Baştan
belirtmek gerek: İrfan Aktan’ın Ortadoğu ile ilgili kılavuzu, karga!
“Ortadoğu’da şiddet, siyasal hareketler, toplumsal dönüşümler, Kürt sorunu gibi
konular”da cahil olan birinden medet umuyor kendisi. Cahillikse, bir şey
bilmemeyi değil, bir şey bilmek istememeyi, o iradesizliği anlatıyor.
Hamit
Bozarslan’ın sözlerini imaları, dolayımları, söylemedikleri, akisleri üzerinden
okumak mümkün.[1] Mesela, İsrail’le ilgili sözleri, Türkiye’ye dair aslında.
İntifada değerlendirmeleri, PKK’ye gönderme. Uri Ben-Eliezer ise kendisi.
Ortadoğu
uzmanımıza göre, İntifada yüzünden İsrail’de askerî çözümü esas kabul edenler
güçlenmiş. Suçlu, bu açıdan Filistinliler! Esasen “barışçı, sivil toplumcu
güçler” tam devleti ele geçirecekken, “arsız Filistinliler” tekere çomak
sokmuşlar. Gaflet ve dalalet içerisinde olan bu meczuplar, güzelim modern,
ilerici İsrail’in kendilerini aydınlatmasına izin vermemişler. “Barışçı, STK’cı
güçler var mı? O gördüğünüzü sandığınız kişiler, askerî gücün uzantıları olarak
iş görüyor” demek bile suç, bu tür aydınlara göre.
Çünkü
Bozarslan, esasen ABD’li İsrail’e karşı Avrupalı İsrail’den yana konuşuyor.
Onun adına ve onun için dönüyor dili. Bu da ona kimi zaman Fransız, kimi zaman
İsrailli imiş gibi tavır takınma imkânı veriyor. Aydının zenginliği de bu!
İsrail’e laf ettiğinde Fransız sokaklarında yürüyemeyeceğini iyi bilen biri o
ve tabii ki hepimizden zeki!
İsrailli
gibi konuşurken Bozarslan, İsrail’in kuruluşunda “sosyalist” olduğunu iddia
ediyor. Ama Seraj Assi, bu konuyla ilgili şunları söylüyor: “Yahudi kibbutzu,
ortak mülkiyet, ekonomik eşitlik ve üretimde işbirliği ilkelerine dayanan
komünal bir yerleşimdi. Oysa esasında onda söz konusu olan, Yahudi
mülkiyetiydi, Yahudi eşitliğiydi ve Yahudi işbirliğiydi.”[2] O sosyalist
gördüğü adımlar, bir sömürgeciliğin tezahürü olarak iş görüyorlardı, ama
Bozarslan, bu sömürgecilik iyi olduğundan, bu tür yol kazalarına pek aldırış
etmiyor. Genel olarak İsrail’deki askerîliği, sertliği de bu türden bir kaza
olarak değerlendiriyor.
Bugün
ultra-solcuların küfrettikleri Bakû Kurultayı’nda bu bağlamda bir tartışma
yaşanıyor.[3] Bir kısım Rus Yahudisi, Yahudi Devleti talep ederken, RKP(B)
içindeki Yahudiler, “Nüfusunun büyük bir çoğunluğunu Arapların oluşturduğu
Filistin’de bir Yahudi devleti kurma isteği, İtilaf Devletleri’nin (özellikle
Britanya’nın) bir politikasıdır ve bu politika, Yahudi halk kitleleri arasında
siyonist burjuvazinin siyonizm propagandası yapması için gerekli zemini
hazırlayan sarı II. Enternasyonal tarafından desteklenmiştir” diyerek bu
öneriye karşı çıkıyorlar. Bugün Saçılık türünden ultra-solcular, ekmek
yedikleri kap gereği küfrediyorlar demek ki Bakû Kurultayı’na!
Bozarslan,
II. Enternasyonalci Avrupa’nın parçası olduğu için, İsrail’i meşru kabul
ediyor, onu barbarlığın ortasındaki “küçük müreffeh, demokrat, ilerici bir ada”
olarak görüyor, ama onun ABD’ye yakınlığı, Avrupa’ya uzaklığı üzerinden sorun
yaşadığını söylüyor. Tümüyle yanılıyor. Çünkü II. Enternasyonal solcuları, o
günlerde “her türden sömürge politikalarına karşı çıkmamak gerektiğini”
söylüyor, “sosyalist sömürgeler”den söz ediyorlardı.[4]
İsrail’in
Avrupalı özüne geri dönüşünü talep etmek, boş. Bozarslan, ekmek yediği kap
uyarınca düşünüyor, süreçleri ve olguları buna göre değerlendiriyor. Bu
bölgenin dertleri, çaresi o kaba sığmıyor. Aydınımız, Ortadoğu değil, İsrail
uzmanı olarak konuşuyor ve bu cangılda, bu keşmekeşte İsrail için öneriler
sunuyor.
O
kap ve o düşünce, kendi Avrupa’sında, her yere götürülmek istenen İsveç’inde
bir Kürt’ün aşırı sağcı partiden vekil seçilip mültecilerin ülkeye girişine
mani olunması fikrine arka çıkışını açıklamıyor.[5] Bu Kürt, “Filistinlilerin
annelerini de öldürmek gerek” diyen İsrail adalet bakanına fazla benziyor.[6]
O
bakan gibi Bozarslan da El Aksa’dan, onun politik açıdan kazandığı rolden
fazlasıyla rahatsız. Etiyopyalı Yahudileri ülkeye sokmayanlar, kadınlara çocuk
doğurma yasağı getirenler, Filistin’in doğasını yıkıma uğratanlar, derin bir
gözetim toplumu kuranlar vs. nasıl oluyorsa, “özgür bir basına sahip olmak ve
müreffehlik” üzerinden göklere çıkartılıyorlar, ama El Aksa’da direnenler, çer
çöp derekesinde görülüyorlar. O direnenlere ve bir zamanlar Paris’i yakan
gariplere nefretini teorik kılıflarına kavuşturuyorlar. Bozarslan, Hamid
Dabaşi’nin tarif ettiği “yerli muhbir”i fazlasıyla andırıyor.[7]
Özgür
basın ve müreffeh olmak, anlaşılan Bozarslan için önemli göstergeler. Üstelik
bu lafı, ABD dışişleri bakanı Pompeo’nun “İsrail demokratik ve müreffeh. Barış
istiyor. Özgür basın için bir yuva ve büyüyen bir ekonomisi var. İleride
Ortadoğu’nun tamamının böyle olmasını istiyoruz” sözünü onaylamak için dile
getiriyor. Kendisi de Pompeo gibi düşünüyor (ki düşünmeye mecbur!), sadece
Avrupa’nın yavan ABD eleştirisi uyarınca, onu fazla kaba, avam ve köksüz
buluyor, o kadar.
Bu
açıdan eski kıta, Bozarslan’da dil buluyor ve bize “İsrail benim yavrum, ona
dokunmayın” diyor ve tabii “Ey Kürtler, İsrail’e öykünmeci tarzınızı muhafaza
ettiğiniz sürece varsınız” diye bağırıyor. Gerekli yerlere gerekli mesajları
ilettikten sonra aracından inip ATM’sine doğru ağır adımlarla ilerliyor.
Birilerinin dünyalığı birilerinin cehennemliği oluyor ve aydınlarımız, o
cehenneme “iyi niyetli” taşlar döşüyorlar.
Eren Balkır
23 Ekim 2018
Dipnotlar:
[1] İrfan Aktan, “Hamit Bozarslan Söyleşisi”, 20 Ekim 2018, Duvar.
[2]
Seraj Assi, “Kibbutzculuk Neden Sosyalist Değil?”, 8 Ekim 2016, İştirakî.
[3]
“Bakû ve Yahudiler”, 13 Ekim 2009, İştirakî.
[4]
Eren Balkır,” İştirakiyyun Fırkası: İlk Huruc”, 31 Ocak 2012, İştirakî.
[5]
“İsveç’te Göçmen Düşmanı”, 2 Ekim 2018, Evrensel.
[6]
Eren Balkır, “Baldaki Zehir”, 8 Mayıs 2015, İştirakî.
[7]
Hamid Dabaşi, “Ev Müslümanı”, 13 Kasım 2017, İştirakî.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder