“Gramsci ve İslam”[1] başlıklı yazının bir dipnotunda
şu söyleniyor:
“Gramsci’nin
kiliseye hayranlık duymasının ve ona öykünmesinin sebeplerinden biri, onun
kiliseye bağlı olan insanların hayatlarının her yönüne nüfuz edebilen imanı
yaratmak istemesidir.”
Bizde ise esasen tam da bu imana küfredildiği için
İslam, hedef tahtasına yerleştiriliyor. Esasen AKP, bu fırsatı verdiği için
gizliden gizliye seviliyor.
Candan Badem, üzerine yapışmış “Fethullahçılık”
yaftasını söküp atmak için tam da bu yüzden çırpınıp duruyor. Bu sebeple
sürekli AKP, şeriat, dindarlık eleştirisi üzerinden dine küfretme ihtiyacı
duyuyor. Orhan Gökdemir abisinin izinden gidiyor. Gramsci’nin yaratmak istediği
imana bu topraklarda talip olan yok.
İslam ve Sol Çalıştayı’nı düzenleyenlerin de ona
küfredenlerin de talip olmadıklarını görmek gerekiyor. “Marx’ı düzünden
okuyamayanlar”, “Kuran’ı soldan okuyanlar”a savaş açıyorlar. Herkes, kendisine
açılan alan kadar, o alandan konuşabiliyor.
* * *
12 Eylül sonrası bir sabah Moda sahilinde gezerken
Mahmut Dikerdem, yanındaki sendikacı dostunun kulağına eğilip, “Sovyetler
olmasaydı, hepimizi kurşuna dizmişlerdi” diyor. İşte o fısıltıyla birlikte TKP,
kadrolarını teslim ediyor. Teslim edilenlerin içinde, örgütteki muhalif kesim,
daha fazla yer tutuyor. O günden sonra darbe, “Kemalist müdahale” olarak
değerlendirilmeye başlanıyor ve destekleniyor. Bir ara CHP ile iktidar
hayalleri kuran TKP, MSP ile ittifak yapmayı tartışıyor[2] (ki bu tartışma cuntayla
gizlide yürüyen bir pazarlığın ürünü, somutta hiçbir karşılığı yok), ama süreç
içerisinde, bir anda çark edip Kemalist yuvara yerleşiyor. “Kongresini Konya’da
topladığı” yalanını yayıp, aslında onu Moskova’da topladığı günler geride
kalıyor. Bu toprakların dinamikleriyle hemhal olma meselesi, yönetsel erk ve
elitist dile kurban ediliyor. TKP, gene devrimin partisi olmadığını ve
olamayacağını beyan ediyor.
“Konya’da kongre düzenledik” diyen TKP ile bugün
Flormar işçilerini ziyaret ederken fotoğrafa başörtülü bir kadın iliştiren
parti, aynı. Aynı şeyi, geçmişte Kürtlerle çatışma içine girdikleri süreçte
yapmışlar, bir mitinge ait fotoğrafa poşulu bir genci iliştirmişlerdi. Bunlar
hep imaj çalışması! Piar!..
Bu tür imaj çalışmalarıyla devrim olunca keseceklerini
söyledikleri Müslüman kitleye hoş görünmeye çalışıyorlar. Onca ateizm
propagandası sonrası, direnemeyecekleri söylenen başörtülü kadınlar
yumruklarını havaya kaldırınca, “işçiye yabancı” demesinler, dostlar alışverişte
görsün diye ziyaret gerçekleştiriyorlar ve fotoğrafa hemen bir başörtülü kadın
ekliyorlar. Sınıf mücadelelerinin kesmediği taban ve tavan, kimseye fayda
getirmiyor. Söz ve eylem, her daim sınıf mücadelelerini gizlemek, ötelemek,
görmemek için var. Çalıştayı ve eleştirileri de buradan okumak lazım.
* * *
Sol ve İslam Çalıştayı’nın kendisi de benzer türden
bir imaj çalışması. Bu sefer söz konusu çalışmayı CHP yürütüyor. Esasen Ekrem
İmamoğlu isimli adayın arkasına allı güllü bir fon yerleştirilmek isteniyor.
Çalıştayda hazır bulunacak isimlerin büyük kısmı, teorik, ideolojik ve politik
açıdan CHP’ye bağlı ve meftun isimler. En azından bu imaj çalışmasının bir
yerine eklenmekten rahatsız olmayacak hâldeler. Çalıştay, adalet yürüyüşünün
devamı…
İslam ve Sol Çalıştayı, doğrudan Ekrem İmamoğlu’yla ve
CHP’nin muhafazakâr kesime açılmasıyla alakalı. Ama şu husus atlanıyor:
Zekeriya Beyaz’ın ve Yaşar Nuri’nin bu kitlede bir karşılığı olmadığı gibi,
İhsan Eliaçık’ın da yok. Hele ki Sarp Kuray’ın sol kitle nezdinde hiçbir
karşılığı yok.
* * *
Doksanların sonunda Deniz Baykal’ın “Anadolu
solculuğu”, Anadolu irfanı temelli siyaset çıkışı, perde gerisinde pişirilen AKP
için zemin oluşturma amaçlıydı. Erdoğan, Baykal sayesinde siyaset sahnesine
girebildi. Bu sağa yönelme sürecinde CHP içerisindeki Aleviler, solcular,
Kürtler kovuldular. Yanlış ellere geçmesin, sağa sola savrulmasın diye onlar
için ayrı bir parti kuruldu, partinin başında Karayalçın, arkasında Sarp Kuray
vardı. Kuray’ın ismi, Öcalan’la devlet görüşmelerindeki arabuluculuk için de
geçmekteydi, ama yıprandığı için geri plana atıldı. Son dönemde Eliaçık ile
Kuray’ın buluşması, asla tesadüfî değil. Kuray, “tüm sosyalistleri CHP'de
toplamaya yemin ettim” sözünün sahibi.
Çalıştaydaki isimlerin yan yanalığı da öyle. Sahne ve
içeriği belirleyenleri sorgulamak şart. Her şey teferruat, gerisi Vatan…
* * *
Devlet, bir dini zayıflatmaya, bir başka dini de
güçlendirmeye mecbur. Çalıştayın adında geçen İslam ve Sol, devletin İslam’ı ve
devletin Sol’u. Temelde devletle hükümet, devletle AKP arasındaki mesafeye
oynuyorlar. O mesafe, 2007’de, 2010’da ve 2013’te farklı müdahalelerle açıldı.
Dün AKP yanında yöresinde, içinde olan isimler, başka bir mevzie taşındılar.
Kopması muhtemel dinamikler kontrol altında tutuluyor böylelikle. Cinsel yönelimleri,
toplumsal cinsiyeti gören, kadını güçlendiren bir devlet var bugün (ETCEP) ve
hâlen daha “Siyasal İslam”dan söz ediyorlar, AKP’yi buradan sıkıştırmaya
çalışıyorlar. Komik!..
Ama tabii devlet, aynı zamanda bir tür sol ve bir tür
İslam yoğurup şekillendirmeye mecbur teknesinde. Çalıştaydaki isimler, bunun
için aracı sadece: “İslam, vicdana ve bireye kapatılmalı”, sol da öyle.
Liberalizmin kimyasal bağlarıyla aradaki ilişki sağlanmalı ve bunun için
gerekli kitle oluşturulmalı. Sonuçta her birey, kendi dışıyla ilgilenmemeli,
bir talepte bulunmamalı, bir irade ortaya koymamalı. Bireyin vicdanî ve
duygusal alanı ihlal edilmemeli, o alan başka alanlara taşmamalı, devlet, her
alanı bireyde kontrol edebilmeli. Din, neoliberal devletin dini olacak kıvama
getirilmeli. TKP o sebeple başörtüsü takmalı, AKP dönemine layık olabilmeli.
Tam da bu sebeple İhsan Eliaçık, “mevcut gerilim
ortamının sonlandırılması” çağrısında bulunuyor.[3] Gerilimi dert edinmek,
ilahiyatçılara düşüyor. Yeni devletin dini, kendi din adamlarını yetiştiriyor.
Maraz çıkartanlara başka bir sopa sallanıyor. Kullanılan dilin CHP diliyle
uyumlu olduğunu görmek gerekiyor. Sonuçta CHP ve AKP, el ele ilerliyor.
* * *
Gelelim Manifesto’ya.
Bir şirket gibi yönettikleri partiye kayyım atandı,
parti battı, neredeyse “konkordato” ilân etti ve krizi aşmak için üçe bölündü.
Eski Bilenist TKP’den gelenlerinse bahtına Manifesto ve TKH düştü.
Bugün çalıştayı dert edinmelerinin ve eleştirmelerinin
sebebi[4], bir zamanlar yoldaşları olan Alper Taş’ın kurultaya katılacak
olması. Aktarıldığına göre Taş, laiklikten bahsedecekmiş, şaşırtıcı doğrusu!
Çıkınında başka ne var ki?
Taş, Kılıçdaroğlu’na demiş ki “gel beraber Hopa ve
Şavşat’ta ortak aday belirleyelim” ama Kılıçdaroğlu, nedense kendi adaylarını
belirlemiş. Şimdi solcular buna kızıyorlar. Bu tür kurultaylara katılmasını
eleştiriyorlar. Oysa mecbur, CHP’nin eteğinin dibinden ayrılmamaya söz
verdikleri için var bu örgütler! “CHP’ye mecburuz” diyenle “biz CHP oluruz”
diyen arasındaki kavganın bir anlamı yok.
Dolayısıyla, Manifesto’nun cehaletle saldırdığı
meselenin somut bir karşılığı da yok. Eleştirinin sahibi “Adalet mülkün temeli”
sözündeki “mülk”ün, malı değil, idareyi ve yönetimi ifade ettiğini bilmiyor. Bu
ve benzeri, temelsiz değerlendirmeleri sebebiyle yazar, zırcahil!
Ayrıca “düzünden okuyalım” dediği Marx’ın nefes aldığı
ortam da o küfredilen dinle ve dinî ideolojilerle yüklü. Ama bugün dinsizlik
adına, Marx’tan uzaklaşmak, kural hâlini almış. “Yoksul değil işçi” demelerinin
sebebi de burada. Yoksuldan tiksindikleri için “işçi” diyorlar, ezilenden
rahatsız oldukları için işçiye işaret ediyorlar. İşçi’den bahsetmelerinin
sebebi, geri kalmış bir ülkede kapitalizmin gelişiyor olmasını sevmeleri,
işçinin o gelişmeye dair bir mecaz ve simge oluşu, böylelikle kapitalizmi
yüceltme imkânı bulmaları. Gerçek işçiyle bir alakaları yok. İşçi, imgeden,
mecazdan başka bir şey değil. Kendi dinini mülk sahiplerine karşı örgütleyecek
olan kitlelere inanmadıkları gibi işçiye de inanmıyorlar.
* * *
Enver Aysever, Sabah gazetesi mülâkatlarının
sol olanını yapıyor. Orada mikrofon, Korkut Boratav’a uzatılıyor. Boratav da
TKP’lileri sinir edecek bir laf edip, “Müslümanlığın sosyalizme engel
olmadığını” söylüyor.[5]
Ama Boratav, her solcu gibi, kendisine açılan alan
kadar düşünüp konuşabiliyor. Taşma ve aşma pratiklerine düşman olmanın sebebini
burada aramak gerekiyor. “Osmanlı’ya son vermiş cumhuriyet” masalına
inandıkları için ötesini, öte halkları, coğrafyaları göremiyorlar.
“Siyasal İslam bu topraklara yabancı” diyen dille
“Mustafa Suphiler, komünizm vs. bu topraklara yabancı” diyen dil, aynı.
Boratav, “halkımızı kökü dışarıda fikirlere karşı korumak lazım” diyen devlet
candarmaları gibi konuşuyor. O, tarihi cumhuriyetle başlatabilir, ama “siyasal
İslam” dediği şey, Osmanlı coğrafyası ve civarında hilafetin kaldırılması
sonrası oluşan boşluğu doldurmaya dönük çabalarla varoluyor. Boratav,
sömürgeciliği, emperyalizmi, sömürüyü, zulmü akademik veri derekesinde ele
alabilir, ama onları başka bir gerçeklikte yaşayanlar var ve bu noktada
dinlerine örgütleniyorlar, dinlerini örgütlüyorlar. (Ne yapsın, herkes
akademisyen mi olsun!)
Neticede Boratav ve sol, kendisine tahsis edilen
coğrafyadan, dilden ve tarihten konuşuyor. Onun sınırlarını aşan her şeyi,
devlet ve sermayeyle birlikte, düşman belliyor. Kendi öznelliğini kurana
biatten asla vazgeçmiyor. Asıl sorun burada. Manifesto yazarı ve Boratav
gibi solculardaki sorun, bu aşma-taşma hâlini, pratiğini Marksizmi veya İşçi’yi
bahane ederek boğmak istemeleri. Böylelikle marksizmi ve işçiyi de boğuyorlar.
Sonuçta Çalıştay, bu tür (bi tür) solculukla malul,
İslam’la değil. Bir iki kavrama sol adına dans ettirdiklerinde, Müslüman
ahalinin dikkatini çekeceklerini düşünüyorlar, ama oradaki aşma-taşma hâlini,
pratiğini hiç görmek istemiyorlar, devlet adına onu fazla, aşırı, zararlı,
dışsal, yabancı vs. buluyorlar. Çalıştay türü teşebbüsler, herkesi bu devletin
ve sermayenin tayin ettiği alana bağlamak, mahkûm etmek istediği için
eleştiriyi hak ediyor. Onu eleştirenlerin eleştirisi de bu eleştiriye dâhil.
Ve bu eleştirinin bir yanı da ortalıkta fazla şeyh,
şef ve hoca olması ile ilgili. Çünkü bize bunlar değil, imanlı bir kavgaya,
kavgalı bir imana talip olanlar, taliban gerek.
Eren Balkır
10 Ocak 2019
Dipnotlar:
[1] Thomas J. Butko, “Gramsci ve İslam”, 2 Ocak 2015, İştiraki.
[2] Atılım, “MSP ve TKP”, 1 Ekim 1980, İştiraki.
[3] Gülçin Karabağ, “Neden İslam ve Sol Çalıştayı?”, 7
Ocak 2019, Medyascope.
[4] Nevzat Kalenderoğlu, “Tek Yol Devrim, Allah
Kerim”, 7 Ocak 2019, Manifesto.
[5] Enver Aysever, “Korkut Boratav Söyleşisi”, 8 Ocak
2019, Cumhuriyet.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder