Hayfa’da yürütülen operasyonlara onayı veren, David
Ben Gurion’un kurduğu Danışma Komitesi’ydi. Başlatan o değildi ama arkasındaki
destek, komiteye aitti. Komite, sonrasında İsrail devletine güvenlik, strateji
ve özelde Filistinliler genelde Arap dünyasına karşı yürütülecek politikalar
konusunda danışmanlık hizmeti verdi.
Şehirdeki Arap nüfusu, Aralık ayından önce terörize
edilmeye başlanmıştı. Bu baskının neticesinde, Filistinliler içerisinde
imtiyazlı konumda olanlar, şehir sakinleşene dek Lübnan ve Mısır’daki evlerine
çekildiler. Bu kategoriye girip de şehri terk edenlerin sayısı konusunda
tarihçiler farklı sayılar veriyorlar. Şehri terk edenlerinin sayısının 15 ilâ
20 bin civarında olduğu tahmin ediliyor.[1]
12 Ocak 1948 günü şehir halkının liderlerinden olan,
Arap Bankası’nda müdürlük yapan ayrıca şehirdeki ulusal komitede görev alan
Ferid Saad, Arap Yüksek Komitesi sekreteri Dr. Hüseyin Halidi’ye ümitsiz bir
ifadeyle şu telgrafı çekti: “Yahudilerin gerçeği bilmemesi en hayırlısı.”[2]
Burada bahsi edilen gerçek, Filistin’deki seçkin ailelerin iradesinin
Yahudilerin bir ay boyunca sürdürdükleri saldırı sonucunda kırılmış olmasıyla
ilgiliydi.
Oysa zaten Yahudiler, şehirde olan bitenden
haberdarlardı. Danışma Komitesi, Aralık ayında zengin ve imtiyazlı kesimin
şehri terk ettiğini, Araplara silâh gelmediğini, Arap hükümetlerinin tahrik
edici savaş diline başvurup eylemsizliklerini ve Filistinlilerin yanında
durarak sürece müdahale etme konusundaki isteksizliklerini gizlediklerini gayet
iyi biliyordu.
Zenginlerin şehri terk etmesi, Hayfa’daki 55 ilâ 60
bin kadar Filistinlinin lidersiz kalması anlamına geliyordu. Şehirdeki silâhlı
Arap gönüllü sayısı da çok azdı. Şehirde halk, Nisan 1948’de Yahudi güçlerinin
insafına terk edilmişti. Tüm bu gelişmeye, şehir halkının güvenliğinden ve
esenliğinden kâğıt üstünde sorumlu olan İngiliz birliklerine rağmen tanık
olunmuştu.
Şehir civarında Yahudilerin yürüttüğü operasyonun bu
aşamasına “Makas” (Misparayim) ismi verildi. Bu isim, operasyonun çift taraflı
kuşatmayı aynı zamanda şehirle civarındaki Filistinli yerleşimleri arasındaki
bağın kesilmesi işlemini içerdiği anlamına geliyordu.
Tıpkı Tiberyas (Taberiye) gibi Hayfa da BM planında
Yahudi devletine verilmişti: ülkedeki tek önemli limanın Yahudi kontrolüne
bırakılması, BM’nin barış teklifinde Filistinlilere adillikten uzak bir anlaşma
önerildiğinin kanıtıydı. Yahudiler, liman kentini istiyorlardı ama buradaki
75.000 Filistinliyi istemiyorlardı. Nisan 1948’de onları gönderme hedefine
ulaştılar.
Filistin’in ana limanı olarak Hayfa, aynı zamanda
İngiliz birliklerinin çekileceği tren hattının son istasyonuydu. İngilizlerin
Ağustos’a kadar kalması bekleniyordu, ancak Şubat 1948’de gidiş tarihlerini
Mayıs’a çektiler. Epey kalabalık olan İngiliz askeri birlikleri, hâlen daha
şehirdeki asayişi sağlama konusunda hukuki, kimilerine göre, ahlaki yetkeye
sahiplerdi. Askerlerin Filistin’de yapıp ettikleri, sonrasında birçok İngiliz
siyasetçisinin de kabul ettiği biçimiyle, Ortadoğu’da Britanya İmparatorluğu’nun
tarihinde en utanç verici kesit olarak kayda geçti.[3]
Yahudilerin şehirdeki halkı terörize etme, korkutma
amacı güden harekâtı Aralık ayında başladı. Bu harekâtta şehir, yoğun biçimde
bombardımana tabi tutuldu, keskin nişancılar halka ateş açtı, dağın
eteklerinden benzin ve yağ dökülüp yakıldı, şehrin çeşitli yerlerine
patlayıcılar yerleştirildi. 1948’in ilk ayları boyunca devam eden saldırılar,
Nisan ayının başlarında iyice yoğunlaştı. Taberiye’deki Filistinlilerin zorla
şehirden kovulduğu 18 Nisan 1948’de İngilizlerin Kuzey Mıntıkası komutanı
olarak atadığı Tümgeneral Hugh Stockwell, Hayfa’ya yerleşti, şehirdeki Yahudi
ileri gelenlerini ofisinde topladı ve onlara iki toplum arasında bir tür tampon
bölge olarak işgören İngiliz askerlerinin iki gün içerisinde bulundukları
yerleri terk edeceğini söyledi. Yahudi güçlerinin elli binden fazla
Filistinlinin yaşadığı bölgelere doğrudan saldırmalarına ve oraları ele
geçirmelerine tam da bu “tampon” denilen güç mani oluyordu. Hayfa’nın
Araplardan arındırılması süreci için yol bu şekilde açılmış oldu.
Şehrin Araplardan arındırılması görevi, Yahudi
ordusunun en üst birimlerinden biri olan Karmeli Tugayı’na verildi. Tugay,
Arap-İsrail savaşı sırasında, 22 Şubat 1948 günü kurulmuştu. (Bir de Kiryati
denilen, daha düşük kaliteli tugaylar vardı. Bu Kiryati, Yahudi Araplardan
oluşuyordu ve sadece yağma gibi pek cazip olmayan görevlerde kullanılıyordu.
“Kiryati” kelimesi, İsrail belgelerinde “insanlık vasfı yetersiz” olarak tarif
ediliyor.)[4]
Karmeli Tugayı’na mensup 2.000 kadar asker,
karşılarında düşük kalite silâhları ve sınırlı cephanesi olan, önemli bölümü
Lübnanlı gönüllülerden ve şehir halkına mensup kişilerden oluşan, teçhizatı
yetersiz 500 kişiyi buldu. Yahudi tarafında üstelik zırhlı araçlar ve havanlar
vardı.
İngiliz bariyerinin kaldırılması ile birlikte Makas
Operasyonu yerini Hamurdan Arındırma (bi‘ur hametz) operasyonuna bıraktı.
İbranicede bu terim, topyekûn temizliği ifade ediyordu. Burada Yahudi dinine
ait bir uygulamaya atıfta bulunuluyordu. Hamursuz Bayramı süresince ekmek
pişirmek veya unlu herhangi bir şey üretmek yasak olduğu için Yahudiler, bu
bayramın arifesinde evlerinde ekmeğe veya una dair her türden izi ortadan
kaldırıyorlardı.
Ekmek ve un olarak görülen Filistinliler, Hayfa’nın
arındırılması sürecinde her türden zulümle yüzleştiler. Hamursuz Bayramı’ndan
bir gün önce, 21 Nisan günü katliam başladı.
İngiliz komutan Stockwell, Yahudilerin Filistinlilere
saldıracaklarını önceden biliyordu. Aynı gün şehirdeki Filistinli liderleri
fikirlerini almak için yanına çağırdı. Stockwell’in ofisine o sabaha gelen dört
bitkin adam da esasen o günlerde lider vasfı kazanmıştı. Hiçbirisi de böylesine
tarihi bir momentte resmi düzeyde liderlik edecek konumda değildi.
Filistinli liderler ve Stockwell arasında önceden
gerçekleşmiş olan yazışmaların da gösterdiği üzere, liderler, Stockwell’i
kanunun ve şehirdeki düzenin koruyucusu görüp ona güvenmişlerdi. İngiliz
subayı, onlara halkının şehri terk etmesinin daha iyi olacağını söyledi. Oysa o
şehir, on sekizinci yüzyılın ortalarından beri aileleriyle birlikte yaşayıp
çalıştıkları yerdi. O dönemde Hayfa, modern bir şehir olarak öne çıkmaktaydı.
Stockwell’i dinledikçe bu liderlerin komutana olan güvenleri azaldı, bu insanlar
anladılar ki kendi toplumlarını koruyamayacaklar, bu nedenle kendilerini en
kötüsüne hazırladılar: madem İngilizler Filistinlileri korumayacak, o vakit
Filistinliler şehirden kovulmaya mahkûmdu.
Liderler, Stockwell’e süreç gerekli şekilde organize
edilmesi durumunda şehri terk edeceklerini söylediler. Karmeli Tugayı ise
Filistinlileri yıkım ve katliamla şehirden kovmak için elinden gelen her şeyi
yaptı.[5]
İngiliz komutanla buluşmaya giderken bu dört adam,
yolda Yahudilerin megafonlarla Filistinli kadınları ve çocukları şehri terk
etmeye zorladıklarını gördü. Artık çok geçti. Şehirde megafonlardan birbiriyle
çelişen cümleler, mesajlar işitiliyordu. Bir yandan şehrin Yahudi belediye
başkanı, esasen düzgün bir insan olan Şabtay Levi, halktan şehirde kalmalarını
istiyor, ona kimsenin zarar görmeyeceğini söylüyordu.
Ateş emrini Levi değil, Karmeli Tugayı’nda operasyon
subayı olarak çalışan Mordehay Maklef verdi. Etnik temizlik sürecini bizzat
Maklef yönetti. Askerlere verdiği emir açık ve netti: “Karşınıza çıkan tüm
Arapları öldürün. Ateşe verilebilecek her şeyi yakın, kapıları patlayıcılarla
patlatın.” (Sonrasında Maklef, İsrail’de genelkurmay başkanı oldu.)[6]
Bu emirlerin uygulanması ile birlikte Hayfa’daki
binlerce savunmasız Filistinlinin yaşadığı 1,5 kilometrekarelik alandaki terör
saldırılarıyla ve oluşan şokla birlikte herkes, eşyasını bile toplayamadan, ne
yaptığını bile bilmeden, şehri terk etmeye başladı. Filistinliler, o panikle
limana koştular. Burada kenti terk etmelerini sağlayacak bir gemi ya da tekne
bulmayı umuyorlardı. Kaçmalarının hemen ardından Yahudi askerler evlere girip
her şeyi yağmaladılar.
Üst düzey Siyonist liderlerden biri olan Golda Meir,
Hayfa’yı birkaç gün sonra ziyaret ettiğinde yaşadıklarını aktarırken, o evlere
girdiğinde içini kaplayan korkudan bahseder. İnsanlar, masalarında yemeklerini
bırakarak, çocuklar oyuncaklarını, yerlerdeki kitaplarını almadan kaçmışlardı.
Sanki hayat bir anda donmuş gibiydi.
Meir, Rusya’daki pogromlardan kaçıp ABD’ye yerleşmiş
olan bir aileye mensuptu. Filistin’e ABD’den gelmişti. Hayfa ziyaretinde
gördükleri, ona onlarca yıl önce Rusların Yahudilere uyguladığı vahşet
konusunda ailesinin kendisine anlattıklarını anımsatmıştı.[7] Ama görünen o ki
bu bilinç, kendisinin ve arkadaşlarının Filistin’de uygulayacakları etnik
temizliğe devam etme kararlılığına hiçbir şekilde halel getirmemişti.
22 Nisan gününün şafağında insanlar sel gibi limana
aktılar. Sokaklar, kurtulmak için çabalayan insan kalabalığı ile doluydu.
Arapların bizzat atadıkları liderler, bu kaotik sahneyi biraz olsun düzene
sokmaya çalıştılar. Megafonlarla bağırılıyor, insanlardan limanın yanındaki
eski pazar yerinde toplanmaları ve denizden tahliye işlemi düzene sokulana dek
bir yere sığınmaları isteniyordu. Megafonlardan “Yahudiler Stanton yolunu işgal
etmişler, buraya geliyorlar” deniliyordu.
Savaş esnasında yaptıklarının kaydını tutan Karmeli
Tugayı’nın savaş kitabında, yaşananlara dair pişmanlık ifadesi içeren tek bir
cümleye bile rastlanmıyordu.
Subaylar, insanlara liman kapısının yanına
toplanmalarının tavsiye edildiğini biliyorlardı. Bu sebeple, askerlerine pazar
yerini ve limanı gören dağın eteğine üç inçlik havan topu yerleştirmeleri emri
verdiler. Bugün burada Rothchild Hastanesi bulunuyor. Sonrasında, aşağıdaki
kalabalığa havan mermileriyle ateş açıldı. Bu plan sayesinde insanların
düşünmek için bir saniye bile vakit bulamamaları ve kaçışın sadece tek yönde
gerçekleşmesi istenmişti. Filistinliler, pazar yerinde, Osmanlı’dan kalan ama
İsrail Devleti’nin kurulması sonrası, tanınmanın ardından yıkılan beyaz kemerli
bir kubbenin altında toplandıklarından, Yahudi askerler için kolay birer hedef
hâline geldiler.[8]
Hayfa pazarı, limanın ana kapısından yaklaşık yüz
metre uzaklıktaydı. Topçu atışı başladığında, burası Filistinlilerin panikle
kaçacakları yerdi. Kalabalık, kapıyı tutan polisleri kenara iterek zorla limana
girdi. Çok sayıda insan, limana demirlemiş teknelere binip kentten kaçmaya
başladı. Kısa süre önce o günkü saldırılardan kurtulanların yayımlanan
anılarından, sonrasında yaşanan korkunç gelişmeleri öğrenmek mümkün. Birinde
şunlar söyleniyor:
“İnsanlar,
dostlarını, kadınlar kendi çocuklarını çiğnemek zorunda kaldı. Limandaki
tekneler, kısa bir süre sonra yük gemisi misali dolup taştı. Kalabalık, korkunç
düzeydeydi. Birçoğu, alabora olup yolcularıyla birlikte battı.”[9]
Bu korkunç kıyımın ve saldırının haberi Londra’ya
ulaşınca İngiliz hükümeti, bazı görevlilerini harekete geçirdi. İngilizler,
Filistin’deki eylemsizliklerinin yol açtığı felâketin büyüklüğünü belki de ilk
kez idrak ettiler.
İngiliz Dışişleri Bakanı Ernest Bevin, komutan
Stockwell’in tavrına kızarken, imparatorluk genelkurmay başkanı, yani
Stockwell’in patronu olan Feldmareşal Montgomery, onu savundu.[10] Hayfa’daki
Filistinli liderlerin son demde Stockwell’e gönderdikleri mektup süreç
konusunda çok şey anlatıyor:
“İngiliz
makamlarının anlayışsızlık gösterip, yaralılara yardım göndermeyi rica
etmelerine rağmen göndermemeleri, bizi fazlasıyla üzmüş, kahretmiştir.”[11]
Ilan Pappe
[Kaynak: The Ethnic Cleansing of Palestine,
Oneworld Publications, 2006, s. 92-96.]
Dipnotlar:
[1] Bkz.: Simcha Flapan, The Birth of Israel: Myths and Realities, (New
York: Pantheon Books), s. 89–92.
[2] İsrail istihbaratının eline geçen bu telgrafı Ben
Gurion günlüğünün 12 Ocak 1948 tarihli bölümünde aktarıyor.
[3] Bkz.: Rees Williams, the Under Secretary of
States statement to Parliament, Hansard, House of Commons Debates, Cilt.
461, s. 2050, 24 Şubat 1950.
[4] Sonradan Golda Meir’in danışmanlığını yapacak olan
İsrail Galili’nin yardımcısı Arnan Azaryahu’nun aktardığına göre, yeni kurulan
birlik Ramat Gan’a taşınınca Yigael Yadin, Kiryati mensuplarının sahayı
korumamalarını istedi. Maqor Rishon, “mülâkat”, 21 Mayıs 2006.
[5] Walid Khalidi, ‘Selected Documents on the 1948
War’, Journal of Palestine Studies, 107, Cilt. 27/3 (Bahar 1998), s.
60–105. Bu çalışmada Halidi, hem İngilizlerin telgraf ve mektuplarından hem de
Arap komitesinin telgraf mektuplarından istifade ediyor.
[6] Hagana Archives, 69/72, 22 April 1948.
[7] Central Zionist Archives, 45/2 Protocol.
[8] Yayına Hz.: Zadok Eshel, The Carmeli Brigade in
the War of Independence (Tel Aviv: Ministry of Defence Publications, 1973),
İbranice, s. 147.
[9] Walid Khalidi, ‘Selected Documents on the 1948
War’.
[10] Montgomery of Alamein, Memoirs, (Londra:
Collins, 1958), s. 4534.
[11] Walid Khalidi, ‘The Fall of Haifa’, Middle East Forum, XXXV, 10 (Aralık 1959), Hayat, Saad, Muammer ve Kussa’nın 21 Nisan 1948 tarihli mektubu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder