Mutlak Bütün: Birey
Bugün Marksizm düşmanları, sosyalist hareket
içerisinde daha güçlüdürler. Çünkü düşman, Marksizmin
ezilenlerin-sömürülenlerin silâhı hâline geldiğinde nelere kadir olduğunun
bilincindedir. Gelgelelim bu bilinç, solcularda ve sosyalistlerde eksiktir.
12 Eylül sonrası, “sınıf, örgüt olduk, ama birey
olamadık” sızlanışı, daha fazla karşılık bulmuş, daha fazla mevzi kazanmıştır. Economist
ve onun binyıl sosyalizmi[1], buralardan kendisine yol bulacaktır. Artık şu
açıktır: Burjuvazinin icazetiyle birey olanla, sınıfa da örgüte de savaş
açacaklar. Feminizm, bu savaşta kullanılan basit bir silâhtan ibarettir.
“Bölünemez” anlamına gelen individual [birey],
burjuvaziden başkasını anlatmaz. Burjuvazi, ele geçirdiği iktidarla birlikte
tanımlıdır. Onu bölmek mümkün değildir.
Burjuvazi, kendisini Tanrı suretinde yaratmıştır.
Küçük burjuvanın asla terk edemediği, sırtını dönemediği, budur. Korunaklı bir
liman olarak burjuvazi, sıcak kollarına, kendisi gibi olmak isteyenleri
çağırmaktadır. Verili, mutlak, ezeli-ebedi kabul edilen birey kurgusu,
emperyalist ve sömürgeci biçimleriyle, burjuvaziden başkası değildir. Feminizmin
“Kadın”ı burjuvazinin taklidinden başka bir şey değildir.
Marksizm, bu burjuvazi ölçütü üzerinden eksik veya
yanlış bulunmaktadır. Burjuvaziyi ölçü aldıktan sonra Marksizmin ve sosyalizmin
eksik ve yanlışlarını belirlemeye “teori” demektedirler. Devletin yerine ikame
ettikleri bireyin, ekonomiyi, sosyolojiyi ve hukuku tayin etmesini
istemektedirler. Feminizm, o bireyin yüksek ideolojisidir.
Ölçü hâline getirilen birey, devletin yeni örgütlenme
biçimidir. “Bölünmez bütünlük” bireydir ve o, sınıf dışı, daha doğrusu, sınıf
karşıtıdır, ama en çok da proletaryaya düşmandır. Proletarya, bireyin umacısı,
gulyabanisi, ormandaki cinidir. 1848’deki ayrışmadan beri burjuva ideolojisinin
her bir bileşeni, esasen ona karşı örgütlenmiş bir güçtür. Feminizmin ideolojik
kökleri, başka bir yerde aranmamalıdır.
Bir Sınıf Düşmanı Olarak Feminizm
Lenin, cinsellik ve evlilik gibi meselelerin temel,
toplumsal meselelerin ikincil hâle getirilmesini eleştiriyor[2], “emekçi
kadınların tüm fikirleri proleter devrime yönlendirilmelidir” diyor, devamında
da şu tespiti yapıyor:
“En
yalın şekilde dile getirilmesi gereken tez, şudur: Kadınların gerçek özgürlüğü,
ancak komünizmle mümkündür. Kadının toplumsal ve insanî konumu ile üretim
araçları üzerindeki özel mülkiyet arasında mevcut olan kopmaz bağ, güçlü bir
dille ifade edilmelidir. Feminizmle bizim politikamız arasında mevcut olan,
silinmesi imkânsız, net ayrım çizgisi, işte budur.”[3]
O ayrım çizgisi, bugün itibarıyla silinmiştir.
Kolektif meselelerin ezdiği kadınlara bireysel kaçış yolları sunulmuştur.
“Feminizmdeki ikircikli hâl, […] liberal-bireyci senaryo lehine çözüme
kavuşturulmuştur.”[4] Kendi varlık biçimleri, renkleri, cinsellik vs.
yüceltilmiş, kaçış imkânı olarak örgütlenmiştir. Kadın’daki toplumsal-tarihsel
ve biyolojik bağlarla elde ettiği kudret, dirhem dirhem azaltılmıştır.
“Kurtuluş” dedikleri, o kadından kurtulmaktır, ona egemenlerin değer verdikleri
şeyleri öğretmektir.
Kadın hareketinin feminizmden kurtarılması, önemli bir
meseledir. Feminizm, kadının proletaryadan kopartılması, hayattan
uzaklaştırılması, tasfiye edilmesidir.
2002’de “Kurtuluşumuzu Örgütleyelim” isminde bir kadın
konferansı tertiplenir.[5] Neoliberalizmin partisi AKP’nin iktidara yürüdüğü
moment için gayet “tesadüfi” bir gelişmedir bu. “Feminist misin?” sorusu
karşısında “galiba kötü bir şey söyledi bana!” diye düşünüldüğü bir dönemden
feminizmin başa taç edildiği bir döneme geçilmiştir.[6] Solcular, bir broşürle
LGBT aktivisti, bir günde feminist oluvermişlerdir. Eskiden feminizme mesafeli
olan sosyalist örgütlerin neredeyse tamamı, feminist olmuştur, sol, elini
vermiş kolunu kaptırmıştır.[7] Bu dönüşüm, AKP’nin arkasındaki Avrupa rüzgârı ve
emperyalizmle alakalıdır.
Bunun bir delili de solun yukarıdaki Lenin’e ait
paragrafa yaptığı çeviridir.[8] Çeviride ısrarla “feminizm” geçen yerlere
“kadın hakları savunuculuğu” yazılmış, Lenin’in adlı adınca feminizmi
eleştirmesine tahammül edilememiştir. Çünkü Avrupa istihbaratı ve devlet
kurumları solculara feminist olma emri vermişlerdir.
Toplamda 2002’de egemenler, hem AKP’yi hem de AKP’ye
yönelik olası muhalefeti örgütlemeye başlamışlardır. Tencere-kapak ilişkisi,
egemenler eliyle tesis edilmiştir. Solun kimlik siyasetine kul köle olduğu
süreç, bu ilişki bağlamında işlemiştir.
Lenin’in feminizm eleştirisine yönelik tahammülsüzlük,
sınıf hareketiyle ilgilidir. Oradan kısa vadeli sonuç alamayanlar, İşçi’ye dair
tuhaf algılarının ve bilgilerinin yerine Kadın’a dair algıyı ve bilgiyi
koymuşlardır. İlk algı ve bilginin işçiyle alakası olmadığı gibi ikinci algı ve
bilginin de kadınla alakası yoktur. Gelişmesi muhtemel işçi hareketi,
feminizmle kontrol altına alınmalıdır. Fabrikayı merkezden çıkartan, ev
işlerini merkeze koyan feminizmin derdi, kadının işçileşmesi değil, işçinin
“burjuva Kadın”laşmasıdır. O “Kadın” işçi, ezilen ve halk düşmanıdır. İdeolojik
mamuldür.
İşçiyi metafizik, soyut, her şeyden münezzeh, küçük
burjuva kurgularına kurban edenler, aynı işlemi kadına yapmışlardır. İşçiciler,
burjuva ölçüsünde bir “işçi” imal ederken, kadıncılar da gene aynı ölçü
uyarınca gerçek kadınlarla alakası olmayan bir put üretmişlerdir. İşçi’nin tüm
ezilen kesimlerle bağını kesenler, bugün aynı yaklaşımı Kadın konusunda
sergilemektedirler. Bu noktada eski İşçi’den, Sınıf’tan sıkılmış olanlar, sırf
düşmanlık etmek adına, Kadın’a sarılmaktadırlar. Bir süre de onu tüketecekler,
onu satacaklardır. İşleri budur.
Bu bağlamda feminizm, bir tür anti-komünizm olarak
örgütlenmektedir. Tüm mızraklarının ucu, sömürüye ve zulme değil, işçi
hareketine ve sosyalist harekete yöneliktir. Feminizm, ilkinde sömürü,
ikincisinde zulüm görmektedir. Artık aslolan, meritokrasi, bireysel
ilerleme, bireyin üstünlüğüdür.
Lenin’in uyarısı da bu yöndedir. Üretim araçlarındaki
özel mülkiyete ses etmeyen, hatta onun ideolojisi olarak örgütlenen feminizm,
emekçi kadınların zihinlerini bulandırmaktan gayrı bir işe yaramaz. Lenin,
fazla patriarkal, fazla eril, fazla cis hetero konuşmaktadır! Örgütlerin içinde
her gün Lenin’i idam etme ayinleri düzenlenmektedir. Feminizm varsa Lenin ve
Leninizm yoktur.
Anneliğin Tasfiyesi
Metafiziğin bağlamı burasıdır. Feminist hareket,
kapitalist nizamda ailenin bir yüzünün tasfiyesi için gereklidir. Marksist
olduklarını söyleyenler de dâhil, feministlerin esas derdi, ailedir.
Ailenin tasfiyesi ile ilgili bir işlevlerinin, rol
paylaşımının olduğunu iyi biliyorlar. “Küfürlere nesne değil, hayata özne olmak
isteyen” feministler, özneliğin nerede tanımlı olduğunun gayet iyi farkındalar.
Esas dert, aile bağlamında tanımlı kadının özgürleştirilmesidir. Kapitalizmin
yeni döneminde ailenin ve bir devlet formunun tasfiye edilmesidir. Bu tasfiye
işleminin sınıfsal, iktisadî zemini asla sorgulanmaz.
Bu açıdan cinsel objeyi süjeye çevirip cinselliğin
toplumsallığı ile ilgileniyorlar. Her şeyde cinsellik görüyorlar. Cinselliği
tek özne olma yolu olarak yutturuyorlar. Hatta cinsellikten başka bir şey
görene düşman kesiliyorlar. Fuhuş, seks ve kadın bedeninin tüketilmesi, “devrimcilik”
olarak yutturuluyor. Küçük burjuva, kendisine verilen görevi abartmayı, rolünü
köpürtmeyi seviyor.
Görev tanımları gereği, kadın cinselliğini her yana
yayıp aşkı, aileyi, kadına biçilmiş roller başlığı altında yok etme çabası
içerisine giriyorlar. Bu işin ekmeğini yiyeceklerini iyi biliyorlar. Bu noktada
burjuvazinin tanrı-öznesi bireyi temel ölçü kabul ediyorlar.
İşçicilerin tanrı-öznesi İşçi iken aynı isimler, bu
sefer İşçi’nin yerine Kadın’ı koyuyorlar. O Kadın, hiçbir teoriye gelmiyor,
incelenemiyor, ezeli ebedi varlık olarak, doğrulmuyor da doğurmuyor da.
Memeleri sarkar diye çocuk doğurmayanları, aileyi ve çocuk büyütmeyi “mesai”
görenleri, artık anne yerine “doğuran insan” diyenleri örgütlüyorlar. Hepsinin
dilinde burjuvazi, burjuvazinin bireyi konuşuyor.
O birey, her an reklâm panolarında arz-ı endam ediyor.
Özne, fail, aktör olanın mankenler, aktrisler, şarkıcılar olduğunu
öğretiyorlar. Kadınlar Flormar’da sömürülürken, onlar, şirketin reklâm yüzü
oluyorlar. Kadınlara “özne, fail, aktör ol” denilirken, o reklâm yüzleri örnek
veriliyor. Çünkü birinci ve ikinci dalgayı dindirmiş olan feminizme ancak kadın
bedenini pazara çıkartma işi düşüyor. Güçlü kadın diye gösterdikleri modeller,
burjuva imgelerden gayrısı değil.
Sonra o reklâmlar, emtia, pazar ve rekabet için
yüzlerini doğuya çeviriyorlar. Batılı kavramlarına buralardan karşılıklar
bulmak istiyorlar. Batı’da atılan sloganları, yazılan bildirileri Türkçeye
çevirip dolaşıma sokuyorlar. Cezayir’de “Güzel değil misin, çıkarsana peçeni”
diye afiş asan Fransız subayları gibi düşünüyorlar.[9] Mısır’ı, Hindistan’ı
işgal etmiş lordlar gibi hareket ediyorlar.
Ortadoğu’ya sahte Arap isimleriyle kendi metinlerini
çeviriyorlar, kendi sözlerini satın aldıkları devşirme isimlere
söylettiriyorlar.[10] “Özgürlük oksijen gibidir. Özgürlük olmadan yaşayamayız”
diyorlar. Ama o özgürlük hâliyle ne yaptıkları meçhul. Çok birey oluyorlar, ama
ortaya ne ürün koymuşlar bugüne dek, bilen yok!
Hiçbir şeyin sorumluluğunu almama, çocuk sahibi
olmama, kocasızlık, tek reçeteleri… Bireyler serbest olacak diye bir sömürü ve
zulüm düzeni baki kalıyor, buna ses eden yok! Kapitalizmi ve devleti, kitleyi
bireylerde çözüyor, ağızlarına bir parmak bal çalıyor, kendisini orada
örgütlüyor. “Özgürlük kendi başına bırakılmak demektir… açlıktan ölecek olunsa
bile. Bu, liberalizmin özü.”[11] O liberalizmi çok seviyorlar, onu yoksullara
da öğütlüyorlar. Yoksulları liberal yalanlarla oyalıyorlar.
Neoliberalizm koşullarında bu bir başına bırakılmak,
kuraldır. Bunun çeşitli teorik kılıflara büründürülmesi gerektiği açıktır, zira
neoliberalizm, asıl kadınları vuran bir meseledir. Sonuçta koruma politikaları
bile erildir, heterodur, patriyarkaldır! Feminizmin görevlendirildiği mevzi ve
mevki, neoliberalizme dairdir. O, bir feministin ifadesiyle, “kapitalizmin
odalığı hâline gelmiştir.”[12] Feminizm yenilmiştir, yenilgisinin bedelini tüm
toplumsal hareketlere ödetmek derdindedir.
Fahişelik
Anlaşıldığı kadarıyla, kadının daha fazla seks
yapmasını bu sebeple istiyorlar. Aile bağları, kadınlık rolleri zayıflasın
diye, birey olarak kadının daha fazla hedonist olmasını, böylelikle fail,
aktör, özne hâline gelmesini talep ediyorlar.[13].
Patronlarsa kadına fail, aktör, özne olma kapısı
olarak açılan seksi sömürmeyi iyi biliyorlar. Seks ticaretinin feminist
hareketi güçlendirdiğini, kadını fail, özne, aktör kıldığını söyleyen anlayışa
destek veriyorlar. “Seks pozitiflik” denilen anlayış, kadının ancak pazarda
özne ve güçlü olabileceğini söylüyor. Bu bağlamda orgazm meselesi,
duygusallıktan arındırılıyor, teknik bir konuya indirgeniyor ve piyasaya
sürülüyor. Altmışların tüm fikirleri, bir yol bulup burjuvanın dünyasına hizmet
ediyor ve onun pazarını besliyor.
Geçmişte Friksiyon diye bir internet grubu
vardı, bunlar “pezevenk” olduğu düşünülen bir kadına yönelik şiddet üzerinden
ikiye bölündü. Şeflerden biri, o pezevenge destek verdiği için arkadaşının
yazısını yayından kaldırdı, sansürledi. Böylelikle bir “seks işçiliği” tartışması
başgösterdi.
Aynı kesimler, bugün seks işçiliğinin neoliberal bir
kavram olduğundan, kapitalizmi beslediğinden bahsediyorlar. Bize bu zokayı
yutmayı öğütlüyorlar. Kendi bireyci, liberal siyasetlerini pazarda satmayı
solculuk olarak ambalajlıyorlar, her limanda birkaç sevgili yapmanın kirini
protofeminizmle gizliyorlar. Artık solcu şefler, dergilerinde çalışan kadınlara
tek tek asılmıyorlar, “ya tutarsa” diye hepsinin eposta kutusuna porno film
gönderiyorlar, ama buna kimse “patriyarkal” demiyor.
Temelde burada desteklenen, pazarın,
kapitalist-emperyalist ilişkilerin bilhassa Doğu gibi “geri kalmış, yobaz,
çürümüş, gerici” yerleri dağıtması, kendisine göre inşa etmesi. Buna uygun bir
feminizm, esasen “emperyalist feminizm”[14] olarak nitelendiriliyor.
Özgürleştirme projeleri, tüm doğulu kadınlara seks, porno ve fuhuştan ha bir de
mikro krediden başka bir şey önermiyor.
Doğulu kadınların kurtarılması gereken nesneler olduğu
fikrini Pentagon’a ve NATO’ya armağan eden, işte bu feministler. Fuhşun,
pornografinin yaygınlaşmasını bu yüzden istiyorlar. Hatta Avrupa’da mülteci
olarak yaşayan İranlı sol bir örgüt, uydu yayınlarında kendi halkına saatlerce
porno izlettirmeyi gayet “devrimci” sayıyor. Oysa bu, İsrail’in Gazze’deki
yayınları kesip porno izlettirmesi ile aynı kafadan çıkan bir fikir. Kadını
aşağılayan, kurtarılacak zavallı olarak gören, ondaki mücadeleye asla güvenmeyen
bu yaklaşımı kimse eleştirmiyor. Gençliğe ve kadına bu şekilde tepeden bakan,
onların iradesini küçük gören yaklaşım, sola giderek sirayet ediyor. Sol,
kendisi dışındaki herkesi sürü olarak görüyor.
Öte yandan egemenler, ne yaptıklarının gayet farkında.
Kudretli, yetkilendirilmiş, gücün tadını alan, dişine kan değen bireyin
kendilerini seçeceklerini iyi biliyorlar. Kurtuluş da özgürlük de
emperyalistlerin umurunda değil. Onların solcuları, “artık şu kurtarıcı
üslubunuzu bırakın” emrini veriyorlar, sola “kurtuluş” davasını çok görüyorlar.
“Egemenlerin kurtarıcılığı” için burada yolu temizlemek istiyorlar. Geri kalmış
sol öbekleri tasfiye ediyorlar, olmadı, onları uygun kıvama getiriyorlar.
Çünkü onlar, “ladinî düşünce dünyasında, sorunları
kendisine refere ederek, kendi deneyim ve idrak kapasitesi ile çözdüğünü”
sanıyorlar.[15] O nedenle o kendiyi sorgulamamızı sağlayacak teoriyi, iktisadı,
üretim ilişkilerindeki mülkiyeti küçük görüp ahlakı öne çıkartıyorlar, kendi
ahlaksızlıklarını örtmek adına. Ekonomi eleştirisi ile kapitalizmin işleyişini
gizleme imkânı buluyorlar. O ahlaksızlıksa, fuhşa “seks işçiliği” diyerek sahip
çıkıyor, pezevenkleri ve kadın tacirlerini destekliyor.[16]
Birey, Aile, Sınıf
“Sır” dedikleri bağ; tarihsel olarak oluşmuş her
türden bağ. Kimi kirli, kopuk, arızalı yanları var elbette, ama onlardaki bu
bağlara yönelik düşmanlık, esasen neoliberalizmin amentüsü gereği. Yeni düzen
emrediyor, onlar da bağlara saldırıyorlar, bağcıları dövüyorlar.
İrfan Aktan, rejimin Sabah üzerinden yaptığı
röportajların liberal muadilini gerçekleştiriyor, onları tamamlıyor. Hepimizi
bu rejime kul köle etme derdindeler. Polisin kendi programında servis ettiği,
sol oyalansın diye ortalığa saçtığı bir habere sevinçle atlıyorlar.[17] Sır
diye toplumsal bağları düşman belliyorlar.
CHP başkanı, Neşet Ertaş’ı Ozan Arif’in yanına
yerleştiriyor. Aradaki farkı silen de aşka ve sırra küfreden de bir ve aynı.
“Aşk sırrınan olur” diyen Neşet Ertaş, Aksu Bora, Gülnur Acar Savran ve Nükhet
Sirman için bir düşman. Sirman sırra-bağlara; Savran aileye[18]; Aksu Bora ise
aşka düşman kesiliyor, onun “öğrenilmiş bir ideoloji” olduğunu söylüyor[19],
oysa hepsi de kendilerinin “ideolojik bir öğrenim” olduklarını gizliyor.
Bireyi eksen alınca aşk da, aile de, sır da fazlalık,
çirkin, kötü ve tehlikeli bir hâl alıyor. Sürekli o bireyi hıfzediyorlar.
Kitleye, kolektif dinamiklere, sınıfa, sınıfsal olana bakana, seslenene düşman
kesiliyorlar. Onların başlarını liberal sunaklarında bir bir kesmek istiyorlar.
Birey kurgusu, burjuvaziye göre, onun için ve onun
üzerinden inşa ediliyor. Dolayısıyla burjuvaziye göre fazlalık, çirkin kötü ve
tehlikeli olanlar budanıyor. Sonuçta feminist hareket, sosyalist harekete
yönelik bir tür Truva Atı olarak örgütleniyor.
Burjuvazi, proletaryanın kendisine söylediklerini ona
iade etmek için feminizmi ve diğer kimlik siyasetlerini kullanıyor, ona ne
söyleyecekse bu siyasetlere söylettiriyor. Proletarya ve halk, birden cahil,
geri kafalı, kötü, tehlikeli, çirkin, cani, katil, hoşgörüsüz, zalim vs.
oluveriyor. Devlet ve burjuvazi, kendisine yönelik ithamlardan bu şekilde
kurtuluyor.
Veganizm, LGBT, feminizm… bunların mızrakları zalime
değil, mazlum halka dönük. “Kavganın komün gücüyse, bu tarz bireyselleştirici,
tecrit edici yaklaşımlara karşı.”[20]
Ailenin hedefe konması ile birlikte sıra Sınıf’a
geliyor. “Zaten sınıflara karşı değil miyiz?” denilerek, sınıf düşmanlıklarını
gizlemeye çalışıyorlar. Feminizmde kadının adı yok, o sadece burjuva birey
kurgusuna kadın elbisesi giydiriyor ve işçilerin, sosyalistlerin arasına
sızıyor. Sosyalistler, her şeyden azade, her şeyden kurtulmuş, havada asılı
mutlak bireyin kendilerini seçeceği günü bekleyip duruyorlar. Bindikleri dalı
kesiyorlar.
Özünde Lenin’in sözünü ettiği ayrım çizgisi, burjuvazi
lehine siliniyor. Asıl üzerinde durulması gereken husus bu. Sahte bir sınıf
eşitliği fikri üzerine kurulu liberalizm, sınıf dışı özneler kurguluyor. Bu
özneler, kadın ve erkek cinsiyetinin olmadığı, düz, pürüzsüz, çatlaksız bir
kurguya meylediyor. İşte o noktada özel mülkiyet, üretim araçları gibi
meseleler, anlamını tek tek yitiriyorlar. Kolektif kurtuluş, yolunu yitiriyor.
Mit
Kadın hareketi, feminizmin tahakkümü altındadır artık.
Birey olarak inşa edilen bir ideoloji, geçmiş ve bugün bilincine kapanmaktadır.
Bu noktada o birey, antropoloji ve sosyoloji bilgisine sarılır. Beş bin yıl
önce bugündeki kadını arar, bulur, onu yüceltir. Türk ideolojisi ve
milliyetçiliği kurmaya çalışanlar gibi, ilk olana “Kadın” der, onun dışını
düşman olarak kodlar, her şeyi düzler, her tür çatlağı kapatır. Türk, ilk
insandır, ilk insan olandır, mitolojiden beslenen bu ideoloji, bugündeki
sınıfsal ayrımlara karşı inşa edilmiştir.
Milletler ligine girmek isteyen Türkiye, Kadro dergisi
eliyle “ezilen devlet” mitolojisi üretir. Benzer bir küçük burjuva üretim,
feminizmi var etmektedir. Ondaki Kadın, bir kurgu olarak, bugünde zengin
sofralarına oturmak içindir. Aradaki sınıfsal farklara düşman olan, faşizmde de
görülen bir tür mitoloji, feminizm donunda tekrar sahneye çıkar. Bugün “emekçi
kadınlar günü” tabirine alerji geliştirilmesinin sebebi budur: zengin
sofralarından uzak durmak istenmemektedir.
“Kadın” kurgusunun kadınla alakası yoktur. Erkek
düşmanlığı ile sağcılardaki yabancı düşmanlığı, aynı yerden, aynı düşünsel
zeminden beslenmektedir. Küçük burjuva, burjuvayla kurduğu eşitlik ilişkisinde
bir tür özgürlük bulmakta, tarihi ve toplumu buna göre okumakta, ilkini
devrimden, ikincisini sınıftan azade bir yerden ele almaktadır. Örneğin
geçmişte egemenlerin teolojik zemini de olan sınıfsal kurgusu dışına işaret
ettikleri için cadılar öldürülmüş, ama feministler, onların sırf kadın diye
öldürüldüklerini düşünmüşlerdir. Bu sebeple cadı başlıkları takılmakta, ama
cadının düzen dışı kavgasına o başta yer bırakılmamaktadır. Ayrıca Ebu
Gureyb’deki kadın subaylardan Hillary Clinton’a, oradan binlerce insanın
sömürüsüne imza atan tekellerin üst düzey kadın yöneticilerine fark koymak,
onlara mesafelenmek, bu başın istediği bir şey değildir.
“Erkek düşmanlığı” sayesinde sessiz bir akit imzalanır
efendilerle ve onlara “bu gerçeği böldürmeyeceğim, sen merak etme” denilir.
Nedense sosyalist ve kolektif maskesi takmak zorunda kalan feministlerin
Londra’da erkeklere düşmanlığı, patriyarkaya karşı başkaldırıyı tüm dünyaya
öğretmek istemelerinin sebebi budur.[21] “Sömürüye karşısınız, ama erkeee
değilsiniz, olmaaz!” diye feveran edip durmaları, parmak sallamaları, o akitle
ilgilidir. Söz konusu mitolojinin kadının kurtuluşuna, ezilenlerin, sömürülenlerin
iktidarına bir hayrı olmayacağı açıktır.
Tarihi devrimin, toplumu sınıfın bölmesine
sinirlenenler, hep bu türden mitolojilere sarılmaktadırlar. Devrim ve sınıf
yürüdükçe küçük burjuvazinin tüm mitolojilerini parçalayacaktır.
Eren Balkır
7 Mart 2019
Dipnotlar:
[1] V. I. Lenin, “Economist”, 1 Mayıs 1915, İştirakî.
[2] Eren Balkır, “Solun Antisemitizmi ve Şalom”, 16
Kasım 2018, İştirakî.
[3] Clara Zetkin, “Lenin on the Women’s Question”, MIA.
[4] Nancy Fraser, “Feminizm: Kapitalizmin Odalığı”, 14
Ekim 2013, İştirakî.
[5] Selahattin Aykurt, “Jin Jiyan Azadi”, Solpolitik.
[6] Solda nadir görülen bir feminizm eleştirisi için
bkz.: “Bağımsız Kadın Örgütlenmesi ve Feminizm”, Devrimci Hareket.
[7] “Hasbiye Günaçtı Söyleşisi”, 25 Kasım 2018, Duvar.
[8] “Lenin’le Kadın Sorunu Üzerine”, Halk Cephesi.
[9] Alexis Chavez, “Cezayir’de Sekülerleştirme
Girişimleri”, 4 Şubat 2018, İştirakî.
[10] Neval es-Saadavi, “Evlilik ve Annelik”, 9 Şubat
2019, Feminist Vesvese.
[11] Stan Goff, “Seks İşi Neoliberal Bir Kavram”, 13
Şubat 2019, Dünyadan Çeviri.
[12] Nancy Fraser, a.g.m.
[13] Heather Brunskell-Evans, “Günümüz Seks İşçisi
Kültü”, 11 Temmuz 2017, Çatlak Zemin.
[14] Hester Eisenstein, Feminism Seduced: How
Global Elites Use Women’s Labor and Ideas to Exploit the World, Paradigm
Publishers, Londra, 2009, s. 191.
[15] Ebru Afat, “Ömer Laçiner Söyleşisi”, Anlayış.
[16] Julie Bindel, “Kadın Ticareti”, 28 Şubat 2019, İştirakî.
[17] İrfan Aktan, “Nükhet Sirman Söyleşisi”, 12 Ocak
2019, Duvar.
[18] İrfan Aktan, “Gülnur Acar Savran Söyleşisi”, 9
Şubat 2019, Duvar.
[19] İrfan Aktan, “Aksu Bora Söyleşisi”, 16 Şubat
2019, Duvar.
[20] Eren Balkır, “Kaldıraç’ın Feminizmle İmtihanı”,
20 Mart 2014, İştirakî.
[21] Ece Kocabıçak ve Selin Çağatay, “Feminizm ve
Marksizm: Kırk Yıllık İhtilaf”, 20 Şubat 2015, Bacılar Kıraathanesi.
Mit, kadın ve feminizm üzerine bilgiler ararken yazınızla karşılaştım. Bu kadar referelerden uzak, öznel, taraflı bir yazı okumamıştım. Ne başlıklar içerikle uyumlu ne konunun iddiaları savları destekler nitelikte. Ama yazı mı yazı. Umarım her kavrama tarafsız, orta uzaklıkta, yargılamaksızın, kendi öznel düşüncelerimizi durum buymuş gibi realize etmeksizin bakabilmeyi başarırız. selamlar.
YanıtlaSil