“Örgütlenmiş bu küçük
grubun gözü pek ve gerçekten cesur yürüyüşü o kadar hızlıydı ki bekleyen
kalabalık, düşmanlarıyla başa çıkma şanslarının olmadığını anlayıp gözden
kayboldular. Öfkeyle bir araya gelip yumruklarını havaya kaldırdıklarında ise
çok geç kalmışlardı.”
[Stefan Zweig -Dünün Dünyası]
Hepimiz
aynı “şimdi”yi paylaşıyoruz. 2000’lerin ilk çeyreğini geride bırakmaya
hazırlanırken her yeni krizin, geçmişin tetiklediği bir “çözülme”ye eklendiği, çok
katmanlı bir anormallik yıkımından geçerek yaşıyoruz. Bu manzaranın ortasında
manidar bir şekilde faşizmin yeni bir türü ortaya çıkıyor: Örgütsel biçimleri
öyle hızla değişiyor ki bu konu üzerine yazılmış herhangi bir
makale/kitap/hipotez anında tarih olma riski taşıyor.
Ters
Köşe Akademya: Kehanetler Çöplüğü!
Hayatını
Holokost'u inkâra adamış olan Fransız neofaşist Maurice Bardeche, 1961 gibi
erken bir tarihte faşizmin farklı bir biçimde geri döneceğini öngörmüştü:
“Farklı bir isimle, farklı
bir yüzle, geçmişten kalma tasarılara ihanet eden tek bir şey taşımaksızın,
tanımayacağımız bir çocuk suretinde ve genç bir Medusa başı ve Sparta
Nişanı'yla yeniden doğmuş olacak.”
Bardeche,
faşist projenin özünün fırtına birlikleri ve işkence hücreleri değil; fakat
onun “insan ve özgürlük” anlayışı olduğunda ısrar etmişti. Bugün YouTube,
Facebook veya Twitter'da ne arıyor olursanız olun, faşizmin insan ve özgürlük
anlayışı yalnızca birkaç tık uzağınızdadır.
O
halde bir kuşak tamamen yanıldı. Sonunda anlaşıldı ki faşizm, 1930’ların
Avrupası'nın özgül sınıfsal dinamiklerine dayanmıyordu. Onun üretimi için
kitlesel işsizlik yaşanmasına gerek yoktur. Savaş mağlubiyetine veya devlete
ait radyo istasyonlarının varlığına bağımlı değildir. O, “kapitalizmden
kaynaklanan sistem arızasının yinelenen bir semptomudur.”
Ve
faşizmin dayandığı can alıcı başarısızlık, ekonomik değil, ideolojiktir. Normal
zamanlarda kapitalizm, edilgen ve yaygın bir inanç sistemiyle sürdürülür.
Basitçe, yaşamlarımızı sürdürmek için piyasaların müdahalesiz işlediğine,
hükümetin adil ve insaflı olduğuna, çok çalışmanın ödüllendirileceğine
inanmamız gerekir; öyle ki teknolojik ilerleme sürdükçe hayat, biz ve
çocuklarımız için daha iyiye gidecektir. Bu inançlar, birlikte ele alındığında,
bir ideoloji oluşturur. Günlük deneyimimiz yoluyla onları tekrarlar ve
pekiştiririz: İşyerinde, evde, stadyumda, plazada, mahallede ve her yerde.
Faşizm;
günlük ideolojiye olan inancımız buharlaşıp yerini hiçbir ilerici alternatif
doldurmadığında hâkim olur. Ancak bu, farklı türden bir ideolojidir: Yalnızca
savaşa, kurban etmeye ve soykırıma ilişkin olağandışı deneyimler yoluyla
insanların kafasında pekişebilir ve tekrarlanabilir.
Karakteristik
olarak tarihçiler, faşizmi üç bakış açısından çalıştılar: Bir ideoloji, bir
hareket ve bir rejim olarak. Bu üç bakış açısının her biri kabul edilebilir
olmakla birlikte bu yazının önerisi; faşizmin yalnızca bir sürecin çıktısı
olarak ele alındığında bütünüyle anlaşılabileceğidir: Bilhassa, milyonlarca
insanın hayatını karışıklık içinde bırakıp öz saygılarına gölge düşüren, bir
dizi yalana inanmaları için özlem yaratmakla kalmayıp onları bizatihi bu
yalanların yaratılması ve yayılmasının etkin bir parçası kılan bir sürecin.
Faşizmin
mevcut gücü oy sayılarıyla ölçülemez: Pek çok Batı ülkesinde faşistler,
genellikle sağ popülist partilere oy verir, hâlihazırdaki bağlantıları ve
siyasi alanı kullanmayı tercih eder. Beri yandan, gücü düzenlediği sokak
seferberliklerinin boyutuyla da değerlendirilemez: Gerçek seferberlik
internette gerçekleşmektedir. Şu an için, faşizmin gücü en iyi şekilde, sosyal
medya yoluyla hızla yayılan fikirlerinin popülerliği yoluyla değerlendirilir.
Söz
konusu fikirlerin bu şekilde yayılıyor olmasının nedeni açıktır. Geçtiğimiz
çeyrek yüzyıl boyunca serbest piyasa ekonomisi başarısız olurken, küreselleşme
felakete doğru giderken; iklim değişikliği, önceliklerimizde radikal
değişiklikler yapmamızı gerektirirken ve Covid-19 pandemisi ekonomik ve
jeopolitik gerilimleri artırırken, sayısız insan için dünyaya anlam kazandıran
ideoloji toza döndü. Onun ikamesi olarak faşizm, ırkçılığa, mizojiniye ve
şiddete dayalı yeni bir Ütopya sunuyor.
Sonuç
Yerine… Geçmiş Yüzyıla Bakmak
Yirminci
yüzyıldan öğreneceğimiz bir ders varsa şu olmalıdır: Faşist düşünme biçimi,
milyonlarca insan tarafından bir kere benimsendiğinde topyekûn yıkım dışında
hiçbir şey onları tatmin etmez. 1945'te Treblinka ölüm kampı mevkinden haber
yapan gazeteci Vasili Grossman, biz gelecek kuşaklara şunu söyledi:
“Her erkek ve kadın, bugün
vicdanlarında, anavatanlarına ve bir bütün olarak insanlığa karşı, kalp ve
akıllarının tüm gücünü şu soruları cevaplamaya adamak zorunluluğunu hissediyor:
Irkçılığı doğuran nedir? Faşizm'in hortlamaması için nasıl bir önlem
alınabilir?”
O,
bizden faşizmin ne kadar kötü olduğunu, maliyetinin ne kadar büyük,
fikirlerinin ne kadar mantıksız olduğunu değil, ona neyin neden olduğunu
düşünmemizi istiyor. Verdiği cevapsa bugün olmakta olanın kalbine gidiyor:
“Hitler, Mussolini ve
takipçilerinin inşa etmeye çalıştığı şey, emperyalist istisnacılık fikridir: Irksal,
ulusal ve başka her türden istisnacılık. Bu istisnacılığa verilebilecek başka
bir ad ‘ÜSTÜNLÜK’ olabilir.”
Tarih
boyunca insanlar, İnsan’ın kendini özgürleştirme olasılığına inandı. Bu, tüm hümanist
dinlerin alt metni, Aydınlanma’nın aşikar projesi, Anarşizm’in iddiası ve
Marksizmin ilan ettiği temel hedefti. Faşizm; bunun gerçekleşmesine dur deme
girişimi, bir insanlık karşıtı kanser-barikattır.
Faşizmi
anlamak için bir teori gerekir; bu işi onun yerine bir olgular toplamı göremez.
Ancak bugünün aşırı sağının yeniden doğuşuyla birlikte son 70 yılda üretilmiş
neredeyse her faşizm teorisi revizyona ihtiyaç duyuyor.
Yusuf K.
4 Mart 2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder