Bugün sosyalist hareket, belediye seçimi çalışmalarını “rantın ve sosyal yardımların paylaşımı” fikri üzerine kuruyor. Ama hareket, rantın ve rantın paylaşımı fikrinin kaynağını, maddi zeminini hiç sorgulamıyor. Çünkü sol, küçük burjuva niteliğiyle, kendisini sorgulamak istemiyor.
Rant ve sosyal yardım meselesi, bu ülkede burjuvazinin ve devletin
gücüyle alakalı. Rantı sorgulasa burjuvaziyi, sosyal yardım meselesini
sorgulasa devleti sorgulaması gerekecek. Dolayısıyla sol, ağababalarını ve
parababalarını sorgulayamıyor. O yakıcı gerçeklikten ve ihtiyaçtan hep kaçıyor.
Sorgulayamamasının
bir sebebi de solun, örgüt şefleri ve STK ağaları düzleminde düzenle kurduğu ilişkinin
tartışılmasını istememesi. Sol, DİSK, TMMOB gibi yapılar üzerinden iktidarla
kurduğu ilişkilere tek laf edemez. Buralarda CHP eliyle açılmış kapıları
sorgulayamaz. O nedenle, kentsel dönüşüm saldırısının organize edildiği dönemde
yapılan belediye seçimlerinde ancak ve sadece burjuvaziyi ve devleti
aklayabilir, onları göklere çıkartabilir, onların varlığını paranteze alıp
koruma çabası içine girebilir.
Sosyalist hareket, “halk” derken yalan söylüyor. Söylemek
zorunda. “Halk” kelimesini gördüğünüz yerde aklınıza, sosyalist hareketin iki ayağı olan örgüt şeflerinin ve STK ağalarının özel
ilişkileri ve özel çıkarları gelsin. Çünkü sosyalist hareket, halka hiç inanmaz,
inanmadı. Hatta ondan nefret eder. Amilcar Cabral’ın sözüne ve eylemine inanmadığı
için o, “halka hep yalan söyler.”[1]
Sosyalist hareket, bugün Türkiye’de burjuvaziye
hasetle, proletaryaya nefretle bakan küçük burjuvazinin güdümünde. O haset,
bugün diyor ki “belediyedeki rantı ve yardımları halka dağıtacağız.” Biz
biliyoruz ki o rant, halka dağıtılmayacak. Sosyalistler, yerleştikleri
köşelerde o rantla şişecekler, birkaç üyesini paraya kul-köle edip,
kendisine bağlayacak, bu süreçte düzene daha
fazla teslim olacaklar.
Dün yoksul halkla dalga geçen, bu yüzden
kendisine koltuk verilmiş olan, bugün
kendisine ve partisine oy vermekten aciz bir kişi olarak İrfan Değirmenci, diyelim ki seçildi, en fazla,
Çankaya halkına Kızılay’da Selda Bağcan konseri düzenleyebilir! Ya da milletin et yiyemediği günlerde vegan festivali organize eder. Çünkü o rantın
paylaşıldığı gün bayram ilân edilmeli, şölenler düzenlenmeli, Züğürt Ağa
filmindeki gibi, köylüye ziyafet çekilmeli, geri plandaki sömürü ve zulüm
örtbas edilmelidir. Ama tabii ki et yenmemelidir. Çünkü uluslararası efendiler böyle emretmektedir.
Geçmişte
o Çankaya Belediyesi başkanının karısı, “sokaklarda yürürken rahatsız oluyorum
kocacım, şu işportacıları kaldır” dedi. Zabıta, demir sopalarla çoğu emekçi ve
solcu gençlerden oluşan işportacıları dayaktan geçirdi. Sosyalist bir örgütün
(ESP) üyesi, o işportacıların başına geçti, yürüyüş düzenledi. Dağıtılan bildiride, “sokağı asıl kirleten, mendil satan çocuklar, onları temizleyin” deniliyordu.
Sonra o solcular, sokakta bir iki portre, bir iki kolye satmaya razı geldi. Sokak,
sanat sokağı yapıldı. Belediye başkanının hanımı, kürküyle rahatça yürüme imkânı
buldu. Sosyalist hareketin belediyecilik anlayışı, işte bu sınırı asla aşamaz.
“Rant paylaşılmalı, halka akıtılmalı” diyen
sosyalistler, halk düşmanıdırlar. Çünkü bu sözü ederek rantın kaynağına dair
hiçbir şey yapmayacakları konusunda birilerine yemin ettikleri gerçeğini
gizliyorlar. Asıl, gizlenenleri konuşmak gerekiyor. Şirketleşmiş belediyelerin
varlığını ve oradaki çürümeyi kimse tartışmıyor.
Sol, burjuva düzeninin kirini pasını temizlemekten başka bir işe yaramıyor.
Halkın gücünü, milislerini, iktidarını[2]
kimse artık akla bile getirmiyor. Sadece burjuvaziye ve devlete verilen söz
gereği, kitleler, boş umutlarla ve temennilerle oyalanıyor.
Lenin,
“Asıl Meseleyi Unuttular” başlıklı yazısında, belediye seçimine dair
değerlendirmede bulunuyor ve küçük burjuva sol örgütler olarak Menşeviklerin ve
Sosyalist Devrimcilerin boş temennilerle dolu seçim beyannamelerini
eleştiriyor. O sözlerin “zararsız ve içi boş
temennilere ya da sıradan burjuva siyasetçilerin kitlelerin gözünü boyamasına
benzer bir pratiğe dönüşeceği” uyarısında bulunuyor. Ardından da şu
tespiti yapıyor:
“Hakikatle doğrudan, hiç sağa sola kaçmadan yüzleşmeyi
bilmeliyiz. Onun üzerini örtmemeli, hakikati, hiç lafı kıvırmadan, dosdoğru
halka söyleyebilmeliyiz. Sınıf mücadelesini halının altına süpürmemeli, o
gösterişli, aldatıcı, kulağa hoş gelen ‘radikal’ reformlarla hakikat arasındaki
ilişkileri net bir biçimde ortaya koyabilmeliyiz.”
Bugün
sosyalist hareketi hakikat, zerre ilgilendirmiyor. Sağa sola savrulan hareket,
hakikati de ve sınıf mücadelesini de halının altına süpürüyor, gösterişli,
aldatıcı, kulağa hoş gelen “radikal”miş gibi görünen reformları pazarda satabileceğini
düşünüyor. Aldatıyor, aldanıyor.
Bugün TKP, TİP, ÖDP vs. cümle sosyalistin belediye
seçiminde propaganda amacıyla dile döktüğü cümleler, “sadaka ekonomisi” üzerine
kurulu. Tekraren: Sosyalist hareket, bu ekonominin ardındaki devleti sorgulayamaz.
Sosyalist hareket, “rantı halka dağıtacağım” diyor. O, rantın ardındaki
burjuvaziyi de sorgulayamaz.
Bugün
belediyecilik, sosyal yardım dağıtım merkezine
indirgendi. Sosyalistlerin aklı bundan gayrısına çalışmıyor. Akışa,
güce ve ilerlemeye mani olan Erdoğan’dan kurtulduğumuz vakit her şeyin güllük
gülistanlık olacağı yalanını pazarlıyor. Sol, kendi yalanına kendisi iman ediyor. Propaganda faaliyetleri, sadece “rant ve yardımları halkla paylaşacağız”
diyerek halkı kandırmaktan ibaret. Halkın özne ve irade olacağı bir kurguya
bile yer yok. Ayrıca, örneğin kendi iş yerinde çalıştırdığı yoldaşının sigortasını
yıllarca ödememiş bir TKP’linin rantı
paylaşması, zaten beklenemez!
Türkiye Kuşlar Partisi adayı Orhan Gökdemir, “israf
değil hırsızlık; günah değil suç deyin” diyor. Ancak bunu demesine izin
var. Esasen burada Gökdemir değil, ona birilerinin
bahşettiği laiklik bekçiliği görevi konuşuyor. Gökdemir, yapısal ilişkilere,
sömürüye ve zulme hiç değinmiyor. Rantı üreten, sosyal yardımları dağıtan
yapıyı aklıyor. O, aslında dinsiz burjuva düzeni istediğini her fırsatta
haykırıp duruyor. O yüzden aday gösteriliyor. Geçmişte EMEP’in dergisinde de
Perinçek’in dergisinde de TP’nin dergisinde de Fabrika’da da SoL’da da ismine
rastlamamızın, gazeteci kisvesi ardında türlü operasyonların içinde yer
almasının sebebini bu haykırışta aramak gerekiyor.
* * *
Kentsel dönüşüm merkezli ilerleyen seçim
çalışmalarında tüm sağ partilerde olduğu gibi sol partilerde de mimar-mühendis
adaylar ön plana çıkıyor. Maçoğlu’nun belediye meclisinde bunca inşaatçının ve
onunla bağlantılı meslek gruplarının olması, rantın halka akmayacağının delili.
Çünkü
iktidar olsalar, bu sefer de “o rant ve koltuk, halka bırakılmayacak kadar
kıymetli” denilecek. Kaynağa, rantın
sebeplerine ve kapitalizme dair hiçbir şey söylememeye ve yapmamaya yemin
ettikleri için reklâm ediliyorlar.
Hiçbir sol partide yeşil, dijital, kentsel dönüşüm bağlamında sınıfa ve halka yönelik gerçekleştirilen
saldırılara dair bir strateji ve politikaya rastlanmıyor. Böylesi bir strateji
ve politika, sosyalist hareketin kitabında asla yazmaz. Çünkü o, bu
dönüşümlerin ekmeğini yemenin derdinde. O dönüşümlere destek veriyor. Halk
ölmüş, sürünmüş, sürülmüş, umurunda değil. Gene sıkışırlarsa Kürtlere gidip
vekillik dilenirler. CHP içerisinde kendilerine mevki ararlar. Bir süre daha
varmış gibi yapma imkânı bulurlar. Tek bildikleri siyaset bu.
Belediyeciliğin sosyal yardım pratiğine
indirgenmesine, rantın paylaştırılmasına dair akılla “uyuşturucu baronlarından
vergi alacağım” diyen Kılıçdaroğlu’nun aklı yan yana, iç içedir. Bu iki akıldan
“eğitimsiz proletarya”ya fayda gelmez. O, toplumsal başkaldırı ve devrim
görevini bu tür solculardan vura vura, söke söke almayı bilmelidir. Sınıf kini,
küçük burjuva siyasetini ateşe vermelidir.
Eren Balkır
25 Mart 2024
Dipnotlar:
[1]
Amilcar Cabral, “Halka Yalan Söylemeyin”, 1965, İştiraki.
[2]
V. I. Lenin, “They Have Forgotten the Main Thing”, 18 Mayıs 1917, MIA.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder