11
Şubat 2011’de o dönem cumhurbaşkanı yardımcısı olan Ömer Süleyman, Tahrir
Meydanı’nda toplanmış binlerce göstericiye Mübarek’in görevini bıraktığını ve
iktidarı orduya devrettiğini söyledi. Konuşmasını “Allah adımlarımıza rehber
olsun” diye bitirdi.
Son
on sekiz gününü bu anı bekleyerek geçirmiş yüz binlerce Mısırlı bu açıklamayı
onaylayarak karşıladı. Kitle bayraklarını salladı ve sloganlar attı. İnsanlar,
eskiden “kahrolsun rejim” diye bağırırken, bu sefer “rejimi yıktık” diye
bağırdılar.
O
gün herkes, Mübarek’in istifasının Mısır’ı özgürleştirdiğine inandı. Artık
Mısırlılar, kendi liderlerini seçebilecek ve ülke demokrasi yoluna girecekti.
Mübarek, göstericilerin ölümüne sebep olduğu için dava edilecek, nihayet adalet
hüküm sürecekti.
Mahkeme
süresince eski cumhurbaşkanı ve oğulları, bir kafesin demir parmaklıkları
ardından bakıyordu. Bu aşağılanma, ülkeyi otuz yıl yönetmiş biri için kabul
edilemezdi. O, muhaliflerini mahkeme karşısına bile çıkartmadan hapse atmış,
yolsuzluğun her yanı kuşatmasına göz yummuş, sıkıyönetimi kaldırmayı
reddetmişti.
Ama
bu zafer kısa sürdü. Sonraki süreçte Mısır’ın demokratik yollardan seçilen ilk
cumhurbaşkanı darbeyle devrildi. Ordunun güçlü isimlerinden biri olan Sisi,
iktidar oldu. Muhtemelen Mübarek de hapse atılmayacak ve affedilecek.
Ordu,
gücünü ortaya koyup siyasete hâkim olunca, birçok insan derin devletin geri
döndüğünü anladı. Eski rejimin payandası olan derin devlet, bir avuç seçilmiş
için imtiyaz anlamına geliyordu. Muhaberat, polis, yargı ve medya, bu derin
devletin parçacısıydı ama en fazla nüfuza sahip olan orduydu.
Mısır
ordusu, hep “devlet içinde devlet” olarak tanımlana geldi. Ordu, hastanelere,
kulüplere, restoranlara, fabrikalara ve otellere sahipti. Tüm kârlar orduya
akıyordu. Tahminlere göre, ekonominin yüzde kırkının kontrolü orduya aitti.
Dolayısıyla eldeki imkânları korumak, onun çıkarınaydı.
2011
devrimi, ordunun Mısır toplumunun boynuna taktığı boyunduruğun üzerindeki
örtüyü kaldırdı. Uzun yıllar boyunca süreci kontrol eden oydu. Hür Subaylar’ın
İngilizlerin desteklediği krallığı devirdiği 1952’den beri Mısır’da yönetime
gelen her insan, ordu sisteminden geçmiş isimlerdi.
Bu
gelenek uyarınca Mübarek oğlu Cemal’i yerine hazırlıyordu. Ama bu ordunun
canını sıktı, çünkü Cemal asker değildi. Buna ek olarak eski cumhurbaşkanı,
ekonomiyi özel işletmelere açmakla suçlanıyordu. Bu gelişme, ordunun tekelini
kıracak bir gelişmeydi.
Göstericilerin
artan basıncı yanında bu faktörler de ordunun Mübarek’i 2011’de feda etmesini
kolaylaştırdı. Ama bu süreçte Mübarek’in istifa ettiği dönemde ordu gözden
kaybolmadı, sadece Mısır’daki kontrolünü yeniden sağlamak için bir süre
saklandı. Bu noktada ordu Mübarek’i serbest bırakamadı. O, halkın bunu
cezalandıracağından korktu ama gene de Mübarek’e de o kadar ağır bir ceza
verilmeyecekti, çünkü sonuçta o da bir askerdi.
Kasım
2014’te Kahire Ceza Mahkemesi, Mübarek aleyhine ortaya atılan iddiaların
temelsiz olduğuna karar verdi ve usule aykırı davranıldığına hükmetti. O
dönemde eski içişleri bakanı Habib Adli ve altı eski içişleri görevlisi beraat
ettirildi.
Mübarek
aleyhine dillendirilen ve dikkate alınan tek suçlama, yolsuzluktu. Bu da üç yıl
hapis cezası demekti. 2015’te bir hâkim Mübarek’in bu süreyi de içeride
geçirmiş olduğunu söyledi.
Bir
yıl sonra New York Times, Mübarek’in gözaltında olduğu Maadi Askerî
Hastanesi’ndeki koşullarla ilgili bir makale yayınlandı. Buradaki koşullar,
muhaliflerin tutulduğu ve işkence gördüğü, it bağlasan durmayacak yerlerdeki
koşullara hiç benzemiyordu. Mübarek’e düzenli olarak çiçek, gazete ve paket
servisleri geliyor, karısı, iki oğlu ve torunları onu sürekli ziyaret ediyordu.
Odası da Nil manzaralıydı.
Yetkililer,
Mübarek’in arkadaşlarına yaptıklarından dolayı hiç hesap sormadılar. Para
babası Hüseyin Salim aylar sonra Mısır’a döndü. 2011’de ülkeyi terk eden Salim
gıyabında 15 yıl hapse mahkûm edildi, kara para ve vurgunculuk suçlaması
üzerinden 4 milyar dolar ceza aldı.
Sonrasında
Salim hükümetle anlaştı. 596,5 milyon dolar ödeyen Salim’in yolsuzluk
suçlamaları düştü, hapis korkusu olmadan ailesiyle birlikte ülkeye döndü.
İstifasından
altı yıl sonra Mübarek’in 18 gün ayaklanması esnasında göstericileri öldürmekle
suçlanmamış olması, Mısır’da yetkililerin istifade ettikleri, “ne suç işleseler
yanlarına kâr kalır” üzerine kurulu eski kültürün hâlen devam ettiğinin bir
göstergesi. Bu kültür, ülkede muhalefetin ezilmesi ile daha da katmerleniyor.
Ağustos
2013’te bir hâkim, tek bir polisin öldürülmesi suçu üzerinden 37 kişiye ölüm
cezası, 491 kişiye müebbet verdi. Oysa aynı yıl içerisinde Rabia Adeviye
Meydanı’nda binden fazla göstericiyi katleden güvenlik güçlerinden ve devlet
görevlilerinden tek bir kişi bile ceza almadı.
Devrimin
ilk günlerinde tüm dünyada insanlar, Mübarek’in istifasının özgürlük
getireceğini ve bu cezasız kalma üzerine kurulu kültürün sona ereceğini
düşündüler. Oysa aslında bu, daha başlangıçtı.
Amelia Smith
10 Şubat 2017
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder