Pages

12 Ekim 2024

Gillo Pontecorvo Anısına



Çok sayıda başarılı işinden biri olan, klasikleşen Cezayir Savaşı (1965) filmini yöneten Gillo Pontecorvo, o kibar hâli ve pırıltılı gözleriyle, 86 yaşında aramızdan ayrıldı.

Edward Said, Pontecorvo’nun Cezayir Savaşı ve Queimada (1969) filmlerinin yapılmış en iyi politik filmler olduğunu söylüyordu. O, aynı zamanda Pontecorvo’nun sinema için ortaya koyduğu politik çalışma sayesinde Costa Gavras gibi yönetmenlerin ortaya çıkma imkânı bulduğu, Üçüncü Dünya’da etkili olan yönetmenlerin onun sayesinde film çekebildiği iddiasındaydı.

Altmışlı yıllar boyunca Pontecorvo, sömürgecilik karşıtı savaşların sinema için önemli bir konu başlığı olduğuna inandı. 1962 yılında yönetmen dostu Franco Solinas ile birlikte Fransa’ya karşı yürütülen bağımsızlık savaşının son aşamasına girdiği Cezayir’e gitti. Üzerinde sahte evrak bulunan bu iki ismin aklında, savaş sırasında eskiden paraşüt birliği içerisinde görev yapmış bir askerin başına gelenleri anlatmak vardı. Yapımcı Franco Cristaldi filme para vermek istemedi, zira o dönemde Cezayirli Fransızların kurduğu aşırı sağcı örgüt OAS [“Organisation armée secrète -Gizli Ordu Teşkilâtı”] Cezayir davasına destek sunanlara bombalı saldırılar düzenliyordu.

Sonrasında, 1964 yılında, Cezayir’in bağımsız olması ardından, eskiden gerilla olarak mücadele yürütmüş olan Salah Baazi, bağımsızlık mücadelesinin filmini çekecek yönetmen bulmak umuduyla İtalya’yı ziyaret etti. O günlerde Pontevorvo, Para isminde bir film çekmeyi düşünüyordu. Onunla bir araya gelen Baazi, filmin hikâyesini dinledi ama hikâyeden pek hoşlanmadı. O, daha çok Cezayir’de devrimci mücadelenin öznesini Avrupalı gözünden anlatmayan bir film çekilmesini istiyordu.

Bu noktada Pontecorvo, başka bir senaryo önerdi ve Cezayirlileri memnun etmezse film için kendilerinden para almayacağını söyledi. O dönem Ulusal Kurtuluş Cephesi Pontecorvo ve Solinas’a eylemcileri bulma ve onlarla röportajlar gerçekleştirmeleri konusunda katkıda bulundu. Pontecorvo’nun ifadesiyle, “gerçeklerin emriyle, bir kurgusal film senaryosu olarak kaleme alınan” senaryonun yazım süreci uzun ve meşakkatliydi. Pontecorvo, Cezayir’e geldiğinde anlaşıldı ki kendisi senaryoyu bir arabanın üzerinde unutmuştu. İki hafta sonra senaryodan bazı bölümler Fransa’da çıkan sağcı bir gazetede yayınlandı.

Filmin odağında 1957’de Cezayir’de gerçekleştirilen genel grev duruyordu. Albay Mathieu rolünü canlandıran Jean Martin haricinde filmde oynayan hiç kimse profesyonel oyuncu değildi. Pontecorvo, filmin müziklerini Ennio Morricone ile birlikte besteledi. Morricone, diğer filmlerinde de çalıştı. Filmlerin müzikle zihinlere mıh gibi çakılması için uğraştı. Ona göre Cezayir Savaşı, “senfonik yapıya sahip”ti.

1966 yılında Venedik Film Festivali’nde gösterildiğinde Cezayir Savaşı, yoğun bir alkış yağmuru ile karşılandı. Sonrasında Pontecorvo, filmin ömrü boyunca çektiği en duygusal film olduğunu söyleyecekti.

Cezayir Savaşı, Altın Ayı ödülünü kazandığı açıklandığında, Fransız heyeti protesto edip salonu terk etti. Film, 1971 yılına dek Fransa’da gösterime giremedi. Sinema sahipleri ölüm tehditleri aldılar. Ancak yönetmen Louis Malle gibi isimlerin baskıları sayesinde gösterim imkânı bulabildi.

Pontecorvo, Piza’da yaşayan sekiz çocuklu bir Yahudi ailenin beşinci çocuğu olarak dünyaya geldi. Ailenin hiçbir ferdinde Yahudilik bilinci yoktu. Aile antifaşistti ve bunun epey çilesini çekmişti. Kardeşleri Guido ve Bruno, bilim insanı olarak ünlendiler. Bruno, 1950 yılında İngilizlerin yürüttüğü atom programına dâhil oldu ama sonra çalışmadan ayrılıp Sovyetler Birliği’ne gitti. Bu gelişme yüzünden Gillo Pontecorvo ilk filmini müstear adla çekmek zorunda kaldı. Bu olay onu epey sarstı.

Savaş öncesinde Pontecorvo, Piza Üniversitesi’nde kimya okudu, aynı zamanda tenis turnuvalarına katıldı. Mussolini’nin ırk kanunlarının gündeme gelmesi üzerine kız kardeşleri İtalya’dan ayrıldı, ama Gillo, “Yahudi olmak denilen kusurun bahşedildiği bir çapkın gibi yaşamayı sürdürdü.”

Otuzların sonunda ağabeyi Bruno, Paris’teki bir laboratuvarda iş buldu, sonrasında da Gillo’ya bilet gönderdi. Ağabeyleri o dönemde İtalyan antifaşist hareketinin içerisinde yer alıyorlardı ve Antonio Gramsci etkisi altındaydı.

Almanların Paris’i işgal etmesi ardından Pontecorvo ve kız arkadaşı Henriette, kendi ifadesiyle, “tarihin dışında yaşama imkânı bulacakları” St. Tropez’e göç etti. Pontecorvo, şehirdeki burjuvalara tenis dersleri veriyordu. Sürgün hayatı dâhilinde şehirde bulunan müzisyen René Leibowitz gibi aydınlarla tanıştı. Leibowitz, kendisine piyano, armoni ve kontrpuan öğreten isimdi. Pontecorvo ve Henriette bu şehirde evlendiler.

1942’de İtalyan Komünist Partisi’nin gizli üyesi olarak Milano’ya giden Pontecorvo, burada kuryelik yaptı ve parti için haber topladı. İtalya’da 1943 yazı boyunca partinin yeraltında çıkarttığı L’Unita [“Birlik”] gazetesinde çalıştı. Bu sırada Müttefik Kuvvetler, Milano’yu sürekli bombardımana tabi tutuyordu.

Gençlik cephesinin örgütlenmesi çalışmalarına da katılan Pontecorvo, 1944 yılında saklanmak zorunda kaldı. Sonra genç fabrika işçilerini örgütleyeceği Torino’ya gitti. Ülkenin faşistlerden kurtulması ardından sosyalist ve komünist gençlerin birlikte çıkarttıkları Pattuglia [“Devriye”] dergisinin yayın yönetmenliğini üstlendi. Sonrasında Paris’e döndü ve burada Dünya Gençlik Federasyonu’nun İtalya temsilcisi oldu. Jean-Paul Sartre ve Picasso ile dostluk ilişkileri kurdu. Komünist partinin desteklediği Dünya Demokratik Gençlik Federasyonu’nun İtalya temsilciliğini üstlendi.

İtalya ve Fransa arasında gazeteci olarak mekik dokuyan Pontecorvo, 1946 yılında dostu olan Roberto Rossellini’nin yönettiği Paisà filmini izledi. Daha önce Eisenstein ve Pudovkin’in filmlerine hayran olan sinema sevdasında artık ana merkezi unsur, yeni gerçekçilik akımının ürettiği filmlerdi. Yüksek maliyetine rağmen, 16 milimetrelik kamerasıyla ilgisini çeken her şeyi kayıt altına almaya, kısa belgeseller çekmeye başladı.

1950 yılında Yves Allegret’nin I Miracoli Non Si Ripetono [“Mucizeler Sadece Bir Kez Gerçekleşir”] isimli filminde asistanlık yaptı. Ardından bu sefer 35 milimetrelik kamerayla belgeseller çekmeye başladı. Bu dönemde yönetmen Giancarlo Menotti’nin The Medium [“Ortam”] filminde ve Mario Monicelli’nin (1953) Le Infedeli [“Sadakatsizler”] ve Totò e Carolina [“Toto ve Carolina” -1955] filmlerinde yönetmen yardımcılığı yaptı.

Ellilerin ortasında eşi Henriette’den de komünist partiden de ayrıldı, sonrasında evleneceği Picci ile yaşamaya başladı. Franco Solinas’la tanışan Pontecorvo, 1957 tarihli Rüzgârın Gülleri isimli, Joris Ivens’in koordineli çalışması dâhilinde çekilen filmin içinde yer alan Giovanna isimli hikâyeyi onunla birlikte kaleme aldı. Ardından ilk filmi La Grande Strada Azzura’yı [“Geniş Mavi Yol” -1957] çekti. Yoksul bir balıkçıyla ilgili olan bu filmi başta Pontecorvo siyah-beyaz çekmek istedi ama yapımcının ısrarıyla film renkli çekildi. Ayrıca Pontecorvo’nun filme ağır ve fazla derinlikli kaçacağını düşündüğü Yves Montand’ın oynamasını istememesine rağmen, filmde Montand ve 24 Nisan 2006’da aramızdan ayrılan Alida Valli rol aldı.

1959’da Pontecorvo’dan Nazi toplama kamplarıyla ilgili bir film çekmesi istendi. Burada yönetmen, insanlık onurunun ayaklar altına alınışına, özel olarak da kendi hayatlarını kurtarmak adına diğer tutsakları düzene sokma görevini üstlenen hapishane görevlilerine (kapo) odaklandı. Susan Strasberg’in başrolünü üstlendiği filmde Pontecorvo, sonrasında Cezayir Savaşı’nda kullanacağı haber filmi etkisi yaratacak çekim tekniğini kullandı, filmde görüntüleri biraz kumlu hâle getirmek için negatif üzerinde kimi deneyler yaptı. Kapò isimli film, kamplardaki zulmü tam anlamayla anlatamasa da gerçek bir hikâye olduğu hissini yaratamasa da Venedik Film Festivali’nde epey ilgi gördü. Film, sonrasında Akademi Ödülleri’nde en iyi yabancı film dalında aday gösterildi. Pontecorvo, ödül törenine katılamadı. Komünist parti üyesi oluşu, onun ABD’ye göç etmesi konusunda kimi sorunlara yol açtı.

Cezayir Savaşı sonrası Queimada’yı çekti. Film, İngilizlerin çıkarları adına İspanyollara ait bir Karayip adasında gerçekleşen köle ayaklanmasına destek sunan William Walker isimli bir maceracının hikâyesin anlatıyordu. Walker rolünü üstlenen Marlon Brando ile ilişkiler film çekimi sırasında bozulsa da 1975 yılında yönetmen Columbia film şirketinden arandı. Arayan kişinin dediğine göre, Brando Pontecorvo’ya yapımcılığını üstleneceği filmi yönetmesini teklif ediyordu. Film, yüz yıl önce imzalanmış olan ve toprakla ilgili hakları içeren anlaşmanın kabulü için Kızılderililerin Güney Dakota’nın Yaralı Diz bölgesini işgal edişleriyle ilgiliydi. Brando, filmin politik içeriğinin Kızılderililerce kontrol edilmesi konusunda ısrar edince şirket çekildi.

Pontecorvo bir sonraki filmi Ogro’yu [“Operasyon Ogre” -1979] on yıl sonra çekti. Çektiği için pişman olduğunu her fırsatta dile getirdi. Film, 1973 yılında Franco’nun yönettiği İspanya’da başbakanlık yapan Carrerro Blanco’nun ETA tarafından arabasına yerleştirilen bombayla öldürülmesi olayından ilham almıştı. Yalnız filmin sonu değiştirildi, çünkü film çekimi sırasında İtalya’da faal olan Kızıl Tugaylar örgütü siyasetçi Aldo Moro’yu kaçırdı.

Sonraki döneminde Pontecorvo, tropikal bitkilerle ilgilendi, cam boyama koleksiyonuna yeni ürünler kattı, müzik besteledi, tenis oynadı, tüplü dalışlar gerçekleştirdi. Avrupa sinemasının Amerikan hâkimiyetine karşı savunulması türünden önemli sorulara kafa yordu. Hastalığına rağmen çalışmayı sürdüren yönetmen, reklâm filmleri çekti.

1992’de Venedik Film Festivali direktörlüğünü üstlenen Pontecorvo, 1996-1999 arası dönemde Ente sinema şirketinin, ardından 1996-1997’de Cinecitta Holding’in başkanlığını yaptı. Danza della fata Confetto [“Bonbon Dansı Masalı”] ve Nostalgia di protezione [“Koruma Nostaljisi”] isminde iki kısa film çekti.

2001 yılında başka İtalyan yönetmenlerle birlikte sonrasında Başka Dünya Mümkün ismini alacak film için G8 gösterilerini çekmek amacıyla Cenova’ya gitti. Irak işgali sonrası Cezayir Savaşı filmi festivallerde yeniden gösterime girdi. Marlon Brando anısına Queimada [“İsyan”] 2004 yılında Locarno Film Festivali’nde gösterildi.

Sheila Whitaker
14 Ekim 2006
Kaynak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder