7
Ekim Harekâtı, Filistin davasını küresel bilince yeniden taşıyan, siyonist
zulme karşı atılmış gür bir çığlıktı.
7
Ekim Harekâtı’nın ikinci yıldönümünde, ne teslimiyeti ne de boyun eğmeyi bilen
bir halkın tarihindeki dönüm noktalarından birini anıyoruz. O gün Direniş,
Filistin varoluşunun özü ve canlı ruhu olduğunu teyit etti. Adaletsizlik, zulüm
ve işgalin vahşeti karşısında gür bir çığlıktı ve Filistin halkının hayatta
olduğunu, topraklarına ve kimliğine, özgürlük ve onur haklarına bağlılığını
sürdürdüğünü dünyaya duyuran güçlü ve cesur bir bildiriydi.
7
Ekim, çatışmanın denklemlerini değiştiren ve Filistin davasını küresel bilincin
merkezine yeniden taşıyan stratejik bir dönüm noktasıydı; özgür iradenin,
teknik olarak ne kadar üstün olurlarsa olsunlar, kibirli güç yapılarını
sarsabileceğini kanıtladı; sağlam bir kararlılığa ve davalarının adaletine
inanan savaşçılar karşısında siyonist oluşumun kırılganlığını ortaya koydu.
Savaş,
askeri boyutunu aşarak, direnişin sürekli bir yaklaşım olduğunu ve haklarına
sıkı sıkıya bağlı halkların korku bariyerlerini yıkıp tarihi yeniden
yazabileceğini doğruladı.
Ancak,
Amerikan emperyalizmi ve Batı lobileri tarafından doğrudan desteklenen siyonist
gericilik, yalnızca askeri bir saldırı değildi; aynı zamanda muazzam bir
sömürge aracı olarak örgütlü devlet terörizminin apaçık bir örneğiydi. Dünya,
Gazze’de insanlığın onlarca yıldır görmediği sistematik bir soykırıma tanık
oldu; üstelik yalnızca vahşet açısından değil, aynı zamanda kıtlığı bir silah,
ablukayı kolektif boğma aracı ve hayati altyapıların yok edilmesini örgütlü bir
soykırım projesinin parçası olarak meşrulaştıran sömürgeci zihniyet açısından
da. Hastaneler, okullar, üniversiteler, su ve elektrik kaynakları hedef
alınmakla kalmadı, evler sakinlerinin başlarına yıkıldı, temel yaşam
ihtiyaçları kaybedildi ve yüz binlerce insan, defalarca yerinden edildi.
Tüm
bunlar, Filistinlilerin yaşamını tahakküm önünde bir engel, bir hak ihlali ve
ulusal iradeyi yok etmeye kararlı bir rejim olarak gören sömürgeci sistemin
gerçek yüzünü ortaya koyuyor.
Lübnan,
Yemen, İran ve Irak’taki direniş güçlerinin Gazze Destek Cephesi’ne katılması,
ortak bir kaderi ve derin bir dayanışmayı yansıtıyor, Filistin’in işgale karşı
tek başına olmadığını teyit ediyor. Lübnan ve Yemen direnişi, dirençlerini ve
direnişlerini sürdürdüler. Muazzam fedakârlıklara rağmen, direniş yolu Arap
halklarını birleştirmenin, onurlarını geri kazandırmanın, hegemonya ve
teslimiyetten uzak, özgür ve bağımsız bir gelecek inşa etmenin yolu olduğunu
kanıtlıyor.
İşgale
karşı gelişen o eşsiz küresel hareket ve ABD yönetimi ile Batılı liderler
üzerindeki uluslararası baskı, insan bilincinin Filistin’e yönelik ahlaki
pusulasını yeniden kazanmaya başladığını da göstermiştir.
Filistin
bayrağının, özellikle Batı ülkelerinde, başkentlerde, meydanlarda ve sokaklarda
düzenlenen kitlesel yürüyüşler ve eşi benzeri görülmemiş tarihi gösteriler
sırasında dünyanın dört bir yanında özgür insanlar tarafından taşınarak
dalgalandığını görmek, işgalin onlarca yıldır yok etmeye çalıştığı bir davaya
duyulan saygıyı yeniden tesis eden büyük bir sembolik ve insani başarıyı temsil
etmektedir.
Siyonist
teşekkül, uluslararası hukuka ve insanlık vicdanına karşı bir parya ve haydut
bir varlık haline gelmiş, halkın öfkesi ve artan ahlaki izolasyon tarafından
kuşatılmış, anlatısının kırılganlığını, demokrasi ve insanlık iddiasının
sahteliğini de ortaya çıkarmıştır.
Filistin
Halk Kurtuluş Cephesi olarak, bu ölümsüz operasyonun ikinci yıldönümünde,
siyonizmin Gazze Şeridi’nde halkımıza karşı yürüttüğü soykırım savaşının ikinci
yılında şunları vurguluyoruz:
1.
Gazze, Batı Şeria ve tüm savaş meydanlarında kanları birbirine karışan
halkımızın kahraman şehitlerini, özellikle de Gazze’nin kararlılığını teyit
eden liderleri ve savaşçıları gururla selamlıyoruz. Esirlerimizi ve
yaralılarımızı da selamlıyor, fedakârlıklarının ölümsüz kalacağını, gurur ve
ilham kaynağı olacağını bir kez daha vurguluyoruz.
2.
7 Ekim, Filistin işgalinden bu yana halkımızın devam eden mücadelesinde önemli
bir dönüm noktası oldu. Bu operasyon, işgalin Gazze, Batı Şeria ve Kudüs’te
devam eden abluka, illegal yerleşim inşası ve Yahudileştirme suçlarına karşı
doğal bir tepkiydi. Bu operasyonu çatışmanın başlangıcı veya sorunun nedeni
olarak göstermeye çalışanlara, işgalcilerin Filistin işgalinden bu yana
işlediği suçların durmadığını hatırlatıyoruz. Bu arada Direniş, mücadelenin tüm
alanlarında etkili, sürekli ve şiddetli olmuş, halkımızın kararlılığını ve
saldırganlığa karşı koyma iradesini teyit etmiştir.
3.
İşgalcilerin özellikle Gazze Şehri’nde soykırım savaşını tırmandırması ve
Direniş’in Amerikan önerisine verdiği yanıt ışığında, önceliklerimiz derhal ve
kapsamlı bir ateşkes için anlaşmaya varmak, ablukayı kaldırmak, yardımların
girişini sağlamak ve Gazze’yi yeniden inşa etmektir. Bunlar, halkımızın
acılarına son vermek için sorumlu ve esnek bir şekilde ele alacağımız kesin
taleplerdir.
4.
İşgalcilerin müzakereleri engelleme veya soykırım savaşını sürdürme
girişimlerinden doğrudan ABD yönetimi sorumludur. Bu da Arap ve uluslararası
baskıyı ve anlaşmanın herhangi bir aşamada geri çekilmesini önlemek için
küresel eylemin sürdürülmesini gerektirir.
5.
Yabancı vesayetini reddediyor, Gazze Şeridi yönetiminin tamamen Filistin’in iç
meselesi olduğunu söylüyoruz. Batı Şeria ve Gazze’de sorumluluklarını
üstlenecek bir ulusal birlik hükümeti kurulana kadar, Mısır’ın gözetiminde,
teknokratlardan oluşan geçici bir idari komite kurulması konusunda bir
anlaşmaya varıldı. Bu, Filistin yurdunu düzene koymak, kurumları yeniden inşa
etmek ve Filistin davasının karşı karşıya olduğu muazzam zorluklarla yüzleşmek
için acil bir ulusal toplantıyı gerekli kılan bir gelişmedir.
6.
Halkımızın her türlü meşru direniş hakkını, özellikle de silahlı direnişi ve
Batı Şeria’da ilhak planlarına, yerleşim ve Yahudileştirme politikalarına ve
işgalcilerin çatışmayı çözme girişimlerine karşı direnişi artırmanın
gerekliliğini vurguluyoruz.
7.
Soykırım savaşında kapsamlı bir ateşkesi güçlendirmek, tüm Arap ve İslam
güçlerinden yararlanmak, kitlelerin ve özgür insanların rolünü harekete
geçirmek ve işgalle her türlü normalleşmeye karşı koymak için merkezi ve acil
bir Arap ve İslam duruşu çağrısında bulunuyoruz.
8.
Netanyahu önderliğindeki işgale ve destekçilerine baskı yapmak, savaş
suçlularını uluslararası alanda hesap vermeye zorlamak, cezasızlığı sona
erdirmek için caydırıcı önlemler almak, kuşatmayı kırmak ve işgalin suçlarını
ifşa etmek için Gazze’ye denizden ve karadan özgürlük konvoylarını genişletmek
için küresel eylemlerin sürdürülmesini talep ediyoruz.
Filistin
Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) olarak, bu ölümsüz yıldönümünde ve devam eden
siyonist soykırım savaşı karşısında, halkımızın kararlılığının ve davasının
meşruiyetinin sağlam ve sarsılmaz kalacağını bir kez daha dile getiriyoruz.
Şehitlerimizin
kanı ve kahramanlarımızın kararlılığı, geri dönüşe ve özgürlüğe giden yolu
aydınlatan ışığımızdır. Özgür halkımızın sesi, tüm siyonist katliam ve suç
mekanizmalarından daha gür kalacaktır.
Filistin,
halkının direnişi ve fedakârlıkları ile dünyanın özgür halklarının desteği,
dayanışması ve birliği sayesinde, er ya da geç, nehrinden denizine kadar, yeniden
kendi halkına ait olacaktır.
Filistin Halk Kurtuluş Cephesi
7
Ekim 2025
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder