Mehdi
Amil’in yeniden gündeme gelişi yereldeki devrimcilerin çektiği acıyı ifşa
etmektedir.
Mehdi
Amil olarak bilinen Hasan Hamdan, bölgenin dışında yaşayanlar için gizemli bir
isimdir. Amil, üretken bir kişi, şair, akademisyen ve Lübnan Komünist
Partisi’nin üst düzey üyelerinden biridir. Batı Asya toplumunun özgül
gerçekliği ve özel kimi içeriklerini Marksizmin ilkeleriyle buluşturmaya
hevesli bir Marksist teorisyen olarak Amil’in ortaya koyduğu eser, onu Lübnan
ve diğer Arapça konuşan toplumlar nezdinde önemli kılmaktadır.
Dünyayla
ilgili günbegün değişen tarihsel kayıtlarda, hayatı önemli olup ciddi etkiler
bırakmış ama bir biçimde kendi toplumları içinde sınırlı kalmış sayısız insan
hikâyesi mevcuttur. Bu insanlar, kendilerini ünlü kılacak ve ölümsüzleştirecek
sahne ışıklarından uzaktırlar. Mehdi Amil, gölgede kalmış bu isimler için
klasik bir örnektir.
Amil,
nadir bulunan cinsten bir aydındır. O kendi felsefesini açık, özlü, kapsayıcı
ve ilişkili terimler dâhilinde, aktif biçimde uygulamaya ve yaymaya çalışmış
devrimci bir düşünürdür. Hayatı, düşünceleri ve yazıları Arapça okuyabilen
insanlarca, özellikle kendi neslince gayet iyi bilinir. O, mezhepçiliğin hâkim
olduğu bir ülkede seküler hareketin bir parçası, alternatif sosyo-ekonomik ve
politik teorilerin var olma ve takip edilme imkânı bulduğu bir dönemde, Lübnan
Komünist Partisi’nin üst düzey bir üyesi olarak faaliyet yürütür.
İsmi
cismi bilinmeyen iki kişi tarafından Beyrut’taki evinin yakınında 18 Mayıs 1987
tarihinde suikasta uğrar. Bu suikast, ideolojilerinden bağımsız, mevcuttaki
otoriter güçlerle özgürlük davasını güden kesimler arasında onlarca yıl sürecek
mücadelenin bir parçasıdır. Bu eylemle bölgedeki komünistler çok sayıda rakip
unsura ayrıştırılma sürecine girerler.
Ancak
Mehdi Amil’in ölümü son değildir.
Zaman
içerisinde Amil’in ortaya koyduğu külliyat ilgi çeker ve popülerleşir, belki de
daha önemlisi, bu külliyat, Ortadoğu ve Kuzey Afrika genelinde patlak veren
2011 ayaklanmaları ile ilişkilendirilir.
Mehdi
Amil Kimdi?
Amil,
1936 yılında Lübnan’ın güneyindeki Nebatiye bölgesinin Haruf isimli küçük bir
kasabasında dünyaya geldi. Liseyi 1955’te Beyrut’taki Makasid Okulu’nda bitirdi.
Doktorasını ise Fransa’daki Lyon Üniversitesi Felsefe Bölümü’nden aldı.
Genç
aydın, ardından Cezayir’e gitti ve orada eğitim sektöründe çalıştı. Bu dönemde
aynı zamanda Afrika Devrimi isimli dergi için eğitim ve yöntemlerini
incelediği bir dizi makale kaleme aldı.
1976’da
Lübnan’a döndü ve kısa bir süre sonra felsefe, siyaset, metodolojiler gibi
başlıklarda, Lübnan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde tam zamanlı
profesör olarak dersler vermeye başladı.
Amil,
1960’ta Lübnan Komünist Partisi’ne girdi; suikasta uğradığı 1987 yılında ise
Komünist Partisi Merkez Komitesi üyesi seçildi.
Amil,
aynı zamanda Lübnan Yazarlar Birliği’nin, Güney Lübnan Kültür Konseyi ve Lübnan
Üniversitesi Profesörler Birliği’nin önemli bir üyesiydi. “Hilal bin Zeytun”
ismiyle şiirler yazdı. Ayrıca ilgili dönemde Marksizme karşı ya da onun yanında
duran başka fikirlere yönelik eleştirilerle teorik makaleler kaleme aldı.
1987’deki
suikast, sadece ülkedeki LKP’nin değil, bölgede ve bölge dışındaki
komünistlerin yüzleştikleri çok sayıda yenilginin bir sembolü gibidir. Suikast,
LKP’li bir başka aydının, Hüseyin Mürüvvet’in katlinden birkaç ay sonra
gerçekleşti. Aynı dönemde ülke genelinde çok sayıda komünist kaçırılıp katledildi.
Özü
Arap Olan Bir Marksist
Amil’in
esasta boğuştuğu açmaz, Batılı olmayan toplumlarda yaşayan diğer birçok
Marksistin ve solcunun yüzleştiği açmazdı: Avrupalı ya da yeni Avrupalı olmayan
bir gerçeklik dâhilinde Marksist ilkeler nasıl tatbik edilebilir ve bu
gerçeklik içinde nasıl çalışılabilir?
Arap
dünyası için sömürgeciliğin ve emperyalizmin açtığı derin yaralarla ilişkili
kimi gerçeklikler vardır. Burada din önemlidir, yereldeki insanların
ihtiyaçlarını pekiştiren yerele ait ve burayla alâkalı kavramlara bakmak ve
kendi kaderini eline almanın peşine düşmek gerekir.
Amil,
bu temel meselelerin farkındadır ve onları kendi teorileriyle bütünleştirmeye
aktif biçimde uğraşır. O, Lübnan toplumunun bileşenlerini ve Marksist sonuca
hangi etmenlerin katkı sunabileceğini kendine özgü biçimde gözlemleyip inceler.
Özellikle mezhebî dinamiklere bakar ve iktidardaki güçlere karşı olan gruplar
arasındaki birliğin tesisi için ne yapılabileceğini tartışır. Başka yollardan
ilerleyerek, Marx’ın tarif ettiği biçimler dâhilinde olmayan proletarya
sınıfına dair alternatif tahliller yapmaya başlar.
Toplam
külliyatı içerisinde bu, zaman zaman yeniden ortaya çıkan bir temadır. Amil,
Marksizmle toplumun yapıları arasındaki çelişkileri uzlaştırmaya çalışır. Başka
bir ifadeyle o, yerel tecrübe için anlamlı ve tipik bir yoldan, Marksist
teorileri rasyonalize etmeye çabalar.
Amil,
aynı zamanda felsefesini ileri itmek için kimi noktalarda edebiyat eleştirisine
başvurur. Şiir yazarak ve başka şiirleri eleştirerek okurları provoke etmeye
çalışır ve onları yeni bir fikriyatla tanıştırmak ister.
Belirsizlik
veya kafa karışıklığı yüzünden fikrini dile getiremeyenleri şiddetle eleştirir
ve cehalet yüzünden eylemsizliği meşrulaştıranların temelde baskı ve zulmü
pekiştirip süreklileştirdiğini söyler.
Ortaya
koyduğu gayretleri desteklemek amacıyla Amil, Lübnan genelinde ziyaret ettiği
sayısız köy, kasaba ve şehirde devrimci teorileri, kurtuluş teorilerini ve
Marksist teorileri anlatır ve tartışır. Bu tartışmalarda, sahada bulunan ve
teoriyle haşır neşir olmayan insanlarla yaşadığı güçlükleri ve itirazları
dikkate alan, kapsayıcı bir üsluba başvurur.
Geçen
Mart ayında Hindistan’da yayınlanan Frontline isimli dergi için kaleme aldığı
Mehdi Amil ile ilgili makalesinde Vicay Praşad şu tespiti yapmaktadır:
“Komünist hareketin
dışında ve onun faaliyet alanına paralel kimi mücadeleler başlayınca Mehdi Amil
tüm tütün sahalarını gezer, Marksizm ve onun ülkenin mevcut sorunlarıyla
ilişkisine dair dersler verir. Evelyne Brun’un da anımsadığı kadarıyla, evlerde
ve camilerde konuşmalar yapar ve herkesçe “dindarlara has bir sükut”la
dinlenir. Konuşmalarında geri kalmışlığın nasıl işlediğini izah eder ve dış
güçlerin birer temsilcisi olarak Lübnan’daki sağcıların (Falanjistlerin)
niyetlerini açığa vurur. Yıllar sonra Evelyne Brun’un öğrendiğine göre, Mehdi
Amil köylüler arasında “yeşil sakallı adam” olarak bilinmektedir ve süreç
içerisinde efsanevî bir statü kazanmıştır.”
Amil,
Arapça konuşan dünya dışında pek bilinmez. Onun eserlerinin herhangi bir dile
tercüme edilmemiş olması trajiktir. Umarım, Mehdi Amil Kültür Merkezi bu
tercüme işini üstlenir. Praşad’ın dile getirdiği biçimiyle, başka yerlerde ona
karşı muazzam bir ilgi mevcuttur.
“Mehdi Amil ile neden
ilgileniyorum ve yazdığım makaleye neden ‘Arap Gramsci’ ismini veriyorum? İki
nedeni var. İlki, yenilikçi Marksizmle ilgilenmem. Esasında 9 Nisan’daki
konuşmam dünyaya Perulu Jose Carlos Mariatequi ve Hintli Marksist EMS
Nambudripad’ı takdim etmekti. Bu iki isim de Mehdi Amil gibi yenilikçi
Marksist. Üç isim de Marksizmi toplumlarının somut koşullarının hizmetine
sunmaya çalışmışlar, ortaya koydukları politikanın temel güçlerini,
imkânlarını, sınırlarını ve sosyal dinamikleri anlamaya gayret etmişler. Mehdi
Amil’i Hintli okura takdim etmek ve onun çalışmalarının bir kısmını
Hindistan’da yayınlamak istememin sebebi bu.”
Ardından
da şunu ekliyor:
“Mehdi Amil’in ailesiyle
tanıştım ve onların hikâyesi, suikastın üzerinden geçen 28 yılın ardından
Amil’e duydukları büyük hayranlık ve aşk beni büyüledi. Biraz da bu aşkı
paylaşmak istedim.”
Praşad’ın
kıyaslamalı incelemesine yer vereceği dersi, Amil’in mirasını öne çıkartmayı,
onun önemini anlatmayı amaçlıyor. Ders bir hafta sürecek. Ev sahipliğini
Amerikan Üniversitesi Beyrut Kızıl Meşe Kulübü yapıyor. Kulüp, bu yıl içinde
solcu öğrencilerce kuruldu ve öğrenci eylemliliğiyle topluma hizmeti teşvik
etmeyi amaçlıyor. Bu noktada “haklarını yitirmişlerin, kenara itilmişlerin,
sessiz kesimlerin haklarını anlama, onları destekleme ve bu konuda lobi
faaliyeti yürütme”ye çalışıyor.
Kızıl
Meşe üyesi Jana Nahal kulübü şu şekilde tarif ediyor:
“Kulüp, yönetimin
politikalarının öğrencilerin tüm verimli yanlarını katleden politikalarına
karşı çıkan bilinçli öğrencilerin teşkil ettiği bir harekettir.”
Nahal’a
göre, “öğrenciler kendi gerçekliğinden ve bağlamından kopartılmıştır. Seçkinci
bir kampusun ortasındaki bir ipekböceği kozasına dönüşmüştür. Mezun öğrenciler,
içinde yaşadıkları toplumun sorunları hakkında zerre bilgisi olmayan birer
cahile dönüştürülmüştür. İdare de bu öğrencilerin batıda ya da Körfez
ülkelerinde çalışacak birer işçi olmalarını sağlamaktan başka bir iş
yapmamaktadır.”
Nahal
şu şekilde devam ediyor sözlerine:
“Bizim çıkış yaptığımız
yer burası: biz kendi vizyonumuzu tanımlayacak ve temsil edebilecek bir insana
işaret ediyoruz. Mehdi Amil’in eseri, etrafımızdaki gerçeklere tepki vermek,
onları aramak ve bu yönde üretimde bulunmak için gerekli bilgi araçlarını temin
etmektedir.”
Etkinlikteki
diğer konuşmacılar arasında, eski Lübnan Çalışma Bakanı Şarbel Nahas da var.
Nahas, Lübnan’ın yüzleştiği mevcut ekonomik meseleler hakkında konuşuyor ve bu
ekonomik meselelerin sebeplerini sömürgeciliğin belirlediği üretim tarzına
bağlıyor. Diğer bir konuşmacı da İlyas Şakir. Amil’in bir dostu ve bir
akademisyen olan Şakir, Amil’in teorilerinden bahsediyor ve bugüne tatbik
edilip edilemeyeceğini sorguluyor.
Nahal,
Amil’in çalışmalarını 2009-2010’da fark ettiğini söylüyor. Arap bölgesi, özelde
Lübnan’la ilgili meseleleri tartışan ve bu meselelerle ilgili kalem oynatan
Marksist teorisyenleri incelemek istediği noktada karşısına Mehdi Amil çıkıyor.
“Amil’in külliyatı, sadece
bugün bizimle ilişkili bir eser olmakla kalmıyor, aynı zamanda tarihi de izah
ediyor. Biz, tarihi bilen ama onu anlamayan bir nesiliz. Amil’in külliyatı,
aynı zamanda liberal ve burjuva aygıtları yapısöküme uğratıyor ve bunu gayet
verimli bir tarzda gerçekleştiriyor.”
Alternatif
Arayışı
Nahal
şu hususun altını çiziyor:
“Bugün Amil’in fikirlerini
ve teorilerini tatbik etmek mümkün mü? Bu fikir ve teoriler bugün ne ölçüde ve
nerede geçerlidir? Bu etkinlikle birlikte bizim sormaya çalıştığımız budur, bu
soruları açmak ve geliştirmek niyetindeyiz.”
Esasında
bu, geçen haftaki konuşmaların önemli bir bölümünde gayet sarih bir biçimde
dile getirilen tema idi. Nahal, Pazartesi günü Şarbel’in yaptığı konuşmaya
işaret ediyor ve onun eleştirel yaklaşımından bahsediyor. Eski bakan Şarbel, bu
konuşmada, Amil’in teorilerini tartışıyor ve bu teorilerin anlaşılmasının
önemli olduğunu ama bugüne tatbik edilemeyeceğini söylüyor.
Buna
ek olarak, Lübnan bağlamı dikkate alındığında, iç savaş, mezhepçilik ve
seçkinlerin ekonomik sistem üzerindeki tarihsel hâkimiyeti ile ilgili meseleler
Şakir’in konuşmasında ağırlıklı bir yer tutuyor.
“Seküler
düşünce devrimci; devrimci hareketler seküler olmalı” diyor Şakir, Amil’in
ifadelerine başvurarak.
Konuşmalar
esnasında ve sonrasında yaşanan tartışmalarda mezhepçilikten neoliberal
kapitalizme kadar çeşitli başlıklarda bugün Lübnan’ın alternatif arzusu içinde
olduğunu gösteriyor. Bu arzu, aynı zamanda söz konusu engellerle yüzleşen solun
nasıl değerlendirileceği ve yeniden nasıl güç kazanacağı sorularına cevap verme
isteğini de içeriyor.
Şakir’e
göre, “Lübnan’da kapitalizm muzafferdir ve bu, sadece kapitalist işletme
formları değil, ayrıca sermayenin kapitalist olmasıyla ilgili bir etmendir.”
Amil’in
teorilerini devreye sokan Şakir, mevcut koşullarla bu teorileri
ilişkilendiriyor ve Lübnan’daki modern devletin ortaya çıkışını ele alıp, iç
savaş öncesi mücadeleleri ve sonuçlarını değerlendirmeye tabi tutuyor.
Amil’in
yaklaşımı üzerinden Şakir şu tespiti yapıyor: meselenin temeli kültürel ya da
dinî değildir, esasta politik ve maddî kökenlere dayanmaktadır. Bu temeller
sistemin özüne yönelik ciddi gayretlerle değiştirilebilir. Bu gayretler, şiir
yazmak ya da büyük kitlesel seferberlikler gibi basit eylem formlarını içerir.
Esasta
araştırılan husus, bir taraftan ortadaki mevcut güçlüklerle başa çıkabilecek,
daha da önemlisi, en geniş manada halkın sesi olabilecek bir ideoloji tesis
edebilmektir. Örneğin Amil’e göre, mesele İslam’ın kendisi değildir, hatta
İslam devrimin ve değişimin bir parçası olabilir. Dahası devrimci dönüşüme
dönük engellerin, sadece burjuvazi veya diğer güç sahipleri değil, solcu
mahfiller üzerinden türemesi de mümkündür. Her türden değişim, bağlamı ve
ortamı kavrayabilme becerisine sahip olan, yereldeki normları kabul edip kendi
bünyesinde buluşturan aktörler eliyle gerçekleşir.
Praşad’ın
makalesinde belirttiği gibi, Amil 1968’de şunları yazıyor:
“Eğer siz, sahih Marksist
fikriyatınızın yenilenmesini ve bu fikriyatın bilimsel bir perspektiften
gerçekliği görebilmesini gerçek manada istiyor iseniz, işe Marksist fikriyatın
kendisinden ve onun kendi gerçekliğinize tatbik etmekten değil, aksine, kurucu
bir hareket olarak gerçekliğinizin bizatihi kendisinden başlamalısınız.”
Özellikle
2011’deki bölgesel ayaklanmaların şok dalgaları bilinmeyen bir geleceğe doğru
uzandıkça, alternatifler konusunda ciddi bir arzunun duyulduğu görülüyor.
Politik, ekonomik ve toplumsal sistemler bölge toplumlarına hükmediyor ve esas
meseleyi teşkil ediyor. Böyle olmakla, daha geniş bir kamusallıkla ilgili
özlemler ve ihtiyaçlarla başa çıkmak ve bu tarz bir kamusallığı temin etmek
noktasında gerekli sonuçlar alınamıyor.
Neoliberal
ekonomiden liberal demokratik yapılara ve politik dinî hareketlere kadar tüm
dinamikler, kendi seçmenlerini şu veya bu şekilde temsil ve tatmin edemez bir
noktaya savruluyor. Sol da yirminci yüzyılın ortasında elde ettiği halk
nezdindeki ilgi ve etkiyi yeniden kazanmak için seksenlerin sonundan beri
mücadele ediyor. Bu noktada kök bulmak istiyorsa, solun halk denilen suyun
içine dalması gerekiyor.
Bugün
Amil’in eserleri ve teorileri içinde yeniden kazı yapmak, söz konusu sürecin
bir parçasıdır. Bu süreç dâhilinde mevcut nesil puslu geçmişten kurtulup, daha
iyi bir geleceğin temellerini teşkil edebilecek fikirleri ve felsefeleri
çıkartacak, yeniden keşfedecektir.
Mehdi’nin
de dile getirdiği biçimiyle, “Direndiğin sürece yenilmezsin.”
Yezan Saadi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder