Doğu Hint Adaları’nda Sömürge Devrimi Teorisinin Kökenleri
İlkin
bu çalışma, Hollanda’nın sömürgesi olan Doğu Hint Adaları’ndaki sömürge
devriminin kökenlerini keşfe çıkmakta, ardından da Indisch Sociaal
Democratische Vereniging [“Hint Adaları Sosyal Demokrat Birliği”] ile Sarekat
Islam [“İslam Birliği”] arasındaki “iç blok” siyasetiyla bağlantılı
tecrübenin Millet ve Sömürge Meseleleri Komitesi’nin kuruluşuna tanık olunan
İkinci Kongre’ye nasıl yol açtığını analize tabi tutmaktadır.
Çalışmada
da görüleceği üzere, bu süreçte Hollandalı devrimci Marksist Hendricus
Sneevliet çok önemli bir rol oynamıştır. Son olarak da Çin Komünist Partisi’nin
kuruluşunun ve tıpkı Sneevliet’in Lenin’in ricası üzerine gerçekleştirdiği
ittifaka benzer bir biçimde, yirmilerde partinin Kuomintang [“Çin
Milliyetçi Partisi”] ile kurduğu ilk ittifakın hayatî bir rol oynadığı ortaya konulmaktadır.
Sömürge
Devrimi: Hollanda Doğu Hint Adaları
Herkesçe
bilindiği üzere, Rus Devrimi, Çin’de müteakip süreçte yaşanan olaylar üzerinde
muazzam etkilere yol açmış bir gelişmedir. Lenin’in sömürge teorisi, bilhassa
Çin nezdinde önemli bir tesire sahip olmuş ve nihayetinde de birleşik cephe
stratejisini koşullamıştır. Bu stratejinin Komintern’de 1920 yılında genel
öğreti olarak kabul edilmesinden yaklaşık dört yıl, Çin’de Çin Komünist Partisi
tarafından uygulanmasından ise altı yıl önce Hollanda Doğu Hint Adaları’nda
tatbik edildiği pek bilinen bir husus değildir. Şu bir gerçek ki, Hollanda’ya
ait Doğu Hint Adaları’nda yaşanan olaylar, modern Çin Devrimi’nin ilerideki
yönelimi üzerinde muazzam bir etkiye sahip olmuştur.
Lenin,
sömürge devrimi teorisini ilkin Komünist Enternasyonal’in 1920 yazında
Petrograd ve Moskova’da yapılan ikinci kongresinde ortaya koymuştur.[1] Lenin,
millet ve sömürge meselesi ile ilgili tezlerinde, komünistlerin sömürge ve geri
kalmış ülkelerde burjuva demokrasisi ile geçici bir ittifak içine girmesi
gerektiğini, ama burjuva demokrasisi ile kesinlikle birleşmemeleri gerektiğini
söylemiştir. Ona göre komünistler, rüşeym hâlinde bile olsa, proleter hareketin
bağımsızlığını savunmak zorundadırlar.[2] Esasında bu satırlar, Lenin’in genel
manada başlıca destekçilerinden biri olduğu o ünlü birleşik cephe stratejisini
ifade etmektedir. Lenin’in ve onunla bağlantılı olarak Komintern’in Asya ile
meşgul olmasının Dışişleri Komiserliği’nin Çin’le diplomatik ilişkiler kurma
konusunda kararlı bir gayret içerisine girmesine denk gelmesi asla bir tesadüf
değildir.
Lenin,
Asya ile ilgili stratejik programını 1920 yazında sonuçlandırdı. O günlerde
Avusturya ve Macaristan’da komünistler pek başarılı değillerken, Almanya’da
herhangi bir proleter ayaklanmanın gerçekleşeceğine dair umutlar giderek
zayıflamış durumdaydı. Ülke içerisinde durumun giderek kötüleştiği koşullarda,
Lenin’in Doğu’ya yüzünü dönmekten başka seçeneği yoktu. Marx’ın öngörüsüne
göre, dünya işçileri bilhassa Avrupa’daki en gelişkin sanayiye sahip
ülkelerdeki proleter kitlelerin öncülüğünde hareket etmeliydiler. Bolşevik
Devrim ise proletarya diktatörlüğünün ilkin geri kalmış, sanayisi asgarî
düzeyde olan bir ülkede kurulması gerektiğini ortaya koydu.
Marx’ın
sömürge durumundaki Asya’nın Avrupalı işçilerin zaferi ardından
özgürleşebileceği konusundaki ısrarı, 1917 sonrası netameli bir konu hâline geldi.
Dolayısıyla, Asya’da milliyetçi burjuva demokrasisi ile kurulacak her türden
meşru proleter ittifak, Marksist öğretinin de yeniden yorumlanmasını gerekli
kılıyordu. Komintern’in Temmuz 1920’de ikinci kongresini toplamak istemesinin
sebebi de bu yeni yoruma ihtiyaç duyulmasıydı.
Ancak
bu noktada ifade etmek gerekir ki Lenin’in yüzünü Doğu’ya döndüren şey, sadece
Avrupa’da devrimin başarısız olması değil, ayrıca Bolşevik Devrim’in de
tehlikeye girmesiydi. Bu aşamada öncelikli olan teori değil, devrimci pratikti.
Dolayısıyla, sömürge devrimi teorisi ile ilgili olarak yapılanlar, temelde
Lenin’in teorik ve stratejik dehasının bir ürünü değildi. Devrimci pratiği
kitabî Marksizmin yeniden yorumlanmasına dair ihtiyaç takip etti. Sömürge
devrimi teorisi, Asya için gündeme geldi. Bu noktada söz konusu teorinin
oluşmasından, yani Komintern’in ikinci kongresinden dört yıl önce Hollanda’ya
ait Doğu Hint Adaları’nda küçük bir proleter parti, burjuva milliyetçi bir
nitelik arz eden bir kitle hareketiyle yan yana geldi.[3]
Rus
Devrimi öncesi Lenin, Asya’yla ilgili birkaç makale kaleme almıştı.[4] Bu kısa
makalelerde Lenin, esas olarak Çin’e ve Hollanda’ya ait Doğu Hint Adaları’na
odaklanıyordu. Bölgenin dikkate alınmasının nedeni, 1900 yılında yaşanan Boxer
Ayaklanması’ydı. Lenin, Iskra’nın ilk sayısı için “Çin’de Savaş”
başlıklı bir makale kaleme aldı.[5] Görünüşe göre, Lenin’i Çin’le ilgili bir
yazı yazmaya iten, Çar yanlısı siyaset karşısında duyduğu hoşnutsuzluktu. Lenin,
on iki yıl sonra da Çin’le ilgili bir yazı yazdı.[6] Bu sefer Çin’deki yeni
geçici cumhurbaşkanı Dr. Sun Yat-sen övülüyordu. Bir yıl sonra ise Lenin,
Hollanda’ya ait Doğu Hint Adaları hakkında bir yazı kaleme aldı. Yazı öncesi
Lenin, Hollandalı Marksist W. Van Ravestein’dan bu ülkede kurulan Sarekat
Islam [“İslam Birliği”] hakkında bilgi almıştı.[7] Lenin yazıda şunları
söylüyordu:
“Devrimci demokratik
hareketin yaklaşık kırk milyonluk bir nüfusa sahip olan Hollanda’ya bağlı Doğu
Hint Adaları’na ve Cava’ya yayılması önemli bir gelişmedir. İlk olarak
demokratik hareket, milliyetçi bir hareketin İslam bayrağı altında toplaştığı
Cava’daki kitleler arasında gelişiyor. İkinci olarak, kapitalizm, [II. Dünya
Savaşı sonrası Endonezya ismini alan] Hollanda’ya ait Doğu Hint Adaları için
bağımsızlık talep eden, ülkeye intibak etmiş Avrupalılardan oluşan yerel bir
aydın topluluğunun oluşmasını sağlamıştır. Üçüncü olarak, Cava ve diğer
adalardaki oldukça geniş bir kalabalığa ulaşmış Çinli nüfus, devrimci hareketi
kendi ülkelerinden buraya taşımıştır. Söz konusu ülkede devrim öncesi dönemin o
olağan olayları baş göstermiştir. Şaşırtıcı bir hızda partiler ve sendikalar
kurulmaktadır. Hükümet onları yasaklamakta, böylelikle öfkeyi körükleyip hareketin
büyüme sürecini hızlandırmaktadır. […] Asya’nın uyanışı ve Avrupa’nın ileri
proletaryasının iktidar mücadelesine başlaması, dünya tarihinin bu yüzyıl
başında uç veren yeni aşamasının bir sembolüdür.”[8]
Lenin’in
bu kadar erken bir dönemde Hollanda’ya ait Doğu Hint Adaları’ndaki devrimci
hareketin gelişimine ilgi göstermesi gerçekten ilginçtir. Aynı ölçüde önemli
olan diğer bir husus da onun Dr. W. Van Ravestein gibi Hollanda Marksist
hareketinin liderleriyle temaslar kurmasıdır. Hollandalı yoldaşları, onu Hint
Adaları’ndaki gelişmeler hakkında derinlemesine bilgilendirmişlerdir.
Sarekat
Islam, 1911’de Orta Cava’daki bir kent olan Surakarta’da Sarekat
Dagang Islam [“İslam Ticaret Birliği”] ismiyle kuruldu. Örgüt, amacını
yerelde Çinlilerin ticarî çıkarlarıyla rekabet eden batik tüccarlarının
çıkarlarını korumak olarak belirledi. Bir yıl sonra örgüt, daha geniş bir
hareket hâline geldi. Yereldeki Cavalıların toplumsal gelişimini teşvik etme
görevini üstlendi. Birinci kongresinde örgütün yeni lideri Tjokroaminoto,
örgütün niteliğini açıklığa kavuşturmak amacıyla Sarekat Islam’ın
politik bir parti olmadığını, Hollandalıların sömürgeci hükümetine karşı
sadakatsizlik yapmayacaklarını söyledi.[9] Sarekat Islam, çok kısa bir
süre içerisinde hesaba katılması gereken bir kitle hareketi hâline geldi. Beş
yıl içinde üye sayısı sekiz yüz bine çıktı. Bu gelişmenin en önemli
nedenlerinden biri, devletin, Endonezyalıların hayatlarını ekonomik ve
toplumsal açıdan geliştirmeyi amaçlayan Ahlak Siyaseti’ydi. Sonuçta bu siyaset,
Hollanda idaresinin genişleyip yerellerde siyaset yapma imkânı bulacağı bir
düzeye erişmesine yol açtı. Zamanla geleneksel otoriteler kenara itildiler,
yereldeki halk genel manada fakirleşti, insanlar, kudret ve ilham kaynağı
olarak yeni bir güce yüzünü çevirmeye başladılar.
Sarekat
Islam, halka ümit verici bir güç olarak görünüyordu. Her ne kadar
hareketin dinî niteliği belli belirsiz olsa da, Celebes ve Borneo’daki bazı
insanlar, hareketin kurulmasının “cihad” için atılan ilk adım olduğunu düşünüyorlardı.
Sarekat Islam’ın hızla büyümesi karşısında birçok hükümet lideri ve Hint
Adaları’ndaki Avrupalı vatandaşları öfkelendirse de Genel Vali Idenburg
hareketi yasaklamadı. Ancak hareketin merkezî bir örgüt olarak varolmasına hâlâ
izin verilmiyordu.[10] Bu aşamada Hollanda’ya ait Doğu Hint Adaları’na Henk
Sneevliet isminde, uzun yıllar işçiler arasında örgütleme faaliyetinde bulunmuş
genç bir Hollandalı geldi.
Yirmi
sekiz yaşında olan bu genç, Hollanda’da en ümit verici siyasetçilerden biri
kabul ediliyordu. Sneevliet, kabiliyetli bir hatip, iyi bir hiciv yazarı ve
herkesin dikkatini çeken bir örgütçüydü. Çok çalışkan olması, yoldaşlarının
kendisini sürekli işe koşturmasına neden oluyordu. Devrimci coşkusu koyu
mutaassıp bir kişinin coşkusuna benziyordu. Sanki alnında o günün dünyası
üzerinde belirli bir tesirde bulunmak yazılıydı. Tek kusuru inatçılığıydı:
Sneevliet, uzlaşma becerisinden yoksun bir kişiydi.[11] Hollanda’ya ait Doğu
Hint Adaları’na varışını müteakip bir yıl içerisinde bu adam, Endonezya
demiryolu işçileri sendikasının [Hollanda Hint Adaları Demiryolu ve Tramvay
Personeli Sendikası -VSTP] faaliyetlerine kendisine has o coşkusuyla iştirak etti.[12]
Sneevliet, De Volharding [“Sebat”] isimli sendika gazetesinin yayın
yönetmenliğini üstlendi, onun liderliğinde VSTP, gayet iyi örgütlenmiş, görece
daha radikal bir sendika hâline geldi. O dönemde Hint Adaları, hâlâ bir
proleter partiden mahrumdu.
Mayıs
1914’te Sneevliet’in teşebbüsüyle Indische Sociaal Demokratische Vereniging
[Hint Adaları Sosyal Demokrat Birliği -ISDV] kuruldu.[13] Bu parti, sonrasında Perserikatan
Kommunist di India [“Endonezya Komünist Partisi” -PKI] ismini aldı. ISDV’yi
kuranların tek bir politik görüşü yoktu. Reformistler, “bir tür Fabyusçular
Derneği talep ediyor, içinde yaşadıkları koşulların henüz sosyalist propaganda
için uygun olmadığını söylüyorlardı.”[14] Bu kesim, Ahlâk Siyaseti’ni müdafaa ediyor,
Hollanda parlamentosundaki sosyalistlerle sıkı bir ilişki içerisinde olunmayı
savunuyordu. ISDV’nin kurucu babalarının ekseriyeti ise farklı bir görüşe
sahipti. Bu kesimse, Hint Adaları’ndaki halklara sosyalist ilkeler üzerine
kurulu bir propagandayı doğrudan yapmaya dair görevlerine bağlı olduklarını
söylüyordu. Sneevliet ve ona bağlı isimler, sömürgeci kapitalizme karşı sınıf
mücadelesinin Hint Adaları’ndaki sosyalistlerce verilmesi gerektiğini, böylesi
bir mücadelenin Hollanda’daki yoldaşlar aracılığıyla yürütülmesinin
gerekmediğini düşünüyorlardı.[15] Sneevliet liderliğindeki radikal çoğunluk
muzaffer oldu ve ta işin başında partinin etkili olmasının milliyetçi kitle
hareketleriyle kuracağı ittifaka bağlı olduğu kararına vardı. ISDV, Hint
Adaları’nda kitlelere ancak bu sayede ulaşacaktı.
Sneevliet’in
iddiasına göre, bu yeni siyasetin teorik temeli, Kautsky’nin kaleme aldığı Sosyalizm
ve Sömürge Politikası ile İktidara Giden Yol isimli çalışmaları üzerinden
İkinci Enternasyonal’in 1907’de Stuttgart’ta toplanan kongresinde yapılan
tartışmalara dayanıyordu.[16] Stuttgart’ta sömürge meselesiyle ilgili
müzakereler, kongrede teşkil edilen sömürge komisyonu İkinci Enternasyonal’in
sömürgeciliğin pratikte desteklenmesi gerektiğine dair bir kararı onaylamasını
önerdiğinde hararetli bir tartışma yaşanmıştı:
“Kongre,
sosyalist bir rejimde medenileştirici bir etkiye sahip olması muhtemel tüm
sömürge siyasetini ilkesel olarak reddetmez, bu siyaseti geçmiş, bugün ve
gelecekte her daim karşı çıkılacak bir siyaset olarak görmez.”[17]
Kautsky’nin
sosyalistlerin sömürge karşıtı görüşleri lehine tavır aldığı kongrede,
hararetli bir tartışmanın ardından, söz konusu siyaset muhafaza edildi.
Birinci
Dünya Savaşı’nın patlak verişi ve İkinci Enternasyonal’in çöküşü genç partinin
faaliyetlerini sekteye uğrattı. 1915’te ISDV, Het Vrije Woord [“Özgür
Söz”] isminde bir gazete çıkartmaya başladı.[18] Partinin bir burjuva
milliyetçi kitle partisiyle ilk ittifakı Insulinde ile gerçekleşti.
ISDV’den daha büyük olmasına karşın Insulinde’nin üye sayısı 1917’de
6.000’i aşmıyordu. Insulinde 1907’de Avrasyalı (Hint-Avrupalı), siyaset
dışı bir birlik olarak kurulmuştu. Milliyetçiliği Endonezyalı aydın zümreye
cazip gelmiş, ancak partinin Avrasyalı özü Endonezyalı kitlelerde çok az ilgi
görmüştü.[19] ISDV, bir yıl içerisinde ittifak yapmanın yanlışlığını anladı ve
Haziran 1916’daki kongrede ittifakı iptal etmeyi kararlaştırdı. O dönemde aynı
zamanda Insulinde üyesi de olan bir kısım ISDV üyesinden bu çifte üyelik
durumuna son vermesi istendi.[20] Bu sefer ISDV’li devrimciler, tüm
dikkatlerini hızla büyüyen Sarekat Islam’a yönelttiler. Sneevliet’in
niyeti, Sarekat Islam’ı sendikalar üzerinden etkilemek, böylelikle
örgütü nispeten daha radikal bir yöne yönlendirmekti.[21] ISDV üyeleri, artık
VSTP [Demiryolu Sendikası] içerisinde daha fazla faallerdi. Sneevliet’in de
ifade ettiği biçimiyle:
“Yoldaşlarımız,
sendikaların gelişimini teşvik etmek ve hâlihazırda liderleri Avrupalı olan
mevcut sendikaları sınıf bilinçli birer örgüte dönüştürmek için çabalıyorlar.
Bu çaba demiryolu sendikasında başarıyı getirdi; sonuçta birçok Avrupalı (kimi
Endonezyalı milliyetçilerle birlikte) örgütü terk etti. Yönetim kademesi
ağırlıklı olarak Cavalılardan oluşturuldu, 1918’de sendika sekiz bin üyeye
sahipti. Bu örneği takip eden diğer memurlar da kendi sendikalarında
örgütlendiler. 1919’da demiryolu sendikası bir sendika bürosu kiraladı. Örgütün
bugün 15.000 ilâ 20.000 civarında üyesi var. Ayrıca sendika hareketi, şeker
fabrikalarındaki kalifiye işçiler arasında da gelişme imkânı buldu.”[22]
Parti,
Sneevliet’in yardımcıları Semaun ve Darsono’nun o akıl almaz hızdaki
çalışmaları sonucu Sarekat Islam’ın merkezini teşkil eden şuralarına nüfuz etme
imkânı buldu.[23] Her ne kadar 1913 yılında Sarekat Islam liderleri, Hollanda
karşıtı faaliyetleri öngören fikirlere hâlâ karşı çıkıyor olsalar da, Haziran
1916’daki ilk Ulusal Kongre’sinde Endonezyalıların kendi kendilerini
yönetmesine dair bir talep formüle edildi.
ISDV
politikalarının önemli bir destek bulmasının nedeni, Sneevliet ve yoldaşlarının
faaliyetleri yanı sıra, Birinci Dünya Savaşı’nın Hollanda Doğu Hint Adaları
ekonomisine indirdiği ağır darbeydi. Enflasyon ve hızla artan fiyatlardan
muzdarip olan ve giderek hoşnutsuzluklarını dile getirmeye başlayan kitleler,
Sarekat Islam’ın nispeten daha radikal olan bayrağı altında toplanmaya başladılar.
Aslında ISDV’nin etkisi, 1917 yılı itibarıyla Sarekat Islam’ın siyaset dışı
kalma yaklaşımından Hollanda Hint Adaları Hükümeti’ne karşı açıktan düşmanlık
etmeye doğru evrilmesiyle daha da arttı.[24] İkinci Ulusal Kongre,
Marksistlerin zaferine tanık olmuştu, ancak gene de Sarekat Islam içerisindeki
kimi burjuva milliyetçi unsurların o gün için birer devrimci olarak
adlandırılması pek mümkün değildi.
İki
güç arasındaki mücadele Şubat 1923’te bir ayrışmayla sonuçlandı. Hollanda’ya
ait Doğu Hint Adaları’ndaki hükümet, ISDV’nin giderek artan nüfuzu karşısında
alarma geçti. Sneevliet, Mart 1917’de De Indier [“Hintli”] gazetesinde
bir makale kaleme aldı ve Rusya’da Çar’ın devrilişini selamladı. Sneevliet,
yazısında okurlarına aynısının Endonezya’da da yapılmasını tavsiye ediyordu.
İşte bu noktada hükümet, kendisine karşı hızla harekete geçti.[25] Sneevliet’in
tutuklanması tümüyle geri tepti. Sonuçta devrimci Marksist olan bu eylem adamı
aklandı ve Rus Devrimi ciddi bir popülerlik kazandı.[26] Öte yandan Sneevliet,
askerler ve gemiciler arasında sürdürdüğü ajitasyon faaliyeti sonucunda 1918
yılında sınır dışı edildi. Bunun üzerine Sneevliet tekrar Hollanda’ya döndü.[27]
ISDV’nin
Endonezya’da ilkin Insulinde, ardından Sarekat Islam ile kurduğu ittifaka
ilişkin tecrübe, etkisini sonrasında Çin’deki devrim ve sömürge devrimi teorisi
üzerine çalışan Lenin üzerinde ortaya koydu. Birinci ve İkinci Enternasyonal’in
sömürge meselesine pek ilgi göstermediği koşullarda Sneevliet, Hint Adaları’na
gelmiş, burada küçük bir proleter partinin halka ulaşmak için milliyetçi bir
kitle parti ile çalışması gerektiğini anlamıştı. Bu konuyla ilgili olarak
Sneevliet lafını hiç esirgemeyen bir isimdi:
“Sarekat Islam, Cava’da
gelişmekte olan sendikalar için bize insan temin etmiştir. Sarekat Islam, aynı
zamanda bize demiryolu işçilerine, devlet çalışanlarına ve ayrıca özel
teşebbüslerde çalışan işçilere ulaşma imkânı sunmuştur. Sarekat Islam’ı Üçüncü
Enternasyonal’in üyesi olacak komünist bir örgüte dönüştürmek devrimcilerin
görevidir.”[28]
Örgütsel
mesele açısından bakıldığında, ittifakların pratikte uyguladıkları ilgili özel
üslup, tümüyle Sneevliet’in inisiyatifi ile ilgili de değildi. Kanun, Hollanda’ya
ait Doğu Hint Adaları’ndaki örgütlerin birer parti olarak teşkil edilmesine
izin vermiyordu. Elbette, bu toplumsal, ekonomik ve kültürel çıkarların
güdülmesi için kurulmuş muhtelif örgütlerin politik yönelimlere sahip olmadığı
anlamına gelmiyordu. Çoğu vakit bir kişi, birden fazla örgüte üye olabiliyordu.
ISDV, Insulinde ve sonrasında Sarekat Islam ile ilgili olarak, çifte üyelik
siyaseti, sadece ISDV üyelerinin Insulinde ve/veya Sarekat Islam’a üye
olabilmelerini değil, ayrıca Sarekat Islam ve Insulinde üyelerinin de kendi
örgütlerindeki üyeliklerine son vermeksizin, ISDV’ye katılmaları anlamına geliyordu.
Birinci
Dünya Savaşı süresince ekonomik koşulların iyice bozulması, Sarekat Islam’ın
hızla ve ani bir biçimde büyümesine neden olur. Bu koşullar sayesinde sömürge
devrimi stratejisinin ilk pratik örneği de gerçekleşme imkânı buldu. Daha önce
de belirtildiği üzere, Sneevliet’in iddiasına göre, örgütü kendisini
Kautsky’nin kaleme aldığı Sosyalizm ve Sömürge Politikası ile İktidara Giden
Yol isimli çalışmaları üzerinden İkinci Enternasyonal’in 1907’de
Stuttgart’ta toplanan kongresinde yapılan tartışmalara dayandırıyordu.[29]
Sneevliet, böylesi bir stratejinin taşıdığı sorunların ve rizikoların gayet net
farkındaydı:
“Muhtelif sömürgelerde
varolan partiler arasında bir tercih yapmanın pek kolay olmadığını ben de sizin
kadar iyi biliyorum. Çoğunlukla hayal kırıklığı yaşayacağımızın bilincindeyim.
Birlikte mücadele ettiğimiz insanların bizlere güvenmeyeceğini ben de biliyorum.
Ama gene de böylesi bir çalışma gereklidir. […] Güçlü bir gericiliğin hüküm
sürdüğü zamanlarda kızıl bayrağı yüksekte tutmak kolay bir iş değildir. Son
yıllarda Cava’da Endonezyalı ve Avrupalı sosyalistlerin birçok farklı biçim
altında tecrübe ettiği de bundan başka bir şey değildir. […] Sizden farklı
olarak ben, geçen yıl kaderin yüzümüze hiç gülmediği kanaatinde değilim. Ayrıca
yöneticilerin o çılgına dönmüş tepkisini hareketimizin mevcut değerinin
kabullenilmesi olarak görüyorum. Hareketin zayıf noktalarını görmek
istemediğimi düşünmüyorum. Ancak çalışmamızın etkisini görmezden gelmek için de
bir sebep göremiyorum.”[30]
Endonezya’dan
sınır dışı edilmesinden kısa bir süre sonra Sneevliet, bu yeni sömürge
stratejisini Moskova’daki Komintern liderleriyle ve Çin’deki tecrübesiz Çin
Komünist Partisi’nden genç yoldaşlarla, bilhassa Kuomintang’ın lideri Dr. Sun
Yat-sen ile tartıştı.[31]
Komintern’in
Kurulması
Komünist
Enternasyonal, İkinci Enternasyonal’e rakip olarak, Lenin ve Bolşeviklerce
örgütlendi. 4 Mart 1919’da Lenin Komintern’i kurduğunda, Avrupa’daki komünist
partilerin sayısı çok azdı. Kurulduğu günden itibaren Komintern, kendisini
Avrupa ile birlikte tanımlama eğiliminde oldu. O dönemde Lenin ve yoldaşları,
devrimin bir dizi Avrupa ülkesinde eli kulağında olduğuna kesin olarak inanıyorlardı.
Komintern’in
birinci kongresi, büyük ölçüde bir propaganda faaliyeti olarak
gerçekleştirilmişti. Delegelerin çoğu, temsil ettikleri politik hareketlerce
görevlendirilmiş kişiler değildi, hatırı sayılır bir kısmı da zaten o günlerde
Rusya’da yaşayan yabancılardı. Birinci kongredeki 34 delegenin sadece dördü
Rusya dışından gelmişti. Toplam delegenin yalnızca ikisi, Asya’yı temsilen
kongrede hazır bulunmuştu.[32] Delegelerden biri Kore’yi, diğeri de Çin’i
temsil ediyordu.
Çin
delegesi Liu Shao-chou, kongrede Rusya’daki elli bin üyeye sahip güçlü bir
sendika olan Çinli İşçiler Birliği’ni temsilen bulunuyordu.[33] Ancak bu
kişinin ne Çin’deki herhangi bir küçük Marksist, anarşist ya da sosyalist
çevreyle bir bağlantısı mevcuttu ne de Koumintang’ı temsil ediyordu.[34]
Birinci kongrede kısa süre görünmesi sonrası Liu Shao-chou’nun adını bir daha
kimse işitmedi.
Asya’ya
çok az ilgi gösteren birinci kongrede Asyalı temsilcilerin biri bile Komintern
Yürütme Komitesi’ne alınmadı. Zaten kongrenin manifestosu da yüzünün Batı’ya
dönük olduğunu açıktan gösteriyordu:
“Sömürgelerin kurtuluşu,
ancak onların sanayide çalışan işçi sınıfının kurtuluşu ile kuracağı bağlantı
sayesinde mümkündür. […]”[35]
Dışişleri
Komiserliği’nin 1919’da Çin’le ilgili aktif bir siyaset ortaya koyması o günler
için ilginç bir gelişmeydi. Birinci Karahan Bildirisi[36] Çin’deki Dört Mayıs
Vak’ası’nın[37] meydana gelişinden kısa bir süre sonra yayınlandı.[38]
Bolşeviklerin hâlihazırda Çin’le resmî diplomatik ilişkiler kurmaya çalıştığı
dönemde, Asya’daki toplam durumla ilgili yeni bir strateji geliştiremediklerine
tanık olundu.
Berlin
ve Münih’teki devrimci atılımların başarısızlığa uğraması, ayrıca Macar Sovyet
Cumhuriyeti’nin çökmesi, Dışişleri Komiserliği’nin yüzünü Doğu’ya dönmesine
neden oldu. Rusya içinde yaşanan yeni gelişmeler de Bolşevik ideologların
Doğu’da devrim imkânlarına dikkat kesilmeye itti.
Bolşeviklerin
hâkim oldukları topraklar üzerinde Çinliler, Koreliler, İranlılar,
Azerbaycanlılar, Buharalılar, Kırgızlar ve Kalmuklar yaşıyorlardı. Bu halkları
devrimin yörüngesine çekmek amacıyla, ilki Kasım 1918, ikincisi Kasım 1919’da
olmak üzere iki kongre düzenlendi.
İkinci
Tüm Rusya Doğu Halkları Komünist Örgütleri Kongresi, Lenin’in bizzat ilgi
gösterdiği bir çalışmaydı. Kongreye sunduğu o önemli raporda Lenin şu tespiti
yapıyordu:
“Her bir ülkedeki
sosyalist devrim, tek başına kendi burjuvazisine karşı devrimci bir
proletaryanın vereceği bir mücadele değil, beynelmilel emperyalizme karşı
emperyalizmin ezdiği tüm mazlum sömürgeler ve ülkelerce verilecek bir mücadele
olacaktır.”[39]
Lenin,
sömürge devrimine ait sorunlara yönelik çözümlerin hiçbir komünist kitapta
bulunamayacağını delegelerin aklına sokma konusunda acele ediyordu. Delegelere
şunları söyledi:
“Bu sorunu ele alıp çözerken
kendi bağımsız tecrübenize dayanacaksınız. […] Uyanmakta olan ve hatta uyanık
olması gereken burjuva milliyetçiliğine dayanmak zorunda kalacaksınız. […] Aynı
zamanda, her ülkenin emekçi, sömürülen kitlelerine gitmek için gerekli yolu
kendi başınıza bulmak ve onlara yegâne kurtuluş umutlarının enternasyonal
devrimin zaferine bağlı olduğunu söylemek zorundasınız.” [40]
Lenin’in
proletarya ile millî burjuvazi arasında bir ittifak kurulmasına dair önerisi
delegeler arasında doğrudan bir itirazla karşılaştı. Kongre kararları, gene de
Lenin’in bu özgün stratejisine onay verdi. Kararın üçüncü maddesinde ifade
edildiği biçimiyle, partinin ilk planda görevi, Doğu ülkelerinde komünist
partiler kurmaktı. İkinci olarak bu partiler, Batı emperyalizmini yıkmak
amacıyla söz konusu ülkelerdeki milliyetçi harekete geçici destek vermelilerdi.[41]
Henüz
belirsiz ve nispeten özet mahiyetinde olsa da Lenin’in kafasında sömürge
devrimi teorisinin ana hatları oluşmaya başlamıştı. 1920 yılının Mayıs ve
Haziran aylarında Troçki’nin başında bulunduğu Kızıl Ordu, Doğu’da bir dizi
önemli başarı elde etti. Bakû ve Enzeli, Kızıl Ordu tarafından işgal edilmiş,
öte yandan, Azerbaycan Sovyet Hükümeti ve Mirza Küçük Han liderliğindeki sovyet
hükümeti kurulmuştu.
1920
yılı itibarıyla Batı’da devrimlerin Bolşevik liderliğin başta umduğundan daha
uzun süreceği netlik kazandı. Çin’le kurulan diplomatik ilişkinin hâlâ
öncelikli bir konu olduğu dönemde Sovyet Rusya içerisindeki doğulu halklar ile
artık Sovyetler’in Doğu’da sınır komşusu olan halklar, Bolşevik liderliğin
aklına millet ve sömürge meselesinin çözüme kavuşturulması gerekliliğini kesin
olarak yerleştirdi.
Komintern’in
İkinci Kongresi
İkinci
kongre, Temmuz 1920’de Moskova ve Petrograd’da yapıldı. Bu kongre, ilkine
nazaran dünya komünist hareketinden daha fazla temsilciye ev sahipliği yaptı.
Avrupa’nın dört önde gelen sosyalist partisi delege gönderdi. 1919’da Komintern,
basit manada Lenin’in muhayyilesinin bir ürünü iken, 1920 yılında artık
herkesçe hesaba katılmak zorunda kalınacak ölçüde büyümüş bir güçtü.
O
dönemde Kızıl Ordu’nun Polonya içlerine kadar ilerlemesi, Lenin’in Avrupa’nın
Bolşevik örneği hâlâ takip edebileceğine inanmasını sağladı.[42] İkinci
Kongre’deki tartışmalarda millet ve sömürge meselesi çok büyük bir yer tutmadı.
İlgili perspektiften bakıldığında, kongrenin ana meseleleri Bolşeviklerin Batı
ile meşguliyetini yansıtmaktaydı. Tartışma başlıkları, sendikalar,
parlamenterizm, tarım sorunu, sovyetlerin kurulması, komünistlerin Britanya
İşçi Partisi’ne katılmaları, Komintern’e giriş koşulları, yürütme komitesinin
temsiliyeti ve son olarak da Polonya’ya özel bir atıfta bulunulan dünyanın
politik durumu gibi konulardan oluşuyordu.[43]
Millet
ve sömürge meselesiyle ilgili olarak Bolşevikler, sömürge devrimi teorisini
Asya’daki sömürge ve yarı-sömürge ülkelerde uygulamaktan çok, kendi sınırları
dâhilinde mevcut olan ve hayatiyet arz eden milliyet meselesini çözmekle
ilgileniyorlardı. İkinci kongrede nihai olarak benimsenen millet ve sömürge
meseleleri tezleri, Bolşeviklerin millet meselesiyle meşguliyet tarzlarını
yansıtıyordu.[44]
Ne
var ki bu tartışmalar ve münazaralar esnasında beklenmedik bir olay yaşandı.
Polonya, Yugoslavya ve Çekoslovakya gibi çok milletli ülkelerin geleceği ve
Sovyet Rusya içerisindeki ciddi sayıları bulan millî azınlıklarla ilgili
sorunlara dair hararetli bir tartışma yerine delegeler sömürge meselesi üzerine
fırtınalı bir tartışma içerisine girdiler. Bu ani değişikliğin Bolşevik
liderlikle bir bağlantısı bulunmuyordu. Lenin’den ayrı olarak, Komintern’in
hiçbir liderinin Asya’ya dair edeceği pek bir lafı yoktu. Esasında Lenin’in
millet ve sömürge meselelerine dair tezleriyle ilk yüzleştiklerinde bu liderler,
burjuva milliyetçiliğiyle kurulacak her türden proleter ittifaka sert bir
biçimde karşı çıkmışlardı. Bu kişiler, sömürgelerdeki milliyetçi ayaklanmaların
devrimci öneminin abartıldığı kanaatindeydiler.[45]
Bolşeviklerdeki
vurgu değişikliği, tek başına Lenin’in stratejik dehası ve uzak görüşlülüğü ile
ilgili değildi. İkinci kongre, Lenin’in Batı ile meşgul olduğuna tanıklık
etmişti. Ama tezlerde onun millet meselesine dönük ilgisinin sürdüğü görülüyordu.
Bu konuyla ilgili olarak sorulacak soruya bir cevap vermek için ikinci
kongrenin kurduğu Millet ve Sömürge Meseleleri Komitesi’ne bakmak gerekiyor.
Millet
ve Sömürge Meseleleri Komitesi
Komite,
yirmi üyeden oluşuyordu, doğulu veya sömürge ülkeleri bu üyelerin sadece altısı
tarafından temsil ediliyordu. Bu delegelerin ikisi, komitenin yürüttüğü
müzakerelerde önemli bir rol oynuyordu. Biri, genç bir Hintli olan Manabendra
Nath Roy, diğeri de Endonezya temsilcisi G. Maring’di.[46] Roy, Bengal’de ünlü
bir Brahma rahibinin oğluydu.
Devrimci
harekete erken bir yaşta katılmıştı. Meksika’da komünist bir parti örgütledi,
orada Komintern’in ajanı olarak bulunan Michael Borodin ile tanıştı. 1919’da
Roy Avrupa’yı dolaştı, 1920’de ikinci kongreye aktif olarak katıldı. O dönemde
Roy 23 yaşına yeni girmişti. Işığı hızla parlayan Roy, İngilizlerin elindeki
Hindistan’da yaşanan gelişmelere dair bilgi sahibiydi. Diğer Asya uzmanı ise,
1913’ten beri Endonezya’da çalışmalar yürütmüş olan, Hollandalı devrimci
Marksist Henk Sneevliet’ten başkası değildi.
Maring,
onun Komintern’de kullandığı müstear isimdi. O günlerde otuzlarının ortasında
olan Sneevliet, Hint Adaları’ndan 5 Aralık 1918’de kovulup ülkesi Hollanda’ya
dönmüştü.[47] Kısa bir süre Hollanda’daki sendika federasyonu Ulusal Emek
Sekreterliği Nakliye İşçileri Federasyonu’nda mali işler sorumlusu olarak
çalışan Sneevliet, ISDV ve Sarekat Islam’ı temsil etmek üzere Moskova’ya gitti.[48]
Kendisi kongre delegeleri arasında Asya’da devrimci sosyalist bir parti kurmuş
yegâne kişiydi. Esasında (sonradan Endonezya Komünist Partisi ismini alacak
olan) ISDV, Doğu’da kurulan ilk komünist partiydi.
Sneevliet’in
sömürge devrimine dair bilgisi sırf teoriye dayanmıyordu, zira o, Hint
Adaları’ndaki proletaryanın gücü ve güçsüzlüğü konusunda ilk elden tecrübeye
sahip olan ve yaşadığı zorluklar karşısında bir sömürge devrimi stratejisi
geliştirmiş bir isimdi. Moskova’ya varışından kısa bir süre sonra Lenin’le
tanıştı. Bolşevik lider ve Endonezya’dan gelen bu Marksist, Asya’daki
gelişmeleri tartışma amacıyla birkaç kez bir araya geldi.[49] Sneevliet, Doğu
Hint Adaları’ndaki gelişmelere dair ayrıntılı bir rapor hazırladı. Raporda,
ülkedeki milliyetçi hareketin tarihini tüm teferruatı ile aktardı.[50]
Çalışmada bilhassa Sarekat Islam’dan bahsediyordu:
“Sarekat Islam’ın
yarattığı kitle hareketi, aydınların kurdukları milliyetçi harekete kıyasla
daha önemlidir. İsminin de ifade ettiği biçimiyle bu, dinî ancak esasında yapı
itibarıyla esasta ekonomik ve politik bir harekettir. […] Cavalı aydın
Tjokroaminoto örgütün lideridir. Kendisi aristokrasiye mensuptur. Bir yıl
içerisinde hareket kitle hareketine dönüşmüştür. Esas olarak orta ve doğu
Cava’da mevcuttur. Köylüler ve şeker fabrikalarında çalışan, kentlerde yaşayan
işçiler kütleler hâlinde harekete katılmışlardır. […] Doğu Adaları’na böylesi
bir dönemde gittim ve bu genç örgütün liderleriyle derhal temas kurmaya
çalıştım. […] Sarekat Islam’ın hızla gelişme kaydetmesi, Hint Adaları’nda
yaşayan Avrupalı sosyalistleri boş boş oturmama veya sadece Hollanda’daki
harekete bilgi taşımakla yetinmeme konusunda ikna etti. Mayıs 1914’te farklı
görüşlerden birkaç sosyalist bir araya geldi. Devrimci Marksistler ve
reformistler, Endonezya Komünist Partisi’nin habercisi olan Endonezya Sosyal
Demokrat Birliği’ni kurmaya karar verdiler. […] Hint Adaları’ndaki halkla temas
kurma, Insulinde Birliği ve Sarekat Islam liderleri ile bir araya gelme yönünde
bir karar alındı. […] Yoldaşlarımız, liderleri Avrupalı olan mevcut sendikaları
sınıf bilincine sahip birer örgüte dönüştürmek için çaba sarfettiler. […]1917
ve 1918’de güçlü bir propaganda faaliyeti yürütüldü. […] Sarekat Islam ve
Sosyalist Parti, hükümet politikasına karşı ortaklaşa bir kitle eylemi
gerçekleştirdi. Kitlelerin epey heyecan duydukları bu eylem ardından Sarekat
Islam, ‘şeytanî kapitalizme karşı mücadele’ siyasetini benimsedi ve hatta
giderek daha da sosyalistleşti. […] Ekim Devrimi ardından Bolşevik fikirler
sosyalist gazetelerde doğal olarak kendilerine yer buldu. […] 1918 tarihli
Sosyalist Parti Kongresi partinin yerel halk arasında ne denli etkili olduğunu
ispatladı. Devrimci bir program kabul edildi ve Endonezya’nın millî
bağımsızlığının ancak sosyalist bir kitle eylemi sayesinde elde edilebileceği
tespit edildi. Kitlelerin proletaryanın beynelmilel mücadelesini desteklemesi
ancak bu türden eylemlerle mümkündü. Aynı yıl yapılan Sarekat Islam kongresinde
de uygulanan güçlü propaganda sayesinde hayırlı kimi sonuçlar alındığına tanık
olundu. Hatta Sarekat Islam’ın yürütme komitesine birkaç devrimci sosyalist
seçildi.”[51]
Lenin,
Sarekat Islam’ın kaydettiği o şaşırtıcı gelişmeyi ta 1913’te fark etmişti.[52]
Sneevliet’in Sarekat Islam ile ISDV arasındaki ilişkiye dair raporları Lenin’i
epey etkilemiş olmalı. Lenin, kendisine Millet ve Sömürge Meseleleri
Komitesi’nin başkanlığını önerse de Sneevliet komitenin sekreteri oldu.[53]
Komintern
liderleri, kongre oturumları üzerinde sıkı bir kontrol tatbik ediyor, sadece
Bolşeviklerin önemli mevkilerde bulunması konusunda özel bir dikkat gösteriyorlardı.
Kongrede sorumlu bir mevkide Rus olmayan tecrübeli bir komünistin bulunması
istisnaî bir durumdu, hatta nispeten pek kimsenin tanımadığı Endonezya’dan
gelen bir delegenin böylesine önemli bir komitenin sekreteri olması nadiren
gerçekleşecek bir ihtimaldi. Görünüşe göre Lenin, Sneevliet’in Asya’ya dair
tecrübesini epey takdir etmiş, muhtemelen o, tam da bu sebeple ikinci kongrenin
yürütme komitesine seçilmişti.[54]
Asya
konusunda uzman olan diğer isim, Manabendra Roy ise Sneevliet’in sömürge
devrimine dair görüşlerine tümüyle zıt görüşlere sahipti. Roy, görüşlerini
Hindistan’daki tecrübesine dayandırıyordu. Komintern’in sadece komünist
hareketin kurulmasına ve gelişimine katkı sunması gerektiği görüşündeydi.
Böylesi bir parti, sadece geniş kitlelerin örgütlenip sınıfsal çıkarları için
dövüşmesini sağlamakla ilgilenmeliydi.[55] Sneevliet’in aksine Roy, millî
burjuvaziye hiç güven duymuyordu:
“Hindistan’da milliyetçi
hareket 1880’lerde nihai şeklini az çok almaya başladı. Bu gelişme, millî
kongrede ifadesini buldu. Gelişim süreci dâhilinde hareket, etkisini öğrenci
gençlik ile orta sınıflar arasında artırdı ama milliyetçilerin Hindistan’ın
bağımsızlığı için yaptıkları çağrı halk kitleleri arasında hiç yankı bulmadı.
Hindistan’daki halk kitleleri, millî bir ruh alevlendirmedi. Halk, sadece
ekonomik ve sosyal yapıdaki sorunlarla ilgileniyor.”[56]
Roy’un
milliyetçi harekete hiç güvenmemesi, onun Hindistan proletaryasının gücüne dair
taşıdığı o abartılı inanç ile ilgiliydi:
“Köylü nüfusunun yüzde
sekseni mülklerini yitirmiş, kiralık birer işçi hâline gelmiştir. Bu milyonları
bulan kitle sefalet koşullarında yaşamaktadır. […] Bunlar, burjuva milliyetçi
sloganlarla ilgilenmemektedirler. Onların ilgisini sadece bir slogan çekebilir:
‘Toprak işleyenin’. […] Kır proletaryası ile kıyaslandığında Hindistan’daki
sanayi proletaryası sayıca azdır. Sadece beş milyon civarındadır. Bu işçiler arasında
sendika hareketi hızla gelişme kaydetmektedir. […] Hindistan’da güçlü bir
komünist parti kurmak için gerekli unsurlar mevcuttur. Ancak geniş kitleler
konusunda ülkedeki devrimci hareketin millî kurtuluş hareketi ile müşterek
hiçbir yanı bulunmamaktadır.”[57]
Yaptığı
sınıf analizinde Roy, kaçınılmaz olarak şu tarz bir sonuca ulaşıyordu: burjuva
milliyetçi hareketlerle komünist partiler arasında tek bir ittifak bile
kurulmamalıdır. Genç devrimci, daha da ileri giderek, şu tespiti yapıyordu:
“Avrupa’da devrimci hareket, tümüyle Doğu’daki devrim güzergâhına bağlıdır.”
Son olarak da Millet ve Sömürge Meseleleri Komitesi’ndeki yoldaşlarına şunu
söylüyordu:
“Tüm enerjimizi Doğu’daki
devrimci hareketin gelişimine ve yükseltilmesine harcamamız, ayrıca dünya
komünizminin kaderinin komünizmin Doğu’da elde edeceği zafere bağlı olduğuna
ilişkin tezi kabul etmemiz gerekmektedir.”[58]
Roy’un
yorum ve önerilerinin Sneevliet’in önerilerine ve yaşadığı tecrübelere
karşıtlık arz ettikleri açıktı. Çok genç (o günlerde sadece 23 yaşındaydı) ve
pek tecrübesi bulunmayan Roy, Hindistan’ı 1915 yılında terk etmişti.[59] Aynı
yıl Gandi’nin ülkeye dönmesiyle birlikte Kongre Partisi üst orta sınıf
niteliğinden çıkıp milliyetçi bir kitle örgütüne dönüşmeye başladı. Roy,
1920’de Moskova’da konuştuğu vakit bu gelişmelerin maalesef bilincinde değildi.
Yıllar sonra Roy şunu iddia etti:
“Lenin […] sömürge
meseleleriyle ilgili koşullar konusundaki cehaletinden ötürü özür diler bir
noktaya geldi. Bu nedenle, devrimci hareket tarihinde önemli, çığır açıcı bir
niteliğe sahip olan bir belgenin hazırlanmasında benim de dâhil olmama ihtiyaç
duydu.”[60]
Roy’un
geliştirilen sömürge devrimi teorisinde kendisinin sahip olduğu önemi abartmış
olmasına pek şaşırmamak gerek. Batılı çok sayıda Asya komünizmi tarihçisi de
aynı şey yapmış, bir kısmı Roy’un azgelişmiş ülkeleri için temel bir komünist
politika geliştiren isim olduğunu söylemiş, onun Lenin ve Mao ile eşdeğerde
olduğunu iddia etmiştir.[61] Bu yorumlar abartılı olmakla kalmaz, ayrıca
gerçeğe de aykırıdır. Komintern için geliştirilen sömürge programında asıl
önemli rolü Roy değil, Sneevliet oynadı. Roy’un kendisi de bu gerçeği 1964’te
şu ifadelerle kabul ediyor:
“Hollandalı [Sneevliet],
Doğu Hint Adaları’nda fiilen yaşamış, milliyetçi hareket konusunda ilk elden
bilgiye sahip olmuş, bir işçi hareketi ile sosyalist partinin gelişimine aktif
bir biçimde katkı sunmuş yegâne Avrupalı komünistti. Emsalsiz tecrübesi ve
Marksizme dair derinlikli anlayışı ile Sneevliet, tartışmaya kıymetli katkılar
yaptı ve kongredeki tüm delegeler arasında öne çıkan en önemli isim olarak
kabul gördü.”[62]
Esasında
Lenin, millet ve sömürge meseleleri üzerine tezlerini kongreye sunduğunda
görülür ki tezler Roy’un sömürge stratejisinden çok Sneevliet’in stratejisini
yansıtıyordu. Her ne kadar Lenin’in tezleri, Bolşeviklerin millet meselesini
nasıl ele almaları gerektiği ile ilgili olsa da, tezlerin yedinci maddesinde şu
tespite yer veriliyordu:
“Komünist Enternasyonal,
sömürgelerde ve geri kalmış ülkelerdeki burjuva demokratlarla geçici bir
ittifak kurulmasını ama onlarla birleşilmemesi gerektiğini veya ne kadar
gelişmemiş olursa olsun, proletaryanın eylem özgürlüğünü kesin olarak muhafaza
etmeyi karara bağlamak zorundadır.”[63]
Endonezya’daki
tecrübeyi yansıtan bu madde, milletlerarası komünist hareketin temel öğretisi
hâline geldi. Bu karar, ilerideki yıllarda Asya’daki komünist partilerin
eylemlerine yön verecekti.
Şüphesiz,
sömürge devrimine ilişkin bu yeni teori kitaba uygun bir teori değildi,
dolayısıyla, kongrenin genel kurullarında sert bir muhalefetle karşılandı.[64]
O dönemde Lenin ve Sneevliet, Roy’un aşırı solcu görüşleriyle uğraşmak zorunda
kaldı.
25
Temmuz 1920’de komite, Lenin’in ve bir de Manabendra Roy’un tezlerini tartışmak
amacıyla bir araya geldi. Roy, Lenin’in teklifi üzerine, Lenin’in taslak
hâlindeki tezlerine dair eleştirel notlarını formüle etti.[65] Komitede yapılan
müzakerelerde Roy, Lenin’in tezlerindeki, “Asya ülkelerinde burjuva demokratik
kurtuluş hareketlerin komünist partilerce desteklenmesi gerektiği”ne ilişkin on
birinci paragrafın silinmesini önerdi.[66] Roy, bu noktada Hindistan’daki sınıf
mücadelesiyle ilgili kendi analizini temel alıyordu.[67] İddiasına göre,
Hindistan’da Komintern, sürece sadece bir komünist hareket kurarak katkıda
bulunmalıydı. Bu türden bir komünist parti, sadece geniş kitlelerin
örgütlenmesi ve onların sınıfsal çıkarları için mücadele etmekle meşgul olmalıydı.[68]
Lenin, Roy’un bu görüşlerine sert bir biçimde karşı çıktı ve konferans salonunun
o dört duvarı arasında şu hususun genç devrimci tarafından net bir biçimde
anlaşılmasını sağladı:
“Biz, Rusya’da çarlığa
karşı eyleme geçtiklerinde liberallerin kurtuluş hareketini desteklemiştik.
Hintli komünistler de burjuva demokratik hareketi kendileriyle birleşmelerine
gerek duymaksızın desteklemelidirler. Roy Yoldaş, Batı’nın kaderinin tümüyle Doğulu
ülkelerdeki devrimci hareketin gelişimine ve gücüne bağlı olduğunu söyleyerek
çok ileri gidiyor. Hindistan’da beş milyon proleter, otuz milyon topraksız
köylü olmasına karşın Hintli komünistler henüz bir komünist parti kurabilmiş
değiller. Bu gerçek de tek başına gösteriyor ki Roy Yoldaş’ın görüşleri büyük
ölçüde temelsiz.”[69]
Komite,
Roy’un tezlerinde ciddi düzeltmeler yaptı. Dördüncü maddenin son paragrafı
tümüyle silindi. Burada Roy, milliyetçi hareketlere verilecek her türden
desteğe yönelik muhalefetini ifade ediyordu:
“Komünist Enternasyonal’in
mazlum ülkelerdeki devrimci hareketle ittifakı onun milliyetçilik teorisini
desteklediği anlamına gelmemektedir.”[70]
Roy’un
tezlerindeki en önemli ve en ciddi yer on birinci tezdi. Görünüşe göre Roy,
burada burjuva milliyetçiliğine yönelik o amansız düşmanlığı dâhilinde, Lenin
ve Sneevliet’in sömürge devrimi teorisini bombardımana tutuyordu:
“Komünist Enternasyonal,
sömürgelerdeki devrimci hareketler için burjuva milliyetçi unsurlar arasında
tek bir yardım imkânı ya da destek aramamalıdır. Oralardaki kitle hareketi
milliyetçi hareketten bağımsız olarak büyümektedir.”[71]
Tezler
dâhilinde bu ilgili bölüm de silindi. Yedinci tezin ilk paragrafının son
cümlesi ise artık şöyleydi:
“Sömürgelerde devrime
doğru atılmış ilk adım olarak, yabancı kapitalizmini alaşağı ederken burjuva
millî devrimci unsurlarla işbirliğine gitmek faydalı olacaktır.”[72]
Şüphesiz
bu, Roy Yoldaş’ın tümüyle teslim olmasını ifade etmektedir. Roy’un tezleri
üzerinde yapılan bu türden önemli işlemlerin yanı sıra komite, ayrıca onuncu ve
on birinci tezi silip üçüncü, dördüncü, yedinci ve sekizinci tezlerde kimi
yerlerin üzerini çizerek çalışmasını sonuca bağladı. Onuncu tezde ise millî
demokratik burjuvazi ile işçi-köylü kitlelerinin birbirine düşman iki güç
olduğu ve asla birlikte çalışamayacakları iddia ediliyordu.[73] Ertesi gün, 26
Temmuz tarihinde Lenin, tüm meselelerde oybirliği ile kabul edilecek raporunu
ikinci kongrenin genel kuruluna sunma imkânı buldu.
Genel
Kurul Tartışmalarında Lenin, Roy ve Sneevliet
Lenin,
delegelerin huzurunda genç Hintliyi küçük düşürmemek için özel bir dikkat
gösterdi ve komitede görüş farklılıklarını tartışırken Roy’un ismini ağzına hiç
almadı. Esasında Lenin, orada Roy Yoldaş’ın komiteye sunduğu tezlerinin, her ne
kadar Hindistan ve diğer İngiliz sömürgeleriyle ilgili de olsa, önemli olduğunu
söyledi.[74] Tabiatıyla delegelere dinledikleri Roy’a ait tezlerin gerçekte
komite eliyle yeniden yazıldığını söylemekten çekindi. Roy, bizzat delegelere
hitap edip tezlerinin düzeltmiş hâlini sunduğu vakit, “komitenin tezlerimde
yaptığı belirli değişikliklerin tarafımca kabul edildiğini belirtmek isterim”
dedi, ama taktik ve stratejik düzeylerde kimi önemli değişiklikler yapıldığı
konusunda dinleyicileri bilgilendirmedi.[75] Komitenin Roy’un düzeltmeye tabi
tutulmuş tezlerinin Lenin’in tezleriyle birlikte sunulmasına ilişkin kararı ve
Lenin’in Roy’un tezlerinin kendi tezleri kadar önemli olduğunu söylemesi
beklenen kimi sonuçlara yol açtı. Roy’un Lenin ve Sneevliet’e yönelik
muhalefeti, güneşli, sıcak bir havada yere düşmüş kar gibi eriyip gitti.
Esasında
genç Roy, Lenin ve Sneevliet’e karşı gösterdiği muhalefetin zamanla açık bir
desteğe dönüşmesi karşısında tanık olduğu pohpohlamaya şüpheyle yaklaşmıştı.[76]
Lenin’in
tespitine göre, komitedeki tartışma, sömürge ve yarı-sömürge ülkelerdeki
burjuva demokratik harekete destek verilip verilmeyeceği meselesiyle ilgiliydi.
Komintern’in ve komünist partilerin bu türden hareketlere destek verip
vermemesi konusunda kimi anlaşmazlıklar yaşandı. O noktada Lenin, gerçekte
anlaşmazlığın nispeten küçük bir meseleyle, reformist ve devrimci milliyetçi
hareketler arasında bir ayrım yapılmasının gerekli olup olmadığıyla ilgili
olduğunu söyledi. Dinleyicilerini, kendilerinin burjuva kurtuluş hareketlerinin
ancak bu hareketler gerçekten devrimci olduklarını ispatladıklarında
desteklemeyi kararlaştırdıkları konusunda bilgilendirdi. Tam da bu sebeple
komite, tezlerde geçen “milliyetçi devrimci” ifadesini “burjuva demokratik”
ifadesiyle değiştirmeye karar verdi.[77]
Genelde
kabul edildiği üzere, Lenin “Roy’un temel taktikler konusunda verdiği taviz
karşısında terminolojide değişiklik yapılması yönündeki kararı kabul etmişti.[78]
Bu bakış açısı, 1964’te Roy tarafından şu veya bu biçimde tasdiklenmişti:
“Gelecekteki tecrübe
ışığında mevcut teorik meselelerin açıklığa kavuşturulma işleminin askıya
alındığı komisyondaki tartışma, Lenin ile benim aramdaki pratik bir farklılığı
açığa çıkartmıştır. Ben, esasen sömürgelerdeki millî kurtuluş hareketlerinin
desteklenmesine dair Lenin’e ait genel fikri, komünist partilerin örgütlü işçi
ve köylülerin baskısı altında hareketin toplumsal niteliğini devrimcileştirmek
amacıyla örgütlenmesi gerektiğine ilişkin önerimle birlikte somutlaştırdım.
Kanaatimce bu, millî kurtuluş mücadelelerinde sömürge halklarına somutta katkı
sunacak yegâne yöntemdi.”[79]
Daha
önce de ifade edildiği üzere, Roy aslında Lenin’in ve Sneevliet’in
sömürgelerdeki millî kurtuluş hareketlerinin desteklenmesi önerisini hiç
“somutladı”. Aksine o, bu fikre tümüyle karşı idi. Aradan geçen kırk yılın
ardından o günleri yazarken hafızası kendisini bayağı rahatsız etmiş olmalı.
İkinci kongrenin genel kurulunda komitenin yürüttüğü tartışmalara ilişkin
raporunda Lenin, reformist ve devrimci milliyetçi hareketler arasında ayrım yapılması
konusunda kimin sorumlu olduğunu belirtmiyor. Lenin’in raporlarını yakından
inceleyen bir çalışmanın ortaya çıkardığı kadarıyla, Lenin’in komitede ISDV’nin
Insulinde ile yaptığı ittifakla ilgili olarak komitede yapılan tartışmaya
atıfta bulunmuş olması mümkün:
“O noktada burjuva
demokratik hareketler bahsinde, reformist ve devrimci hareketler arasındaki tüm
ayrımların silinip silinmeyeceği hususu tartışıldı; öte yandan, son dönemde bu
ayrım geri kalmış, sömürge ülkelerde kendisini tümüyle ve net biçimde ortaya
koydu. Zira emperyalist burjuvazi, mazlum milletler arasında da reformist
hareketi yerleştirmek için elinden gelen her şeyi yapıyor. […] Komisyonda bu,
tümüyle ispatlanma imkânı buldu ve biz, yegâne doğru şeyin söz konusu gerçeği
dikkate almak gerektiği sonucuna vardık.”[80]
İkinci
kongreye sunduğu, Endonezya’daki milliyetçi hareketle ilgili raporunda
Sneevliet, bu reformist-devrimci ayrımına ilişkin meseleye özel olarak değinmekteydi:
“Insulinde, seçime katılıp
iki koltuk elde etti. 1918 Bahar’ında Douwes-Dekker’in geri dönmesi sonrası
milliyetçi propaganda bir kez daha nispeten daha devrimci bir ruhla icra edilme
imkânına kavuştu. Ayrıca parti de propaganda ve grevci işçilerin destekleri
aracılığıyla kitleleri mücadeleye çekmeye çalıştı. Endonezya’daki bu
milliyetçiler propaganda araçlarının kullanımına karşı çıktılar, zira onlar,
milliyetçi hareketin böylesi bir propagandanın dezavantajlarına maruz
kalacağına inanıyorlardı. Bu aşamada yardım alma umuduyla Hollanda Sosyal
Demokrat Partisi ve Hint Adaları’ndaki temsilcileriyle temasa geçtiler.
Hollandalı reformistler ve onların sömürgedeki uzmanları da Hint Adaları’nın
tam bir kapitalist gelişme aşamasından geçmeleriyle ilgili görüşlerini
paylaşıyorlardı.”[81]
Sneevliet
ve ISDV’nin Insulinde ve Sarekat Islam’dan uzaklaşmasının sebebi, Insulinde
içerisindeki söz konusu reformist eğilimlerdi. Öte yandan, Lenin’i reformist ve
devrimci milliyetçi hareketler arasında ayrım yapılması hususunda etkileyen bir
kişi varsa o da Roy değil, Sneevliet’ti.
Lenin’in
raporunun ikinci kısmı, sanayi proletaryasının neredeyse hiç bulunmadığı
ülkelerde mevcut olan köylü meselesiyle ilgiliydi. Orada dile getirdiği
kadarıyla komite, komünist partilerin geri kalmış ülkelerde ve sömürgelerde
köylü şuralarının örgütlenmesini görev bilmesi gerektiğini düşünüyordu. Bu
noktada komite, kapitalist gelişme aşamasının bu tip ülkelerde baypas
edilebileceği sonucuna ulaştı.[82] Elbette tartışmaların bu kısımları, Mao
Zedung’un köylü komünizmine yol açacak, önemli ilk adımlar olması sebebiyle de
ilginçti. Ancak 1920’de Lenin, köylü şuralarının ancak “en ileri ülkeler”in
proletaryasının yardımıyla kurulabileceğini söyledi.[83] Her ne kadar geriye
dönüp bakıldığında, tezin bu kısımları hayli ilginç olsa da ikinci kongre,
delegelerin çoğu tarafından görmezden gelindi. Masada esas olarak devrimci
burjuva milliyetçi hareketin desteklenip desteklenmemesi meselesi tartışılıyordu.
Yeni teori, yoğun eleştiriye maruz kaldı. Böylesi bir ortamda insan, eğer Roy
önceden yatıştırılmamış olsa, başına neler geleceğini merak ediyor.
Teoriye
ilk karşı çıkan, İranlı delege Avetis Sultanzade’ydi. İddiasına göre, millî
devrimci hareket sadece “bu hareketin az çok demir aldığı” ülkelerde
desteklenmeliydi. Söylediği kadarıyla, burjuva demokrasisinin politik iktidarın
ana dayanak noktasını ve temelini teşkil ettiği İran’da bu türden taktiklerin
uygulanması, kitleleri karşı-devrimin kucağına itmişti. Roy’un komitede dile
getirdiğine benzer bir biçimde, Sultanzade de böylesi durumlarda Komintern’in
görevinin saf anlamda komünist olan hareketi kurup desteklemek olduğunu söyledi.
Bu türden bir hareket, burjuva demokratik hareketlere karşı olmak zorundaydı.
Kendi ifadesiyle, “gerçeklerin başka şekilde değerlendirilmesi elim sonuçlara
yol açacak”tı.[84]
Sonra,
kongrede belirli bir ağırlığı bulunan İtalyan delegasyonunun önde gelen
üyelerinden biri olan Antonio Graziadei söz aldı. Onun önerisiyle Lenin’in
tezlerinde bir dizi değişiklik yapıldı, bunlardan biri de on birinci maddeyle
ilgiliydi. Graziadei’nin kanaatine göre, burjuva demokratik bir nitelik arz
eden millî harekete verilecek destek tercihe bağlı olmalıydı. O tezde geçen
“millî devrimci hareket desteklenmelidir” ifadesine “aktif olarak ilgi
göstermek amacıyla” ifadesi eklendi. Bunun dışında İtalyan delege, güçlü bir
sanayi proletaryasının bulunduğu ülkelerde komünist partinin açık ve tümüyle
acımasız bir mücadele başlatması gerektiğini söyledi.[85]
Delegelerin
çoğu, tartıştıkları önerilerin içerdikleri anlamların ayırdında değildi. Çinli
ve Koreli delegeler, millî devrimci hareketle komünistler arasında kurulması
önerilen ittifakı ele alma imkânı bile bulamadılar.[86] İrlandalı delegeler
Connolly ve MacAlpine’in ayrıca Türkiye delegesi İsmail Hakkı Paşa’nın yaptığı
pek önem taşımayan konuşmaların ardından İtalyan delegasyonunun lideri Serrati
kapalı tartışma önerisinde bulundu. Bu teklifi yapma imkânına Fransız delege
Guilbeaux’nun desteği sayesinde kavuştu. Ardından diğer bir Avrupa delegesi,
Alman Walcher de Serrati’ye arka çıktı.[87] Henüz kimse, devrimci
milliyetçilikle ittifak kurulmasına ilişkin öneriyi destek vermemişti, zira
Sultanzade ve Graziadei, çekincelerini güçlü bir dille ifade etmişti.
Tartışmanın sonuna doğru mesele netleştikçe Serrati, devrimci milliyetçilikle
kurulacak her türden ittifaka net bir biçimde karşı çıktı. Tartışmayı erkenden
kapatmak amacıyla Serrati, kendisini destekleyen Guilbeauz ve Walcher ile
birlikte, söz konusu aşamada oyların ilgili tezler aleyhine döneceğini düşündü.
Muhtemelen bu noktada Sneevliet gidişatı anlamış olmalıydı. Bu nedenle,
tartışmanın erkenden sona erdirilmesine kesin bir dille karşı çıktı:
“Walcher’in teklifine
karşı önemli bir uyarı yapmak zorundayım. Esasında bunun hiçbir anlamı yok. […]
Bu noktada ifade etmem gerekir ki Cava temsilcisi hariç tüm sömürgelerden gelen
temsilciler konuşma imkânı buldular. Dahası, Cava Britanya’nın sömürgesi olan
Hindistan’ın ardından ikinci önemli ülkedir ve burası Marksizmin tecrübe
edildiği yegâne yerdir. Hakkında hiçbir şey bilmediğimiz bu sahneyle ilgili
kimi bilgilerin Alman delegesinin epey ilgisini çekeceğini düşünüyorum.”[88]
Esasında
Serrati’nin arzusu, Sneevliet’in delegelere hitap etmesine mani olmaktır.
Hollanda delegesi Wijnkoop ve Rus delegesi Losovski, kürsüye gelip Sneevliet’i
kurtarmak istese de Serrati, tartışmanın sona erdirilip resmî önergenin geçmesi
konusunda ısrarcı oldu. Sonrasında yapılan oylamada Serrati/Walcher’in taktiği
mağlup oldu. Bu da Sneevliet’e delegelere hitap etme imkânı verdi.
Sneevliet,
kongreye akıcı bir biçimde konuştuğu Almanca dilinde seslendi. Kongre
kürsüsünden kendi ülkesinin burjuvazisini Endonezya’ya yaptığı zulüm ve
zorbalıklarından ötürü suçladı. Konuşması epey ateşliydi. Genelde
Hollandalıların sıkıcı insanlar olduklarına inanılır. Sneevliet ise, o nispeten
sönük hâliyle, tipik bir Hollandalı’ydı. Süt ürünlerinden istifade etmiş, yer
yer pembe ve beyaz bir yüze sahip Sneevliet’in suratı dolunay gibi
yusyuvarlaktı. Ama kürsüde tıpkı İspanyol ya da İtalyan anarko-sendikalistleri
gibi yoğun bir tutkuyla konuşmuştu:[89]
“Burada size sadece
gerçekleri anlatıyorum, zira Komünist Enternasyonal’in bu kongresinde kimi
isimlerin bende bıraktığı izlenime göre bazılarınız doğu sorununun o muazzam
önemini tam manasıyla anlayabilmiş değil.”[90]
Sneevliet,
Endonezya’daki milliyetçi hareketin gelişimini dikkatle aktardı:
“Bir buçuk milyon üyeyi
kucaklayan ve işçilerle köylüleri birleştiren kitle hareketi 1912’den beri çok
büyük bir hızla ilerleme kaydetmiştir. Sarekat Islam, dinî bir isme sahip
olmasına karşın, sınıfsal bir karakter edinmiştir. Eğer bu hareketin o şeytanî
kapitalizmle mücadele ettiği ve bu savaşın sadece hükümete değil, ayrıca Cava
aristokrasisine karşı da verildiği anlaşılırsa, o vakit Sarekat Islam’la sıkı
bağlar kurmanın sosyalist devrimci hareketin bir görevi olduğu anlaşılacaktır.
[…] Avrupalı sosyalistler, Uzak Doğu’da görevlerini ifa etmeye ve bu burada bir
hareketi desteklemeye nihayet karar verdiler ve Sarekat Islam’ın yereldeki
şubeleriyle temas kurma konusunda başarılı oldular. Kitle örgütlerindeki
insanların önemli bir bölümü bilinç olarak sosyalist değil. Bu insanlar, tam da
Roy Yoldaş’ın Britanya sömürgesi Hindistan’ını kafasında canlandırdığı manada,
devrimcidirler.”[91]
Sarekat
Islam ile ISDV’nin başarılı işbirliğini tarif ederken Sneevliet, Sultanzade ile
Graziadei’nin muhalefetine “farazi” diye karşı çıktı. Bu, elbette Roy’un ilk
konumuna yönelik de dolaylı bir saldırıydı. Konuşması esnasında İngiliz heyetinin
de komitede Lenin ve Sneevliet’e itiraz etmiş olduğu açığa çıktı.[92] Lenin,
Roy ve diğer başka bir delege, Lenin/Sneevliet ile Roy’un konumları arasındaki
farklılıklara açıktan atıfta bulunmamasına karşın, Roy’un diğer Asyalı delege
Sultanzade ve Avrupa grubunun (Graziadei, Serrati, Walcher ve Guilbeaux)
desteği ile yaptığı ilk muhalefet, Lenin/Sneevliet’in sonrasında aldığı
konumunu ciddi biçimde kuşkulu kıldı. Sneevliet, komitede delegelere Lenin/Roy
arasındaki farklılıkların giderildiğini hatırlatmaya tam da bu sebeple mecbur
kalmış olmalı. Sneevliet, bu konuyu bir kez daha tam manasıyla açıklığa
kavuşturmak için gür bir sesle şunları söyledi:
“Lenin ve Roy yoldaşların
tezleri arasında herhangi bir ayrım yapmıyorum. Bu tezler temelde aynıdır.
Buradaki güçlük, esas olarak azgelişmiş ülkelerdeki ve sömürgelerdeki sosyalist
hareketlerle devrimci milliyetçi hareketler arasında kurulacak ilişkiye dönük
doğru tavrın belirlenmesi ile alakalıdır. Gerçekte böylesi bir güçlük söz
konusu değildir. Dolayısıyla, devrimci milliyetçi unsurlarla birlikte çalışma
gerekliliğine bağlı olarak, eğer biz, dogmatik Marksistler olarak hareket edip
bu hareketi inkâr edersek, işimizi yarım yapmış oluruz.” [93]
Üstün
gelen, sadece Sneevliet’in o muhteşem hitabeti değildi. O, aynı zamanda kongre
delegelerinin tartıştıkları teorik sorunun Endonezya’da pratikte hâlihazırda
çözülmüş olduğunu tüm çıplaklığıyla ortaya koymuştu. Hollanda delegesi Wijnkoop
ise böylesi bir güçlü konumdan, Graziadei’nin önerdiği değişiklikler aleyhine
kolaylıkla hamle yapabileceğini söyledi.[94] Elde edilecek sonuçtan kendince
emin olan ikinci kongre başkanı Zinovyef ise tezlerin oylanmasını önerdi.[95]
Ancak
beklenmedik bir gelişme yaşandı. Tartışmayı iki kez engellemeye çalışan İtalyan
heyetinin lideri Serrati, tezlere neden karşı olduğunu izah etti. Tezlere bir
dizi zemin üzerinden saldırı gerçekleştirdi. Konuşmasında sadece Lenin ve
Roy’un tezlerinde bulunduğunu düşündüğü çelişkilere işaret etmekle kalmadı, ayrıca
Batı ülkelerindeki komünist proletaryayı ciddi bir tehlikeyle karşı karşıya
bıraktığını söyledi. Tespitine göre, proletaryanın bilhassa devrim öncesi
dönemde her türden sınıfsal tavize karşı sürekli karşı olması gerekiyordu.
Serrati, burjuva milliyetçiliğiyle kurulması önerilen ittifakı kesin bir dille
mahkûm etti:
“Bu ittifaklar, bilhassa
proletaryanın kapitalizme karşı mücadele dâhilinde gerekli gücü kazanmadığı
ülkelerde, sadece proletaryanın sınıf bilincinin zayıflamasına yol açar.
Tezlerin kapalı oluşu, Komünist Enternasyonal’in faaliyetlerine karşı olan Doğu
Avrupa’daki şovenist sahte devrimcilerin ellerinde bir silâh olarak iş
görebilir. Bu türden sebeplere bağlı olarak ben çekimser oy kullanmak
zorundayım.”[96]
Sneevliet,
Serrati’nin tartışmayı kesmesine iki kez mani oldu. Bu sefer Serrati’nin
karşısında Wijnkoop ve Zinovyef vardı. Şaşkına dönmüş olan Hollandalı’nın
ağzından şu cümle döküldü: “Burada duyduklarınız her şeyin yerli yerinde olduğu
anlamına gelmiyor!” Ardından Serrati’nin tezleri “karşı-devrimci” olarak
niteleyen sözlerini dikkatle eleştirdi.[97] Serrati ise verdiği o sert cevapta
düşüncesinin İtalya’daki politik duruma dayandığını söyledi ve sözlerine şunu
ekledi:
“Altı yıldır ülkemde
milliyetçi harekete karşı mücadele ediyorum, eğer şimdi böylesi bir karar
lehine oy kullanırsam, bu, benim İtalya’daki konumumla burada kullandığım oy
arasında bir çelişkiye yol açar.”[98]
Anlaşıldığı
kadarıyla Serrati, burada özel olarak faşistlerle kurulması muhtemel bir
ittifaka atıfta bulunuyordu. Zinovyef ve Roy’un sesli protestoları ardından
Serrati konuyla ilgili duruşunu netleştirdi:
“Benim düşüncem çok basit.
Komünist partinin ve proletaryanın belirli durumlarda, belirli koşullarda,
belirli güvencelerle birlikte küçük burjuva hareketle birleşebileceğini
söylemek yerine ben ‘hayır birleşemez’ diyorum. İşçi sınıfı, toplumsal devrimin
çıkarına olacak şekilde küçük burjuva devrimci hareketinden istifade edebilir.
Ama o, özellikle geri kalmış ülkelerde burjuvaziyi desteklememelidir. Aksi
takdirde, sınıfsal konumunu ve yönelimini yitirme riskiyle yüzleşir.”[99]
Serrati’nin
itirazları, Roy’un başta dile getirdiği itirazlara benziyordu. Roy’un
Serrati’ye yönelik protestosunu dinlemek zorunda kalan komite üyelerine göre
ilgili durum gayet tuhaftı. Sneevliet’in ateşli konuşması ardından kongre
başkanı Zinovyef, kendinden emin bir biçimde tezlerin oya sunulması gerektiğini
düşündü. Tezler, üç çekimser oya karşılık oybirliğiyle kabul edildi.[100]
Serrati ve Graziadei fikrini değiştirmedi.
Sonrasında
Lenin’in tezleri sömürge meselesine ilişkin komünist teorinin herkesçe
benimsenen temeli hâline geldi. Yoğun muhalefete karşın, yeni sömürge devrimi
teorisi, Lenin’in itibarı ve Sneevliet’in Endonezya’daki tecrübeleri sayesinde
kongreden geçti. Komintern’in Asya için geliştirdiği yeni programın etkisi
Çin’deki gelişmeler üzerinde derhal hissedildi, Moskova’daki tartışmaların
yankıları kısa süre içinde Şangay’da duyuldu.
Dov Bing
[Kaynak:
New Zealand Journal of Asian Studies, Yıl 11, Sayı 1 (Haziran 2009), s.
153-77.]
Dipnotlar
[1] Der Zweite Kongress der Kommunistische Internationale: Protokol der
Verhandlungen vom 19.Juli in Petrograd und vom 23.Juli bis 7 August 1920 in
Moskau. Hamburg 1921.
[2]
“Preliminary Draft theses on the National and Colonial Question, for the Second
Congress of the Communist International”, 5 Haziran 1920. V.I. Lenin, Collected
Works, Moskova 1960. Dördüncü genişletilmiş Rusça baskısının çevirisi, Cilt
31, s. 144-51.
[3]
Bu tezim şu çalışmamda genel hatlarıyla özetlenmektedir. “Revolution in China:
Sneevlietian Strategy”, Mastır Tezi, Auckland Üniversitesi, 1968.
[4]
A.g.e., I. Bölüm: “The Leninist Idea of Asia: The Initial Phase”; ve II.
Bölüm: “China and the Dutch East Indies”, s. 5-13.
[5]
‘The War in China’, Iskra, Sayı. 1 Aralık 1900, V. I. Lenin, Collected
Works içinde, Cilt 4, s. 372-7.
[6]
‘Democracy and Narodism in China’, Nevskaya Svovda, Sayı 17, 15 Temmuz
1912, Collected Works içinde, Cilt 18, s. 163-9.
[7]
‘The Awakening of Asia’, Pravda, Sayı 103, 7 Mayıs 1913, Collected
Works içinde, Cilt 19, s. 85, 86. Türkçesi: “Asya’nın Uyanışı”, İştirakî.
[8]
A.g.e.
[9]
J. Th. P. Blumberger, ‘De Sarekat Islam’, Encyclopaedie van Nederlandsch
Oost-Indie, Cilt III.
[10]
B. J. Brouwer, De houding van Idenburg en Colijn tegenover de Indonesische
beweging, Kampen 1958, s. 46-50.
[11]
Biyografik veriler için bkz.: Voor Vrijheid en Socialisme, Yayına Hz.: M.
Perthus, Rotterdam 1953.
[12]
D. M. G. Koch, Batig Slot: Figuren uit het Oude Indie, Amsterdam, 1960;
ve D. M. G. Koch, Verantwoording: Een Halve Eeuw in Indonesie, Bandung,
1956.
[13]
Blumberger, De Communistische Beweging in Nederlandsch-indie, Haarlem,
1935, s.2; ve Perthus, Voor Vrihgeid en Socialisme, s. 51.
[14]
Niederlandisch-Ost-Indien. Bericht für den Zweiten Kongresz der
Kommunistischen Internationale. Die Sozialen Verhaltnisse und die Entwicklung
der Revolutionären Bewegung. Berichte zum Zweiten Kongresz der Kommunistische
Internationale, Hamburg 1921, s. 391-410. Bing çevirisi ‘Revolution in
China’, Ek-D, s. 187.
[15]
H. Sneevliet, “Zwerversbrieven”, Het Vrije Woord, Sayı 18, 10 Eylül
1921, s. 1.
[16]
H. Sneevliet, “Zwerversbrieven, de Huidige Toestand der Indische Beweging”, Het
Vrije Woord, 15 Kasım 1921, s. 7. Het Vrije Woord ‘Socialismus und
Kolonialpolitik’i birkaç kez yayımlamıştır.
[17]
Internationaler Socialisten-Kongress zu Stuttgart, 18-24 Ağustos 1907,
Berlin 1907, s. 112. The International Socialist Congress in Stuttgart, Kalendar
dlya vsekh, 7 Ekim 1907, Collected Works içinde, Cilt 13, s. 86, 87.
[18]
Het Vrije Woord, 10 Ekim 1915.
[19]
P. H. J. Jongmans, De Exorbitante Rechten van den Gouveneur-Generaal in de
Praktijk, Amsterdam 1921, s. 130-8. J. Th. P. Blumberger, De
Indo-Europeesche Beweging in Nederlandsch-Indies, Haarlem, 1939, s. 35-43.
[20]
“Verslag van de derde algemeene vergadering der Ind.Soc.Dem.Ver.”, Het Vrije
Woord, 25 Haziran 1916, s. 178.
[21]
H. Sneevliet, “Zwerversbrieven”, Het Vrije Woord, Sayı 18, 10 Eylül
1921, s. 1.
[22]
Berichte zum Zweiten Kongresz…, s. 391-410. Bkz.: Bing çevirisi, ‘Revolution in
China’, Ek D, s. 188.
[23]
J. Th. P. Blumberger, De Nationalistische beweging in nederlandsch-Indie,
Haarlem 1935, s. 76.
[24]
Het Vrije Woord, 1917. Blumberger, De Nationalistische beweging,
s. 65-7. Sarekat Islam Congress, 20-27 Ekim 1917, Batavia, 1919.
[25]
Barend Coster, “Het haatzaai process te Semarang”, Voor Vrijheid en
Socialisme, s. 142-4.
[26]
A. Baars, H. Sneevliet, Het process Sneevliet, De Sociaal Democratie in
Nederlands Indie, özel baskı, Semarang 1917.
[27]
Blumberger, De Communistische Beweging, s. 4-6. Voor Vrijheid en
Socialisme…, s. 60.
[28]
H. Sneevliet, De Wantoestanden in Indie (Lecture for the Student
Socialist Movement, Leiden), De Tribune, 21 Nisan 1920, s. 4.
[29]
Bkz.: 16. dipnot.
[30]
H. Sneevliet, “Zwerversbrieven V. De Huidige Toestand der Indische beweing”, Het
Vrije Woord, 15 Kasım 1921. Signed: Shanghai, Ekim 1921.
[31]
1968’de bu yeni stratejiyi öncüsünün adına atıfla “Şnivlitçi Strateji” olarak
nitelemiştim. O günden beri tespit edebildiğim kadarıyla Sneevliet’i o dönemde
Endonezya’da eleştirenler ISDV/Sarekat Islam ittifakının oldukça özgül bir
tecrübe olduğunu kabul etmektedirler. De Locomotief gazetesinin yayın
yönetmenleri, bu ittifakı “komünonasyonalizm” olarak ifade etmişlerdir. H.
Sneevliet, “Zwerversbrieven Vi, Communonationalism en uitzetting”, Het Vrije
Woord, Sayı 12, 16 Mayıs 1922, s. 1. Endonezya Komünist Partisi’nin 1927’ye
dek tanık olduğu yükselişine ilişkin mükemmel ve oldukça kapsamlı bir
değerlendirme için bkz.: R. McVey, The Rise of Indonesian Communism,
Ithaca: Cornell University Press, 1965.
[32]
Vos’moi s’ezd RKP (b). Protokoly, Moskova, 1959, s. 501-04.
[33]
N. A. Popov, Oni s nami srzhalis’ za vlast’ sovetov, Leningrad, 1959, s.
180-1.
[34]
İddiaya göre, Shao-chou Çin Sosyalist İşçi Partisi’ni temsil etmektedir. Bkz.: Pervyi
Kongress Kominterna, Mart 1919 q, Moskova, 1933, s.161. 36 A.g.e.,
s. 207.
[35]
Vos’moi s’ezd RKP (b). Protokoly, Moskova, 1959, s. 501-04.
[36]
25 Temmuz 1919’da Sovyet Dışişleri Bakanı Lev Karahan’ın imzaladığı,
Sovyetler’in Rusya’nın Çin üzerinde iddia ettiği tüm haklardan feragat ettiğini
açıkladığı bildiri. –çn.
[37]
4 Mayıs 1919’da Pekin’de başlayan, öğrenci hareketinin tetiklediği ve Çin
hükümetini Versay Anlaşması’na zayıf bir cevap vermekle eleştiren gösterilerin
yapıldığı hareket. –çn.
[38]
Sow-Teng Leong, Sino–Soviet Diplomatic Relations, 1917–1926, Canberra:
Australian National University Press, 1976, s. 68, 116.
[39]
“Address to the All-Russian Congress of Communist Organisations of the Peoples
of the East”, 22 Kasım 1919, Lenin, Collected Works içinde, Cilt 30, s.
195.
[40]
A.g.e., s. 161-2.
[41]
Zhizn Nationalnostei, Sayı 47, 14 Aralık 1919, s. 2.
[42]
L. O. Trossard, De Jaurés á Lenine—notes et souvenirs d’un militant,
Paris 1930, s. 137.
[43]
Der Zweite Kongress der Kommunistischen Internationale, Protokoll der
Verhandlungen, Hamburg 1921.
[44]
Vtoroi Kongress Kominterna, iiul-august, 1920 q, Moskova 1934, s. 491-5.
[45]
A. Reznikov, “Bor’ba V. I. Lenin protive sektantskikh izvrashchnii v
natsional’nokolonial’nom voprose”, Kommunist, Moskova, Sayı 5 Mart 1968,
s. 40. Bilhassa Preobrejinski ile Çiçerin’in Lenin’in tezlerine yönelik
itirazlarına bakınız.
[46]
Der Zweite Kongress der Kommunishische Internationale, s. 101.
[47]
H. Sneevliet, Mijn uitzetting, vergeefsch verweer tegen de eerste politieke
externeering onder de nieuwe koers, özel baskı, Semerang, n.d.
[48]
Voor Vrijheid en Socialisme, s. 60.
[49]
K. Graftdijk, “Sneevliet’s rijke rode leven, Vrijuit”, Het Vrije Volk,
Sayı 6706, 8 Nisan 1967.
[50]
Berichte zum zweiten Kongresz der Kommunistische Internationale, s.
391-410.
[51]
A.g.e., s. 403-9.
[52]
‘The Awakening of Asia’, Pravda, Sayı 103, 7 Mayıs 1913, Lenin, Collected
Works içinde, Cilt 19, s. 85, 86.
[53]
Der Zweite Kongresz der Kommunistische Internationale, s. 101. 53 A.g.e.,
s. 1661.
[54]
A.g.e., s. 1661.
[55]
Vestnik Vtorogo Kongressa Kommunisticheskogo Internatsionala, Sayı 1, 27
Temmuz 1920, s. 1, 2.
[56]
A.g.e., s. 1.
[57]
A.g.e., s. 1, 2.
[58]
A.g.e., s. 2.
[59]
A. K. Hindi, M. N. Roy: The Man who Looked Ahead, Allahabad, 1938, s.
22.
[60]
M. N. Roy, Memoirs, Bombay, 1964, s. 346.
[61]
R. C. North ve S. J. Eudin, M. N. Roy’s Mission to China, Berkeley,
1962, s. 1.
[62]
Roy, Memoirs, s. 381, 382. Roy, Sneevliet’in Millet ve Sömürge
Meseleleri Komitesi’ne sekreter olarak atanmasının ona verilen önemi
yansıtmadığının farkında olmalıdır. Bu hatıratındaki doğru olmayan ifadesini
açıklığa kavuşturan bir husustur. Roy kitabında Safarof’un önce kendisini
başkanlığa önerdiği iddiasındadır. Belki de Roy Sneevliet’i kendi yerine
sekreter olarak önermiştir. Ancak sonuçta gerçek şudur: başkan Lenin, sekreter
de Sneevliet’tir.
[63]
V. I. Lenin, Collected Works, Cilt 40, Moskova, 1963, s. 167.
[64]
Yakın zamanda Sovyetler’de yapılmış bir değerlendirmenin iddiasına göre, Lenin
millet ve sömürge meseleleri üzerine tezlerini hazırlarken Kretinski, Rafes,
Preobraejinski, Lapinski, Stalin, Çiçerin gibi Bolşeviklere, hatta
Başkırdistan, Kırgızistan ve Türkistan’daki liderlere danışmıştır. Muhtemelen
bu iddia, sömürge devrimi ve ÇKP’nin ilk yıllarıyla ilgili olarak Sovyet
tarihçilerinin benimsedikleri Ruslaştırma programının bir parçasıdır.
[65]
Roy, Memoirs, s. 380-1.
[66]
Vestnik Vtorogo Kongressa Kommunisticheskogo Intrenatsionala, Sayı 1.,
27 Temmuz 1920, s. 1-2. Bu, komitedeki tartışmalara ilişkin eldeki tek
belgedir.
[67]
Bkz.: 53, 54, 55 ve 56. dipnotlar.
[68]
A.g.e., s. 2.
[69]
A.g.e.
[70]
A. Reznikov, “V. I. Lenin, o natsional’no-osvoboditel’nom dvizhenii”, Kommunist,
Sayı 7, Mayıs 1967, s. 62.
[71]
A.g.e., s. 93.
[72]
Vtoroy Kongress Kominterna, Moskova 1934, s. 498.
[73]
Der Zweite Kongress dre Kommunistische Internationale, s 145-50. Bu
oturumlar Roy’un düzeltilmemiş tezlerini içermektedir.
[74]
V. I. Lenin, Collected Works, Cilt 41, s. 241.
[75]
A.g.e., s. 145-50.
[76]
Der Zweite Kongress der Kommunistische Internationale, s. 138-40.
[77]
A.g.e., s. 138-40.
[78]
Örneğin bkz.: A. S. Whiting, Soviet Policies in China: 1917-1924, New
York: Columbia University Press, 1954, s. 55.
[79]
Roy, Memoirs, s. 382. Roy hatıratında tezlerin ilk taslak hâline hiç
atıfta bulunmaz. Değerlendirmesi, ilk kaynak materyalde edinilebilen kanıtı
hiçbir biçimde yansıtmamaktadır.
[80]
Dr Zweite Kongress der Kommunistische Internationale, s. 138-40.
[81]
Berichte zum zweiten Kongresz der Kommunistische Internationale, s. 403.
[82]
V. I. Lenin, Collected Works, Cilt 41, s. 246.
[83]
A.g.e., s. 246.
[84]
Der Zweite Kongress der Kommunistische Internationale, s. 167-70.
[85]
A.g.e., s. 172-3.
[86]
A.g.e., s. 173-6. Lui Shoa-chou (Lau Siyu Tao) 1919’daki Birinci
Komintern Kongresi’ne de Çin delegesi olarak katılmıştır. Rusya’daki Çinli
İşçiler Birliği’nin başkanıdır ve kendi ülkesindeki gelişmelerle hiçbir teması
bulunmamaktadır.
[87]
Der Zweite Kongress der Konnumistische Interationale, s. 188.
[88]
A.g.e.
[89]
Roy, Memoirs, s. 383-4.
[90]
Der Zweite Kongress der Konnumistische Interationale, s. 192.
[91]
A.g.e., s. 192-3.
[92]
A.g.e., s. 193.
[93]
A.g.e., s. 194
[94]
A.g.e., s. 200-4
[95]
A.g.e., s. 216.
[96]
A.g.e., s. 216-17.
[97]
A.g.e., s. 217.
[98]
A.g.e., s. 218.
[99]
A.g.e., s. 220-2.
[100]
A.g.e., s. 232.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder