“TTB
Halk İçin Ne Yapar?
TTB
yayınları, web sayfası, kitle iletişim araçları ile halkı bilgilendirmektedir. Doktorum.dr.tr
web sayfası ve dr.tr uzantılı hekimlerin olduğunu tescillediği web adresleri
ile halkımızın sorularını yanıtlamaktadır.
TTB,
merkezde bir Basın Bürosu çalışmaktadır. Basın kuruluşlarına ve gazetecilere
dosyalar sunmaktadır.
Türk
Tabipleri Birliği, halk sağlığını ilgilendiren çeşitli konularda tutum
belirlemekte, raporlar hazırlamakta, halkı bilinçlendirmektedir.
Çernobil/radyasyon konuları, çevre duyarlılığı, temiz su kaynakları, bulaşıcı
hastalıklar, sağlık reform taslakları eleştirileri, sigara bu çalışmaların
örnekleridir.”
Yukarıdaki
açıklama, TTB’nin genel ağ sayfasından alınmıştır. TTB, halk için danışma
hattından öte bir şey yapmadığını açıkça ilân ediyor. Gazetecilere dosya
sunuyor, raporlar hazırlıyor, eleştiriler yapıyor. Halk için bütün yaptıkları
bundan ibaret.
Peki
TTB, halk için neyi yapmıyor? Mahallelerde ücretsiz ilk yardım kursları
açmıyor. Salgın döneminde aşı yaptırmayanı “gerici, bilim düşmanı” kabul
ediyor, bedene müdahaleyi savunuyor. Salgın ve kapatılma konusunda Eğitim Sen’e
sunduğu raporlarla okulların kapatılmasını talep ettiriyor. Kadın sağlığı ve
bedeni için eylemler düzenliyor ama kadının açlıktan ve işsizlikten dolayı
intihar etmesi karşısında sessiz kalıyor.
TTB,
Onur Kurulu'na sahip ama hastanın, halkın, emekçinin onuruna yönelik çalışma
yürütmüyor. Ülkedeki doktorların yüzde seksen sekizinin üye olduğu bir kurumda
doktorların, özellikle Anadolu’da halka davranış biçimlerini onur sorunu olarak
görmüyor. Depresyonun, intiharın ve uyuşturucu kullanımının birer halk sorunu
olduğuna yönelik programa sahip olmadığı gibi mahallelerde ve iş yerlerinde
buna yönelik panel, söyleşi ve forum düzenlemiyor. Aşının sonuçlarından doğan
zararlardan dolayı ne özeleştiri veriyor ne de buna karşı dava açılmasına
öncülük ediyor.
“Geçinemediğini”
söyleyen hekimler, soluğu ya özel hastanelerde ya da Avrupa’da alıyorlar. “Burası
bizim ülkemiz, ezilenler ve sömürülenler de bizim halkımız, bir yere
gitmiyoruz!” diyen bir çağrıyı hekimlere ve sağlık emekçilerine yapmıyor, çünkü
TTB’nin hekimlik anlayışı burjuvaziye hizmet üzerine kurulu.
Kendi
insanına hizmeti görev kabul etmeyen TTB, Avrupa sermayesine hizmet vermeyi
çağdaşlık olarak görüyor. Aynı TTB’nin sokaklarda afiş astığını bugüne kadar
görmedik, onlar hep bizden uzaktı.
Bugün
hastanelerde insanlar sıra bulamıyorlar. Mevcut hekimlerin çoğu uzmanlık
eğitimi alan genç kuşağa mensup, eğitimini tamamlayanlarsa özel hastanelere geçiyor.
Onurunu kıran politikalara karşı halkı yanına alıp mücadele ve direniş hattı
çizmek yerine onurunu savunmayıp, özel sektöre ve Avrupa ülkelerine geçmeleri
kapitalizme hizmettir. Hekimlerin yüzde sekseninin üye olduğu bir kuruluş
varken, bu kadar çarpıklığın olması kapitalizmin halk sağlığı sorunu olduğunu
kabul etmemektir.
Salgın
döneminde sağlık çalışanlarının istifa etmeleri engellenmesiydi, hastanelerin
bugünkü durumu daha erken yaşanırdı. O yüzden halkın gidebildiği hastanelerde
çalışmayıp kapitalist hastanelere hekimlerin geçmesinin nedeni, mesleğe yönelik
yürütülen politikalar değildir, asıl neden, çöken ekonomik düzenle mücadele
etmeyip kolayı seçerek daha fazla para kazanma hedefidir.
TTB,
Ceyhun Atuf Kansu’yu aşamamıştır ve aşacak bir pratiği sergilememiştir. Ne bir
Küba pratiği çıkarabilir ne de halk için hekimlik yapabilir. Kamu
hastanelerinde hastayı azarlayan hekim, özel hastanelerde önce güler yüzlü bir
terapik dille hastaya yaklaşıp daha sonra hastanın bütün birikimini sömürmeye
başlar. Halk, bu hekimleri salgın döneminde alkışladığı halde hegemonyayı
halktan yana kurmadılar. Bu halk neden sizden yana tavır alsın?
TTB’nin
başkanı, Saraçhane’de kitleye dağılma talimatı verdikten sonra emekçilerin gaza
boğulmasına kapı aralamıştır ve alandaki gazdan etkilenen insanlara yardımcı
olmamıştır. Ek olarak, işçi sendikasının başkanı da bir hekimdir ama onun da
duruşu ve politik hareket biçimi aynıdır.
TTB,
Filistin konusunda hiçbir adım atmadı. Gazze’de telefon ışığında ameliyatlar
yapıldı, hastaneler bombalandı, çocuklar katledildi ama TTB sessiz kaldı ve
adım atmadı. TTB yöneticilerinin adım atacağı en önemli konu Kobane sürecinde
görüldüğü gibi “Başta Kürt sorunu olmak üzere” diye başlayan uygarlık
tezleridir.
Bugün
kanser şüphesi için yapılacak biyopsi randevuları çok ileri bir tarihe
veriliyorsa, acillerde saatlerce sıra bekleniyorsa, MR için insanlar ileri bir
tarihte sabaha karşı hastanelere gitmek zorunda kalıyorsa TTB’nin de bir hükmü
kalmamış demektir. Hekimlerin yüzde seksen sekizinin kendilerine üye olmasının
nitel açıdan bir önemi yoktur çünkü özel sağlık kuruluşlarında çalışan
hekimlerin geriye kalan yüzde on ikiyi oluşturan kısım değildir. Bu noktada
hekim profili, kendini seçkin konumda görüp halka tepeden bakan bir yapıya
sahiptir. Hiçbir işçi emekçinin hekim komşusu yok. Üzerlerine
giydikleri beyaz önlük, halkla aralarındaki rütbenin sembolüdür. Onlar, “hayat
kurtaran/şifa dağıtıcısı” olarak kendilerini kabul ettirmeye çalıştıklarından,
çözemeyecekleri ya da kendilerine aşan vakalarda karşılaştıkları tepkinin asıl
nedenini anlayamıyorlar. Bu derece üstencilik, tüm sağlık sorunlarının çözümü
olarak kendini gösteren bir meslek, halkta da yapay bir umuda neden olur.
Yabancılaşma ve üstte konumlama, bütünlüğü değil ayrışmayı getirir.
Hiçbir
mahallede ücretsiz göz taraması uygulamasına işçi emekçi rastlamaz. TTB’nin yönetiminin
yakın olduğu sol çevrelerin doktorları da kolektif oluşturup halk için
alternatif bir hastane ya da laboratuvar kurmaz. TTB için kapitalizm halk
sorunu olamaz, bilakis TTB, kapitalist pazarın içindedir ve bu trafiğin
kesilmesine yönelik kendine üye doktorlar için bilinçlendirme çalışmaları
yapmaz. Saraçhane’de Taksim’de emekçiler 1 Mayıs için, en meşru talep adına mücadele
verirken karşılaştıkları gaz, su ve şiddet durumunda yanlarında doktor
görmediler. Gezi’de öyle değildi! Evet, orada az ya da çok her kesimden kim
yoktu ki...
Hekim,
kendini ayrıcalıklı gördüğü için halktan insanları azarlama, yüzüne bakmama,
bilgiçlik yapma hakkını kendinde görüyor. İçinden çıktığı yumurtanın kabuğunu
beğenmeyen civciv anomalisi gibi.
TTB
başkanı, yakın olduğu ya da yanında durduğu radikal demokrasi partisi ve bu
siyaset için tutuklanıyor ama aynı çevrenin yayınlarında yürütülen aydın
tartışmasına tepki vermiyor. Bunları söyleyince birileri çıkıp sizin
eleştirilerinizi boşa düşürmek için olmadığınız yerde ve “niyette”
konumlandırıyor.
Ne
zaman ki TTB öncülüğündeki doktorları mahalle forumlarında, afiş yapıştırmada,
bildiri dağıtımında, ücretsiz ilk yardım kurslarında, fabrika önlerinde hakkını
arayan işçilerin uğradığı saldırılar sonucu oluşan yaralarını sarmada, emperyal
kapitalist farmakoloji şirketlerinin politikaları karşısında mücadele
kampanyası yürütmede, köylülerin sağlık konusunda bilinçlendirilmesi
çalışmalarında görebilirsek, halk hekimliğinin ve “halkımız” ifadesinin
içeriğini doldurduklarını söyleyebiliriz. O zaman bu halk da sizin yanınızda
yer alır. Bir emekçi, tüm parasını çaresizlikle özel hastaneye vermek zorunda
kalıyorsa, TTB’nin geldiği yer burjuvazinin yanıdır fakat TTB ne Küba ne de
Sovyet tarzı bir yönetimin gelmesi için mücadele eder. Çelişkilerin bu derece
keskinleştiği yaşamda hekimlerin zenginleşmemesi mümkün değildir, bu nedenle
TTB’nin şehir hastanelerini eleştirmesi anlamsızdır.
TTB,
Ivan Illich’in Sağlığın Gaspı kitabını okuduğunda mevcut hekimlik
anlayışıyla karşılaşacaktır. Emekçi sınıflar olarak bizim hekim anlayışımız,
halkının içinde olup onunla birlikte mücadele yürütmek üzerine kuruludur.
Avrupa’ya
giden, özel hastanelerde mesleğini kapitalizme derman diye sunan, kapitalizmi
halk sağlığı sorunu olarak görmeyen meslek odasının ve hekimlerinin halktaki
yankısının olumlu olması beklenemez.
Son
olarak belirtmek gerekir ki kamu hastanelerinde hastayla ilgilenip onu kendi
şartları içinde değerlendiren, hastayı yakın takibe alan hekimlere ve sağlık
çalışanlarına emekçi sınıflar olarak hiçbir eleştirimiz yoktur. Halkın da,
özellikle yaşını almış insanların, gurur duyarak her yerde örnek diye
anlattıkları onlardır.
S. Adalı
19
Eylül 2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder