Tarihteki sol kişiliklerin birer “peygamber” hâline
getirilmeleri, şeyhlerin küçük tarikatlarını idame ettirmeleri için zorunlu.
Pratik maddi ilişkiler dâhilinde bu kişilikler, bağlamından soyutlanıyorlar,
belirli küçük burjuvaların pratikten ve maddiyattan kaçmalarına gerekli kılıfı
temin ediyorlar. Böylelikle, ait olunulması gereken teorik ve politik
mücadelenin yükümlülüğünden kaçma fırsatı bulunuyor.
“Yerli ve Milli Troçkizm” başlıklı yazıda Troçki’ye
tek laf edilmiş değil.[1] Ama hemen küçük tarikatlar, dinlerine edildiğini
düşündükleri “küfre” küfürle cevap verdiler.[2] Bunlar, antikapitalizm
mücadelesi veremedikleri gibi, daha “antikapitalizm” yazmayı bilmiyorlar! Çünkü
çok sinirlenmişler. Bizi de kendileri gibi yapmak istiyorlar, bizi de kendileri
gibi zannediyorlar. Bir avuç çenebaz, kendisine layık olduğunu düşündüğü soyut
bir “kitle”ye oynayabileceklerini düşünüyor. Gerçekten de oynuyor.
Ve idrak de aynı köhnelik dairesinde sıfırlanıyor.
Mesela İhsan Eliaçık’ın sola kaydığını zannediyorlar. Veyl, öyle ise! O sol ki
ya devletten ya da burjuvaziden özne olmayı öğrenen küçük burjuva bir pratik.
Ama biliyoruz ki İhsan Hoca sola meyyal değil, hâlâ ve inatla Müslüman.
Kendilerini ideolojinin, teorinin mülk sahibi zannedenler, onun ve başkalarının
söylediklerini onlara yedirmemek istiyorlar. Bu yüzden onun dinden çıktığına
ilişkin haberler yapıyorlar.
Bedreddin gibi İhsan Hoca konusunda da bir pazar
kavgası yaşanıyor. Tarihi 1789’dan veya daha sonrasına ait bir tarihten
başlatanlar, öncesine işaret edenlere sopa sallıyorlar ve diyorlar ki
“gevezelik etme, o masanın üzerindeki tüm bilgi ve değerler benim!” Hayır, biz
de diyoruz ki “mazlumların, halkın mücadelesine ait.”
Bu yersiz ve milsiz Troçkistler, özel bürolarında
Stalin kitapları yakma ayinleri yaptıklarından, ne Stalin’i, ne tarihi, ne de
tarihsel kişiliklerin ait oldukları bağlamı anlayabiliyorlar. Yaktıkları
kitapların isi kulaklarını tıkamış, tırmalama sesi ondan. O kitaplara da
anlattıklarına da ait olunamadığı için her şey yakılıyor. O sesin kaynağı kendi
cilâlı tırnakları... Tarihle, kitapla, mücadeleyle ancak birey olarak,
bireysellikleriyle, bireyliklerini yaldızlamak için ilişkileniyorlar. Bu yüzden
“Troçki miti”ne ve “Stalin şeytanı”na muhtaçlar.
Yazıda Troçki’den bahis yok, ama kendi
Troçkistliklerini o kadar Troçki’yle özdeşleştirmişler ki, onu aşacak bir
pratik içerisine bile giremiyorlar. Zaten tersten, aşmamak için Troçkiciler.
Yerleri olmadığı gibi, milleri, eksenleri de yok. Varsa yoksa biraz vicdan
temizliği, biraz dostlar alışverişte görsün, biraz da sorumsuzluğun fikrî
kılıfı, hepsi bu.
Troçkist gelenekle ilgili bir tartışma yapmak da
derdimiz değil. Sadece belirli Troçkist çevrelerin Bedreddin gibi başlıklarla
ilişkilenme tarzlarını eleştiriyoruz. Ayrımlara bakıyoruz. Latin Amerika’daki
Troçkist damarın neden Anadolu’ya akmadığını, ama Londra-Washington
Troçkizminin neden filizlendiğini sorguluyoruz. Bu mülk edinme girişimine itiraz
ediyoruz.
“Troçki ABD’ye girmemiş” diyor yazar, ama giren
Troçkistlerin olduğunu, bunların devletin çeşitli kademelerine yükseltildiğini
biliyoruz. Onlara laf edince “Troçki’mize nasıl laf edersin?” diye küfürler
savurmak “Marksist çizgi”ye yakışmıyor olmalı. Üstelik bu çizgisi hepi topu
DSİP olanların aklına, bu milletin ihtiyacı olmasa gerek. Onlar gitsinler,
Tayyip’ten aldıkları tebrik-teşekkür telefonlarının hesabını versinler! (Mesela
bu türden bir polisiye-istihbarî sorguya dayalı laf etmek, teorik olarak doğru
mu?)
Biz, Troçki-Stalin türü küçük burjuva tartışma
başlıklarından beriyiz. “Bolşevikler ve İslam”[3] kadar Paul Robeson imzalı
“Sevgili Yoldaşa”[4] yazısını bu sebeple paylaştık. Bizi kimse kum havuzlarına
çekmeye çalışmasın. Biz, sadece ayakların altındaki kumsalı titreten dip
dalganın adsız parçasıyız. Davetimiz budur, burayadır.
“Marksist” Bakışçıların küçük burjuva imanlarını
tazelemekle ilgili esrimelerinin gerisinde, onca Troçkistin emperyalizmin,
siyonizmin uşağı olarak çalıştığı gerçeğini gizleme girişimi var. Onlar, yeri
geliyor, Bedreddin’i “kabalacı” yapıyor, yeri geliyor, Sultan Galiyev’i ucuz
bir solcuya indirgiyor. Reddiyemiz bu yalanadır.
Aynı zamanda reddedilmesi gereken de küçük burjuva
hastalık olarak herkesi kendisi gibi zannetme yanılsamasıdır. İkinci Dünya
Savaşı biter bitmez Stalin’le ilgili üretilen tezviratta biz Batılı
emperyalistlerin niyetlerini görüyoruz. Stalin’in yaptıklarını söyledikleri
şeyleri ya kendileri yaptılar ya da yapmayı düşünüyorlardı. Tüm kusurlarına
rağmen Stalin’i ve Troçki’yi önemli bir etiket değil, mevzi olarak
değerlendiriyoruz. Chavez’e ve Castro’ya ve başka isimlere edilen küfürlerin
ardındaki Troçkist katkısını görüyoruz. Troçki’nin emeği, devrimciliği onları
kurtarmıyor, gizlemiyor, aklamıyor. Biz, onlar gibi komünist olmayı batılı
efendilerden, özel bürolardan, işret sofralarından, istihbarat raporlarından
öğrenmek niyetinde değiliz. O olmayı, halkın sınıfsal kavgası öğretiyor.
Mülk edindikleri Troçki, Stalin gibi, mazlum-sömürülen
halkların mücadele tarihine ait. Tekraren: Bedreddin, sahip olunulan değil, ait
olunulan kavgaya çağrıdır. Bedreddin vaktinde yaşasa ona ciltler dolusu küfür
edeceklerin onun adını ağzına alamamaları gerekir. Aidiyet, o cilt veya küfür
değil, yoksulun, mazlumun adalet ve eşitlik mücadelesiyle ilgilidir.
Eren Balkır
25 Aralık 2016
Dipnotlar:
[1] Eren Balkır, “Yerli ve Milli Troçkizm”, 22 Aralık 2016, İştirakî.
[2] Gökçe Şentürk, “Stalinist İslam”, 25 Aralık 2016, Sosyalist Gündem.
[3] Dave Crouch, “Bolşevikler ve İslam”, 6 Nisan 2006,
İştirakî.
[4] Paul Robeson, “Sevgili Yoldaşa”, 7 Temmuz 2009, İştirakî.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder