Pages

16 Mayıs 2024

Kendini Güvende Hissedememek


Biraz önce kanlar içerisinde, korku dolu gözlerle etrafa bakan bir çocuğun son nefesini verişini izledim. Başının altı kan gölüne dönmüştü. Ölümün örtüsü sardı gözlerini. Burası Refah. Şuan Refah’ta yaşananların özeti bu.

Buna karşın, etrafta kampüslerde kurulan kamplar yüzünden “kendilerini güvende hissedemediklerini” söyleyen insanlara rastlıyorum. Beyefendiler ve hanımefendiler, birileri soykırımı protesto ediyor diye kendilerini “güvende” hissedemiyorlarmış.

İnsan, bu durumda güvensizlik denilen şeyin anlamını sorguluyor. Yerinden yurdundan edilmiş olmaktan, açlıktan ölmekten, sürekli bombalara maruz kalmaktan, kurşunlarla delik deşik edilmekten veya diri diri toprağa gömülmekten daha güvensiz bir şey var mı?

Sonra aklıma, Gazze’de tüm üniversitelerin yok edildiği gerçeği geliyor. Şehirde tüm profesörlerin katledildiği gerçeğini anımsıyorum sonra. O okullara bir vakitler giden öğrenciler, şimdi ne kadar güvende?

Hastane bahçelerinde bulunan toplu mezarları anımsıyorum. Elleri-kolları bileklerinden kablolarla bağlanmış cesetler, sondalar, cerrahi önlükleri bulunuyor çamurun ve çöplerin içinde. Çocukların, ihtiyar insanların, hastaların, bir ara bu insanlara yardım etmiş sağlık çalışanlarının cesetleri bunlar.

İnsan hakları alanında çalışmışsanız, “toplu mezar” ifadesinin yol açtığı korkuyu bilirsiniz. Toplu mezar, yapılmış olan zulmü en iyi anlatan simgelerden biridir.

Birileri hiç vakit kaybetmeden, bize “savaşın gerçekliği”ni anımsatıp duruyor. Peki ama bu, gerçekten bir savaş mı? Bir tarafın suyu, elektriği bu kadar kolay kesebildiği, gıda akışını ve ilâç yüklü gemileri dilediğinde bu denli rahat durdurabildiği başka bir savaş anımsamıyorum ben. Bu bir savaşsa diğer tarafın askerleri nerede, merak ediyorum. Çünkü bu savaş denilen şeyin diğer tarafının elinde ne bir askere ne bir tanka, ne drona ne destroyere ne de savaş uçağına rastlayabildim. Benim tek gördüğüm, çocuklar, yaşlılar, hastalar ve açlıktan ölen insanlar.

Asker görmedim değil. Bu “çatışma” denilen sürecin bir tarafının askerleri var. Bu askerler durmadan videolar yayınlıyorlar. O videolarda görüldüğü kadarıyla bu askerler, çocukların oyuncaklarını ayaklarıyla ezip parçalıyorlar, insanların mutfaklarına def-i hacet ediyorlar, kadınların iç çamaşırlarını üzerlerine geçirip ortalıkta dolaşıyorlar. Bu askerler, bombalarla harap edilmiş binaların enkazı üzerinde birbirlerine evlilik teklifleri yapıyorlar, podcast yayınları gerçekleştiriyorlar. İnsanların mücevherlerini, kıyafetlerini ve paralarını yağmalıyorlar. Beyaz bayrak tutan insanlara veya masum hâliyle bir yolda karşıdan karşıya geçen insanlara ateş açıyorlar.

Medya, ekranlara çıkan uzmanlar ve siyasetçiler, hangi politik görüşten olursa olsun, hiç vakit kaybetmeden, öğrenci eylemlerini kötülediler. Bu kişiler, sürekli bu eylemlerin insanların kendilerini güvende hissedememelerine neden olduğundan bahsediyorlar. Bize durmadan, her şeyin 7 Ekim’de başladığını söylüyorlar. Her fırsatta “bu, misilleme amaçlı bir savaş” diyorlar.

Tamam, diyelim ki 7 Ekim’de korkunç şeyler oldu. Ama bu kişiler, nedense 7 Ekim’den önce seksen yıl boyunca yaşananlardan hiç bahsetmiyorlar. Irk ayrımcılığına, insanların zorla yerlerinden yurtlarından edilmiş olduğuna, gece baskınlarına, çocukların uzun süreler gözaltında tutulduğu gerçeğine, evlerin yıkıldığına, yerleşimcilerin gerçekleştirdikleri saldırılara ve hayatı felç eden ablukaya dair tek laf etmiyorlar. Bu saydığımız şeyler de birilerinin kendilerini sürekli güvende hissedememesine yol açmış olabilir mi?

Refah’a saldırı başladı. Açlık çeken, hastalıklarla uğraşan, yerinden yurdundan edilmiş milyonlarca sivilin gidecek bir yeri yok. Bunca tehlike karşısında bazı uzmanlar, siyasetçiler ve medya temsilcileri, çıkıp okullarının bu zulme sundukları desteğe son vermesini isteyen öğrencileri kötülemeye çalışıyor. Bu talepler yüzünden kendilerini güvende hissedemeyen insanlar için üzülüp ellerini ovuşturuyorlar.

O sedyenin üzerinde ölen küçük çocuğu aklımdan çıkaramıyorum. O çocuğun, bazı kampüslerde barışçıl yürütülen eylemler yüzünden kendilerini güvende hissedemediğini söyleyen insanların yerinde olmayı canı gönülden isteyeceğinden adım gibi eminim.

Kenn Orphan
13 Mayıs 2024
Kaynak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder