Ludlow’da
grevci maden işçileri katledildi. Bu katliam, Kuzey Amerika tarihinde örgütlü
işçi sınıfına yönelik gerçekleştirilmiş en acımasız saldırılardan birinin
neticesinde yaşandı. Rockefeller ailesi, grevde olan on iki bin işçinin
eylemini bastırma emrini verdi. Bu emir uyarınca Ulusal Muhafızlar ve şehirdeki
grev kırıcıları harekete geçtiler.
Birinci
Dünya Savaşı öncesi ABD işçi sınıfı, önemli sorunlarla cebelleşiyordu. Bu
sürecin neticesinde ülke genelinde, özellikle ülkenin batısında grevlere tanık
olundu. 1913’te bir sendikacının katledilmesi, bardağı taşırdı.
Bu
olayın ardından, Rockefeller ailesine ait Kolorado Akaryakıt ve Demir Şirketi’nde
çalışan işçiler greve çıktılar. Düşük ücretleri, kötü çalışma koşullarını ve
sendikacıların uğradıkları saldırıları protesto eden işçiler, kömür sahasındaki
kampları boşalttılar. Böylece yedi ay süreyle işçilerin patronlarının elinde
zulüm göreceği, en ağır baskılara maruz kalacakları süreç başlamış oldu.
Şirkette
çalışan madencilere günlük 1,68 dolar veriliyor, işçiler ağır koşullarda
çalışmak zorunda kalıyorlardı. Bu, bilhassa ölüm oranlarının ülke ortalamasının
iki katına ulaştığı Kolorado madencileri için geçerli bir durumdu. Zaten çok az
maaş alan madencilere maaşları sadece şirkete ait dükkânda geçerli olan senet
olarak ödenmekteydi. Ayrıca dükkânda fiyatlar epey yüksekti.
Kolorado
madencilerinin sendikalaşma yönünde yürüttükleri çalışmaların tarihi ta 1883’te
gerçekleşen ilk greve dek uzanıyordu. Bu grevde madenciler, Batı Madenciler
Federasyonu üyesi olmak için uğraştılar, 1913’te de Amerika Birleşik Maden
İşçileri Sendikası’na örgütlenmek için çaba sarf ettiler. (Sonrasında işçiler,
1927 yılında Dünya Sanayi İşçileri Konfederasyonu’na üye oldular.)
Amerika
Birleşik Maden İşçileri Sendikası, Rockefeller ailesine ait Kolorado Akaryakıt
ve Demir Şirketi’ne şu türden talepler iletti:
“Amerika Birleşik Maden
İşçileri Sendikası’nın Kolorado ve Kuzey New Mexico genelinde bulunan tüm kömür
madenlerindeki işçiler adına toplu sözleşme yapma yetkisini haiz sendika olarak
kabul edilmesi; tüm madenlerde kantarcılar için etkili bir sistemin
oluşturulması; 1000 kilo kömür çıkartana ikramiye verilmesi, maaşların 15 günde
bir, tedavülde olan para üzerinden ödenmesi, senet uygulamasının ve kamyon
sisteminin kaldırılması, sendika üyelerine yönelik ayrımcılığın
sonlandırılması, yeraltındaki çalışma alanlarında kullanılan ağaç direklerin,
rayların ve benzeri malzemelerin temin edilmesi konusunda maden işletmecilerini
yükümlü tutan eyalet kanunlarının harfiyen uygulanması.”
Sendikanın
talepleri ve devam eden grev, madenler üzerindeki mülkiyeti sayesinde bölgeye
hâkim olan Rockefeller ailesini epey öfkelendirdi. Grevci işçileri aileleriyle
birlikte şirkete ait evlerden çıkarttı, onları Kolorado’nun o kara kışında
damsız, ortada bıraktı. Amerika Birleşik Maden İşçileri Sendikası’nın ülke
genelinde faal olan şubelerinin yardımıyla grevciler “çadır kentler” kurdular. Bu
kentler, bilhassa kanyonun giriş çıkışlarına kuruldu ki kendi yerlerine
çalıştırılmak için getirilecek grev kırıcılara mani olunabilsin ve greve devam
edilebilsin.
Muhtelif
kurumlar aracılığıyla şirket, grevci işçilere karşı saldırıya geçmek adına,
birçok insan tuttu. Grevcilere ve sendikacılara saldıracak silâhlı muhafızlar görevlendirildi.
Şirkete bağlı muhafızlara, üzerinde makineli tüfeğin bulunduğu zırhlı bir araç
bile verildi. Muhafızlar, bu aracı “Özel Ölüm” olarak adlandırdılar.
Şirketle
grevciler arasındaki gerilim tırmandıkça, madenciler kendilerini ve ailelerini rastgele
ateş açan keskin nişancılara ve muhafızların makineli tüfeğinden çıkan kurşunlara
karşı korumak amacıyla çadırlarının altına siper kazmak zorunda kaldılar.
7
Ekim günü bu zırhlı araçla Forbes’taki çadırkente saldıran muhafızlar bir
madenciyi öldürdüler. Küçük bir kız yüzünden vuruldu, bir başka çocuğun
bacaklarını makineli tüfeğin kurşunları delip geçti. Bu süreçte grev
kırıcılarla grevci işçiler arasında da çatışmalara tanık olundu. Bu çatışmalarda
da bazı insanlar öldü.
28
Ekim günü Kolorado Valisi Elias M Ammons, kontrolü sağlasın diye Ulusal
Muhafızlar’ı bölgeye davet etti. Buna rağmen madenciler mücadelelerini sürdürdüler.
Sendika üyeleri ve örgütçüler kaçırılıp dövüldü. Her gün grev kırıcıları ve
Ulusal Muhafızlar, çadırlara düzenli olarak ateş açıyordu. Üstelik kış giderek
daha da sertleşiyordu.
Ulusal
Muhafızlar’ın sahada tutulmasının maliyetini göz önünde bulunduran Vali Ammons,
Rockefeller ailesinin “bizim adamlarımız Ulusal Muhafız üniforması giysin”
teklifini kabul etti. 10 Mart günü Forbes’taki çadırkentin yakınlarından geçen
demiryoluna çok da uzak olmayan bir yerde bir grev kırıcının cesedi bulununca
Ulusal Muhafızlar’ın komutanı General Chase, çadırkentin yok edilmesi emrini
verdi. Grevin zirvesine ulaştığı momentte Ulusal Muhafızlar’a esasen sendikaya
ait olmasına rağmen, madenlerin civarına kurulmuş olan çadırkentleri boşaltmaları
emri verildi.
En
büyük çadırkent Ludlow’daydı. 20 Nisan 1914 günü sabahı askerler, kampa
makineli tüfeklerle ateş açtılar, hareket eden her şey hedef alındı. Karşılık veren
madencilerle askerler arasındaki çatışma yaklaşık on dört saat sürdü. Kızıl Haç
çalışanları, grevcilerin kampından geriye kalanlar arasında ölü ve yaralı
aradılar.
Öğleden
sonra kampın yakınındaki demiryolunda bir yük treni durdu. Birçok madencinin
aileleriyle birlikte kaçıp doğuda Kara Tepeler olarak bilinen bölgeye gitmelerine
izin verildi. Kampı kuran isimlerden olan Louis Tikas, Ludlow kampına yönelik
saldırıdan sorumlu Teğmen Linderfelt’le ateşkes için bir araya geldi. Buluşma yerinde
teğmen, Tikas’ın başına tüfeğinin dipçiğiyle vurdu, askerler yüzüstü yere
yatırdıkları Tikas’a birkaç kez ateş açtılar. Onu oracıkta katlettiler.
Aynı
akşam karanlık çökünce askerler, kampa girip çadırları ateşe verdiler, kurşunlardan
korunmak için çadırın altındaki siperde saklanmakta olan iki kadını ve on bir
çocuğu öldürdüler. Saldırı esnasında on üç kişi daha katledildi.
Katliam
haberleri ülkeye yayılınca grevdeki işçilerle dayanışmak ve Ludlow’da
sevdiklerini kaybedenlere destek sunmak amacıyla birçok yerde greve çıkıldı. Eyaletteki
birçok şehri madenciler ele geçirdi. Hatta bazı yerlerde Ulusal Muhafız
birlikleri silâh bıraktı, işçilerle mücadele etmeyeceklerini söyledi.
Ancak
ne var ki işçilerin talepleri karşılanmadı, sendikaları yetkili sendika
unvanını elde edemedi, hatta birçok işçinin yerine sendikalı olmayan işçiler
alındı. Cinayetler sebebiyle hiçbir Ulusal Muhafız mensubu yargılanmadı. Yapılan
saldırı sonucu altmış altı insan katledilmiş olmasına rağmen hiçbir dava
açılmadı.
1918’de
grev sürecinde ölenleri anmak için bir anıt dikildi. Anıtın üzerinde Ludlow
Katliamı’nda ölen kişilerin isimleri yazılıydı:
Louis
Tikas, yaş: 30
James Fyler, yaş: 43
John Bartolotti, yaş: 45
Charlie Costa, yaş: 31
Fedelina Costas, yaş: 27
Onafrio Costa, yaş: 4
Frank Rubino, yaş: 23
Patria Valdez, yaş: 37
Eulala Valdez, yaş: 8
Mary Valdez, yaş: 7
Elvira Valdez, yaş: 3 aylık
Joe Petrucci, yaş: dört buçuk
Lucy Petrucci, yaş: iki buçuk
Frank Petrucci, yaş: 4 aylık
William Snyder Jr, yaş: 11
Rodgerlo Pedregone, yaş: 6
Cloriva Pedregone, yaş: 4
Sam Lowry
11
Eylül 2006
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder