Geçenlerde Asgar Ferhadi’nin Bir Ayrılık filmi yayınlandı
bir kanalda. Filmin ardından yılların eskitemediği, film pazarlamacısı, biri
kadın diğeri erkek iki kişi, film üzerine sohbet etti. Alin Taşçıyan, filmdeki
“eril, gerici” yönlere; Mehmet Açar, ne olursa olsun başarılı olmuş bir filme
dair cümlelerini sıraladı.
Taşçıyan açısından filmdeki kadın, baba Alzheimer
olmasa İran’ı terk etmezdi, ona göre, bu hâliyle kadının gitmesi, ülkeyi terk
etmesi gayet normaldi. Zaten ülke, özgür seçime rastlanmayan bir yerdi.
Sorumluluk ve özgür seçim arasındaki gizli kavganın ardından, program bitti.
Taşçıyan gibi feminist liberallerin dünyasında aslolan, özgür seçimdi. Tek
dertleri, kavgaları oydu.
Bu özgür seçim miti, liberalizmin amentüsü idi ve
artık her sosyalistin ağzındaydı. Ondan geri düşülemezdi, piyasa sosyalizmi,
onca yıl onca kadroyu boşuna yetiştirmemişti sonuçta. Liberalizm önveriydi,
mutlaktı çünkü, herkes, özgür seçim imkânına kavuşsun ki sosyalizmi bir mal ve
bir fikir olarak seçebilsindi. O, bir mal ve fikir olarak başkalarıyla aynı
rafta olmayı içine sindirmeye mecburdu. Mala ve fikre, mallardan bir mal,
fikirlerden bir fikre indirgenmek durumundaydı. Kadının ve gençliğin ikna
edildiği yer, burasıydı. Özgür kadın ve özgür genç tabirlerindeki “özgür”,
seçimle, tercihle, pazarda olabilmekle, liberalizmle alakalıydı. Sosyalist
mücadele bu düzeye çekildi, çekilmesi özgür seçimin sonucu mu kaderin mi asıl
tartışma bu!
* * *
Bu fotoğraftaki sorun ise kitabın ve kedinin devrime
tercih edilmesi. Bugün o sıcak koltuktaki rahat hâl, devrim gibi rahatsızlık,
meşakkat ve emek gerektiren pratiğe galebe çalıyor. Dans edemedikleri devrimi
şimdi, kediyle ve kitapla öldürüyorlar. Hep birlikte, kolektif olarak, devre
dışı bırakıyorlar, çünkü devrim özgür seçimi, bireysel iradeyi hor görüyor,
hatta eziyor. Ondan gayrısına tahammül de yok izin de.
“İsyaaan” diye bağırmalarına şaşmamak gerek. Marksist
değil Stirnerci olmanın sonucu bu. “Devrimin düzenlemeler yapmayı emrettiğini,
isyanın ayağa kalkıp kendini yüceltmeyi talep ettiğini” düşünüyorlar.[1] O
“isyan”lar devrime karşı bağırılmıştır. Olduğu gibi liberal bir çığlıktır.
Çünkü devrim de özgür seçime, özgür iradeye, bireye, egoizme karşı olması
sebebiyle düşmandan daha düşmandır. “Kitap ve kedi” aşkına devrim kurban
edilmiştir. Eskiden molotofla trafiği durduranların yerini bugün arabaların
önünde dans edenler almıştır. Gözlerini karartıp tek yol olanda, dikine
yürüyenler, özgür olmadıkları ve seçime inanmadıkları için, geri kafalıdırlar
artık.
* * *
Bugünlerde sosyal medyada bir görsel dolaştırılıyor.
Elinde orak-çekiçli bayrak bulunan kızın yanında kara çarşaflı bir kız çocuğu
duruyor. Alta da şu yorum düşülüyor: “Aralarında bir fark yok.” Aklı evvel kimi
solcular da “biri uzaya giderken diğeri araba kullanamıyor” diyor. (Oysa Suudi
Arabistan’da araba kullanma yasağı kalktı. O da liberal piyasalara yelken
açtı.)
O fotoğrafa o notu düşenle o fotoğrafı eleştirenler
aynı zeminde duruyorlar, aynı şeyi söylüyorlar aslında. Fotoğrafı hazırlayan,
“özgür seçim” denilen mutlak ülküye göre konuşuyor ve o kız çocuklarının özgür
bir seçim ve akılla o bayrağı ve çarşafı almadıklarını söylüyor. Bu fotoğrafa
yönelik eleştiriler de “olur mu canım, asıl özgür seçimi sahiplenen, biz
sosyalistleriz” diye feveran ediyor. Al ve ak liberaller birbirlerine poz
kesiyorlar.
* * *
Benzer bir dil ve üslup, İrfan Aktan’da da vardı. O da
bir vakitler kendi iradesi dışında dayatılmış bir açlık grevi eylemine
girdiğini düşündüğü Nuriye Gülmen’i eleştiriyor, Twitter’da paylaştığı fotoğraf
üzerinden, Gülmen’in “heykel”den farksız olduğunu söylüyordu.[2] Benzer
cümleleri bugün Leyla Güven için de kuruyor olmalı. Güven’in kızı, “asıl bu
sessizlik öldürecek annemi” diyor. Özgür seçim gereği başka tercihlere
yönelenler, o cinayete ortak oluyorlar. Aktan gibiler susuyor, susturuyorlar.
Özgür seçim üzerine inşa edilmiş akıl-fikir, basit bir
birey metafiziğine dayanıyor. Her şeyin her şeyden bağımsız olduğu bir dünyadan
konuşuyorlar. Bu sayede sorumluluklardan kurtulduklarını, özgürleştiklerini
sanıyorlar. Bu birey metafiziği, komünist hareketi de iğdiş ediyor. Mutlak
devlet, kendisini bireyde yeniden üretiyor, görülmeyen bu. O, ne özgür’den ne
de seçimden rahatsız.
* * *
Sonuçta TKP’nin “türbanlı aday” göstermesinin
sebebinin “kadın hareketi” olduğunu söylüyorlar.[3] Kadın hareketinin kimlik
siyasetine değil, sınıf siyasetine dayandığını iddia edecek kadar
zırvalıyorlar. “Türban” derken, 28 Şubat generallerinin ağzıyla konuşuyorlar,
çünkü onun adı, başörtüsü!
Aslında en azından İP-TKP açıktan savaş ilân ediyor
başörtüsüne, bu türden liberallerin saldırısı, daha sinsi ve daha tehlikeli.
Meseleleri, kadın da değil, pazar serbest kalsın, pazarın özgürlüğü korunsun,
pazardaki özgürlük baki kalsın, kendi kimliksel ve sınıfsal varlıklarını borçlu
oldukları yer daima yaşasın. Yâr da kâr da bir onlar için, mesele de onlarla
bir olmakta.
Her türlü bağı, ilişkiyi bu sebeple kopartıyorlar,
herkesi kolektif varlığından uzaklaştırıyorlar, kolsuz kanatsız, geçmişsiz
geleceksiz bireyin özgür seçimle doğruyu seçeceğini düşünüyorlar. Gayet
demokratlar, zorla bir şeyi kabul ettirenle, insanı mecbur edip özgür seçimden
bahsedenler, aynı. Birey, zorunlu olarak gücü seçecek, bunu iyi biliyorlar.
Her şeyden azade, havada asılı, mutlak, kendi
kendisinin tanrısı olan birey olunduğu vakit her tür sorunun, misal, din ve
millet meselelerinin çözüme kavuşacağını düşünüyorlar. Fena yanılıyorlar. Bu
liberal ezberle varılacak yer, sömürü ve zulme karşı mücadelenin yıkımıdır.
Zaten liberalizm, onun için var.
* * *
Liberal dilin içteki ve dıştaki ajanları, egemenleri
temize çekmeye mecburlar. O nedenle “MİT’in rektörlere ilk kez konferans
verdiğini” söylüyorlar.[4] Bu zevat, bu “ilk kez” düzenlenen konferansın
bilgisini ve ilk kez oluşuyla ilgili tespiti MİT’ten mi yoksa rektörlükten mi
alıyor? Sonuçta MİT ve rektörler geçmişte de iç içe olmalı, devleti, rektörlüğü
ve MİT’i bu şekilde aklamak, temize çekmek kime fayda sağlıyor, asıl soru bu.
Bir başka liberal akademisyen ise işi biliyor ve
“konferans değil brifingdir o” diyor. O brifing ve konferanslar ezelden beri
tertipleniyor. İlgili liberal akademisyen, kendi twitter hesabından CIA’in iş
ilânını paylaşıyor. Onlardan daha iyi bilecek değiliz. Biz konferans, brifing
nedir, aralarında ne fark var, bilmeyiz! Kedisiz ve kitapsızız!
* * *
Aynı akademisyen, bir başkasının tweet’ine cevap
veriyor. O kişi, Alzheimer hastası annesi olduğundan bahsediyor ve
takipçilerine ondan nasıl kurtulabileceğini soruyor. Kartalın Kafkasya’dan
Afrika’ya uçuşunu bile anlamayan akademisyen (Neşe Özgen), hemen atlıyor ve
anneden nasıl kurtulacağına dair tiyolar sıralıyor. Sol da liberalizm de budur!
* * *
Asgar Ferhadi’nin filmine atıfla: Peki “baban senin
kim olduğunu bilmiyor bile” diyene, “ben onun babam olduğunu biliyorum ama”
diyen nedir? Demek nedir? Diyememek nedir?
Eren Balkır
1 Mart 2019
Dipnotlar:
[1] Aktaran: Eren Balkır,” Hulk’ın Devrimci Yolu Eleştirisi”, 10 Ocak 2019, İştirakî.
[2] Eren Balkır, “Sologami”, 16 Mayıs 2017, İştirakî.
[3] Tunca Özlen, “Türban Neyi Örtmüyor?”, 28 Şubat
2019, Duvar.
[4] “Türkiye’de Bir İlk! MİT Rektörlere Konferans
Verdi”, 27 Şubat 2019, Fersude.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder