Milyonlarca tepecikten, çukurdan, vadiden oluşan
Sınırları belirsiz bir kâğıda düştü.
Tepeleri tırmandı ağır ağır, bir virgül oldu.
Bilmedi cümlelere verdiği anlamı.
Bilmedi koca koca cümleleri birbirine bağlamaktaki yetisini.
Tepelerden aşağı saldı kendini
Coşkusu bilinmez yırtıcı
bir hayvan gibi.
Koştu aşağılara; ünlem oldu.
Onunla hayat buldu cümleler,
Haykırdı, bağırdı tüm kelimeler,
Ardı sıra birbirini takip eden cümleler
Birer katar oldu taşıdı hayatı.
Ömrünü bilmez bir kelebek gibi
Uçtu durdu oradan oraya.
Üç nokta oldu; ne öncesi vardı ne sonu,
Ne mekânı vardı ne sloganı.
Sessizlik oldu tüm soruların uçuştuğu,
Cevapların muğlâk olduğu…
Bir dağ keçisi gibi zıpladı atladı.
Nota oldu bir çobanın kavalından dökülen
Anahtarı belirsiz dizeklerde.
Bir forte forte dedi, bir
piano piano…
Ozanın şiirlerine düştü kah kara bir göz yaşı oldu,
Kâh al kan, kâh gökler kadar mavi bir kahkaha!
Karakalem bir resimde Herkül gibi güçlü bir adamın
kalçasının yan tarafındaki çukur bölgede gölge oldu.
Durmadı hiç, bekledi, geri gitti, ileri atıldı, çabaladı,
Yoruldu ama hiç durmadı.
Ta ki noktalar denizine düşüp,
Denizin alaca rengine, kendi rengini katana kadar.
Gökyüzü de denizin rengini
aldı.
Bir damla düştü Rabbin kaleminden…
Gizli kalmasın hiçbir şey diyerek
Harflere döküldü biteviye
Yorgun düşmeden, hiç durmadan.
Ve Rab buyurdu ‘oku’
Hakan
Çörtoğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder