“Roma’dan
Sevgiler”
1.
Yetmişlerin
tezlerini yeniden incelersek, yeni sömürge, suni denge, bazen açık bazen kapalı
işlese de faşizmin sürekliliği, yaşadığımız düzeni daha net anlamlandırmamızı
sağlar.
İdeolojik
bunalımın esir aldığı solla yol almaya çalışıyoruz. Bize İmamoğlu’nu-CHP’yi
gösterip “oraya
umut bağlayın” deniliyor. Baskı dönemlerinde CHP ambulansı, “açılım”
dönemlerinde HDP türbülansı, kurtuluş sanılıyor. Bugün ıstakozların, roleks
saatlerin, makam araçlarının oluşturduğu haberlerle düzene alternatif olacağını
iddia eden CHP sömürüsünün üstü kapatılıyor. Roleks marka saat meraklısı İBB
başkanı, Roma turu için uçak kiralatıp yanına aldığı gazeteci ekibini kişi başı
geceliği 100 bin liralık otellerde ağırlıyor, gülerek fotoğraflar çektirip
şefin özel mönüsünden yemek yeniyor. İBB başkanı ise israfı bitiriyor! Giden
ekibin ülkemizi temsil ettiği söyleniyor, itibar korunmalı. Gazetecilerin
arasında Cherest Foundation’dan fon alan medya patronu da var, yeni dönemde tüm
bilgilerin ona aktarıldığı, “kaynağı” sağlam gazetecisi de var, Oda-Halk TV “uzmanı”
da var. Yeni bir denklem kuruluyor. İBB başkanının sekreterinden danışmanına
kadar Koç grubunun petrol şirketi genel müdürü, emperyalizmin kuruluşlarında
çalışmış kişiler yer alıyor. CHP’de de durum aynı; Fullbright bursuyla
yetişenler, emperyalistlerin eğittiği kişiler parti yönetiminde.
Her
şey, emperyalizmin politikasına uygun hale getirilip yol düzleştiriliyor.
Kentsel dönüşüm yasası mecliste üç yüzün altında oyla kabul ediliyor, CHP
vekilleri tam katılım sağlasa yasa geçmeyecek. Öyle olmak zorunda.
İstanbul’da
boş arazi kalmadı, sıra evlerin boşaltılmasına geldi. Bu kadar insan hangi evi
kiralayacak, dönüşüme verdiği evini aynı değerden alabilecek mi? Sol ise halen
Nurtepe ve Gazi’ye umut bağlıyor. Gazi Cemevi’ne gelen ama Türkeş’i rahmetle
anan belediye başkanını karşılayan kalabalık kitleyi görmüyor. Bugün bu iki
mahallede ev kiralarının asgari ücreti bulduğu, gecekondudan eser kalmadığı,
uyuşturucu çetelerinin sokak ortasında ve kahvelerde çatıştığı tartışmaya
açılmıyor. Kimseden ses çıkmaz, çıkamaz.
Baskı
döneminden geçerken CHP’yi tartışmak gerekir. Nedir CHP? Esas olarak Lale Devri’nde
başlayan yenileşme hareketleri Batı’yı taklit ederek onu yakalama amaçlıdır. 2.
Mahmut’a kadar geçen yüz yılda yenilikler oturtulamamıştır. Bu tarihsel
aralıktan sonra yenileşme hız kazanarak kalıcı hale gelir. Bugün ilerici
değerler diye dillendirilen yenilikler bir günde doğmamıştır. Soluğu Avrupa’da
alma geleneği sola Jön Türkler’den bulaşmıştır. Galatasaray Lisesi’nden Darülaceze’ye,
Darülbedayi’ye, gazeteye, tercüme odalarına kadar olan yenilikler 1923
öncesinin eseridir.
Son
yüz yıllık sürece geldiğimizde de Truman Doktrini çerçevesinde alınan Marshall
Planı 1950 öncesinde atılan imzalarla gerçekleşir. 15-16 Haziran işçi
direnişini hazırlayan greve ve lokavta yönelik yasa, senatoda ve mecliste CHP
vekillerinin verdiği destekle kabul edilir. 6 Mayıs idamlarına el kaldıran
yüzün üzerinde CHP vekili vardır, oylamaya katılmayan parti başkanları da
Marshall desteğini alarak kırdan kente göçe ve gecekondulaşmaya neden olanlardır.
Şimdi o gecekondular yıkılmalıdır!
Ortanın
solu, Sovyet tehdidine karşı görev başındadır. 12 Eylül darbesi
gerçekleştiğinde solun bir bölümü, acaba “Kemalist” askerler mi yaptı?” diye
direniş göstermez. Madımak’taki aydın ve sanatçılar, dönemin SHP’li
yöneticilerini aradığında kendilerine yardım edileceği söylenerek otele
sıkıştırılanlar saatlerce ölüme terk edilirler. Gazi Katliamı gerçekleştiğinde
de “görevini kötüye kullananlar varsa soruşturma açacağını” söyleyen koalisyon
ortağı da aynıdır. Takvim biraz daha ilerletilirse, 19 Aralık’ta koalisyona
hangi partinin ortak olduğu görülebilir. Bugün de yaşanan durum aynı. Birçok
yazıda sendikaların öğrenciler, güvencesizler, işçi ve emekçiler için miting,
yürüyüş, protesto düzenlemesinin aciliyetini belirtmiştik, fakat tüm yetki CHP’ye
devredildiğinden, şimdi bu sınıflar için CHP miting düzenliyor. Her şey olması
gerektiği gibi ilerliyor. CHP’nin uçağına binen “derin gazeteci”, Gezi
döneminde sahaya sürülüyor, bu 1 Mayıs için “solcu bayramı değildir” diyerek
direnenleri marjinalize ve kriminalize ediyor.
Kent
sadece bir örneklem. CHP’nin İstanbul pratiği, esasında tüm ülkeye yönelik test
sürüşüdür. İsrafı bitireceğini ve tarikatların gelirini keseceğini iddia
edenler, halktan toplanan vergilerle Roma’ya gidip lüks otellerde kalıyor.
Oysaki bugün “halk plajı” bile kalmamış durumda, kıyı kullanım hakkı kapitalist
şirketlerde. Artık tüm halk, Bingöl Çobanları şiirinde geçtiği gibi
"henüz deniz görmemiş köylü çocuğu" ya da kent çocuğu.
Öte
yandan tarikatlardan özel hastane açması karşılığında oy isteniyor. O
tarikatların yurtlarında kız çocukları yangında can veriyor. Tüm bunlar
yaşanırken iki kentte 4 işçi yaşamını yitiriyor, genç bir kadın metroda sarı
şeridi geçip intihar ediyor, kentin ara sokaklarında cinsiyeti ve yaşı fark
etmeksizin çekçekli kâğıt toplama araçlarını çeken insanlarla doluyor. Kadın
destek birimi kuran belediye, uyuşturucuyla mücadeleye yönelik birim
oluşturmuyor, oluşturmaz. İdeali olan Avrupa ülkelerinde uyuşturucu kullanımı
ve ticareti yasallaşıyor, Almanya’da uyuşturucu satan otomatların kurulması
kabul ediliyor, birçok Avrupa ülkesinde büfelerden uyuşturucu satın alınıp açık
alanda kullanılıyor. CHP belediyeciliği esasta AB’ciliktir.
2.
Kürt
siyasetindeki durum CHP’den farklı değil. Nicel açıdan delege sayısı
üstünlüğüyle sendikaları emperyalizmin fon kuyruğuna yerleştiriyor,
emek-sermaye çelişkisini yok sayıyor, kadın ve kimlik sendikacılığını
emperyalizm öyle istiyor diye emekçilere dayatıyor. Ezilen halkın mücadelesini
verdiğini iddia ediyor ama ne sendikaları ne de partisini Filistin için bir
adım atmaya yönlendiriyor. Ortadoğu’da kadın düzenini kurtuluş sayıyor. Suriye’ye
emperyalizmi kendi siyasi hattının çağırdığını bilinçlerden kaçırıyor.
Emperyalizmin Suriye’yi açık işgali bu şekilde gerçekleşti. Önce IŞİD kuzeye
yöneldi, ardından emperyalistler IŞİD’e karşı bölgeye çağrıldı. Aynı IŞİD,
Rakka’yı konvoylar halinde terk etti. Yaralı IŞİD militanını hastanede ziyaret
eden ise İsrail başbakanı.
Ulusal
onur korunurken, Suriye ve Irak halklarının ulusal onurunun hiçe sayılmasına
ortak olundu. Suriye petrolünü kaçıranlara alan açıldı. Ekolojist hareket
olduğunu söyleyenler, emperyalizmin Suriye’de radar üssü açmasına sessiz
kalıyor. Kandan kına yakılmıyor ama milliyetçilik için bu deyim geçerli değil.
Ankara’da
durakta bekleyen işçi, emekçi, öğrenci milliyetçiliğin "barışçıl"
politikasına kurban ediliyor. Sol ise suspus. Sınıfsız sömürüsüz düzen teorisi
ülkemize gelince nedense değişiyor! Milliyetçilik her şeyi dümdüz ediyor.
Emperyalizmin büyükelçilerini Taksim’e çıkarıyor, TÜSİAD’la halay çekiyor,
karşısına aldığı parti liderini ayakta alkışlıyor, ırkçı parti liderinin
ittifakına oy istiyor, seçim çalışması yapmak için girmeye çalıştığı o “gecekondu”
mahallelerinde uyuşturucu satışına eklemlenmiş bölge insanına müdahale
etmiyor, bölge illerinde yaşanan kadın sorununda failin aidiyetine göre konum
alıyor, kendi insanının çeteleşmesini ve yozlaşmasını-yozlaştırmasını ulusal
sorun dâhilinde algılamıyor. Sol ise suspus.
Başta
kendi halkına çözüm olamayan, hiçbir şekilde bu ülke insanına çözüm olamaz.
Eleştirdiğinizde de bir yerde konumlandırılmanız kaçınılmaz.
3.
Emperyalizmin
elleri tartışıldıktan sonra suni dengeye geçilebilir. O, her zaman işliyor.
Bugün eğitim sendikalarına üye öğretmenler birbirlerine ev kiralayıp satıyor,
dershane-etüt-kurs merkezi açıyor, yeşil pasaportuyla geziyor, cafe-bar
işletmesine ortak oluyor, bitcoin gibi platformlara umut bağlıyor. Bu anomali
de ahlak yasası ve iktisadi denklemde tartışılmıyor. Feodal ilişkiler
çerçevesinde yapılan evliliklerle elde edilen çift maaşla düzene alternatif
iktisadi alan açılmaya çalışılıyor. Ortada bir aile yok, yatırım ortaklığı var.
Sendikalar ve partiler, bu nedenlerle kira zamlarına ve kentsel dönüşüme sessiz
kalıyor. Bir emekçi, güç de olsa o çok yüceltilen Kadıköy'de ev tutabilirken
bugün Şişli, Beşiktaş, Kadıköy, Sarıyer, Bakırköy gibi CHP’li belediyelerin
yönettiği en az 30-40 yaşındaki apartman daireleri için ortalama kira, 30-50
bin bandında seyrediyor. Yeni alınan belediyelerle ve kentsel dönüşümle CHP
aracılığıyla İstanbul, işçi emekçiye kapatılacak. Kira zamlarından en kârlı
çıkanlar, CHP ve mülk sahibi sendikalılar. Muhafazakâr ve sağcı denilen
mahallelerde kiralar, bu meblağların yarısı.
Her
ilçenin sekülerizm uğruna yaşam kalitesi yükseltilecek, İstanbul, emperyalist
sömürüye açılıp işçi emekçi kovulacak, kovulmalı!
4.
İşçi
emekçide durum nedir? Yozlaşma-yozlaştırma bataklığında çırpınan yaşamlar. En
diptekiler için yaşam her gün daha da zorlaşıyor. Kâğıt toplayıcısının
arabasına zabıta el koyuyor, umudu tükenenler uyuşturucuya ve intihara
sürükleniyor, öğrenciler okulu terk ediyor, çeteleşme-mafyalaşma her yanı
kuşatıyor.
5.
Aslında
bir özeleştiridir. Şu bir gerçek ki bu yazılar yazılmasaydı, sendikalar ve
meslek odaları Filistin için bir paylaşım bile yapmayacaktı ama öyle de olsa
sadece sosyal medyadan günü kurtarma çabası hâkim. Asıl özeleştiri ise
psikiyatriden kültüre, sömürüye, ideolojik bunalıma, barınmaya, yoksulluğa,
motokuryelere, kentsel dönüşüme, emperyalizme, eğitim emekçilerinin yaşadığı
sorunlara kadar söylenebilecek ne varsa elimizden geldiği kadar dile getirmeye
çalıştığımız halde sendika yönetimlerinin bürokrasi dengesini altüst etmek için
teorik müdahale dışında pratik müdahaleye geçememek oldu. Hal böyle olunca
onlar yetkiyi ellerinde tuttu, biz ise sendikal bir grup oluşturmak için bile
çaba göstermedik. Bir umut kıvılcımı yaktık ama doğru teoriyle desteklenen bir
sendikal çevre oluşturmadık.
Herkesin
bir “gerekçesi var” değil mi? Öyledir, her insan çok “özeldir”. Sorun da
burada, bireysel anarşizmi ve kahraman mitosunu kendi öznelliğinde
politikalaştırmak, yani bireyler toplamından medet ummak: bak haklı çıktım,
herkes bana saygı duyuyor, tüm eleştirilerimi yapabiliyorum, tepkimi dile
getirince sendika bürokratları sessiz kalıyor, ben demiştim, bunu önceden
görmüştüm, tam da tahmin ettiğim gibi oldu, yine haklı çıktım, arkadaşlarımla tek
sohbetim ideolojik-politik konular, üniversite yıllarımda çok faaldim, gittiğim
her yerde anlatıyorum, yakın çevremde bana “işte geldi sosyalist” diye
takılıyorlar, sosyal medyadan neler neler paylaşıyorum, aynı düşüncede ve bana
hak veren arkadaşlarım var vs. Gerçek şu ki aynı düşüncede olunan yüzlerce
arkadaş sadece arkadaştır, yoldaş değildir, aynı kavgada yer almaz; kavga da
disiplin gerektirir. Tüm bu "radikalizm" ise iş yerlerinde ve çevrede
kendine meşruiyet zemini aranan “Kemalizmde” ve CHP propagandasında eritiliyor,
ister bireysel protestocu olunsun ister o yönetimleri oluşturan sendikal
çevrelerden olunsun. O yüzden sorun biraz da bizde. Asıl kahramanlar, suda
balık olan mütevazı yaşamlar. Diğerleri, sadece onların açtığı “maceracı” yolda
politika yapıyor!
Esasında
tüm sol çevre ve bireyler, CHP’li. Yoksa hepimizin yüce “gerekçeleri” var ama
şikâyet etme hakkı kutsaldır, ritüel yerine getirilmeli. Hangi bireysel
söylemle etkilenen insan, nereye çağrılacak, asıl sorun bu. O insanlar da
hiçbir güvencesi olmayan en diptekiler. Bu yüzden suni dengede yer alan küçük
burjuva sol bireyler kavgaya ter dökmez. Onlar için ilericilik ve sekülerizm
dışında kurtuluş yok.
En
son ne zaman bir işçinin elini sıkıp onunla bir bardak çay içtiyseniz, kâğıt
toplayıcısının derdine kulak verdiyseniz, sizi kurtaracak olanlasınızdır. Başka
türlüsü küçük burjuva bireyin öznel hezeyanıdır. Masallarda geçtiği gibi, tüm
kusurları düzelten ya da olağandan farklı gösteren aynaya aldanmaktır.
Eleştirdiklerimiz
bize uymuyor diye kavganın dışında kalıyorsak, ya doğru hatla
karşılaşmamışızdır ya da ortak hattı inşa etmek için ellerinde tuğlayla
bekleyenleri duvar örmeye çağırmamışızdır. Diğer türlüsünü yapanlar, ya geriden
eleştirmeyi politika bilenler ya da disiplinden kaçıp bireysel “komün”
kurduğunu zannedip harikalar diyarında gezenlerdir. Bir ayağı düzende bir ayağı
ideolojide olan insan da çevre de sürekli bunalımdadır ya da bu çelişkinin
ortaya çıkardığı bireysel öfkeyi sınıf kini zanneder.
6.
Son
olarak belirtmek gerekir ki bu düzenden memnun olmayan -aksi varsa
nemalanıyordur- işçiler, emekçiler, öğrenciler, ezilenler ve sömürülenler,
derdini ve öfkesini dile getirip teoriyi güçlendirmek için İştiraki’ye
gelebilir. Teorik kavga olmadan sömürüsüz düzene bizi götürecek olan doğru
pratik de gelişmez.
S. Adalı
28
Mayıs 2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder