Pages

20 Nisan 2024

1914 Ludlow Katliamı

Ludlow’da grevci maden işçileri katledildi. Bu katliam, Kuzey Amerika tarihinde örgütlü işçi sınıfına yönelik gerçekleştirilmiş en acımasız saldırılardan birinin neticesinde yaşandı. Rockefeller ailesi, grevde olan on iki bin işçinin eylemini bastırma emrini verdi. Bu emir uyarınca Ulusal Muhafızlar ve şehirdeki grev kırıcıları harekete geçtiler.

Birinci Dünya Savaşı öncesi ABD işçi sınıfı, önemli sorunlarla cebelleşiyordu. Bu sürecin neticesinde ülke genelinde, özellikle ülkenin batısında grevlere tanık olundu. 1913’te bir sendikacının katledilmesi, bardağı taşırdı.

Bu olayın ardından, Rockefeller ailesine ait Kolorado Akaryakıt ve Demir Şirketi’nde çalışan işçiler greve çıktılar. Düşük ücretleri, kötü çalışma koşullarını ve sendikacıların uğradıkları saldırıları protesto eden işçiler, kömür sahasındaki kampları boşalttılar. Böylece yedi ay süreyle işçilerin patronlarının elinde zulüm göreceği, en ağır baskılara maruz kalacakları süreç başlamış oldu.

Şirkette çalışan madencilere günlük 1,68 dolar veriliyor, işçiler ağır koşullarda çalışmak zorunda kalıyorlardı. Bu, bilhassa ölüm oranlarının ülke ortalamasının iki katına ulaştığı Kolorado madencileri için geçerli bir durumdu. Zaten çok az maaş alan madencilere maaşları sadece şirkete ait dükkânda geçerli olan senet olarak ödenmekteydi. Ayrıca dükkânda fiyatlar epey yüksekti.

Kolorado madencilerinin sendikalaşma yönünde yürüttükleri çalışmaların tarihi ta 1883’te gerçekleşen ilk greve dek uzanıyordu. Bu grevde madenciler, Batı Madenciler Federasyonu üyesi olmak için uğraştılar, 1913’te de Amerika Birleşik Maden İşçileri Sendikası’na örgütlenmek için çaba sarf ettiler. (Sonrasında işçiler, 1927 yılında Dünya Sanayi İşçileri Konfederasyonu’na üye oldular.)

Amerika Birleşik Maden İşçileri Sendikası, Rockefeller ailesine ait Kolorado Akaryakıt ve Demir Şirketi’ne şu türden talepler iletti:

“Amerika Birleşik Maden İşçileri Sendikası’nın Kolorado ve Kuzey New Mexico genelinde bulunan tüm kömür madenlerindeki işçiler adına toplu sözleşme yapma yetkisini haiz sendika olarak kabul edilmesi; tüm madenlerde kantarcılar için etkili bir sistemin oluşturulması; 1000 kilo kömür çıkartana ikramiye verilmesi, maaşların 15 günde bir, tedavülde olan para üzerinden ödenmesi, senet uygulamasının ve kamyon sisteminin kaldırılması, sendika üyelerine yönelik ayrımcılığın sonlandırılması, yeraltındaki çalışma alanlarında kullanılan ağaç direklerin, rayların ve benzeri malzemelerin temin edilmesi konusunda maden işletmecilerini yükümlü tutan eyalet kanunlarının harfiyen uygulanması.”

Sendikanın talepleri ve devam eden grev, madenler üzerindeki mülkiyeti sayesinde bölgeye hâkim olan Rockefeller ailesini epey öfkelendirdi. Grevci işçileri aileleriyle birlikte şirkete ait evlerden çıkarttı, onları Kolorado’nun o kara kışında damsız, ortada bıraktı. Amerika Birleşik Maden İşçileri Sendikası’nın ülke genelinde faal olan şubelerinin yardımıyla grevciler “çadır kentler” kurdular. Bu kentler, bilhassa kanyonun giriş çıkışlarına kuruldu ki kendi yerlerine çalıştırılmak için getirilecek grev kırıcılara mani olunabilsin ve greve devam edilebilsin.

Muhtelif kurumlar aracılığıyla şirket, grevci işçilere karşı saldırıya geçmek adına, birçok insan tuttu. Grevcilere ve sendikacılara saldıracak silâhlı muhafızlar görevlendirildi. Şirkete bağlı muhafızlara, üzerinde makineli tüfeğin bulunduğu zırhlı bir araç bile verildi. Muhafızlar, bu aracı “Özel Ölüm” olarak adlandırdılar.

Şirketle grevciler arasındaki gerilim tırmandıkça, madenciler kendilerini ve ailelerini rastgele ateş açan keskin nişancılara ve muhafızların makineli tüfeğinden çıkan kurşunlara karşı korumak amacıyla çadırlarının altına siper kazmak zorunda kaldılar.


7 Ekim günü bu zırhlı araçla Forbes’taki çadırkente saldıran muhafızlar bir madenciyi öldürdüler. Küçük bir kız yüzünden vuruldu, bir başka çocuğun bacaklarını makineli tüfeğin kurşunları delip geçti. Bu süreçte grev kırıcılarla grevci işçiler arasında da çatışmalara tanık olundu. Bu çatışmalarda da bazı insanlar öldü.

28 Ekim günü Kolorado Valisi Elias M Ammons, kontrolü sağlasın diye Ulusal Muhafızlar’ı bölgeye davet etti. Buna rağmen madenciler mücadelelerini sürdürdüler. Sendika üyeleri ve örgütçüler kaçırılıp dövüldü. Her gün grev kırıcıları ve Ulusal Muhafızlar, çadırlara düzenli olarak ateş açıyordu. Üstelik kış giderek daha da sertleşiyordu.

Ulusal Muhafızlar’ın sahada tutulmasının maliyetini göz önünde bulunduran Vali Ammons, Rockefeller ailesinin “bizim adamlarımız Ulusal Muhafız üniforması giysin” teklifini kabul etti. 10 Mart günü Forbes’taki çadırkentin yakınlarından geçen demiryoluna çok da uzak olmayan bir yerde bir grev kırıcının cesedi bulununca Ulusal Muhafızlar’ın komutanı General Chase, çadırkentin yok edilmesi emrini verdi. Grevin zirvesine ulaştığı momentte Ulusal Muhafızlar’a esasen sendikaya ait olmasına rağmen, madenlerin civarına kurulmuş olan çadırkentleri boşaltmaları emri verildi.

En büyük çadırkent Ludlow’daydı. 20 Nisan 1914 günü sabahı askerler, kampa makineli tüfeklerle ateş açtılar, hareket eden her şey hedef alındı. Karşılık veren madencilerle askerler arasındaki çatışma yaklaşık on dört saat sürdü. Kızıl Haç çalışanları, grevcilerin kampından geriye kalanlar arasında ölü ve yaralı aradılar.

Öğleden sonra kampın yakınındaki demiryolunda bir yük treni durdu. Birçok madencinin aileleriyle birlikte kaçıp doğuda Kara Tepeler olarak bilinen bölgeye gitmelerine izin verildi. Kampı kuran isimlerden olan Louis Tikas, Ludlow kampına yönelik saldırıdan sorumlu Teğmen Linderfelt’le ateşkes için bir araya geldi. Buluşma yerinde teğmen, Tikas’ın başına tüfeğinin dipçiğiyle vurdu, askerler yüzüstü yere yatırdıkları Tikas’a birkaç kez ateş açtılar. Onu oracıkta katlettiler.

Aynı akşam karanlık çökünce askerler, kampa girip çadırları ateşe verdiler, kurşunlardan korunmak için çadırın altındaki siperde saklanmakta olan iki kadını ve on bir çocuğu öldürdüler. Saldırı esnasında on üç kişi daha katledildi.

Katliam haberleri ülkeye yayılınca grevdeki işçilerle dayanışmak ve Ludlow’da sevdiklerini kaybedenlere destek sunmak amacıyla birçok yerde greve çıkıldı. Eyaletteki birçok şehri madenciler ele geçirdi. Hatta bazı yerlerde Ulusal Muhafız birlikleri silâh bıraktı, işçilerle mücadele etmeyeceklerini söyledi.

Ancak ne var ki işçilerin talepleri karşılanmadı, sendikaları yetkili sendika unvanını elde edemedi, hatta birçok işçinin yerine sendikalı olmayan işçiler alındı. Cinayetler sebebiyle hiçbir Ulusal Muhafız mensubu yargılanmadı. Yapılan saldırı sonucu altmış altı insan katledilmiş olmasına rağmen hiçbir dava açılmadı.

1918’de grev sürecinde ölenleri anmak için bir anıt dikildi. Anıtın üzerinde Ludlow Katliamı’nda ölen kişilerin isimleri yazılıydı:

Louis Tikas, yaş: 30
James Fyler, yaş: 43
John Bartolotti, yaş: 45
Charlie Costa, yaş: 31
Fedelina Costas, yaş: 27
Onafrio Costa, yaş: 4
Frank Rubino, yaş: 23
Patria Valdez, yaş: 37
Eulala Valdez, yaş: 8
Mary Valdez, yaş: 7
Elvira Valdez, yaş: 3 aylık
Joe Petrucci, yaş: dört buçuk
Lucy Petrucci, yaş: iki buçuk
Frank Petrucci, yaş: 4 aylık
William Snyder Jr, yaş: 11
Rodgerlo Pedregone, yaş: 6
Cloriva Pedregone, yaş: 4

Sam Lowry
11 Eylül 2006
Kaynak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder