Yılmaz
Güney’in Arkadaş filminde Semra karakterinin “Bence senin tavrın
yanlıştır arkadaş... Adamı kendi haline bıraksan daha iyi edersin... Çünkü bir
adamı şartlarından soyutlayıp düşünemezsin. Onun şartları yaratmıştır bugünkü
Cemil’i ve ancak şartlarının değişimiyle Cemil’in değişimi mümkündür (...)
Fakat senin anladığın gibi bir değişimi Cemil’den beklemek yanlış olur. Cemil
kurtulmayacaktır. Sonra Cemil’le uğraşmak bizim işimiz de değildir. Kimdir
bugün Cemil!.. Sınıf değiştirmiş, bozulmuş, çürümüş bir adam (...) Biraz
gerçekçi ol... Eski alışkanlıklarından kurtul... Sınıf açısından bak olaylara
(...) Şimdi değil. Biz kimlerle uğraşmamız gerektiğini iyi saptamazsak, yanılgı
ve yenilgi bizim için kaçınılmaz olur. Biz her adamı doğru yola getiremeyiz
arkadaş... Elimizde değil bu...” yönündeki sözleri, özellikle bugünün sınıf
mücadelesi açısından yol gösterici bir niteliğe sahip.
Küçük
burjuva bireyin toplumsal yaşamın tüm alanlarına yaydığı kültürü ve yaşam
biçimi, aşılması gereken bir zorunluluk olarak sınıf mücadelesinin ideolojik
görevleri arasında.
74
affından sonra CHP’lileşen solun kitleden anladığı, bireyler toplamıdır. Ortak
yaşam biçimi, ortak kimlikler, ortak bireyci özgürlük felsefesi. Ortada yapı
yok, seküler özgürlükçü bireyler birlikteliği var. Bunu eleştirenlerin düştüğü
yanılgı ise halen bu yapıların ve insanlarının değişebileceğini umut etmeleri.
Diyalektiğin sosyal değişimlerin “aniden” gerçekleşebileceği yönündeki
yaklaşımının yanlış yorumlanması, bu yanılgıya yol açan nedenler arasında.
Aniden değişimlerin yoğunlaşabileceği eylemler, önemli hazırlık sürecini
gerektirir. Saraçhane’de özgürlükçü solun barikata direnmesinin, üniversite
öğrencilerinin güncel durum karşısındaki kitlesel protestolarının, kıymeti
kendinden menkul Z kuşağının anarşist tepkilerinin ardından her defasında
radikalleşme sürecinin başladığının/başlayacağının tespiti ve on yıldır her
toplumsal dinamizmde ülke geleceğinin değişiminin sınırına yaklaşıldığı
görüşleri, bu yanılsamaların birer örneği.
Bireylerden
kitle çıkaran solculuk, bireyin de yapısız şekilde sadece söylemle değişeceğine
dair vehmini politika zannediyor. Örülen bir sınıf mücadelesi olmayınca umut;
ideolojisiz ama sadece tepkisellikle öne çıkan kadına, eşcinsele, gence,
sekülere, ezilen mezhep ve kültür mensuplarına bağlanıyor. İşçi ve emekçi yok,
sermayeye ve egemene hizmet var. Bar ve meyhane sahipliği var, televizyon
kanalı işletmeciliği var, yayınevcilik var, fonculuk var, emlak geliri ve konut
ticareti var, tekel bayii işletmeciliği var, özel okul-etüt merkezi-dershane
patronluğu var, kokteyl var, akreditasyon var, kadınların şortla gezebileceği
mahalle sosyolojisi var. Sınıf yok, mücadele yok, müdahale yok, sınıf kini yok,
yoldaşlık yok, bedel yok, cüret yok, kolektif yok, değer yok, tarih yok, ilke
yok, çizgi yok. Esasında bu yapı ve çevrelerin ortak özelliği, kendisine gelen
ya da ilişki kurduğu kişilerin sınıf kinini yumuşatıp ondan bir küçük burjuva
çıkarmak.
Şimdi
tekrar Semra’nın sözlerine dönersek, bir anda her şeyin değişeceği ve partisi
tarafından sınıf kini yumuşatılan bireyin partisini bile tarihsel dönemeçte
terk edeceği yanılgısı, temelsiz bir umudun yanılgısıdır, tartışması
açılabilir. Bir sınıf var, o sınıf da kitleler de bayrak bekleyen rüzgâr gibi
partisini bekliyor.
Öğretmenden,
beyaz yakalıdan, plaza çalışanı sekülerden, Kadıköylülerden, cinsiyet
eşitsizliğine maruz kalanlardan sınıfsız demokrasi mücadelesi dışında bir şey
beklenemez. Tüm bu ve daha fazlası toplam, ancak en diptekilerin mücadelesinin
açtığı yolda ilerleyebilir ama yol açamaz. Bu yüzden hesaplaşılması gereken,
kitlenin örneklemini oluşturan kişilik, küçük burjuvalıktır.
Küçük
burjuva, sosyal medyasında gezer, tatil yeri seçer, az bilir ama çok
gösterişçidir, alkolünden ve yaşam tarzından ödün vermez, seküler efendileri
otorite beller, aile denen yapıyı baskıcı ve geri bulur, tek mücadelesi
özgürlük üzerinedir, duyguları moda olarak yaşar, insanlararası rekabeti
kendisine motivasyon kaynağı yapar, yalnızdır, içine kapanıktır, depresif
eğilimler gösterir, sabırsızdır, haz merkezlidir, uçlarda yaşar, çağın
dayattığı aykırılığın rüzgârına kapılır, kurslara gider, tiyatro ve dizi can
sıkıntısını gideren birer araçtır, insanları özünde zararlı bulur, başı ağrısını
istemez, kolaycıdır, uçlarda yaşadığı için çok şikâyetçi olduğu kadar da
abartılı güler, duygular arasında hızlı geçiş yapar, rahatından ödün vermez,
dikkatsiz ve özensizdir, durumdan şikâyetçi de olsa değişimin öznesi olarak
hareket etmez. Bu insan tipi, mevcut yapı ve çevreler aracılığıyla değişmez,
değişemez.
Değişim, ancak disiplin ve ilkeyle gerçekleşir, o da bu solda ve kapitalist toplumun aykırı insan prototipinde yok. O, öfkesini ancak yogayla atar. Öyle olmasa kahve zinciri protestosuna eylemci profiline bakarak karar vermezdi, kendisinin yapamadığını doğanın ve politikanın boşluk tanımayan ilkesini ortaya çıkardığı tarihsel öznesi yapar.
Bizi
yarına taşıyacak tek gerçek, küçük burjuvanın duygusal salınımına ve
benmerkezciliğine politika örmek yerine, aşağıda verilen hayatın kaynakçasına
öreceğimiz mücadeledir.
*
13 Şubat 2024 İliç Madenci Katliamı;
*
2 Nisan 2024 Gayrettepe Gece Kulübü Yangını;
*
12 Nisan 2024 Antalya Teleferik Kazası;
*
1 Mayıs 2024 Saraçhane’ye çağrı yapan tertip komitesinin alanı terk etmesi;
*
10 Mayıs 2024 Öğretmenlerin Grevi;
*
20 Mayıs 2024 Osmaniye OSB 2 İşçinin Ölümü, Ankara’da 2 İşçinin Ölümü;
*
20 Haziran 2024 Diyarbakır-Mardin Anız Yangını;
*
Sayıları her gün artan motosikletli ve çekçek arabalı kâğıt toplayıcıları.
S. Adalı
27 Haziran 2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder