Önder Babat. 2004’te katledildi. Sonra başka bir
örgüt, bir MİT görevlisini sorgulayıp onun katilini ortaya çıkardığını söyledi.
Babat’ın örgütü, buna karşı çıktı.
Aradan geçen onca zamanın ardından, bu yıl içerisinde,
anma etkinlikleri için Babat’ın bir resmini çizdiler. (Aynı el, aynı şekilde
Deniz Gezmiş de çizmişti.) Karakteristik bir burnu vardı Babat’ın, ama o
resimde burun yoktu. Sadece sürmeli bir çift gözdü gördüğümüz.
Ölümü estetize etmek, onun ağırlığını ve sancısını
hafifletmiyor maalesef. Yalnız o resimdeki sürmeyi, solda giderek moda hâlini
alan LGBT merakıyla ilişkilendirmek, onunla birlikte ele almak gerekiyor. Oradaki mesaj, görülmeli. LGBT kimlikçiliği için alınan fonlar, siyaseti estetize etmek, botokslamak için kullanılıyor.
Aynı durum, türkülerin Cem Adrian’a söylettirilmesinde
de söz konusu. Çünkü artık translar, üstlerini çıkartıp, sokak ortasında polise
karşı salladıkları maket bıçaklarını ve jiletleri etlerine vurmuyorlar. Onlar
da çeşitli kurumlar, dernekler, örgütler aracılığıyla rehabilite ve estetize
edildiler, topluma kazandırıldılar.
Avrupa Birliği menşeli çalışmalarla bu şiddet eylemi,
yerini daha estetize görüntülere, çıplak Nişantaşı danslarına, disko şovlarına
ve Kerimcan'a bıraktı. AKP döneminde sol, estetize edildi, Batı’nın dişine
uygun bir içerik ve biçim kazandı. Asıl sorun, bunu kendisinin talep etmiş
olmasıydı.
Hindistan için üretilen projelerin daha mikro ölçekli
hâlleri, Ortadoğu’ya pazarlanıyor. Sol, bu standların sahibi olmak istiyor.
Hindistan, teni beyazlaştıran kremlerin en fazla satıldığı ülke. “Burada
evlilik siteleri ve Bollywood yıldızları, açık tenli olmanın daha hayırlı
olduğunu söyleyip bu yönde propaganda faaliyeti yürütüyorlar.”[1]
Fanon, bu ezilenin ezene benzeme tavrını çifte deri
metaforu ile anlatıyor. Bir yanık sonrası vücut, derinin üzerini ince bir
deriyle kapatıyor. Siyah, beyazlayarak efendisine yaranabileceğini düşünüyor. “Epidermalizasyon”
kavramına başvuran Fanon, bu kavramı “Sosyo-ekonomik adaletsizlikler üzerinden
aşağılık kompleksinin içselleştirilip ırkı beyazlaştırma arzusu” olarak
tanımlıyor.[2]
Dolayısıyla, mücadelenin kolektif salahiyeti için bugün
en fazla sola vurmak gerekiyor. Çünkü o çifte deri, en çok, onun eliyle
oluşuyor. Boyna mor fularlar bağlayan “tersane işçisi”, böyle yaranacağını
düşünüyor. Bir vakitler “Ostim’in fakir işçisi”, özde sosyolog, nasıl girdiğini bilmediğimiz bakanlıktaki
işini kaybedince, bu sayede şehrin göbeğinde kendisine kafe açabileceğini
biliyor. Sol, deri değiştiriyor.
Çifte deriyi Erol Katırcıoğlu’yu önder belirlemiş
örgütler teşkil ediyorlar.
Onlar, işçinin eylem günü olarak 1 Mayıs’a bile
tahammül edemiyorlar. Bu nedenle Katırcıoğlu’nun yönettiği örgütler, sosyal
medyalarında en fazla kampüs cadıları resimleri paylaşıyorlar. Hiçbir resimde
tek bir işçiye yer verilmiyor. Çünkü işçi çirkin, gözleri sürmesiz, burnu
iğreti, elleri nasırlıdır. O, eşikten içeri alınmamalıdır.
Kürt de öyledir. Sol, ancak Amerika, Kürtleri bölgede
kendisine “yoldaş” belirlediği noktada onların yanına ilişebilmiştir. Eskiden şovenizmden, milliyetçilikten, şiddet düşkünlüğünden, küçük burjuva sapmadan söz eden örgütler, bu sayede Kürt ile yan yana gelebilmiştir. AB ve
ABD’nin Kürt merakı ile solun merakı, bağlaşıktır. Ona bir zamanlar “küçük
burjuva milliyetçiliği” diyenler, bugün “devriminin yolundayız, bize başka yol
yok, devrim senden sorulur” demektedirler. O yol da devrim de yalandır!
Aksu Bora’nın Heinrich Böll Vakfı ile Amed’de kadın
emeğinin görünürlüğü üzerine konferans vermesi, sömürgeci projenin bir
gereğidir. Kagider’in ve devletin görünür kılmak istediği kadın emeği ile
Bora’nın bahsini ettiği emek, aynıdır. Bora, bir devlet projesi dâhilinde
bölgeye çıkartma yapmaktadır. Tanıl Bora da aynı bağlamda “Kürt kimliğini
tanıyan bir resmi görüş” inşası derdinde olan devletin uzantısıdır.[3]
Eskiden Semra Özal’ın Papatyaları, Türkan Saylan’ın
kızları, Koç menşeli doğum kontrol kampanyaları, “Kürtler fazla ürüyor” diyen
komutanlar vardı. Bugün bunların yerini Kürt hareketinin yetiştirdiği isimler
ve Aksu Bora almıştır. Devlet, eski işlerini yeni şahıslara yaptırmaktadır.
Çocuk evliliği, kızların okula gönderilmesi, nüfus kontrolü gibi konular, artık
Kürtlere taşere edilmektedir. Bunlar, hep çift derili oluşun bir sonucudur. AKP
ise en önemli kitle tabanı olan Müslüman Kürtleri kaybedecek adımlar atmakta,
bu bağlamda önemli medreseleri birer kültür derneğine dönüştürüp batıya
yollamaktadır.
Bu zemine uygun hareket eden, ona göre kendisini
formatlayan sol, derinin oluşumuna katkı sunduğu ölçüde varolabileceğini görmüştür.
O, önderi Erol Katırcıoğlu’nun kapitalizme karşı olduğu yanılsaması
içerisindedir. Onun asıl karşı olduğu, sosyalist harekettir. Varlık sebebi, bu
karşıtlıktır. Çünkü Katırcıoğlu’nun kasti önermesinin aksine, işçi sınıfı “mağdur”
değil, “mezar kazıcı”dır. Bu tür isimler, işçiyi mağdur derekesine düşürmek,
ondaki devrimci imkânı silmek için vardırlar. Sol örgütler, basit birer
think-tank kuruluşuna, sıradan birer derneğe bu bağlamda dönüştürülmüşlerdir.
Hepsi HDP-CHP projesinin alt bileşeni, sahada faal derneğidir.
Solun elini attığı her iş, bu tür bir içeriğe
sahiptir. Sol, translardaki veya kadınlardaki şiddeti silmek için bir süre AB
fonları üzerinden kimlikçi siyaset yaparak varolabileceğini düşünmektedir.
Sol, bu sene 1 Mayıs’ı, Erol başkanlarının emriyle,
“mağdur kimliklerin bayramı” hâline getirmeyi bilmiştir. O, artık sevgililer
günü ve her türden resmi tüketim bayramı derekesindedir. Liberal iyi niyetli
taşlar, faşizmin cehennemi için döşenmektedir.
O yol dâhilinde, adını bir işçi direnişinden alan,
türedi “yazarlar”dan Kavel Alpaslan, İmamoğlu’nun 1 Mayıs mitinginde kısa
konuşmasına üzülmektedir.[4] Göze çekilen sürmenin farkında olması mümkün
değildir. Çünkü o, bir yerlerden tırtıkladığı cümleleri, başka yazılardan
çevirip alt alta dizdiği paragrafları yazı diye satmakla meşguldür.
Mesele, Kavel veya bir şahıs değildir. Solun teorik
faaliyeti bu düzeydedir. Herkes, CHP-HDP bağlamında devrimin değil, ekmeğinin
peşindedir. Her mesele, buradan karşılanmaktadır.
Avrupa’daki örgütlerin pratiklerine bakılacak olursa,
Mahir’in ve İbrahim’in de burunları yakında silinecek, gözlere sürme
çekilecektir. Bu mağdur edebiyatı, “çok eziliyorum, lütfen iltica başvurumu
kabul edin” yalvarışının bir sonucudur. Dik duran bir devrimcilik, bugün fazla
erildir, derhal törpülenmelidir.
Geçmişte Gaffar Okkan’ın ölümüyle ilgili olarak
Diyarbekir’de bir futbol maçı düzenlenir. Bir takımın hocası Reha Muhtar,
diğeri Mehmet Ali Birand’dır. Teröre karşı mücadelenin parçası olarak
gerçekleştirilen maçta karşımıza, daha çok müzik şirketi Prestij ailesinin
üyeleri çıkmaktadır. Şöhretler maçının yedek kadrosu arasında kısa süre önce
Almanya’ya giden Ferhat Tunç da vardır.[5] Bu örnek, sömürgecilik, devletin
kitle siyaseti ve dönüştürme pratiği bağlamında akılda tutulmalıdır.
Batı’nın “sınırsız-sınıfsız” sokaklarından buraya
bakanlar, ancak bu tür projelerde yer alabileceklerini görebilmektedirler.
Devrimci siyaset, yerini fonlanmış proje faaliyetlerine bırakmıştır. O
faaliyetler, devrimci değil, birer mağdur birey olarak işçiye alan açarlar.
Onların kapitalizmle bir dertleri yoktur.
Dipnotlar:
[1] Hubert Prolongeau, “India’s Skin-whitening Creams Highlight a Complex Over
Darker Complexions”, 24 Temmuz 2015, Guardian.
[2]
Wael Omar, “Frantz Fanon’un Gözüyle Filistin II”, 30 Ekim 2015, İştirakî.
[3]
“Kürdü Tanımayan Resmi Görüşün Artık Geçerliliği Yok”, 18 Şubat 2015, DİHA.
[4]
Kavel Alpaslan, “İmamoğlu Konuşurken 1 Mayıs Meydanı”, 1 Mayıs 2019, Duvar.
[5] Diyarbakır Ünlüler Maçı, Youtube.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder