Foti
Benlisoy, tıpkı durmuş bir saat gibi, arada bir doğru laflar sarf ediyor.
Fransa’daki olaylarla ilgili olarak “hareket”e, hareketin yarattığı etkiye
vurgu yapıyor ve “siyasal hijyen mütehassısları”na dair kısa bir eleştiri
sunuyor.[1]
Hareket
etmeyince zincirlerini fark etmeyen bir solcu olarak Engin Sustam ise Macron
ağzıyla konuşuyor.[2] Sustam, devlet gibi, eyleme geçenlerin “faşistler”, “popülistler”
olduğunu belirtiyor, onca ulusçuluk eleştirisi, döne dolaşa Fransız devletine
uşaklığa bağlanıyor. Sustam, devletin yanından konuşuyor.
Bu
bağlanmayı, ustası gayet güzel tarif ediyor. Murat Çakır, güya “Twitter
devrimciliği”ni[3] eleştiriyor, “Avrupa’daki devrimci birikiminin devlet
projelerine kul olduğundan” söz ediyor.[4] Özünde, varolan eleştiri yapma
imkânını ipotek altına alıyor, eleştiri pratiğine el koyuyor. Böylece
başkalarının konuşma ihtimalini ortadan kaldırarak, kervanını yürüteceğini
düşünüyor.
Bugün
siyaset, Haziran ve HDP gibi başlıklarda, bu oyun üzerinden işliyor. Bu iki
dinamik içerisinde birileri yapıyor, diğerleri onları eleştiriyor, sonra el ele
kol kola, yürüyüşlerine devam ediyorlar. Devlet ve sermaye gibi sol da kendi
tabanlarını oyalamanın yöntemlerini tek tek uygulamaya sokuyor. Yukarı çıktıkça
örgütler, gerçeklerinden uzaklaşıyorlar.
* * *
Yazdığı
iki yazıda da Murat Çakır, yalan söylüyor. HDP, onun ve onun gibilerin
döşedikleri iyi niyet taşları üzerinden yürünerek kuruldu, bu gerçek gizlenmeye
çalışılıyor.[5] Kendisi Rosa Luxemburg Vakfı çalışanı, vakıf ise “Rosa’nın
ismini fonlardan gelen paraları cebe indirmek için kullanan bir araç”tan başka
bir şey değil.[6] HDP’nin fikrî hamuru, o teknede karıldı. Bu tür vakıflar,
Alman devletinin birer uzantısı, STK alanında devletin örgütlenme biçimi.
Çakır, oranın aklını buraya ihraç etmekle görevli. Böylesi fonlara, vakıflara,
derneklere kul olanlar, orada bir cama taş atmamaya yemin etmişler. Dolayısıyla
buraya da bir hayırları yok.
Bugünlerde
bu tür yalanlar, “gerçeğimsi” sözlerle örtbas edilmeye çalışılıyor. HDP, dipten
derinden eleştiriliyor, birden Demirtaş çıkıp, “HDP tatil havasından çıksın,
faşizmle uzlaşma arayışına son versin” diyor.[7] Ona karşı ayarı Temelli
veriyor[8], “Demirtaş’ın yöntemi yanlış” diyor. Demirtaş, üstelik, “HDP
içerisinde birilerinin faşizmle örtülü uzlaşma arayışı içerisinde olduğundan”
bahsediyor. Sanırsınız ki birbirlerine girdi, parti bölünüyor, gelgelelim parti
içerisinde biriken gaz alındığından, ertesi gün dostluk havası gene
oluşturuluyor!
Vaktiyle
Reyhanlı’da bomba patlayıp onlarca kişi öldüğünde, “bir bombayla hükümeti
yıpratmak istiyorlar” diyen Demirtaş, 15 Temmuz sonrası aynı gemiye binip
Meclis’in ortak bildirisine imza verdiğinde nedense bu cümleleri sarf etmiyor,
“faşizmle örtülü uzlaşma arayışı”ndan dem vurmuyordu. Neyin değiştiğini kimse
sormadı, kimse hesap vermedi.
Demirtaş,
sermaye, aile içinde kalsın diye iç evlilikler yapan patronlar gibi, partisine
yönelik eleştiri meselesini de kendi tekeline alıyor, böylelikle eleştirilerin
önünü almış, onları boşa düşürmüş oluyor. “Bu ülkeye komünizm gelecekse onu da
biz getiririz” cümlesindeki mantık, burada da işliyor!
Sonuçta
başka bir şey yaşanmadı. Demirtaş’ın eleştirisi sonrası uzun zamandır unutulmuş
olan Cumartesi Anneleri eylemi üzerinden tekrar, sokağa çıkıyormuş gibi
yapıldı. “Yalanı örten gerçeğimsi sözler” sarf edildi. Dolayısıyla bugün
Katırcıoğlu’nun açıklamalarına kimsenin kızmaya hakkı yok. Mesela Ertuğrul
Kürkçü’nün benzer lafları da eleştiri konusu edilecekti.[9] Edilmemişse, demek
ki sorun başka bir yerde aranmalı.
* * *
Gerçek,
gerçeğimiz şu: sosyalist hareket, belirli ellerin yardımıyla, “ortepedik
yatağa” yatırıldı. Artık ondan sonra söylenen her şey yalan. Sosyalist hareket,
o yatağa yatırılıp başka bir şeye dönüştürüldü. Sancılar, bu tür
“eleştiri”lerle örtbas edilmeye çalışılıyor. Dönüşüm tamamlandı.
Bu
bağlamda, Alp Altınörs de yalan söylüyor.[10] HDP içinden birileri liberal
laflar ediyor, bunu gizlemek için hemen öne bir sosyalist atılıyor. Oysa
“demiri betonu eriten” yoldaşı Figen Yüksekdağ’dı “HDP demokratik sol bir
partidir” diyen.[11] TÜSİAD başkanı ile birlikte poz vermenin bedeliydi o
sözler.
O
kapıdan giren Erol Katırcıoğlu yönetiyorken partiyi, sanki sosyalist bir irade
varmış gibi yapıyorlar bugün. Katırcıoğlu’nun açıklamasını, Sovyetler’e yönelik
küfrü, geçen seneki Ekim anmalarıyla ve Veli Saçılık’ın “liberalizm heyulası
yaratıyorlar. […] Türkiye’de en etkisiz grup siyasal liberaller”[12] sözleriyle
birlikte düşünmek gerek.
Etkisiz
dediği “liberalizm”, bugün HDP’nin İstanbul milletvekili, bütçe komisyonu
üyesi. Eskiden İstanbul il başkanı vs… Bugün cem-i cümlesi AKP’ye işmar etmekle
meşgul. Sonra da “kızan olur” diyerek “sosyalistler” çıkıyor sahaya, nasıl
oluyorsa, birden liberalizm eleştirisi yapıyorlar. O liberalizm değil midir
yattığınız yatak, fikrinizin mayasını karan, adımlarınızı tayin eden? “Faşizmle
örtülü uzlaşma arayışı içerisinde olanlar”ı başka nerede aramamız gerekiyor?
Sonuç
olarak; batıdaki bir devletin ağzıyla konuşan, sermayenin diliyle dillenen,
çile çeken yoksul halka yalandan başka bir şey söyleyemez. Bu görülmeli.
Eren Balkır
8
Aralık 2018
Dipnotlar:
[1] Foti Benlisoy, “Sarı Yelekliler”, Başlangıç.
[2]
Engin Sustam’la Röportaj, Fersude.
[3]
Murat Çakır, “Devlet İcazetiyle Devrimcilik Olmaz”, 24 Kasım 2018, Umut.
[4]
Murat Çakır, “Meydan Proje Mafyasına Bırakılırsa”, 18 Kasım 2018, Umut.
[5]
Eren Balkır, “Nuh’un Gemisi”, 12 Temmuz 2009, İştirakî.
[6]
Scott Jay, “Postmodern Sol”, 5 Ocak 2016, İştirakî.
[7]
Demirtaş’tan HDP’ye, 10 Ağustos 2018, T24.
[8]
Sezai Temelli Haberi, “Demirtaş’ın Yöntemi Yanlış”, 15 Ağustos 2018, Duvar.
[9]
Bir eleştiri denemesi için bkz. Eren Balkır, “Ekimlere”, 29 Ekim 2017, İştirakî.
[10]
Alp Altınörs, “Katırcıoğlu’nun Açıklamaları”, Fersude.
[11]
Eren Balkır, “Kan ve Ter”, 4 Mart 2015, İştirakî.
[12]
Veli Saçılık, “Ulusalcılık, Liberalizm, Cumhuriyet”, Fersude.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder