[…]
Öte
yandan, sosyal medyada kahve ile ilgili bir tartışma yaşanıyor. Üniversiteden
atılmış bir “Marksist” hoca, “direnmeliydik, odalarımızı teslim etmemeliydik”
dediği tweet’inin ardından “işçi sınıfının içeceği biradır” diye yazıyor.
Ayrılması gerekenleri ayırmak, birleşmesi gerekenleri birleştirmekle yükümlü
bir aydın, bu iki tweet’in arasındaki bağı göremiyor. O odalar, tam da bu yavan
geyik, mideye indirilen pahalı biralarla olunan sermestlik sebebiyle işgal
edilemedi. Odalar zaten teslim olmuşluğun mecazı idi.
Bu
aydınlar, bira konusunda referans olarak batıyı vermeye mecburlar. Burada bir
işçinin bara gidip, yüzlerce liralık hesabı ödeyemeyeceğini bilmiyorlar. O
imzalar atılmazdan, o okullardan kovulmadan çok önce Batı üniversiteleriyle iş
sözleşmelerinin imzalandığını kimse itiraf etmiyor. Batı barlarında bira
yudumlamak, işçinin emekçinin kahrını çekmeye kıyasla daha havalı ve janti
bulunuyor.
Devlet,
bu koşullarda, sola bar-meyhane sahasını teslim ediyor. Solcular, ilk iş olarak
eskiden yayınevi düşünürlerdi, bugün bar açmayı fikrediyorlar. Gelgelelim,
barlar arasında oluşan ağın bireyleri nereye çektiğini hiç kimse önemsemiyor.
Siyasal
İslam üzerinden AKP’yi eleştirenler, kendilerindeki ve piyasadaki liberalizmi
korumak için yapıyorlar o eleştiriyi. Herkes, liberalizmi sütten çıkmış ak
kaşık yapmak için kendisine müşterek bir düşman buluyor. Oysa o “siyasal İslam”
dedikleri şey, ülke tarihinde ilk kez, okula ve mescide belirli bir mesafede
bar açma yasağını kaldırıyor. Bar da “devletin ideolojik aygıtı” olarak
örgütleniyor.
Bireysel
hazlar, içki ve kadın tüketimi alanı olarak barlar, ideolojiyi, teoriyi ve
pratiği de ele geçiriyor. İçeriği tayin ediyor. Yoksulun, alttakilerin,
mazlumun giremeyeceği bir yer olarak barlar, yalancı bir sınıf atlama merhalesi
olarak iş görüyor.
Daha
önce bahsini ettiğimiz barda[1] grev başladığında, bar emekçileri eksi on
derece soğuğa direndikleri günlerde, önemli sosyalist örgütlerin şefleri ve
temsilcileri içeride dans etmekte, kadeh tokuşturmakta bir beis görmüyorlardı.
Sosyalist harekete bugün işte bu zihniyet yön veriyor.
Yüz
elli yıl önce işçiler, İngiltere’de yoğun bir mücadele süreci içine giriyorlar.
Burjuvazi, bu direnci kırmak için kendisine ait pub kültürünü işçi
mahallelerine sokuyor. İşçiler içkiye alıştırılıyorlar, ama tuhaf bir şey
yaşanıyor. Bu sefer grev kararları o pub’larda alınıyor, bunun üzerine
burjuvazi, eylem ocağı hâline gelmiş olan pub’ları kapatıyor. Sınıf mücadelesi,
kudreti ve şiddeti ile pub’ları da dönüştürüyor.
Bugün
böylesi bir sınıf hareketinden, sosyalist hareketten veya eylem ocaklarından
söz etmek mümkün değil. Her yanı, o kudrete ve şiddete liberalizm adına karşı
olan, bu karşıtlıkla hareket eden bireyler kaplamış. Barların ticari
gerçekliği, solun küçük burjuva dünyasının somut bir karşılığı. O barlar,
ideolojik olarak bombalanmadan, yol almak mümkün değil.
İşçi
hareketi yok. Barlar da mahallelerdeki uyuşturucu pratiği ile genişleme imkânı
buluyor. Burjuvazi, eylem ocaklarını dağıtacak silâhlarını bir bir devreye
sokuyor.
Geçmişte
Tekel direnişinde işçilere solcular, ancak barlar sokağında alan
açabilmişlerdi. Bar emekçilerinin özverili pratiği bir yana bırakılacak olursa,
o direnişin sosyalist harekete öğretebileceği bir şey yoktu.
O
direniş esnasında bir işçi, Cuma namazı için yakındaki camiye giderken
geçirdiği trafik kazası sonucu vefat etmişti. Bizim cılız sesimiz, o vakitler,
çadırların barlar sokağından alınıp cami avlusuna taşınması önerisinde
bulunuyordu. Ama barlar, daha sıcak ve daha özgürlükçü geldi. Burjuvazinin
özgürlük dediği şeye örgütlenmek, daha fazla rağbet gördü.
Daha
önce bahsini ettiğimiz bir Troçkist örgüt[2], o Tekel direnişi esnasında henüz
oluşum aşamasındaydı. O günlerde (galiba) Fransa’dan gelen bir troçkistle
tanıştılar, gece evde bu Fransız’la yapılan sohbet sonucu sabaha doğru kâğıt
üzerinde üyesi oldukları Troçkist enternasyonali terk edip başka bir
enternasyonale dâhil oldular. Bunlar, yanı başlarında süren işçi direnişine
değmeyen, ondan öğrenmeyen, onun programı ve tüzüğü gereği örgütlenmeyi aklı
kesmeyen, o direnişe göre hareket etmeyi utanç vesilesi sayan, yüce ve arınık
sosyalistlerdi.
Tabii
ki buranın köylü, eli tezek kokan, “bankamatikten maaş çekerek işçilik
yaptığını sanan” kişilerden değil, ne yaptığını bilen, “özgürlük” denilen
sihrin formülüne vakıf, ilerici Fransız’ın peşinden gidilecekti. O gün devlet
ve burjuvazi, “bunlar bankamatik işçileri, kapatalım Tekel’i” diyordu, bugün
bankamatik işçilerinden sosyalistler bahsediyorlar, o insanları
belediyelerinden kovuyorlar.
Barlar,
meyhaneler, solun içine girdiği birer tabutluk ve bu tabutluk, 12 Mart ve 12 Eylül’dekiler
kadar tehlikeli. En azından onlarda kırkların-ellilerin komünistlerinden kalan,
duvara kanla kazınmış şu söze rastlanılıyordu: “Şerefinle girdin, şerefinle
çık. İhtilâlci namusuna halel getirme.”[3]
Bugünse
“şeref”in ve “namus”un ne kadar patriyarkal, ne kadar eril, ne kadar gerici
olduğu tartışmaları, o barlarda yürütülüyor. Altuzerci femenisler, kendilerine
“Kezban” diyen Boğaziçili yoldaşlarından oralarda ayrışıyorlar.[4]
“Sen
daha özgürleşmedin mi?”, bugün bar solculuğunun feminist şiarıdır. Erkek
milleti, kendi dişlerine uygun, kendilerine layık kadınlar imal ediyor. Tüm
bunlar, mülk edinilen bedenin pazara girişinin yarattığı sancılardır. Sınırsız
ve sınıfsız olmaya dair birer imge olarak günlük tüketim nesneleri, zihni ve
eylemi ele geçirmiştir.
Baştaki
geyiğe iştirak edecek olursak: “işçi sınıfının içkisi çaydır!”
* * *
İşçinin
emekçinin birlik, dayanışma ve mücadele günü, kavganın zaferine meşale olsun!
Eren Balkır
29
Nisan 2019
Dipnotlar:
[1] Eren Balkır, “Bahar Havası”, 27 Nisan 2019, İştirakî. O barın sahibiyle ve arkadaş
çevresiyle edilen kavgada ilgili kişiler, “sen bize nasıl saldırırsın, biz o
bardan koca bir örgütü yönetiyoruz, bizi itibarsızlaştıramazsın” diyorlardı.
Bahsettikleri örgüt MLKP idi!
[2]
Eren Balkır, “Yersiz ve Milsiz Troçkizm”, 25 Aralık 2016, İştirakî. Bahsi edilen Troçkist örgüt
sonrasında SEP ismini aldı.
[3]
Tayfur Cinemre, “Cihan Alptekin’le Sansaryan Han’da 43 Gün”, 3 Nisan 2010, Bianet.
[4]
“Boğaziçili Kadınlar, Üniversitedeki Erkek Şiddetini İfşa Etti”, 25 Mart 2019, Tele1.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder