, kendisini buradan aklamaya
çalışıyor. Hemen 1 Mayıs yazılamaları yapılıyor mesela. 1 Mayıs için çalışmanın
sandık çalışmasındaki şiddete, yoğunluğa ve emeğe sahip olmayacağı açık. 1
Mayıs, ilkel ve geri dönemin romantik hâli, hemen terk edilmeli! Terk ediliyor…
* * *
Sol,
inşa ettiği gecekondulara gelen halkın RP’ye veya AKP’ye neden oy verdiğini
anlamak istemiyor. Kendi eksiklerini, zaaflarını CHP üzerinden örtbas etmeyi
seviyor. Yıllar önce yoksul çocuklarına ücretsiz kurslar vermeyi akleden sol,
bu fikri ve tüm pratiği Fethullah’a peşkeş çekiyor. Bu peşkeşi kimin emrettiği
ve sebebi sorgulanmıyor.
“Evsiz
insanız” deyip sine vuran, “benim ipek yüklü kervanım mı var”[3] diyen halkı o
solun anlaması mümkün değil. Boratav’ın işaret ettiği barikata doluşmasını
kimse beklemesin. Belediyelerin konferans salonları, imza günleri, etkinlikler,
gelecek paralar, tek mesele bunlar. AKP’yle arada hiçbir fark yok.
Sandığın
başında kime oy verildiğinin bir önemi yok, önemli olan, CHP’ye örgütlenilmiş
olması. “Halk denizinde dalga” dahi olamayanların sakinliği seçmesi. AKP ve
CHP’deki iktidara karşı mücadelenin ölmesi. Yüzümüzü gene döneceğimiz yerse
bellidir: sine vuranlar, sakinliği ölüm sayanlar.
Eren Balkır
6
Nisan 2019
Dipnotlar:
[1] “Korkut Boratav, “Seçim Sonrasında Birkaç Tespit”, 5 Nisan 2019, Sol.
[2]
Eren Balkır, “Bugünde ve Burada”, 13 Kasım 2018, İştirakî.
[3]
Eren Balkır, “Üryan”, 4 Nisan 2016, İştirakî.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder