Bir
an gelir, çocuk, büyüklerinin kendisine onu terbiyeli kılmak için anlattıkları
o aptal hikâyelerdeki tutarsızlıkları ve saçmalıkları fark etmeye başlar. Christopher
Hitchens o idrake eriştiğinde dokuz yaşındaymış. Bir gün öğretmen, “Öyle
muhteşem bir şey ki! Tanrı, ağaçları ve otları gözümüze hoş görünsün diye yeşil
yaratmış” demiş. Hitchens, öğretmenin meseleyi yanlış anladığını artık
biliyormuş:
“Çünkü gözlerimiz kendilerini doğaya ayarlıyordu, başka
türlüsü de mümkün değildi.”
Sonra
Hitchens, başka tuhaflıkları da fark etmeye başlamış ve “Madem İsa kör bir
adamı iyileştirebiliyor, körlüğü neden ortadan kaldırmıyor?”, “Dualarımıza
neden cevap alamıyoruz?”, “Seks neden bu kadar zararlı bir şeymiş gibi
görülmüş?” gibi sorular sormaya başlamış.
Hitchens’ın
da dile getirdiği biçimiyle “bu türden çocukça ve net olmayan itirazlar”
çocukta kötü durmuyor, kişiyi hiçbir şekilde rezil etmiyor.[1] Asıl şaşırtıcı
olan da bu türden yavan bir akıl yürütme pratiğinin Hitchens’ın dinle ilgili
yazılarında karşımıza çıkıyor olması.
Burada
mesele, Hitchens’ın ifadesiyle, “hiçbir dinin tatmin edici bir cevap sunamaması”
değil. Oysa bu, doğru bir tespit olarak görülemez. Bu türden sıradan tespitleri
ısrarla dile getirmemek gerek. Karşımızda, ele aldığı konuya her şeyi motamot
anlayan, beceriksiz genellemelere ulaşan, dikkatsizce hatalar yapan bir yazar olarak
yaklaşan tipik bir İngiliz var. Hitchens, aleniliğin, motamotçuluğun ve
zırvanın karışımı olmaklığıyla madalyayı hak ediyor.
Hitchens,
bu anlamıyla kötü bir ateist. O, sekülerizmi ilginç olmaktan çıkartıyor,
materyalizmi incelikten yoksun kılıyor. Daha da kötüsü, önemli momentlerde dine
karşı gerçekleştirdiği saldırıya, şovenizm, medeniyetler savaşı konusunda attığı
paranoyakça çığlıklar ve sağcı ırkçılık hükmediyor.
Hitchens’ın
dinle ilgili temel görüşü siyasi hayatı boyunca somutta hiç değişmedi. Ama antiteizmin
politikasında dilinde önemli bir unsur olarak oynadığı roldeki köklü değişim,
2005 civarı başladı. Bu değişimin ardındaki dürtü ise kısmen fırsatçılıkla
tanımlıydı.
Burada
sadece Hitchens’ın Sam Harris, Daniel Dennett ve Richard Dawkins gibi isimlerin
kaleme aldıkları kitapların başarısını görüp fırsattan istifade etmeye
çalıştığı gerçeği üzerinde duruyor değilim. Hitchens’taki değişimin ana sebebi
tabii ki bu kitapların elde ettiği başarıydı. Diğer yazarların peşinden gitmeye
ve o pazara girmeye karar vermesi, esasen itibar sahibi olmak istemesiyle
ilgiliydi.
Bir
yandan da Hitchens, kanın oluk oluk aktığı, işkencelerin ifşa olduğu
gerçeklikte giderek itibarsızlaşmış olan Irak işgaline yönelik ideolojik
mücadeleyi dağıtmak için uğraştı. Bahsi edilen alana geçmesinin bir nedeni de
buydu. Dinle ilgili yazıları sayesinde hem savaşı odaktan çıkarttı hem de
süreci kendince izah etme imkânı buldu. Ona göre din her şeyi zehirlediği için,
vaat ettiği kurtuluşa bizi Saddam Hüseyin’in devrilişi götürecekti. Bu anlamda Allah
Büyük Değildir kitabı emperyalizmin, esasında kapitalizmin günahlarının kefaretinin
eğlenceli bir şekilde ödenmesinden başka bir şey değildi.
Hitchens’ın
anti-teizminin gördüğü işlev, yapısal açıdan Irving Howe’un Stalinofobi olarak
nitelediği şeye benzer. Bu tabir, Soğuk Savaş siyasetinin dönüşmüş özel bir
hâline atıfta bulunmaktadır. Bu siyaset dâhilinde anti-Stalinist solun eski
unsurları Sovyetler’e yönelik nefretlerine göre hareket ettiler. “Stalinizm”
denilen umacı ve günah keçisi, sağla kurulan yeni ittifakı meşrulaştırdı,
insanları kapitalist toplumdaki kalıcı adaletsizlere karşı kayıtsızlaştırdı ve “Özgür
Dünya” adına yapılan baskıcı uygulamalara hoşgörüyle yaklaşıldı. Aynı kaba
biçim dâhilinde, Hitchens’ın dine yönelik meşguliyeti, kapitalizmin ve
imparatorluğun adaletsizliklerine karşı gözleri kör etmekle kalmadı, ayrıca,
onlara dönük arsız bir savunuya yol açtı.
Tüm
dinleri eş gören kaba bir yaklaşımı benimseyen Hitchens, dinle, özelde dini
siyasetle ilişkisi dâhilinde, kapitalizmin zulümlerine kör baktığı gibi, bir
yandan da imparatorluğu hararetle savunuyor. Daha da kötüsü Hitchens, o korkunç
yaklaşımları dâhilinde, tüm dinleri eşit gören, ama İslam’ı ayrıştırıp onu daha
aşağıda bir din olarak değerlendiren yeni ateistlerin birçok görüşünü paylaşıyor.
Bu yönüyle Hitchens, aşırı sağa destek veren gerici bir konum alıyor.
Richard Seymour
[Kaynak: Unhitched: The Trial of Christopher Hitchens, Verso 2012, s. 53-55.]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder