Pages

02 Mayıs 2019

Çifte Deri


Önder Babat. 2004’te katledildi. Sonra başka bir örgüt, bir MİT görevlisini sorgulayıp onun katilini ortaya çıkardığını söyledi. Babat’ın örgütü, buna karşı çıktı.

Aradan geçen onca zamanın ardından, bu yıl içerisinde, anma etkinlikleri için Babat’ın bir resmini çizdiler. (Aynı el, aynı şekilde Deniz Gezmiş de çizmişti.) Karakteristik bir burnu vardı Babat’ın, ama o resimde burun yoktu. Sadece sürmeli bir çift gözdü gördüğümüz.

Ölümü estetize etmek, onun ağırlığını ve sancısını hafifletmiyor maalesef. Yalnız o resimdeki sürmeyi, solda giderek moda hâlini alan LGBT merakıyla ilişkilendirmek, onunla birlikte ele almak gerekiyor. Oradaki mesaj, görülmeli. LGBT kimlikçiliği için alınan fonlar, siyaseti estetize etmek, botokslamak için kullanılıyor.

Aynı durum, türkülerin Cem Adrian’a söylettirilmesinde de söz konusu. Çünkü artık translar, üstlerini çıkartıp, sokak ortasında polise karşı salladıkları maket bıçaklarını ve jiletleri etlerine vurmuyorlar. Onlar da çeşitli kurumlar, dernekler, örgütler aracılığıyla rehabilite ve estetize edildiler, topluma kazandırıldılar.

Avrupa Birliği menşeli çalışmalarla bu şiddet eylemi, yerini daha estetize görüntülere, çıplak Nişantaşı danslarına, disko şovlarına ve Kerimcan'a bıraktı. AKP döneminde sol, estetize edildi, Batı’nın dişine uygun bir içerik ve biçim kazandı. Asıl sorun, bunu kendisinin talep etmiş olmasıydı.

Hindistan için üretilen projelerin daha mikro ölçekli hâlleri, Ortadoğu’ya pazarlanıyor. Sol, bu standların sahibi olmak istiyor. Hindistan, teni beyazlaştıran kremlerin en fazla satıldığı ülke. “Burada evlilik siteleri ve Bollywood yıldızları, açık tenli olmanın daha hayırlı olduğunu söyleyip bu yönde propaganda faaliyeti yürütüyorlar.”[1]

Fanon, bu ezilenin ezene benzeme tavrını çifte deri metaforu ile anlatıyor. Bir yanık sonrası vücut, derinin üzerini ince bir deriyle kapatıyor. Siyah, beyazlayarak efendisine yaranabileceğini düşünüyor. “Epidermalizasyon” kavramına başvuran Fanon, bu kavramı “Sosyo-ekonomik adaletsizlikler üzerinden aşağılık kompleksinin içselleştirilip ırkı beyazlaştırma arzusu” olarak tanımlıyor.[2]

Dolayısıyla, mücadelenin kolektif salahiyeti için bugün en fazla sola vurmak gerekiyor. Çünkü o çifte deri, en çok, onun eliyle oluşuyor. Boyna mor fularlar bağlayan “tersane işçisi”, böyle yaranacağını düşünüyor. Bir vakitler “Ostim’in fakir işçisi”, özde sosyolog, nasıl girdiğini bilmediğimiz bakanlıktaki işini kaybedince, bu sayede şehrin göbeğinde kendisine kafe açabileceğini biliyor. Sol, deri değiştiriyor.


Çifte deriyi Erol Katırcıoğlu’yu önder belirlemiş örgütler teşkil ediyorlar.

Onlar, işçinin eylem günü olarak 1 Mayıs’a bile tahammül edemiyorlar. Bu nedenle Katırcıoğlu’nun yönettiği örgütler, sosyal medyalarında en fazla kampüs cadıları resimleri paylaşıyorlar. Hiçbir resimde tek bir işçiye yer verilmiyor. Çünkü işçi çirkin, gözleri sürmesiz, burnu iğreti, elleri nasırlıdır. O, eşikten içeri alınmamalıdır.

Kürt de öyledir. Sol, ancak Amerika, Kürtleri bölgede kendisine “yoldaş” belirlediği noktada onların yanına ilişebilmiştir. Eskiden şovenizmden, milliyetçilikten, şiddet düşkünlüğünden, küçük burjuva sapmadan söz eden örgütler, bu sayede Kürt ile yan yana gelebilmiştir. AB ve ABD’nin Kürt merakı ile solun merakı, bağlaşıktır. Ona bir zamanlar “küçük burjuva milliyetçiliği” diyenler, bugün “devriminin yolundayız, bize başka yol yok, devrim senden sorulur” demektedirler. O yol da devrim de yalandır!

Aksu Bora’nın Heinrich Böll Vakfı ile Amed’de kadın emeğinin görünürlüğü üzerine konferans vermesi, sömürgeci projenin bir gereğidir. Kagider’in ve devletin görünür kılmak istediği kadın emeği ile Bora’nın bahsini ettiği emek, aynıdır. Bora, bir devlet projesi dâhilinde bölgeye çıkartma yapmaktadır. Tanıl Bora da aynı bağlamda “Kürt kimliğini tanıyan bir resmi görüş” inşası derdinde olan devletin uzantısıdır.[3]

Eskiden Semra Özal’ın Papatyaları, Türkan Saylan’ın kızları, Koç menşeli doğum kontrol kampanyaları, “Kürtler fazla ürüyor” diyen komutanlar vardı. Bugün bunların yerini Kürt hareketinin yetiştirdiği isimler ve Aksu Bora almıştır. Devlet, eski işlerini yeni şahıslara yaptırmaktadır. Çocuk evliliği, kızların okula gönderilmesi, nüfus kontrolü gibi konular, artık Kürtlere taşere edilmektedir. Bunlar, hep çift derili oluşun bir sonucudur. AKP ise en önemli kitle tabanı olan Müslüman Kürtleri kaybedecek adımlar atmakta, bu bağlamda önemli medreseleri birer kültür derneğine dönüştürüp batıya yollamaktadır.

Bu zemine uygun hareket eden, ona göre kendisini formatlayan sol, derinin oluşumuna katkı sunduğu ölçüde varolabileceğini görmüştür. O, önderi Erol Katırcıoğlu’nun kapitalizme karşı olduğu yanılsaması içerisindedir. Onun asıl karşı olduğu, sosyalist harekettir. Varlık sebebi, bu karşıtlıktır. Çünkü Katırcıoğlu’nun kasti önermesinin aksine, işçi sınıfı “mağdur” değil, “mezar kazıcı”dır. Bu tür isimler, işçiyi mağdur derekesine düşürmek, ondaki devrimci imkânı silmek için vardırlar. Sol örgütler, basit birer think-tank kuruluşuna, sıradan birer derneğe bu bağlamda dönüştürülmüşlerdir. Hepsi HDP-CHP projesinin alt bileşeni, sahada faal derneğidir.

Solun elini attığı her iş, bu tür bir içeriğe sahiptir. Sol, translardaki veya kadınlardaki şiddeti silmek için bir süre AB fonları üzerinden kimlikçi siyaset yaparak varolabileceğini düşünmektedir.

Sol, bu sene 1 Mayıs’ı, Erol başkanlarının emriyle, “mağdur kimliklerin bayramı” hâline getirmeyi bilmiştir. O, artık sevgililer günü ve her türden resmi tüketim bayramı derekesindedir. Liberal iyi niyetli taşlar, faşizmin cehennemi için döşenmektedir.

O yol dâhilinde, adını bir işçi direnişinden alan, türedi “yazarlar”dan Kavel Alpaslan, İmamoğlu’nun 1 Mayıs mitinginde kısa konuşmasına üzülmektedir.[4] Göze çekilen sürmenin farkında olması mümkün değildir. Çünkü o, bir yerlerden tırtıkladığı cümleleri, başka yazılardan çevirip alt alta dizdiği paragrafları yazı diye satmakla meşguldür.

Mesele, Kavel veya bir şahıs değildir. Solun teorik faaliyeti bu düzeydedir. Herkes, CHP-HDP bağlamında devrimin değil, ekmeğinin peşindedir. Her mesele, buradan karşılanmaktadır.

Avrupa’daki örgütlerin pratiklerine bakılacak olursa, Mahir’in ve İbrahim’in de burunları yakında silinecek, gözlere sürme çekilecektir. Bu mağdur edebiyatı, “çok eziliyorum, lütfen iltica başvurumu kabul edin” yalvarışının bir sonucudur. Dik duran bir devrimcilik, bugün fazla erildir, derhal törpülenmelidir.

Geçmişte Gaffar Okkan’ın ölümüyle ilgili olarak Diyarbekir’de bir futbol maçı düzenlenir. Bir takımın hocası Reha Muhtar, diğeri Mehmet Ali Birand’dır. Teröre karşı mücadelenin parçası olarak gerçekleştirilen maçta karşımıza, daha çok müzik şirketi Prestij ailesinin üyeleri çıkmaktadır. Şöhretler maçının yedek kadrosu arasında kısa süre önce Almanya’ya giden Ferhat Tunç da vardır.[5] Bu örnek, sömürgecilik, devletin kitle siyaseti ve dönüştürme pratiği bağlamında akılda tutulmalıdır.

Batı’nın “sınırsız-sınıfsız” sokaklarından buraya bakanlar, ancak bu tür projelerde yer alabileceklerini görebilmektedirler. Devrimci siyaset, yerini fonlanmış proje faaliyetlerine bırakmıştır. O faaliyetler, devrimci değil, birer mağdur birey olarak işçiye alan açarlar. Onların kapitalizmle bir dertleri yoktur.

Eren Balkır
2 Mayıs 2019

Dipnotlar:
[1] Hubert Prolongeau, “India’s Skin-whitening Creams Highlight a Complex Over Darker Complexions”, 24 Temmuz 2015, Guardian.

[2] Wael Omar, “Frantz Fanon’un Gözüyle Filistin II”, 30 Ekim 2015, İştirakî.

[3] “Kürdü Tanımayan Resmi Görüşün Artık Geçerliliği Yok”, 18 Şubat 2015, DİHA.

[4] Kavel Alpaslan, “İmamoğlu Konuşurken 1 Mayıs Meydanı”, 1 Mayıs 2019, Duvar.

[5] Diyarbakır Ünlüler Maçı, Youtube.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder